24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BilimDüşünce Tarihi Türk İnkılabının Felsefeye Etkisi Mustafa Şekib üyük Türk İnkılabı ve onu takip eden Doğu uluslarının uyanma hareketleri etkilerini gittikçe derinleştiriyor. Geçen yıl (1926) Cambridge'de toplanan uluslararası felsefe kongresinde Fransız temsilcisi M. Bougle'nin "Felsefenin İstikameti ve Banşın Sağlanması" başlığıyla kongreye verdiği rapor bu bakımdan en anlamlı bir belgedir. Durkheim sosyolojisinin izleyicilerinden olan ve iki yıl önce şehrimizi ziyaret eden bu Sorbonne profesörünü okuyucularımız az çok tanımışlardır. M. Bougle'nin verdiği raporun bir kelitne ile özeti, "Batı felsefesini uyanışa davef'de toplanmaktadır. Gerçekten de Doğu uluslarının uyanmasında en necib (soylu) birhamle ve ö'rnek olan Büyük Türk İnkılabı, Sultan ve Halife ile Yunan kralını yuvarladıktan sonra İngiltere'nin sarsılmaz gibi görünen Liberal Parti'sini de itibardan düşürdü. ya bir Amerikan gerçeğinden bahsetmek felsefeye karşı bir küfür olur." B DOĞADA YARDIMLAŞMA VAR "Halbuki doğacılık oiduğu gibi alınsa bile, mutlaka savaşı olumlamayı gerektirmez; çünkü doğada yardımlaşma da vardır. Hatta dayanışma dersini hayvanlardan bile alabiliriz; nerede kaldı ki, toplumlardan. Buna rağmen 19.yüzyılın son yarısı bizi evrim kanunlarına göndererek toplumları savaşı ortadan kaldırma çabalarından alıkoydu. Doğacılık felsefesi çoğunlukla milliyetçiliğin zihni bir kalesi gibi kullanıldı." "Felsefe hakkındaki şu kısacık degerlendirme gösteriyor ki, artk felsefeyi,' bırakınız yapsın, bırakınız geçsin' ruhunda bırakmak yeterli değildir. Felsefede ilksel olarak içerildiğini gördüğümüz evrenselci eğilim, kendisinin hasmı olan içe kapanmacı milliyetçilik ve darvinci doğacılık saptırmalarına karşı yardım görmeli, takviye edilmeli ve savunulmalı." FELSEFE; TOPRAK İLİŞKİSİ "Bununla beraber felsefenin insanlık barışı davasına yapması gereken hizmetleri gözönüne getirirken yalnız bu ilkeyi takdir etmekle yetinmek büyük bir ihtiyatsızlık olur. Çünkü gerçekte tecrübeyle görüyoruz ki, felsefe bu evrenselcilik hırsına rağmen hiçbir zaman kendi manevi çevresinden tamamen kopup ayrılamamıştır. Her felsefı sistem, doğduğu toprağın markasını mutlaka taşıyor, başka bir deyişle, felsefeler mensup oldukları milletlerin kültürlerine, avukatlık demeyelim fakat tercümanlık yapmaktan kurtulamıyor." Aynı zamanda iyi bir hatip ve uslüpçü olan bu profesör önce bütün felsefelerin ortak niteliğini arıyor ve bunu "insan bilgisini sistemleştirme eğilimi" olarak gösterdikten sonra "her feylesofun özel gerçeklerle yetinmeyerek ilk, temel ve evrensel gerçeklere ulaşmak hırsını daima koruduğunu" söylüyor. Bundan başka bütün feylesoflarda ikinci bir genel nitelik görüyor: eleştiri. AKLIN SÜZGECİ ŞART "Her feylesof insani bilgiyi kendi serbest degerlendirme ve yorumlamalarından geçirmeden olamaz. Bunlann ilk yapacağı şey, bilgileri aklın süzgecinden geçirmek ve akla hitap etmektir. Bu anlamda her felsefe mutlaka bir rasyonalizmi gerektirir. Bu düşünce tarzının ilerlemesidir ki, felsefeyi hisler ve inançların hükümlerine boyun eğmiş diğer düşünce tarzlarından ayırır. Yalnız bu ayrılık, demek değildir ki felsefe hiçbir zaman geleneksel inanışları temize çıkarmakla yahut hisleri olumlamakla sonuçlanamaz. Tam tersine, hatta zamanımızda bile bu yolun tutulabileceğini gösteren ünlü örnekler az değildir. Yalnız dikkat etmeli ki, inanışlann aklanması ve hislerin olumlanması felsefe için bir hareket noktası olmayıp varış noktasıdır. Hatta felsefe akıldan bir tür feragatı değil de kesin bir bakışı önerme ihtiyacında bulunduğu zaman bile bu önerisini akli biçim verılmiş çıkarımlarla iknaya ve doğrulamaya savaşır." "Bu anlamda her felsefe bir iman ile değil, tarihi değerlendirmelere karşı güvensizlikle başlar. Ve nereden gelirse gelsin bütün gelenek yahut zorunluluklara karşı, hiç olmazsa geçici bir kurtuluş çabasını gerektirir. Bu istikamet gö'steriyor ki, felsefe bir bakış açısından ve gelişiminin bir zamanında tanımı gereği uluslararasıdır. Her felsefi fikir, doğuşunun ardından devrialem için kanatlanmak ister ve hiçbir sınır tanımaz. Bu anlamda bir Fransız, bir Alman ve "Ve gerçekten de bir milletin karakterinin tarif edilmesi gerektiğinde, onun biliminden ziyade felsefe ve sanattaki eğilimine bakılı"Artık geriye yapılm a yor." , «. , •.. T „ . . , *ncn> ^ üzere olan halkçılı"Felsefe ile toprak Musta a Şekib Tunç 18861958 . ., . ,, y arasındaki bu karşılıklı bağlılık onun, ken v ı ' ğın(demokrasının)he.adi içine kapanmak ile evrenselcilik arasınba alınması sırası gelmemiş midir? Hele sada bir gidip gelmeden ibaret olduğunu gösvaştan sonra bu ülkünün bir gerçek olmatermiyor mu? Hatta birçok düşünür, bu sını isteyen uluslar daha fazlalaştı. Gerçi baözelliği bir zorunluluk gibi görerek vatanzı Avrupa memleketlerinde şahsi iktidarladaşlarına; 'Tarihinizin bağrından çıkan harın geri getirilmesine karşı saldırgan bir yöyat telakkisinden başkasını aramayınız. Her neliş olmasına rağmen bu küçük cilveler hale rağmen daima kendiniz kalınız' diyordengenin halkçılık ruhuna doğru eğilim lar. Emperyalizmin olmasa bile milli içe kagöstermesine bir engel değildir. Bu eğilimi panıklığın aklanması işte buradan geliyor. gerektiren sebepler yalnız Avrupa'daki Halbuki bu tür felsefeler milletlerin birbirkralların düşmesi değil, Doğu ulusları.'in lerine yaklaşıp anlaşmalarına daima uygun uyanmasıdır." olmaktan uzaktır." TÜRK İNKILABI YÜRÜYOR "Hatta diğer bir açıdan bakılınca bu felsefe banş fikrini tehdit edebilir. Çünkü bir felsefe milletlerin boğuşmasına engel olacak her türlü çabanın ham bir hayal olduğuna dair kanıtlar getirebilir. Örneğin diyebilirler ki, en derin doğruluk, içgüdüleri serbest bırakmak değil midir? İnsan gibi toplumların da kökleri doğada bulunmuyor mu? Bunları oluşturan ve gelişmelerini sağlayan evrim kanunlan değil mi? Hayat kavgası, evrim kanunlarından biridir ve ayıklanmanın şartıdır. İnsanlık tarihinden savaşı kaldırmak isteyenler, daha önceden sonuçsuzluğa mahkum bir işe girışmekten başka bir şey yapmış