01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

' Tartışma 'Mümkünlerin oyunu' olarak "Öndekilere Ö Orhan Bursalı onuşmam (*), esas olarak, adı, "Küreselleşme, Teknoloji ve Ulusal Strateji" olan bu panelin ismindeki üçüncü kavram, Ulusal Strateji üzerinde yoğunlaşacak. Ulusal Strateji'nin kendisinden çok, öncelikle "Ne için Ulusal Strateji" sorusunun daha önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü, ne için strateji, sorusuna yanıt vermeyen düşünceler havada asılı kalır. Ne için Ulusal Strateji? Kalkınma için mi; nasıl bir kalkınma için; ulusal geliri 10 bin dolara çıkarmak için mi; Yunanistan'ı geçmek için mi; dünyanın zengin ülkeleri arasına girmek için mi; ekonomik bakımdan güçlü, kendi ayaklan üzerinde duran ve insanlannı mutlu edecek bir gelecek için mi? Konuşmama bu soruya yanıt vererek başlayacağım. Sonra, Türkiye'nin bugüne kadarki "kalkınma söylenceleri"ne satır başlanyla değineceğim.. Aslında Türkiye'nin gerçek bir "Kalkınma meselesi" olmadığına değineceğim. Bir ulusal stratejinin nelere dayanması gerektiği ko• nusunda, bir düşünceler dizisini tarnşma• ya sunacağım.. Ulusal stratejiye temel bir yaklaşım önereceğim ve bu yaklaşımın biyolojik evrimle ilişkisine bir gönderme yapacağım.. K "Küreselleşen dünyada, Türkiye nasıl bir teknolojiye dayalı ulusal strateji inşa etmeli ki öndekilere yetişebilsin?". Ne yapmalı: Ulusal yarar neyi gerektiriyorsa, onu! Ulusal strateji, bütun ekonomik faaliyetlerde, ülke yararı süzgecini kullanmalıdır. Mümkün olduğunca kendi kurallarını ön plana çekmeye çalışmalı, zararımıza işleyeceği kurallardan yasalar ve anlaşmalardan imkân verdiğince kaçınmaya, bunlar geciktirmeye, çevresinden dolanmaya çalışmalıdır. Diyelim ki bir lider ülkeler tarihinden ders aldı, bu dersin bile onları sürekli yukarıda tutması mümkün değildir. Alacakları ders, belki ancak yukarıda kalkmanın süresiyle ilgilidir. Neden böyle? Çünkü hiçbir güç, gelişmenin dinamiklerini, diğer ülkelerin dinamiklerini tam kontrol edemez. İkincisi: Eğer bu tarihsel yanıt önükir. Ben açıkça böyle bir çaba ve istek görmüyorum.. Şöyle söyleyeyim: Türkiye'nin öndekileri yakalamak isteğini bir kenara bırakın, ciddi bir kalkınma politikası ve ciddi isteği bile yoktur. Bu olmadığı için de bir ULUSAL STRATEJİ gereğini kimse hissetmiyor! sanlarla doludur.. Yani, bir askeri terminolojiyi ödünç alırsak, siyasi hayatımızda kalkınma meselesi veya kavgası "Duşük düzeyli silahlı çabşma" gibi bile değildir.. Gördüğümüz hep, düşük düzeyli politik hedefler, düşük düzeyli ekonomik düşünceler... Bunlar da, günü çıkarmak, iktidar süresini idare etmek ve gelecek seçimler için pozisyon almaya yönelir... Konuyu biraz açarsak: • Bizim beş yıllık planlarımızın tamamen göstermelik kaldığını biliyoruz. Uzun vadeli kararlı hedefler bir kenara bırakılmış, ülkenin en temel sorunları, siyasi iktidarın ortalama ömrü olan 1.5 yılın tercihlerine yönelik olarak biçimlenmiştir.. • 1960'tan bu yana yaşadığımız irili ufaklı 18 ekonomik kriz, yani 18 kez bizi IMF'nin kapısına götüren iflasların temel kaynağında, bence, politik kurumların, hem kısa iktidar süreleri hem de orta ve uzun vadeli programlannın olmaması yatıyor.. KALKINMA SÖYLENCELERİ Siyaset dünyamız, şüphesiz kalkınmayı bazen ciddi olarak mesele de yapmıştır... Ama gerçek politikalar üretmek yerine, yıllardır durmadan kalkınma söylenceleri üretmiştir.. Şimdi bu söylencelere kısaca değineceğim. • Bu kalkınma söylencelerinden biri, ülkenin jeostratejik konumudur. Bunun temelinde yatan düşünce, biz önemliyiz, bizi gözden çıkaramazlar, zor durumda kaldığımızda bize mutlaka para verirler.. önemli askeri harcamalanmızı finanse ederler.. vs. Bu söylence hâlâ hükmünü sürdürüyor.. • Yine Türkiye