Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Esir muamması ismindeki aiimin meş aıan, bir kavramda birleştirmeyi başanrsak, Reşid Süreyya '*~~ Genel çekim alanı ile elektromagnetik . , . , , • •. yordu ki, esir, adi ci bu en buyuk ilerleme olacaktır. simlerin hareketlerine katılmıyor. Maxwel, Lorentz tarafından çizilen yolda elektrik nazariyesinin gelişimi, esir hakkındaki fikirlere garip bir değişim getirdi. Maxwel'e göre esir hala mekanik özelliklere sahip bir şeydi. Bununla birlikte bu mekanikliğin biçiminin, alıştığımız cisimlerin mekanikliğine göre pek karışık olması gerekeceği teslim olunuyordu. Bu sebepten ne Maxwel, ne de ondan öncekiler esire, bizzat Maxwel'ın kurduğu, elektrik alanı ilkelerini açıklayacak biçimde bir mekanik model tahayyül edemediler. Bu makarışık oluyor, modelin hatta birbiriyle çelişen esaslara sahip olması gerekiyordu; mesela hem cisimlerin hareketlerine engel olmayacak derecede düşük yoğunluklu bir gaz, hem de çelik kadar sert bir katı özelliklerine esirin aynı zamanda sahip olması gerekiyordu. Bu sebepten fizikçiler, model ile açıklamayı ihmal ederek gittikçe elektrik ve mıknatıs kuvvetlerinin alanını esas kavram olarak düşünmeye ahştılar. Fakat bu değişim, esaslarda bir ikilik yaratmak demek olduğundan gün geçtikçe bu ikilik dayanılmaz hale geliyordu. İşte bundan kurtulmak için bu defa mekaniğin esaslarını da elektrik esaslarına indirgemeye uğraşıldı. Lorentz meseleye müdahale ederek esiri bütün mekanik özelliklerinden, maddeyi de bütün elektriksel ve mıknatıssal özelliklerinden soyutlamakla nazariyeyi tecrübelere oldukça yaklaştırdı. Açıklayalım; Maxwel; "Işık, mıknatıs ve elektrik alanlarının devri biçimde uzayda serbest olarak bulunmasından ileri geliyor" demiş ve bu isbat olunmuştu. Eğer uzay esir ile dolu ise demek ki, elektrik ve mıknatıs alanları esirin sinesine ait bir olaydır. Fakat diğer taraftan madde, "elektrik alanının" merkezi olmak (yani "elektrik yüküne" sahip olmak) özelliğini ibraz ediyor, madde bundan başka harekette bulunmak özelliğiyle, enerjilerin, hızlann, mekanik basınç kuvvetlerinin de tezahür ettiği bir yerdir. İşte elektrik alan merkezi olmak özelliğini de maddeye değil, maddenin içinde yer aldığı esire terk edersek ve esire artık maddenin hareket özelliğini asla vermezsek mesele oldukça açık hale gelebiliyor. Yoksa Hertz'in zannettiği gibi, hem maddeye, hem esire elektrik ile hareket özelliklerinin her ikisini de atfedersek işin içinden çıkamıyoruz. hur tecrübeleri gösteri instein, son zamanlarda Leid Üniversitesi'nde verdiği konferansta şöyle söylemektedir; "Bildiğimiz (ağırlığa sahip) madde kavramının yanında "esir" diye ikinci bir cevher kabul etmeye fizikçiler ne için mecbur oldular? Daha önceleri "cisimlerin birbirlerine etkide bulunmaları için tetnasları gerekir" diye sezgisel olarak mevcut olan kanaate muhalif olarak Nevvton, aralarında boşluk olan maddelerin birbirlerine uzaktan da etkide bulunabileceklerini söylemışti. Bu zat, genel çekim kanununu ve genel çekim alanı kavramını böylece ortaya koydu. Fakat "temasla etkı" ile "uzaktan etki" gibi ikiliği kaldırıp doğal kuvvetleri bir asla indirgemek için iki şeyden biri kabul olunmalıydı; ya her yakınlık da matematiksel olarak bir uzaklık demek olacağından hareket ederek hepsini Newton'un fikrine götürmeli veyahut "uzaktan etki görüniiştedir, gerçekte boşluklan bile başka bir şey doldurur, bu şey de elastiki olarak şeklinin değişimiyle bir kuvvetin etkisini diğer tarafa iletiyor" demelidir. İşte bu ikinci tür düşünüş esir nazariyesinin ilk çekirdeğidir. E daima aynı olması gerekiyor ve tecrübe de bunu onaylıyor. Bu sebepten esirin yalnız hareket edememesi değil, sükunda olması dahi mümkün olamamaktadır. Görülüyor ki, esir muamması gittikçe derinleşmektedir. Einstein'in bu bakış açısını iyice açıklayalım; Biz eskiden beri hareketi göreceli düşünmekle beraber, zamanı ve mekanı göreceli kabul etmediğimizden, zihnen hareketi sabit noktalara izafe etmek suretiyle düşünüyor ve böylece adeta hareketi mutlaklaştırıyorduk. NE HAREKETLİ, NE DE HAREKETSİZ İşte Einstein bu bakış açısına göre önce esiri inkar etmek durumunun ne sonuç vereceğini düşünmüştür; hakikaten esirin hareket halinde olmaması fakat aynı zamanda sükunet halinde de bulunmaması, aşağı yukarı "esir yoktur" sonucuna da varabilir. Bu takdirde diyebiliriz ki; elektrik mıknatıs alanları bir aracının halini göstermez, onlar başlı başına birer varlıktırlar. Diğer gerçeklere indirgenemezler. Gerçekten alternatif bir elektrik ve mıknatıs