22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hukuk Bilimi yor. Bu makalemizde bunu ayrıntılı olarak açıklayamayacağız. Aşağıda ancak genel hatları çizeceğiz. Fakat şunu da söyleyelim ki, matematikten kurtulup da kimya tahsiline heves eden birkaç gencimiz, bugünkü kimyanın yüksek matematik, matematiksel fizik konularından sonra gelen ve çok katlı integralleri ve diferansiyel denklemleri içeren karmaşık bir bilim olduğunu görünce fevkalade şaşırmışlardır. Tuhafı şu ki, memleketimizde birkaç zat hariç olmak üzere kimya hemen hemen eski bakış açısından görülmektedir. Bu nedenle bu zavallı gençlerin kimya derslerini izleyebilmek için matematik ve fizik çahşmalarının bile yanlış olduğunu söylemişlerdir. Yeni Türk ceza kanunu ve hekimlerin sorumluluğu Hekimler arasında giderek yaygınlaşan söylentilere göre: 1 Haziran 2005deyürürlüğegiren TCK'nun, hekimlerintıbbîelatma veyardımlardan doğan sorumluluğu önemli ölçüde ağırlaştırmıştır. Hapis cezaları ve yiiklü tazminatlar gündemdedir. Bu nedenle hekimler sigorta yaptırarak ya ua riskli yardımlardan kaçmarak kendilerini koruma yollarını yeğleme durumundadırlar. Çetin Aşçıoğlu* J £ ncelikle bilinmelidir ki: TCK'nda heI lkimlerin kusurlu davranışları nede\*s niyle gerçekleşen istenmeyen durumları karşılayan özel bir suç tanımı bulunmuyor. Bu durumlarda, herkes için geçerli TCK'nun taksirli (kusur ihmal savsama) suç olarak anılan 85 (ölüm) ve 89 (yaralanma) maddeleri hekimler içinde de gündeme gelir. Aynı ilke ve kurallar önceki ceza yasasında da söz konusu idi. Bu nedenle hekimlerin sorumluluğunun özel olarak ağırlaştırılmış olduğu söylemleri ilke olarak doğru kadar artırılması da söz konusudur (önceki yasada yedi günden 20 aya kadar değişen hapis cezaları öngörülmüştü). Ayrıca 89. maddede tanımlanan suçlara uyan eylem hakkında kovuşturma yakınmaya (şikayet) bağlıdır. BİLİMİN KESİNSİZLİĞİ Özetle denilebilir ki, Berthelot'nun çekici , sistemli ve mantıklı görünen kanunlarını kısmen yıkmakla bilim nefes alabilmiştir. Zaten geçen asrın ayırt edici özelliği şuydu; cansız varlıklan, doğayı hatta hayatı hiçbir bilinmeyen bırakmaksızın belirli nazariyelere, küçücük ilkelere sığdırmak istemek büyük hatasını işlemek. Bu, aşırı ve kör bir"müsbet bilimcilik"ti. Asnmızın bakış açısı, gerçeğin gizemliliğini takdir etmektir. Denilebilir ki asrımız insanların cahillikten kurtulduğu ilk asırdır. Gerçekten bugün bütün temel kanunlar "sonsuz karmaşıklığın istatistiki " kanunlarıdır. Bunları Maxwell, Gauss, Poincare, Boltzmann ve nihayet Gibbs gibi dahilere borçluyuz. İşte kimya da aynı yolu takip ettniş olduğu halde bugün başlıca Ernest'in kanunu, daha sonra Nobel ödülünü alan hocam Perrin, Victor Henri ve sairelerin ilerlettiği ışın kimyası , bilim dünyasının son zamanlarda yagane mesai odağını oluşturan ve Kambridge'de hocam olan Joseph Thompson, Rutherford'un müsbet ışın analizi sonucunda buldukları elektron gerilimleri ve aynı şekilde Paris'te profesö'r Langevin'in bulduğu parçacıklann elektriksel polarizasyonu, bugünkü kimyanın temellerini oluşturur. Bu yönleri gerekirse ayrı makalelerde arz ederim. Şimdilik