Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilimsel Gelişmeler ve büyüleyici olursa olsun, sicim kuramı hâlâ bazı sorunlar içeriyor. Sicim kuramından doğan gözlenebilir dünya için çok sayıda olası model vardır. Bunların her biri farklı kuvvetler, farklı boyutlar ve farklı parçacık kombinasyonları içerir. Bu durumda bizlerin elinde, sicim kuramının doğru sayıda görülebilir uzamsal boyutları, parçacıkları, kuvvetleri veya evrenimizdeki enerjiyi öngörüp görmediğini belirleyecek bir araç yoktur. Sicim kuramının yanıtlayamadığı soruları çözümlemek için fizikçilerin, matematikçilerin bugüne dek geliştirdiği tekniklerin dışında yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğu görülüyor. Hepsinin ötesinde bu kuram, bizim en büyük parçacık hızlandırıcılarının ulaşamayacağı kadar yüksek enerjilerde tanımlanır. Dolayısıyla bu kuramı test etmek aşırı zordur. Bu durumda ancak zamanla bizim her şeyin kuramına şimdiki yaklaşımımızın doğru olup olmadığını anlayabileceğiz. Fakat kara delikler ve kuvvetler hakkındaki başarılı hesaplamalar doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. zaman dava açılması veya dava açma tehdidi ile bağlantılıdır. Bu tehdit, kazanma yeteneği olmayan bir avukata çatmakla iyice büyür. Sigortacılar da bundan etkilenir. Bu kişiler sürekli olarak müşterilerinin taleplerini mahkeme dışında halletmeye bakar. Tazminat ödüllerinin büyüklüğü ve sıklığı, kültürel değişimin en önemli itici gücüdür. Kaldırım taşına takılıp düşmekten, hastanelerdeki ihmallere kadar her şey için ödenen tazminat miktarları roket hızıyla artıyor. Bunun en net göstergesi sigorta primlerindeki paralel artıştır. Davalardaki ve tazminatlardaki artışın nedeni suçlama kültürünün yayılmasıdır. İnsanlar toplu halde, niçin eskiden olduğundan daha fazla suçlamaya yöneliyor? Eğer benim iyi bir arkadaşım veya komşum, kasıt olmadan bana zarar verdiyse, benim ilk işim dava açmak olmamalıdır. Eğer tamamen yabancı biri tarafından zarara uğratıldıysam –özellikle paralı biriysedava açma dürtüsüne boyun eğmeli miyim? Geleceği hayal ederken hem olumlu hem de olumsuz sonuçlarıyla öznel olasılıklar üzerinde dururuz. Bunu yaparken içgüdülerimizden, deneylerimizden ve sezgilerimizden yararlanırız. Tanrı ve kötü talihe yer vermeyiz. Risk analizleri yapmaları için çok sayıda insanın istihdam edildiği risk değerlendirme sektöründe, olabilecek tüm olumsuzluk kaynaklarının tespit edilmesine ve uzaklaştırılmasına yönelik faaliyetler sürüyor. Ne var ki risk değerlendirme uzmanları, dünyadan ne isterlerse istesinler gelecek belirsizliğini koruyacaktır. Ve risklerin önceden değerlendirilmesine yönelik çalışmalar devam ettikçe, toplu davranışlar da kaçınılmaz olarak bundan etkilenecek. Bu yaklaşım, risklerin getireceği ödüller için çaba harcama arzunu köreltiyor. 6) Kaos Maryland Üniversitesi’nden matematik ve fizik profesörü James Yorke’un yanıtı: 5) Riskler University College London’dan coğrafya profesörü John Adams’ın yanıtı: Kazanılmayı bekleyen ödüllü deneyimleri kaçırmamalıyız. Risk insanın düşüncelerinde varolan bir kavramdır. Bu sözcük, yalnızca insanın hayalinde olan geleceği işaret eder. Konu üzerindeki tüm tartışmalarda ısrarla "nesnel" risk ve "öznel" risk arasında bir ayırım yapılmaya çalışılmakla birlikte, tüm riskler özneldir. Risk almak, sonucu olumsuz olabilecek bir şeyi yapmaktır. Bir insan böyle bir şeyi yapmayı niçin istesin? Çünkü, olası tüm ters sonuçlarına karşın, riskler ayrıca ödül de getirebilir. Doğaldır ki yaptığımız her şey, bilinmeyen bir kaza olasılığı –planlanmamış, istenmeyen bir sonuç taşır. Geçmişte bu tür sonuçlar genel olarak Tanrı’nın işi veya laik kesim tarafından kötü talih olarak değerlendirilirdi. Oysa iyi bir avukatın yardımıyla hemen hemen kötü talih olarak nitelendirilen her türlü olumsuzluk, ihmal haline dönüştürülebilir. Şu anda risksuçlamadavatazminat kültüründe yaşıyoruz. Bu kültürde riskli davranışın sakıncalarını hafifletme ölçüsü, şimdiki olası ödülün daha fazla olması gerektiği anlamına gelir. Bunun nedeni, bazı istenmeyen ters sonuçlardan sorumlu tutulma korkusu, her Dünyanın bu kadar fazla sayıda olasılıkla dolu olacağını önceden bilmiyorduk. Kaosun ne olduğunu büyük bir olasılıkla en son öğrenenler bilim adamlarıydı. Herkes yaşamın uzun vadede kaotik olduğunu ve önceden tahmin edilemeyen olaylarla dolu olduğunu bilir. Benjamin Franklin ünlü satırlarında şöyle yazıyordu: "Bir çivi olmadığı için, naldan olduk. Bir nal olmadığı için attan olduk. At olmadığı için sürücüden olduk. Bir at nalına gereken özeni göstermediğimiz için düşman tarafından istila edildik ve katledildik." Bazıları bu öyküyü daha ileri götürerek sürücünün ve taşıdığı mesajın kaybolmasıyla savaşın kaybedildiğini, bunun sonucunda krallığın bir at nalı yüzünden kaybedildiğini söyler. Benzer şekilde bir arkadaşımın annesi, kendisini eve getiren taksinin sürücüsü ile evlenmişti. Eğer kadın Piref H. Ökkeş sığmayacak kadar fazla… Balıkçı Şeref Domo’nun kahvesindeki huzur ortamını, yani sukuneti Domo’nun önerdiği gibi nasıl satın alır, nasıl olur da bangır bangır çalan ama parası ödenmiş müziği susturabilir? Diyelim ki uzun saçlı, keçi sakallı, dövmeli, boncuklu oğlan kutuya (gavurcası ‘jude box’ imiş) 1 YTL atıp müziğini çaldırdı. Eğer Balıkçı Şeref gidip 1.1 YTL bastırır ve sukunet düğmesine basarsa makine onun sözünü dinleyecek. Buna karşılık keçi sakallı oğlan ille de müziğimi dinleyeceğim diye israr ederse onun da 1.2 YTL bastırması lazım. Bu karşılıklı tırmanma, taraflardan birinin pes ettiği yerde duracak. İşte o noktada kazanan taraf bir anlamda sukunetin fiyatını da belirlemiş olacak. Bu kutularda böyle bir seçenek yok aslında; bu modifikasyonu amatör iktisatcı takılan ceryancı Ufuk icat etmiş. Zevklerin ve renklerin tartışılmayacağı ama kavga dövüş de olmadan tarafların sonuca razı oldukları bir piyasa çözümü buldum diye anlatıp duruyormus elektrikçi Ufuk. Fikri de Ronald Coase diye bir Nobelsoylu iktisatçıdan almış. Adam gibi yeriniz olsa da daha uzun yazabilseydim keşke. Coase Teoremi konusunda hocam. "Paran kadar konuş" lafı biz orta yaşlı balıkçılar için Domo’nun kahvesinde "paran kadar sustur, paran yoksa sus," şekline dönüştü bu adam yüzünden. Balıkçı Şeref bu, durur mu; kendince piyasa ötesi çözümler aramaya başladı bile… Müzik kutusu pek sık arızalanmaya başladı bugünlerde! Elleriniz mübarek, kulaklarınızın pası, uygun desibelden çalınan, sevdiğiniz müziklerle temizlenmiş kalsın sayın hocam. İmza: Balıkçı Emin Emmi Balıkçı’dan bir Dışsallık Öyküsü Saygıdeğer Hocam Ökkeş: Bana bir kulak verin de dinleyin sevgili hocam.Yok eğer dinlemek istemezseniz, sözüm gümüş olur, sukunetim altın. Tabi sözün gelişi bu ifadem, kafanızı şişirirsem eğer, sukunetimi bir Cumhuriyet altınına satın alabilirsiniz demek istedim. Yok eğer sözlerimin bir değeri varsa bir gümüş akçe bedeli YTL’yi banka hesabıma havale edersiniz aziz hocam. Sözü de satan ben, sukutu da, siz yalnızca seçiminizi yapın. Biliyorum, siz şimdi neler sayıklıyor bu balıkçı, kaç şişeyi devirdi kimbilir, böyle zırvalıyor diye düşünüyorsunuz –ki çok da haklısınız sayın hocam; yine de şu hikâyemi dinledikten sonra yorumunuzu yapın. Geçen gün Balıkçı Şeref ile Domo’nun çay bahçesine uğradık. Domo çağa uymaya çalışan, sektöründeki yeniliklerini takibeden kıymetli bir kahveci. Kahvesinin bir köşesine bir müzik kutusu koymuş, isteyen kutuya para atıp seçtiği parcayı dinliyor; Tabi yalnız kendisi değil, sevsin sevmesin cümlealem kahvehane halkına da dinletiyor. İçeri girdiğimizde çalmakta olan kulak tırmalayıcı parça Balıkçı Şeref’in hassas kulakları için pek fazlaydı doğrusu. Kahveci Domo’yu masamıza çağırıp rahatsızlığımızı dile getirdik. "Siz de parayı bastırıp makineden sukunet satın alabilirsiniz ya da başka bir müzik parçası" dedi. Bizim şaşkınlığımız geçmeden devam etti: "Ben çay, kahve satıyor, ortamı oluşturuyorum, müzik yayını ile ilgili hakların hukuki mülkiyeti parayı kim bastırırsa ona aittir. Müzik kutusu burada kiralık duruyor. Onu bırakan firma bana aylık DörtKöşe 991/14 18 Mart 2006 DörtKöşe kira ödüyor, kim ne dinlemiş, ne kadar dinlemiş beni ilgilendirmiyor" diye devam etti. Yan masadan kulak kabartan kaşları feci çatılmış Balıkçı A. Rıza da, belli ki, Domo’nun bu piyasacı tavrından hiç hoşnut kalmamıştı. Seçilen müziklerin çoğu bizim nesle ve balıkçı kültürüne hitabeden şeyler de değildi ki bir başkasının parasını ödediği birşeyden biz de bedavadan ve keyifle istifade ediyor olalım. Tam tersine, başkaları parasını ödeyip keyif alırken, bizler cehennem azabı çekiyorduk. Şimdi diyeceksiniz ki, zevkler ve renkler tartışılamaz, benim için iyi olan sana kötü gelebilir, senin için kötü olan bana iyi. Peki öyle olsun. Ama durun sayın hocam! Zevkler ve renkler alınıp satılabilir, bir başkasına dayatılabilir mi? Dikkatiniz çekerim, sizin "iyi"nizin sizden taşıp bana "kötü"lükle yansıdığı durumlardan, ve bazen de sizin "iyi"nizin bana da "iyi" olarak yansıdığı durumlardan bahsediyorum iktisatçılar bunlara dışsallık diyorlarmış sigara içmeyenlerin de bulunduğu bir odada sigara içenlerin durumu; koca ciplerle şehrin sokaklarında cirit atarken yalnız hava değil gürültü kirliliği de yaratanlardan sözediyorum ki örnekleri mektubuma DörtKöşe DörtKöşe