alanının uzayda ışık halinde serbest olarak bulunduğunu ve güya kendisi bir maddeymiş gibi diğer bir maddeyi itebildiğini bıliyoruz. Bu hal onun madde özelliğinde olduğunu gösterir. Bu nedenle ışının kütleye, ağırlığa sahip olması ve hatta madde kütlesinin de bunun yoğunlaşmasından ileri geldiği kabul olunabilir. Bu, aşağı yukarı Nevvton'ın "ışık, birtakım madde parçalarının hareketinden ibarettir" tarzındaki nazariyesinin ayrıntıda ayrı, fakat esasta benzer olması demektir. Ve sonuç olarak ışının yayılması için nasıl daha önce esire ihtiyaç yoktuysa, şimdi de olmayabilir. Fakat böyle de olsa yine Nevvton "deveran" konusunda "uzayı mutlak bir varlık" olarak kabul etmesi nedeniyle zımnen (dolaylı olarak) esiri kabul etmişti. Gerçekten deverandan merkezi kuvvete sahip görünmesi özelliği esirin mevcudiyetine kuvvetli bir delildir. Bu esas için Einstein, harfiyyen şöyle söylüyor; "esiri inkar etmek, nihayet, mutlak boşluk hiçbir geçerli niteliğe sahip değildir demektir. İyi ama mekaniğin esas olayları bu fikirle uyuşmuyor. Mutlak boşluğa serbestçe konulmuş cisimlerin, mekaniksel halleri yalnızca birbirlerine göre nisbi pozisyonlarına ve nisbi hızlarına değil, aynı zamanda o cisimlerin deveran hallerine de bağlıdır. (Yani bu durumda gerçekleşecek bir değişim bunların yalnız nisbi pozisyon ve hızlarının değişimiyle olmaz, aynı zamanda deveranlarının da değişimi, bunların durumunda bir değişim demektir.).Fizik bakış açısından bu deveranı bizzat bunlara ait bir değişim olarak alamayız. Bu cisimlerin deveranını gerçek bir şey olarak idrak için, mutlak uzayı gerçek şeyler arasına koymak lazım gelmişti. Nevvton bu mutlak uzayı pekala Başlangıçta bu esir nazariyesi, ne genel çekim nazariyesine, ne de fiziğe bir ilerleme getirmedi. Tam tersine Nevvton'ın kuvvetler nazariyesini bir aksiyom olarak görmeye herkes alıştı. SONSUZ CAM KÜTLESİ GİBİ Fakat 19. asrın ilk yarısında görüldü ki, adi katı cisimlerin elastiki olarak şekillerinin değişmesiyle oluşan titreyişin özellikleri ile ışığın özellikleri arasında büyük bir benzerlik var. 0 zaman esir nazariyesi yeni bir dayanak kazandı. Işık, işte bu boşlukları dolduran şeyin dalgalan. masından ileri geliyor denildi. Fakat ışığın polarizasyonu olayı gösteriyordu ki, bu dalgalanma, sıvı cisimlerde mümkün olmayan ve ancak katı cisimlerde görülebilen tiirden, yani enine bir salınım türünden olmak lazımdı. Sonuç olarak hemen . katı bir esir nazariyesine varılmış bulundu. Demek bu şey bir denize değil, yekpare sonsuz bir cam kutlesine benziyor ve bu cam bütün evrende hareketsiz olarak duruyor diyeceğiz. İşte bu hayale "hareketsiz esir nazariyesi" denilir. Fakat burada pek önemli bir soru vardır; peki, bu katının içinde cisımler nasıl kolayca hareket edebiliyorlar? Buna "esir ve maddenin nitelikleri ayrı olduğundan böyledir" diye "sudan" bir cevap verilebilir ama esaslı bir cevap değildir. Fizikçiler gara. betten ürkmezler, onlar yalnız tecrübeye önem verirler ve böyle soruların cevabını sonraya bırakırlar. Gerçekten Fizeau kanunlar ve ilkeler matematiksel olarak basitti, fakat bunun hatalı olduğu açıktır. Çünkü biz düşüncemizde aksiyomlara dayanırız. Oysa aksiyomlar da uzun zamandan beri yapmaya alıştığımız tecrübelerden gelen birer kanaattir. Biz daima ötesine berisine madde serpilmiş uzay dahilinde yaşıyor ve tecrübe yapıyoruz. İçinde madde bulunmadan uzayı tasavvura yetkili değiliz. Böyle bir uzayın nasıl olacağının, dolayısıyla yapılacak bir tecrübe ile bize tabiat tarafından işaret edilmesi gerekir ki, o hususta bir fikrimiz olsun. İşte Einstein, bu bakış açısına göre önce esiri inkar etmek durumunun ne sonuç vereceğini düşünmüştür; gerçekten esirin hareket halinde olmaması fakat aynı zamanda sükunet halinde de bulunmaması, aşağı yukarı "esir yoktur" sonucuna da varabilir. Bu takdirde diyebiliriz ki; elektrik ve mıknatıs alanları bir aracının halini göstermez, onlar başlı başına birer varlıktırlar. Diğer gerçeklere indirgenemezler. Bu kanunların mekanik bir model ile yorumlanmasına gelince mesele kar TABİAT KANUNLARI HER YERDE AYNIDIR Burada "esir, elektrik alanının niteliklerini açıklamak için ne gibi biçimsel değişikliğe uğramalı" gibi sorulara tabii yine cevap verilmiyor. ...Fakat esirden hareket kavramını kaldırmakla iş bitmiyor. Ayrı makalede ayrıntılarıyla anlatacağım izafıyet nazariyesinin özel izafıyet kısmına göre, tabiatın her kanunu her yerde aynı şekildedir. Mesela ışığın hızının, gerek hareket eden ve gerek hareket etmeyen gözlemcilere göre 959/14 6 AJustos 2005