gayet kısa bir özet yapayım. Böylece Berthelot'nun kimyanın gelişiminde nasıl bir engel oluşturduğunu iyi görebiliriz. ...Görülüyor ki, Berthelot'nun kanunlanndan ne kadar uzaktayız. Böylece kimya insanlara pek yakında pek büyük bir refah ve mutluluk doğurabilecek bir hale gelmiştir. Ve bizzat Berthelot'nun organik cisimleri sentezlediği biçimde olarak, gıdalarımızın morötesi ışınlarla kimyasal olarak yapılacağını görmek pek uzak değildir. Şimdiden az çok imkan sahasına girmiştir. Kendisinin çizdiği yoldan kurtulmakla ilerleyen kimyayı Berthelot yaşayıp da görseydi, yine muhakkak ki pek sevinirdi. Fakat yine muhakkak ki, kendisi büyük olduğu için hatası insanlığa çok zararlı oldu. Büyük âlimlerimiz! Küçüklerin seslerine saygılı olunuz! Belki onlardan biri yarının sesidir. Dr. Reşid Süreyya. Sayı 49, 3 Teşrinisani (Kasım) 1927, Cüt 2, Ankara. TAKSİR VE KASIT Önceki ceza yasasında, taksirli suçlarla kusurun derecesi bir indirim nedeni (8/1 kadar) kabul ediliyordu. Ancak yasa koyucu TCK'nda bu indirim nedenine yer vermemiştir. Kusurun ağırlığı ya da yeğniliği ancak diğer nedenlerle birlikte "temel cezanın belirlenmesine" etkili olacaktır. Sanırım hekimlerimizi olumsuz düşüncelere sevk eden ağırlıklı neden bu olmalı. Ancak bilirkişi yazanaklarında yozlaştırılan bu ilkeye yer verilmemesi doğru olmuştur. Bilinçli taksir, yeni bir kavram olmayıp önceki yasada da , 2003 yıhnda, yer almış ağırlaştıncı bir nedendir. Buna göre "yasada öngörülen ceza üçte birinden yar.sına kadar artınlır (TCK. m 22/3) ve hapis cezaları para cezalarına çevrilemez TCK.m. 50/4)." Bilinçli taksirin hekimlerin ceza sorumluluğunda uygulanması hemen hemen olanaksızdır. Çünkü taksir ile kast arasında bir konumda olan bilinçli taksirde, aşırı güven içinde tam bir aldırmazlık, umursama'lık söz konusudur. Oysa uzun süren bir e^itimin sonunda elde edilen beceri, bilgi ve etik değerler gözetildiğinde; bir hekimin, bilinçli taksir durumunda olabileceğini düşünemiyorum; yapılan işin doğasına aykırıdır. Hekimin taksirli eylemenin altında hastayı iyileştirme olgusu yattığı da göz önünde tutulduğunda bilinçli taksirin gündeme gelmesi ancak tıbbî etiğin de son derece ağır çiğnendiği kasta çok yaklaşan ender eylemlerde söz konusu olabilir. Bu kural daha çok trafık kazalan vd. için düşünülmüş ağırlaştıncı bir neden olduğu da unutulmamalı. sağlığının iyileştirmektir. Ayrıca tıbbf müdahale rızaya (onam) dayanan bir eylem biçimidir. Diğer yandan ceza sorumluluğunu gerektirecek tıbbf eylemler örneğin trafık kazalan gibi büyük boyutlarda da değildir. Bu nedenle; yargıç, hekimin taksirli eylemine uyan cezayı belirlerken ve bireyleştirirken bu gerçekleri ve kuskusuz kusur derecesini de gözetecektir: Sonuçta cezanın en alt düzeyde tutulması, takdiri indirim nedenlerinin (TCK.m. 62) uygulanması, hapis cezası yerine para cezası verilmesi ya da hapis cezasının zorunlu olduğu durumlarda para cezasına çevrilmesi doğal olarak gündeme gelecektir. Şimdiye kadar, çok az sayıda hekimin taksirli suçtan yargılanmasında verilen kararlar bu düşünce ve görüşümüzü doğrulamaktadır. Tıp bilimi ne denli gelişirse gelişsin