olmazlar." M. Bougle'nin raporundan aldığım bu satırlann son cümlesi çok anlamlı değil mi? Gerçekten de Doğu uluslarının uyanmasında en necib (soylu) bir hamle ve örnek olan Büyük Türk İnkılabı, Sultan ve Halife ile Yunan kralını yuvarladıktan sonra İngiltere'nin sarsılmaz gibi görünen Liberal Parti'sini de itibardan düşürdü. Ve aynı zamanda çok muhafazakar olan İngiliz parlamentosunda İşçi Partisi'ni ilk defa olarak iktidar mevkiine çıkartmakta dolayısıyla en önemli etkenlerden biri oldu. Aradan 45 yıl geçtikten sonra görüyoruz ki, Türk inkılabının gerçeği yürüyor ve onu hiçbir kuvvet artık durduramıyor. İnsani sorunları açıklık ve cömertlikie gör mekte bütün Batı ulusları arasında genellikle birinci mevkii tutan Fransız dehasının kıymetli evlatlarından biri aracılığıyla bütün Batı felsefesini akla ve sağduyuya davet etmesinde inkılabımızın önemli bir etkisi olması nedeniyle insani ve evrensel hizmetimizden hakkıyla iftihar edebiliriz. İnsanlık, hürriyet ve istiklal kurbanlarımızın yaptıkları hizmetin büyüklüğünü düşündükçe ve gördükçe, meçhul mehmetçiklerimizi ve onların gazi kumandanını insanlık tarihinin iftihar sayfalanna kaydedecektir. M. Bougle'nin felsefe için gösterdiği istikamete, Türk düşünürlerinin de bütün kanaat ve vicdanlarıyla katılacaklarına hiç şüphe etmiyorum. Felsefemiz gerçi henüz kendisini gösterememiştir. Fakat bu kadar derin etkili bir hayat hamlesi yaratan Türk ruhu elbette ona layık bir felsefeden mahrum değildir. Dün büyük bir tarih yapan Türk, yarın onun insani ruhunu ve anlamını elbette yazacaktır. BİLİMSEL BİLİNÇ Yine M. Bougle'yi takip edelim: "Demokrasi, yalnız hükümetler üzerine olan etki araçlarını çoğaltmakla değil, aynı zamanda tercih ettiği gayelerle de kendisini gösterir. Yalnız "halk ile beraber" değil, "halk için" de çalışır. Demokrasi bu anlamda daima asgari bir içe kapanıklığı gerektirdiği gibi, klasik olan iktisadi liberalizme mutlaka bağlı kalmaya da mecbur değildir. Sosyalist araçlarla, yani insan kişiliğinin olanca haklarını kurtarmak için zorunlu görünen bütün etkenlerin uygulamalarıyla da pek ala uyuşabilir." Toplumların şahsiyetinin ve hukukunun dokunulmazlığını bilimsel bir bilinçle kavramış olan bugünkü Fransız sosyolojisine tercüman olan M. Bougle, raporunun kalan satırlarında, demokrasinin bundan böyle içe kapanık ve mağrur bir milliyetçiliği körükleyen doğacı bir felsefeye değil, bütün milli kıymetleri hazmedecek ve temsil edecek sosyal bir felsefe sistemine muhtaç olduğunu ve fikirlerin bu istikamette üerlemeleri gerektiğini ve insan hayatını boğuşmakla değil, çeşitli milli kıymetleri duyup anlamak ve anlaşmakla idare edecek bir akıl ve sağduyunun zamanı geldiğini söyleyerek sözünü bitiriyor. HAYAT, Sayı 9,27Kanunisani(Ocak) 1927, Birinci Cilt, Ankara. Düzeltme: CBT 962'de yayımladığımız Mehmet Izzet Bey'ın "Felsefeye Merak Nedır?" başlıklı yazısında fılozof Bergson'un adı Bergusson olarak geç miştir. Bu hata için okurlarımızdan özur dileriz. 964/19 10 Eylül 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle