Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TartışmaEditöre Mektup Hukuk ve bilginin getirdiği “özgürlük” Bilginin getirdiği özgürlük düşüncesi üzerine inşa edilecek hukuk, şimdi olduğu gibi kabul edildiğinde herkesi memnun edecek, özü itibarıyla değişmez ilkelerin değil, bilgilendikçe yeniden tanımlanacak kavramların arayışında olmalıdır. eğerli felsefeci Vehbi Hacıkadiroğlu Cumhuriyet Bilim Teknik’in 18 Şubat 2006 tarihli 987.sayısında yayımlanan "İnsan Özgürlüğü Tartışması" başlıklı yazısıyla yüz yıllardır süren felsefi bir tartışmayı; Cumhuriyet Bilim Teknik’in önceki sayılarında yayımlanmış olan iki makaleye atıfta bulunarak gündeme getirdi. Hacıkadiroğlu: "…doğuştan özgürlüğün olanaksız olduğunu, özgürlüğün sonradan bilgiyle kazanıldığını ve dış etkiler karşısında nasıl davranacağına insanın kendisinin karar vermesi anlamına geldiğini, her hangi bir konuda ne kadar bilgiliyse o kadar çok davranış türü arasından seçim yapabildiğini ve özgürlüğünün bilgi düzeyi ile sınırlı olduğunu.." öne sürmekte. Hacıkadiroğlu, ayrıca "Bu yanlış özgürlük anlayışının hukuk alanındaki tutarsızlıklarına.." dikkat çekiyor. Benimsendiğinde, bu görüşler başta ahlak ve hukuk olmak üzere insan ilişkilerinin tamamını etkileyecek ve bence şimdi olduğundan farklı bir uygarlık anlayışının gelişmesini de sağlayabilecektir. Bunun önkoşulu, eğitimin, insanlığın tarihi süreç içinde deneylerle elde ettiği bilgiyi yeniden üreterek, kendi algılama ve anlamlandırma kapasitesini geliştireceği gerçeğine göre yeniden düzenlenmesidir. Yoksa yaratıldığı inancına göre eğitilen insanın, bilgisini arttırdıkça daha fazla özgürleşeceği düşüncesini benimsemesi beklenilmemelidir. "Var olandan daha mükemmeli mümkün değildir" diyen Gazali gibi, doğal hukuk öğretisini savunanlar da insani ilişkilerin doğal bir süreci izlediğini, bu sürecin aşkın bir niteliği bulunduğunu, arayışın onun özündeki mükemmelliği keşfe yönelik olması gerektiğini ve müdahalenin (karışmanın) yaşanan sorunların nedeni olduğunu öne sürmektedirler. D şüncesinin hukuk dünyasında benimsendiğini söylemek mümkün değildir. Aydınlanma düşüncesinin insan ilişkilerinde büyük ölçüde belirleyici olduğunu bildiğimiz Avrupa’da, AB ülkelerinin 78 Aralık 2000 tarihinde Nice zirvesinde kabul ettiği "AB Temel Haklar Bildirgesi"ni, Birliğin "Ruhani ve manevi mirasının bilincine.." özel vurgu yaparak başlatması özgür dünyanın dönmekte olduğu gerçeğine gözlerini kapatmakta; bilimin, insanın evrimleşerek bu aşamaya geldiği tespitini kabullenmemektedir. Yaşamın devamı için zorunlu olan şeylerin elde edilmesinde herkes için eşitlik sağlanmadıkça insanın özgür doğduğu ya da özgür olduğu düşüncesi bir boş inanç olarak kalacaktır. Halen büyük ölçüde benimsenmiş olan siyasal egemenlik anlayışıyla miras ve mülkiyet hakkı, insanların, eşit olarak varlıklarını sürdürebilmelerini ve doğal olarak da özgürleşmelerini engellemektedir. Oysa uygun davranıldığında arzu edi gisizliğin sınırlandırdığı ölçüde, yaşamın devamını mümkün kılacak olanakları elde edebilmenin engellenmesi özgürlüğü sınırlandırır. BİLGİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ TEMEL Bilginin getirdiği özgürlük düşüncesi üzerine inşa edilecek hukuk, şimdi olduğu gibi kabul edildiğinde herkesi memnun edecek, özü itibarıyla değişmez ilkelerin değil, bilgilendikçe yeniden tanımlanacak kavramların arayışında olmalıdır. Evrensel olarak benimsenmesini arzu ettiğimiz, "özgürlüğün kaynağı bilgi, hukukun kaynağı ise bilgi ile kazanılan özgürlüktür" düşüncesi de bizi zorunlu olarak bilginin, herkes için geçerli olabilecek tanımının ne olması gerektiği tartışmasına götürecektir.. Hangi seviyedeki bilgi, insanı hangi derecede özgürleştirecek ve kişiyi hangi tür eylemlerinin hukuki sorumlusu yapacaktır? İnsanı özgürleştirecek olan bilgi hangi bilgidir? Hangi bilginin insanı özgürleştireceğine, hangisinin özgürleşmeyi engelleyeceğine kim karar verecektir? O nedenle "Tanrı’nın yarattığı insan" kavramından kurtulup "bilginin getirdiği özgürlük" düşüncesi üzerine adaletli bir hukuki sistemin oluşturulabilmesi için işe yukarıdaki soruların yanıtlanmasıyla başlanılmalı, en başta da bilimle hukuk arasındaki çelişki giderilmelidir. Av. Halil Öztürkmen leşme sürecinin hangi aşamasında bulunduğumuzu gösteren anlamlı ve ilginç bir örnektir. HERKESE EŞİTLİK Meşruiyetini "Tanrı’nın yarattığı insan"ın özgür! iradesine dayandıran hukuk, len ilişkiler düzeni kurulmasını mümkün kılacak kuralların belirlenmesinde temel etken insanın bilgi düzeyi ve olanaklarıdır. O nedenle yalnızca yerin altındaki tatlı suya ulaşabilmek için nasıl kuyu kazılacağını öğrenmek ve yerin altında su bulunduğunu bilmek yetmez; ondan yararlanmanın engellenmemesi de aynı derecede önemlidir. Bil “Karanlığı püskürteceğiz” Üniversite Konseyleri Derneği tarafından "Geleceğimizi ortaçağ karanlığına terk etmeyeceğiz" başlıklı deklarasyona toplanan 700 imza 10 Şubat tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı'na teslim edildi. Dernek yaradılış düşüncesinin fen bilgisi ve biyoloji derslerinden çıkarılmasına ilişkin talebi önümüzdeki günlerde bir dilekçe ile Milli Eğitim Bakanlığı'na iletecek. Şimdiden her boydan gerici karşı kampanyaya girişti bile. HUKUKUN KONUMU Hukuk, varoluşun doğal yasalarına ve insanın yaratılışından gelen ahlaki ilkelere uygun olmak durumundadır. Yani onlara göre hukuk: bilgilendikçe özgürleşen ve yetkinleşen insanların, ilişkilerini, arzuladıkları biçimde gerçekleştirebilmeleri amacıyla tasarladıkları kavramsal bir sistem değil; yaratılışın değişmez özünden akılla çıkarsanacak ilkeler bütünüdür. Ne yazık ki çağdaş insan hakları bildirgelerinde de, insanların "özgür doğduğu" inancı benimsenmiştir ve halen bağlayıcı nitelikteki hukuki normlar da bu anlayış üzerine inşa edilmektedir. İnsanların evrimleşme sonucunda bu günkü aşamaya geldiği ve bu evrimleşmenin devam edeceği dü İ nsanlığın ortaya çıkışını evrim teorisiyle açıklayan bilime maymun lafından alınıp yanıt vermek başlı başına ilginçtir. Özetle, "Sen kime maymun diyorsun!" gibi bir şey… 700 bilim insanının deklarasyonuna kendilerince entellik yaparak laf yetiştirenler de var. Kutsal kitap referansları vazgeçilmezdir, çünkü bunlar tartışılmazdır. Ama bir de kutsal alıntıların ardından "evrim tezini din haline getirmek" yolunda bir suçlama gelebiliyor. Maymun olmakla insanın bir tarihsel gelişimin ürünü olması arasındaki farkın algılanmamasına mı yanarsın, dincilerin bilimsel kuşkuculuk dersi vermeye kalkmasına mı! Kimileri de evrim tezinin İslama yönelik Hıristiyan saldırısı olduğunu iddia ederler. Bu adamlar sadece İslamın değil Hıristiyanlık dahil bütün dinsel düşüncelerin bir "Yaradılış"ı varsaydığını bilmezler mi? Bilirler ama provokatörlük iliklerine işlediğinden bilmezden gelirler. 991/20 18 Mart 2006 Evrim İslam ülkesine saldırı diye yutturulabilirse o zaman aydınlar da "emperyalistgâvur" komplosunun ajanları olacak, vatan haini olarak bile lanse edilebileceklerdir! Oysa mekanizma tam tersi yönde çalışır. Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerdeki egemen eğilim de bilimin kovulup dinsel taassubun yaygınlaştırılması, somut olarak evrim teorisinin yerine yaradılış tezlerinin geçirilmesi yönündedir. Bush Tanrı’nın emirlerini yerine getirdiğini iddia etmekte, Berlusconi kendini İsa’ya benzetmektedir. Bush İstanbul’a gelince dini bütün belediye ve hükümet kenti insansızlaştırır. Ötekisi Başbakanın yakın dostudur. "Maymun mu dedin"ciler eğitimlerini Amerikan kolejlerinde almak için yarışmakta, Rusya’daki okulları CIA merkezi gibi çalıştığı için kapatılan Nurcu lider ABD’de ikamet etmektedir. Bütün bunlar çelişkili değil çok uyumludur. Bütün sömürü düzenleri, bütün baskıcı iktidarlar, sömürüyü örtmek için, baskıyı ilahi takdir olarak dayatmak için yobazlaşma eğilimi gösterirler. Bilim ise aydınlatır, örtüleri kaldırır; sonuç olarak, kadere boyun eğmeye değil mücadeleye davet eder. Sömürücünün hangi dinden olduğu bu fonksiyon açısından talidir. Ama dürüst bilim insanının sömürüye ve karanlığa karşı durması kuraldır. Üniversite Konseyleri Derneği’nin çıkışına karşı küfürlere, hakaretlere başvurulmasında şaşacak herhangi bir şey yok. Bu, gericilerin her daim aydınları sindirmek için denedikleri yöntem. Ama bu sefer baltayı taşa vurdular. "Geleceğimizi ortaçağ karanlığına terk etmeyeceğiz" sözünü iki küfür, üç yalan, birkaç tehditle susturabileceklerini sananlar çok yanılıyor. Üniversite Konseyleri Derneği