Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
UYKU ARAŞTIRMALARI ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör Uyurken beyninize verilen elektrik sinyalleri belleğinizi güçlendirebilir Siz uykudayken beyninize elektrik akımı uygulanması kulağa pek hoş gelmeyebilir, ama Almanya’da yapılan çalışmaya göre doğal beyin dalgalarının dışarıdan verilen hafif ‘teşvik’ ile arttırılması belleğinizi kayda değer ölçüde geliştiriyor. Dr. Pınar Uysal Onganer, ponganer@yahoo.co.uk Etiksiz bilim olur mu, başlıklı yazımda değinemediğim bir konu, evrimsel etikti. Bu konu son yıllarda sosyobiyolojinin giderek artan önemine paralel olarak önem kazandı. Evrimsel Etik Özellikle on dokuzuncu yüzyılın son yıllarıyla yirminci yüzyıla, tüm sosyal gelişmenin yalnızca kültürel bir olay olduğu, insan biyolojisinin insanın toplumsal yaşamında herhangi önemli bir rol oynamadığı fikri egemendi. Ancak son yıllarda evrim kuramı üzerine yapılan çalışmalar, özellikle büyük Rus jeolog ve coğrafyacısı Prens Piyotr Kropotkin'in evrimin en temel yönetici mekanizmalarından birisinin canlılar âleminde karşılıklı yardımlaşma olduğu fikrinin, en az karşılıklı mücadele kadar önemli olduğunu göstermeğe başladı. Bunun üzerine, evrim geçiren birliğin yalnız bir birey değil, hatta bireyle beraber yalnızca yakın akrabalardan oluşan «aileler» veya «klanlar» değil, aslında büyük birey toplulukları olduğu görülmeye başlandı. Biyologlar artık yalnızca bir genin değil, bazen milyonlarca bireyden oluşan karmaşık canlı toplumlarının evrimsel avantajlarından bahsetmeye başladılar. Gerçi bu konunun verimli yazarlarından ve ABD.'deki Karmaşık Sistemler İnceleme Enstitüsü Müdürü Peter A. Cronin, grup evriminin daha Darwin'in görüşleri arasında önemli bir yer tuttuğunu, Darwin'in de Kropotkin gibi, karşılıklı yardımlaşmayı evrimin önemli mekanizmalarından biri olarak gördüğünü hatırlatmıştır. İnsanın Evrimi (The Descent of Man) adlı eserinde Darwin, “Bencil ve kavgacı insanlar bir arada durabilen toplumlar oluşturamazlar; bir arada durabilen bir toplum olmadan da hiçbir şey başarılamaz» diye yazmıştır. Şimdi sorulmakta olan soru şudur: Toplumları bir arada yaşamaya iten mekanizmalar da aslında yalnızca kültürün değil, fakat aynı zamanda biyolojinin de bir parçası mıdır? Bir diğer ifade ile bir toplumda bireyleri bencil ve kavgacı olmaktan men eden «genler» var mıdır? Böyle genler bazı toplumlara evrimsel bir üstünlük sağlamakta mıdırlar? İşte Cronin ve daha pek çok bilim insanı gerçekten de toplumların yaşamını etkileyen biyolojik evrimsel bir etiğin olduğunu sanıyor. Bu tür bir etiğe sahip bir toplumun dünyadaki yaşam mücadelesinde aynı etiğe sahip olmayan toplumlardan daha başarılı olacağını daha Darwin 1871'deki ölümsüz eseri İnsanın Evrimi'nde yazmıştı. Buradan örneğin Cronin son derece ilginç bir senteze ulaşıyor Tümsel Darwinizm (Holistic Darwinism: Chicago University Press, 2005) adlı eserinde: Bireyin gelişmesi için her ne kadar liberal kurallar çok