hekimlik insanın doğal yapısı ve tıp biliminin fizik ve matematik gibi temel bir bilim dalı olmaması nedeniyle riskli bir meslek dalıdır. Ancak ülkemizde tıp biliminin gelişme düzeyi, hekimlerimizin sorumluluk bilinci, hasta ve yakınlarının azımsanmayacak ölçüdeki hoşgörüsü nedeniyle hekimin ceza ve hukuk (tazminat) sorumluluğu örneğin Almanya ve ABD'de olduğu düzeyde gündeme gelmemektedir. Davalar giderek artma gösterse de çalışma alanının yüksek riskine oranda çok düşük düzeydedir. Bu gün orta düzeyde tıp eğitimi almış, özen gösteren ve insana saygı gibi etik değerlere sahip bir hekim kendisini riskli alanda koruyabilir. SON SÖZ YARGIÇTA Hekim, hangi konumda bulunursa bulunsun, aydınlatılmış onama dayalı bir sözleşme ilişkisine dayanarak görev yapmaktadır; bu nedenle hastasına karşı içten bağlılık ve özen gösterme borcu altındadır. Ancak güzelleştirme ameliyatları ayrık, sonucun elde edilmesinin rizikosu altında bulunmamaktadır. Bu nedenle hastalığın doğal sonuçlarından ya da uygulanan tedavinin kaçınılmaz yan etkilerinden (komplikasyon) meydana gelen istenmeyen durumlarda hekimin hukuk ve ceza sorumluluğu söz konusu değildir. Hekimin sorgulanan eylemiyle, komplikasyon diye anılan sorumsuzluk alanı arasındaki sınırı, ilke olarak, yargıçlar değil yine dallarında uzman olmuş hekimler belirleyecektir. Çünkü bu durumlarda tıp biliminin belirlediği özel bilgilere gereksinim söz konusudur. Yargıya olguyla ilgili verilecek aydınlatıcı bilgiler doğal olarak ve çoğun aynı sonuca götürse de hukuk kavramı olan 1 değildir. Ayrıca dünyanın hiçbir ülkesinde "hekimlere özgü suç (kusur) tanımları" olmadığı da bilinmelidir. Hekimlerimizi tedirgin eden açıklamalar, "taksirle ilgili cezaların alt ve üst sınırlarının ağırlaştırılması", "önceki yasada öngörülen kusur oranına göre cezanın 8/1 kadar indirilmesine yer verilmemesi" ve "bilinçli taksirin kabul edilmesi" gerekçelerine dayandırılmaktadır. Taksirli suçlarla ilgili TCK'nun 85 ve 89 maddelerinde öngörülen hapis cezaları ile genelde adli para cezalarının artırılmış olduğu bir olgudur. Örneğin ölümle sonuçlanan bir olayda önceki yasada iki yıldan beş yıla kadar olan hapis cezası üç yıldan altı yıla çıkarılmıştır (TCK. m. 85/1). Diğer yandan taksirle (kusurla) kişinin (hastanın) vücüduna acı verilmesi veya sağlığının bozulması durumunda ise üç aydan bir yıla kadar hapis cezası v e y a adli para cezası öngörülmüştür (TCK.m. 89/1); yasada öngörülen daha ağır durumlarda ise 89/1 'deki cezaların yarısından bir katına kusur ya da taksir olup olmadığı hakkında son sözü yargıç söyleyecektir. HASTALARIN HOŞGÖRÜSÛ Taksirli suçlarla ilgili cezalarda bir miktar artış ya da ağırlaştırma tedirginlik yaracak düzeyde değildir. Çünkü hekimlerin tıbbf el atma ve yardımlarında amaç ve saik zarar vermek değil hastanın yaşam ve Bilirkişi yazanaklarında (rapor) kusur olup olmadığı değerlendirmesinin yapılması açık yetki tecavüzüdür. Ayrıca eskisi gibi bilirkişi ya da ilgili kurumların kusuru yüzdeyle (%80%20 8/2 /86) ve matematiksel Yazmm devamı 22. sayfada 963/193 Eylül 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle