Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM DÜNYASINDAN K I S A DENİZ DİPLERİNDE YENİ TÜRLER 2010 yılına dek denizlerdeki yaşamın en kapsamlı türler listesi hazırlanacak. Bilim adamları bu arada 2006 yılının en ilginç keşiflerini açıkladı.Bu yıl listeye girenler arasında uzun bir süre önce soyu tükendiği sanılan kabuklular, dev tekhücreliler ve aşırı sıcaklığa dirençli karidesler de yer alıyor. Census of Marine Life projesinde çalışan araştırmacıların amacı 2010 yılına dek denizlerdeki yaşamın en kapsamlı türler listesini hazırlamak. Bilim adamları Atlantik’in üç kilometre derinliğinde 407 santigrat derecelik bir sıcak su kaynağı buldular. Bu, su altında bugüne kadar ölçülen en yüksek sıcaklık. Kaynağın çevresinde iki derece sıcaklıkta yaşayan karidesler ve diğer canlılar 80 santigrat derecelik sıcaklık dalgalarına karşı dirençliler. Özel bir ağla Sargossa denizinden 500 farklı zooplankton toplayan araş H A B E R L E R nuyla ilgili bir yazıda ebola hastalığı yüzünden goril varlığının son yıllarda dörtte bir oranında azaldığından söz edilmekte. Ebola’nın 20022003 yıllarında insanlarda ortaya çıkmasından sonra virüs, Orta Afrika’da insansı maymunlarda da görülmeye başlandı. Barcelona Üniversitesi’nde Magdalena Bermejo ve ekibi, primatların koruma altında bulunduğu Lossi bölgesi (kuzeybatı Kongo) ve çevresini araştırmış. Sayımlardan anlaşıldığı üzere, binlerce kilometreyi aşkın bir bölgede toplu goril ölümleri meydana gelmiş. Gorillerin yüzde 95’i, şempanzelerin ise yüzde 77’i ölmüş. Ebola yüzünden iyice küçülen hayvan toplulukların, yasadışı avcılık ve diğer tehlikelere karşı çok daha savunmasız kalıyor. Araştırma ekibi şimdi tehdit altında bulunan maymunlara yapılacak ebola aşısı için bağış bekliyor. Doğada yaşayan goril ve şempanzelerin güvenli bir şekilde aşılanması için aşağı yukarı bir ila iki milyon dolar gerekli. İLK KEZ YAPAY KALP KASI ÜRETİLDİ Amerikalı bilim adamları fare hücrelerinden ilk kez yapay kalp kası ürettiler. Açıklamalara göre organ, sağlıklı bir insanın kalbine kıyasla yarı yarıya iyi işlemekte. Gelişme, kas hücrelerinin, yeni dokunun gelişiminden sonra dağılan bir gövdeyle desteklenmesine izin veren bir teknikle sağlanabildi. Bu şekilde birkaç gün içinde üçboyutlu kalp kasları gelişmekte. Michigan Üniversitesi bilim adamı YenChih Huang, laboratuvarda üretilen kalp kası dokusunun zayıf veya hasta kalplere aktarabilmeyi umuyor. Destekleyici gövde normalde yaranın iyileşmesinde yardımcı olan fibrin maddesinden oluşmakta. Yapışkan protein, yaraları kapatan ağ biçiminde yapılar üretir. Bilim adamları üçboyutlu dokuyu elde edebilmek için yaklaşık olarak bir milyon kalp kası hücresi kullanmışlar. Kalp kasla rının etkinliği kalsiyum takviyesi ve kalp ilaçlarıyla, nabız frekansı ise elektrik akımıyla güçlendirilmiş. Laboratuvarda üretilen kalp kaslarının atımı iki ay kadar devam etmiş. Tabii ki bu aşamadaki doku, şimdiye kadar üretilenler arasında doğal kalbe en çok benzeyeni olmaktan öteye gidemiyor. Dokuların ya da tam bir yapay kalbin hastalara aktarılabilecek duruma gelmesi için henüz uzun bir yol var. UZAYDA İLK KEZ NEGATİF YÜKLÜ MOLEKÜL BULUNDU Astronomlar kozmik radyo sinyallerinde ilk kez negatif yüklü moleküller saptadı. HarvardSmithsonian Astrofizik Merkezi’nden Michael McCarty’e göre, uzaydaki yoğun gaz bulutlarından oluşan radyo emisyonları, altı karbon atomu ve bir hidrojen atomundan oluşan anyon bileşimine ait. Astronomlar bugüne dek ultraviyole ışınının negatif yüklü parçacıkları bir bileşimden kolayca atması nedeniyle fazladan elektronlu moleküllerin uzayda çok ender bulunabileceğini düşünüyorlardı. Fakat McCarthy ve ekibi kısa bir süre önce iki çok farklı bölgede kuşkulu radyo sinyalleri saptadı. Bir bölgede aslan takımyıldızındaki Kırmı UZAY ARAŞTIRMALARI MARS’TA SUYUN İZLERİ Koloni oluşturan, renkli tentaküllü bir medüz türü. Fotoğraf Kasım 2006’da çekilmiş tırmacılar, bunların arasında on iki yeni tür saptadılar. Diğer bir araştırma gezisinde ise 50 milyon yıl önce tükendiği sanılan yeni bir karides türü bulundu. Portekiz sahillerinde 4 bin 300 m derinlikte bulunan Xenophyophore türü dev bir tekhücreli, aşağı yukarı bir santimetre büyüklüğünde plakamsı ve mineral parçacıklı bir kabukla çevrili. Bilim adamları deniz diplerinde yaşayan uzmanlaşmış hayvanlar sayesinde örneğin ilaçlar için yeni etki maddelerinin üretilebileceğini sanıyorlar. Deniz diplerindeki "nüfus sayımında" seksen ülkeden 2 bin araştırmacı çalışıyor. CBT1031/4 22 Aralık 2006 EBOLA VİRÜSÜ MAYMUN SOYUNU KURUTUYOR Ebola virüsü yüzünden Afrika’da binlerce goril ve şempanze öldü. Virüsü taşıyan goril topluluğunun yüzde 95’i yok oldu. Science dergisinde ko NASA’nın Mars Global Surveyor sondasının beş yıl arayla aynı bölgeden aldığı görüntüler, Mars’taki krater kenarlarından olasılıkla suyun taştığını göstermekte. Malin Uzay Bilimi Sistemleri’nden Michael Malin, 2001 yılında Mars’taki tepelerin yamaçlarında ilk kez akarsu yataklarına ait izler saptamıştı ve bu izler yamaçlardan aşağı doğru kıvrılarak ve dallanarak devam eden akarsu yataklarını andırıyordu. Bu yapılar o kadar yeni görünüyordu ki bilim adamları su yollarını oluşturan sürecin günümüzde hâlâ devam ettiğini tahmin etmişlerdi. Araştırmacılar o zamandan bu yana özellikle de Mars’ın daha üst enlemlerinde bunlara benzer binlerce su yolu izleri buldu. Malin ve arkadaşları şimdi Science dergisinde bazı yolların 2001 ila 2005 yılları arasında değiştiğinden söz ediyor. Araştırmacılar görüntülerde sıvı suyun izleriAraştırmacılar bazı bölgelerde ilk ni bulduklarına inanıyor fotoğraflarda görünmeyen açık renkli oluklar saptamış. Bunlar, bitimine doğru engelleri aşabilmek için dallanıp budaklanıyor. Bu yapılara alternatif bir açıklama ise toz akıntıları olabilir. Suyun nereden geldiği ise henüz bilinmiyor. Mars’ın soğuk atmosferinde sıvı su yok. Uzmanlar bu yüzden Mars toprağında sıvı yeraltı sularının bulunduğunu ve bunların yamaçlardan taştığını tahmin ediyor. Bakteriyel bir yaşamın bulunma umudu her şeyden önce sıvı suyun varlığına bağlı. Ayrıca 19992006 yılları arasında 21 milyon kilometrelik alana 20 meteoridin düştüğü saptandı. Bu çarpışmaların ardından çok açık renkli bölgelerde göze çarpan koyu renkli bir kayaç oluşmakta. Meteorit çarpışmalarıyla meydana gelen kraterlerin büyüklüğü 2 ila 150 m. arasında değişmekte. Astronomlar krater sayısına göre yüzeyin yaşını hesaplayabiliyor, bu nedenle bugüne dek yapılan tahminler Mars Global Surveyor görüntüleriyle kontrol edilebilecek. Astronomlar C6H iyonlarını bu tür radyo teleskoplarla yakalıyor. zı Dev’in bir gaz kılıfı kuşkulu dalga boyunu yayarken, boğa takımyıldızında ise soğuk bir moleküler bulut yayılıyordu. Astronomlar son yıllarda karakteristik radyo frekanslarıyla uzayda hep daha karmaşık bileşimler bulmaya başladı. Şimdiye dek 130 nötr molekül ve 14 pozitif yüklü iyon biliniyordu. Ancak bununla birlikte hiçbir kimyasal bileşimle sınıflandırılamayan radyo sinyalleri de var. McCarthy ve ekibi laboratuvarda hangi radyo frekanslarından C6H iyonlarının yayıldığını araştırınca, bileşimin, on yıl önce keşfedilen radyo sinyallerinin kaynağı olabileceğini gördüler. Molekül, bugüne kadar bilinen kozmik bileşimlerin en büyüğü. Uzmanlara göre bulgu, yıldızlar arası astronomi bilimini temelden değiştirebilir. Nilgün Özbaşaran Dede