önemliyse, toplumun bir arada durabilmesi için de aynı derecede sosyalist kurallar fevkalade önemlidir diyor. Bu temelden, Cronin toplumsal yaşam için şu kuralları türetiyor: 1. Mallar ve hizmetler herkese ihtiyacına göre dağıtılmalıdır, 2. Temel ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra artanlar liyakate göre dağıtılmalıdır 3. Her birey toplumun hayatta kalmasına kabiliyeti nispetinde katkı yapmalıdır. Cronin, bu temel ilklerin anlaşılabilip uygulanabilmesi için şu soruların akla geldiğini hatırlatıyor: 1) Öyledirolmalıdır ikiliğinin halli (ör. niçin birey başkalarıyla ilgilenmelidir?); 2) Bu ideoloji nasıl tatbik edilecektir? 3) Batı demokrasilerinin çekirdek kavramları olan serbestlik ve özgürlük ne olacak? 4) Hakkaniyetli paylaşım bizlerin kutsal mülkiyet haklarımızı nasıl etkileyecektir? 5) Topluma üretim sermayesi ve emeği veremeyecek durumda olanlar ne olacaktır? 6) Eğer mevcut ekonomik durum temel ihtiyaçlarımıza cevap vermiyorsa ne yapacağız? 7) Nihayet, kırmızı çizgilerimizi nerelerden çizeceğiz? Bu soruların hepsine Cronin detaylı cevaplar veriyor. Bunların dikkatle okunup, savunduğu tümsel Darwinizm çerçevesinde değerlendirilmesi gerek. Ben bir tür Herbert Spencer'in olgun dönemi ile Prens Kropotkin sentezi olan Cronin modelini büyük ölçüde Atatürk'ün uygulamalarına benzettim. Cronin'in (ve diğer modern evrim kuramcılarının) çalışmalarından çıkan sonuç şu: Artık toplum bilimleriyle uğraşanların son derece ciddi bir doğa bilimi temeline sahip olmaları şart. Eğer doğanın mekanizmalarını iyi anlarsak, “Etiksiz bilim olur mu?” başlıklı yazımda savunduğum gibi etik aksiyomlara temel olabilecek değerlerin seçimini belki doğru yapabiliriz. Dikkat edilirse Cronin'in sorduğu soruların hepsinin temelinde değer seçimi yatmaktadır. Aklımızı bizi kucaklayan çevrenin bize sunduğu bilgiler çerçevesinde kullanıp, ilkel fikirlerden kurtulabilirsek, bugüne kadar ha babam deneyip yanıldığımız yalnızca insan merkezli (fakat doğanın gerisinden kopuk olduğu için insanı bedbaht eden) toplum modellerimizden çok daha iyilerini üretebiliriz. U sleep potentiates memory. Nature. 2006 Nov 5. (Epub ahead of print). 2. Smith K. Power up your memory bank. Nature. 2006; 133. CBT 1031/5 22 Aralık 2006 ykunun nedeni ve fonksiyonu hâlã bilinmese de hafıza ile ilişkisi bugüne dek yapılan pek çok çalışma ile kanıtlandı. Örneğin, yeni öğrenilen birşeyin hemen ardından, biraz kestirildiği takdirde, bilgi, uyanık kalmaya oranla daha iyi hatırlanıyor. Almanya’da, Lübeck Üniversitesi’nde araştırmalarını sürdüren Jan Born ve ekibi bunun nedenini buldu. Bir teoriye göre, beyin kimyasallarının bir diğer deyişle nöromodülatörlerin seviyesi uyku süresince hafızayı etkiliyor. Ancak Born ve ekibi bu teoriye karşın, bellekteki değişimden beyindeki elektriksel aktivite salınımlarının (osilasyonun) sorumlu olabileceğini düşünmüşler. Bu hipotezi ispatlamak için, uykunun hangi aşamasının hafızanın güçlenmesine katkısı olabileceğini test ettiler ve derin uyku süresince uyguladıkları zayıf elektrik akımı ile beyin aktivitesini teşvik ettiler. Gece boyunca, uykumuzun farklı fazlarında, farklı aralıklarla sözü edilen elektriksel aktivite osilasyonları kendiliğinden doğal olarak meydana gelir. Uykunun bölümlerinden biri olan REM (rapid eye movement) boyunca osilasyonların en hızlı, derin uyku fazında ise en yavaş oldukları saptandı. "Uyku sırasında, yavaş salınımları arttırmakla, ilk kez yavaş salınımların belleğin gelişmesinin nedeni olduğunu gösterdik’ diyor Dr. Born. Çalışmanın sonuçları ve ayrıntıları Nature1,2 dergisinde yayımlandı. Born ve ekibi 13 tane tıp öğrencisine, uyumadan hemen önce, birbiri ile bağlantılı (kuş ve hava gibi) 46 çift sözcük ezberletmiş. Dört elektrot, gönüllü öğrencilerin kafasına yerleştirilmiş. Ardından, yavaş salınımlı uyku fazına geçildiğinde, araştırmacılar, 5 dakikalık 5 periyotluk dilimler halinde zayıf elektrik akımı uygulamış. Öğrenciler, sabaha dek rahatsız edilmeden uyuduktan sonra bir gece önceki sözcükleri içeren teste tutuldu. Beyin stimülasyonu uygulanmayan kontrol grubu uykuya dalmadan önce ortalama 37,4 kelime; uykudan sonra ise 39,5 kelime hatırlarken, deney grubu ise uykudan önce ortalama 36,5 kelime hatırlayabilirken, ertesi sabah, bu sayı 41,2 kelimeye kadar çıkmış. Araştırmacılar hızlı osilasyon uyguladıklarında veya yavaş osilasyonu uykunun diğer fazlarında ya da son döneminde uyguladıklarında hiçbir değişiklik saptayamamış. Belirtmekte fayda var ki, uygulanan ‘tedavi/yöntem’ sadece kelimelerin hatırlanmasına yani sözel belleğin gelişmesine yardımcı olmuş. Peki, bu sistemin mekanizması ne olabilir? Yavaş osilasyonlar, uyku boyunca, beyinde yeni yaşanan olayların bir çeşit yeniden görüntülenmesine neden oluyor. Böylece sinir hücrelerindeki hücreiçi sinyaller aktive ediliyor ve diğer sinir hücreleri ile olan bağlantılar güçleniyor. Birleşik Krallıklar’da bulunan Surrey Üniversitesi ‘Uyku Araştırmaları Merkezi’ çalışanlarından, Dr. DerkJan Dijk ise bu yöntemi kendi kendimize gelecekte dahi uygulayamayacağımız görüşünde. Uyku uzmanı Dr. DerkJan Dijk, uzun süreli etkilerin ve/veya olası yan etkilerin iyice incelenmesi gerektiğini savunuyor. Elektrik akımı tedavisi hâlâ bazı psikiyatrik hastalıkların iyileştirilmesi için kullanılıyor. Bazı depresyon hastalarının, manyetik alan uygulanması ile beyinde elektromanyetik akım meydana getirilmesi esasına dayanan ‘transkraniyal manyetik stimülasyon’ tedavisinden yararlandıkları bilinmekte. Born ve ekibi, kendi bulgularının da yakın gelecekte, tedavi amaçlı kullanılabileceğini düşünüyor. Her ne kadar şu an için ‘rüya’ olsa da, belki bir gün doktorlar beynimizdeki bu doğal salınımları stimüle ederek uyku bozukluklarını, depresyonu tedavi edebilirler, kim bilir yaşlanmayı bile durdurabilir. Her önemli karardan önce bana ‘sleep on it (üzerine uyu)’ diyen eski patronum galiba haklı! Kaynaklar 1. Marshall L, Helgadottir H, Molle M, Born J. Boosting slow oscillations during