egemenlerinin kalkınma efsaneleri bitmek bilmemiş, biri bitmiş diğer başlamıştır. MESELA: Tüketim toplumu olmak.. tüketim toplumu olursak ekonominin motoru çalışır, biz de köşeyi döneriz.. MESELA: Yabancı sermaye ve yatınm gelmediği sürece Türkiye kalkınamaz, çünkü ülkemizin sermaye birikimi yetersizdir, bizim yeraltı zenginliklerimiz yoktur.. yabancı sermaye gelmelidir ki ÖNDEKİLERE YETİŞMEK Bu ülkenin insanı olarak en çok merak ettiğim ve ülkece tarhşılmasını arzu ettiğim konu şu: Acaba Türkiye'nin "ÖNDEKİLERE YETİŞME" şansı, olasılığı ve olanağı var mı? Eğer böyle bir şansı varsa, Türkiye, "öndekileri yakalamak" için ne yapabilir ve yapmalı? Ne İçin Ulusal Strateji, sorusu yanıünı bulmuş oluyor: ÖNDEKİLERE YETİŞMEK! Birincisi: Bu soruya aslında tarihsel bir yanıt var. Evet "arkadan gelenler" öndekileri yakalayabilir, hatta geçebilir de.. Arkadan gelenlerin, eğer akıllı davranırlarsa, her zaman büyük şanslan var. Bunu saptamak için bilimsel araştırmalar yapmak, düşünür olmak gerekmiyor. Sadece, gören ve anlayan gözlerle TARİHE bakmak yeterli. Dünya tarihi bunun örnekleriyle dolu.. Uygarlıklar tarihinin arka planında, bence, eşitsiz gelişmeler yasası diyebileceğimiz bir mekanizma çalışıyor.. Dünya tarihi sürekli bir yükselişler ve çöküşler, inişler ve çıkışlar tarihidir. Bu tarihte değişken olan belki de tek parametre, sadece, inişler ve çıkışların periyodudur. Roma İmparatorluğu örneğin 1000 yıl hüküm sürdüyse, günümüzde benzer bir imparatorluğun hüküm sürme zamanı belki de en çok 100 yıldır.. Onlarca ülke inmiş, onlarca yeni ülke yerlerine çıkmıştır. Yüzlerce uygarlık da tarihten silinmiştir.. M müzde olmasaydı bile, arkada kalmış olmayı bir ülkenin kaderi olarak kabul etmek, insan doğasına, yarabhşına, insanların ve ülkelerin akıl ve becerilerinin karmaşıklığına, toplumlarm dinamizmine aykırı olurdu. Canlıların, varoluş, daha iyi varoluş, en iyi koşullarda varoluş için sürekli bir devinim içinde olması gerçeği, yazgıya boyun eğme söylencesini daha başından safdışı bırakıyor.. Zaten yükseliş ve çöküşlerin dinamiğini oluşturan da bu olgu.. Ancak, "öndekileri yakalamak" mümkün ve tarihsel bir olgudur, derken, bunun bir önkoşulu var: Bunun gereğini duymak, böyle bir isteği olmak... ÇABA VE İSTEK VAR MI? Şimdi koskoca bir soru duruyor önümüzde: Acaba Türkiye böyle bir gerek, ihtiyaç, istek ve çaba içinde mi? Bu soruya bir yanıt vermemiz gere Çünkü bir hedefe kilitli ULUSAL STRATEJİ, hem kendi kişisel tarihine meydan okumak, hem de küresel oyunculuğa soyunmak anlamına gelir.. Şüphesiz abartıyorumdur.. ama sadece biraz.. Siyasal partilerimizde ve devlet politikalarımızda, tabii ki bir niyet ve istek vardır. Örneğin kalkınma, ekonomik güçlenme, milli geliri arttırmak, üretimi katlamak, ihracatı arttırmak vb.. gibi kavramlar her zaman gündemdedir... kalkınan Türkiye, refah içinde Türkiye.. Fakat bu niyet ve isteklerle, "öndekileri yakalamak" bakışı arasındaki ilişki veya bağ aramak isteyenler, bu bağı çok zayıf olarak bulurlar. Bunlar daha çok seçmene yönelik, altyapısı olmayan boş laflardır. Oysa büyük hedef ve politikalar, zayıf bağlarla, zayıf isteklerle, altyapı olmayan sloganlarla yürümez.. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, bizim siyasi hayatımız "haddini bilen" in kalkınalım... MESELA: Tahkim.. uluslararası tahkimi bir kabul edersek yabancı sermaye Türkiye'ye oluk gibi akacaktır... MESELA özelleştirme: Şu elimizdekileri satarsak, milyarlarca dolar ülkeye akacak, borçları temizleyeceğiz ve ekonomi ve kalkınma sorunu halledilecektir.. • Bu masal en güçlü bir şekilde hükmünü sürdürüyor bugün.. MESELA BakuCeyhan petrol boru hattı... şu petrol 959/166 Ağustos 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle