Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim ve Düşünce Tarihi 'a?* 8 Topraklarımızın Tarihinden Bilimsel Felsefe Nerede Başladı? Menderes, Milet'in bulunduğu yarımadayı, etrafındaki beş küçük ada ile birleştirerek hepsini kara haline çevirmiştir. Milattan asırlarca önce burası parlak bir medeniyet merkeziydi. Zaman, Milet'in o mermer heykellerini, mermer saraylarım, mermer aslanlarını yıktı. Fakat tahrip edemediği, Milet'te ortaya çıkan felsefedir. usulünden kurtararak olayları gözlemek ve muhakeme etmek usulünü koydu ve bilimsel felsefe bu suretle başlamış oldu. birleşik bir topluluk oluşturmalarını tavsiye etmişti. Bu küçük cumhuriyetlerde o zaman istiklal hissinin pek büyük olmasma göre, birleşme tavsiyesi Tales'in çağdaşlarından çok ilerisini gördüğüne delildir. Galib Ata •2zmir'den trenle Söke'ye kadar gidilip de I oradan araba ile tekrar yola çıkılır ve güA n e y batıya doğru gidilirse yaklaşık üç saatte Samsun dağı eteklerine vanlır. Orada, Kelebek köyünün biraz altında, Samsun kalesi (eski Priene) harabelerine uzaktan bir selam gönderdikten sonra, Menderes nehrinin vadisi geçilerek yola devam edilirse gene yaklaşık üç saatte Balat nahiye merkezine girilir. Şimdi denizden 9 km. içerde bulunan bu mevkide, Milattan birkaç asır önce tarihin uzunluğuna göre henüz yakında demek deniz kenarında, çok parlak bir medeniyet merkezi olan Milet beldesi vardı. Menderes, taşıdığı topraklarla, o beldenin üzerinde bulunduğu yarımadayı, etrafındaki beş küçük ada ile birleştirerek hepsini birden bugün gördüğümüz gibi kara haline çevirmiştir. Eski Yunan tarihleri Milet'i bir Yunan kolonisi diye gösterirler; fakat gene onların rivayetlerine göre, Milet'i kuranlar eski Yunanistan'dan yalnız erkekler olarak gelmişler ve yerli kızlar ile evlenmişlerdi. Bu nedenle tarih kitaplarının değerlendirmeleri doğru olsa dahi, Milet medeniyetini, onu yapan insanlar gibi, doğu ile batının ortak ürünü saymak lazımdır. Medeniyet tarihinin sırası takip edilince de, Atina'ya bir Anadolu kolonisi demek daha doğru olur. Milet, Anadolu'nun içerisi ve Suriye, Fırat vadisi ile kolayca ilişkide bulunduğu için, oralardan gelen malları gemilerle Akdeniz ve Karadeniz kenarlarına gönderirdi; bundan dolayı çabuk zenginleşmiş ve servetin sağladığı medeniyet refahına erkenden ulaşmıştı. Bu zengin ve medeni beldenin halkı da, tarihlerin tarifıne göre zarif insanlardı. Erkekler belde işlerini görüşmek için toplandıkları meydana giderken erguvani kumaşlara sarınırlar, Doğudan öğrendikleri giizel kokuları sürünürlerdi. Milet kadınları ise, doğal tebessümlerini, saçlarının üzerine taktıkları elmas taçlar ve elbise kalabalığından arınmış kollarına geçirdikleri altın ve gümüş bileziklerle güzelleştirirlerdi. Atina'nın en parlak devrinde, Perikles'in her şeye, hatta mevkiine bile tercih ettiği Aspasiya'nın Milet'li olması, Milet kadınlarının fiziksel güzelliğe fikri zerafet ilave etmesini de bildiklerine delil sayılır. mıştır. Fakat tahrip edemediği ebedi bir şey vardır ki, bu Milet'te meydana çıkmış olan bilimsel felsefedir. Bu felsefenin kurucusu Milet'li Tales bilindiği üzere ukalayı sebla denilen yedi hakimin birincisi ve en eskisidir. Yaşadığı zamanın Milat'tan önceki yedinci asrın son çeyreğinden, altıncı asrın ortasına kadar devam ettiği tahmin edilir. Tales'e kadar bilim ve felsefe ayrı ayrı şeylerdi. Daha doğrusu, bugün anladığımız anlamda bilim yoktu. İnsanların bildikleri şeyler, birbiriyle bağlantısı olmayan farklı bilgilerden ibaretti, felsefe ise gerçekle ilgisi olmayan faraziyelerden oluşurdu. Tales'in çıkardığı yenilik, o zamanın bilimi olan farklı bilgi ile felsefeyi birleştirmektir. Gerçi bu birleşme sonucunda eski felsefe mevkiini kaybetti, fakat onun yerine sağlam ve doğruluğu sürekli ürün vermesiyle sabit olan doğa felsefesi geçti. Tıp tarihçileri Hipokrat'ın ne yenilik yaptığını tarif ederken "hekimliği felsefeye, felsefeyi hekimliğe kattı, bundan tıp bilimi meydana geldi" derler. Aynı fıkir, biraz değişiklikle Tales'e de uygulanabilir. Tales kendinden önce varolan nazari ve pratik bilgileri aklın muhakemesine vurdu, olaylar arasındaki bağlantıları anlamaya çalıştı. Diğer taraftan felsefeyi yalnız nazari düşünmek OLAYLARIN NEDENLERİNİ ANLAMAK GEREKİR Cerçi Tales koyduğu usül ile gerçeği derhal bulmuş değildir. Onun bulduğu şey gerçeğin yolunu göstermektir. Ondan önce felsefe esrar ile gölgelenmişti, "olayların sebeplerine ulaşmak mümkün değildir" denilirdi. Tales doğada esrar olamayacağını, her olayın nedenlerini anlamanın lazım olduğunu öğretti. Tales'in felsefesini dayandırdığı bilgisi de o zamana nisbetle çok genişti. Geometride bilgisi, bir kulenin üzerine çıkarak denizdeki gemilerin uzaklığını ölçmeye, ehramın gölgesinden yüksekliğini belirlemeye, yarı yuvarlak bir kanal açarak Kızılırmak'ın yolunu değiştirmek için girişmeye müsaitti. Astronomideki bilgisiyle bir güneş tutulmasını önceden haber verdiği, gemicilerin işine yarayacak talimat yaptığı meşhurdur. Bir rivayete göre halkın bu kadar bilginin pratik faydasının olmadığını söylemesi üzerine canı sıkılmış ve bir yıl zeytin mahsulünün fazla olacağını önceden anlayarak memleketteki bütün mahsulü daha olmadan satın almış ve biliminin pratik faydası da olduğunu, her şeyden önce tüccar olan hemşehrilerine isbatlamıştı. Fenelon, felsefe tarihinde meşhur olan bu olayı anlatırken, Tales'in hemşehrilerine zarar vermesini içine sindiremediğinden zeytinleri geri vermiş olduğunu ilave eder. . Siyasette akli muhakemesi sonucunda, Anadolu sahillerindeki küçük cumhuriyetlerin Acemistan imparatorluğuna karşı HATAYI DÜZELTEBİLMEK DE BİLİMDİR Tales'in dünyanın oluşumu hakkındaki fıkrine göre tabiatta her şeyin esası sudur. Su buharlaştığı zaman hava olur, yoğunlaştığı zaman toprak oluşur. Onu bu nazariyeye sevkeden gözlem şüphesiz Menderes nehrinin taşıdığı topraklarla denizin sürekli olarak dolmasıdır. Gözlemden bu sonucu çıkarması elbette yanlıştı. Fakat bu hata Tales'in koyduğu usulün kıymetini azaltmaz. Çünkü onun öğrettiği şey tabiatı gözlemek, aklın muhakemesini gözleme göre yürütmektir. Bu usül önce yanlış sonuç verse bile, sonradan hata düzeltilebilir. Hatayı düzeltebilmek de bir bilimdir. Oysa Tales'ten önceki fılozoflar akıl muhakemesini tabiattan soyut bir şekilde yürüttüklerinden, hatalarını ebediyen doğru zannederler ve düzeltmeye imkan bulamazlardı. Tales'in bilimsel felsefenin kurucusu sayılması da bundan dolayıdır. Zaten Tales'in felsefesinde söylediği her şey hata değildir. Mesela, "madde canlıdır, her şey ilahlar ile doludur, maddeyi hareket ettiren ruhtur" sözleri terim farkları giderilirse bugünkü fizik biliminin nazariyelerine hiç de uzak değildir. Tales'in meziyeti, ilah denilen ve dünyanın haricinde olduğu düşünülen kuvvetleri maddeye bağlamak, ruhun da maddeye bağlı bir kuvvet olduğunu ilk defa olarak söylemiş olmaktır. Tales'in kurduğu bilimsel felsefenin doğru yol olduğuna diğer bir kanıt da, ondan önce hiçbir fîlozofun kendisine aynı yolda halef bulamamış olduğu halde, Milet felsefe mektebi diye ilk defa olarak bir felsefe mezhebinin çıkmış olmasıdır. Bu felsefe mezhebinin ayırt edici niteliği, Tales'in haleflerinin aynı usulü uyguladıkları halde, onun çıkarmış olduğu sonuçlara muhalif sonuçlara varmalarıdır. Bu da yolun doğru olduğuna bir kanıttır. Bilimsel usül, yanlışı düzeltmeye müsait yel demektir. Gerçeğe ancak hataları anlayarak vanlır. Bu makale, Tales'in hayatını ve fel Galib Ataç (18761947) Tarihçi MehmedAta Bey'in oğlu ve Nurullah Ataç'ın ağabeyi olan Galib Ataç, Mülkiye Mektebi'nin birinci sınıfından aynlarak Fransa'ya gitti. 1903'de Montpellier Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Paris'te çeşitli hastane ve akademilerde incelemelerde bulundu. 19061907 yıllannda Mektebi Tıbbiye'de müderris muavinliği (doçentlik) yaptı. Daha sonra Şişli Etfal Hastanesi'nde ve Haseki Hastanesi'nde çalıştı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Suriye'deki cephe hastanelerinde ve Medine Hastanesi'nde çalıştı. Cumhuriyet'ten sonra Darülfünun'da tıp tarihi ve deontoloji muavini ve ddha sonra da profesörü oldu. 1929'da Sahil Sıhhiye Merkezi başhekimi oldu. 1935'de Haydarpaşa Bulaşıcı Hastalıklar Hastanesi başhekimi oldu. 1939'da Ankara Radyosu'na geçti. Radyodaki Evin Saati ve Posta Kutusu proğramlarıyla tanındı. Ayrıca bu yıllarda halk arasında en çok okunan hekim yazar olarak ünlendi. 1943 'de istanbul Milletvekili oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde çok sayıda yazısı yayınlanan Ataç'ın en önemli eserleri, Tıbbi Musahabeler(1912), Tıp Tarihi (1923), Tıp Fakültesi Tarihçesi (1925), Pastör (1930) ve Hintlilerin Hekimliğe Hizmetleri (1934)'dir sefesini tamamıyla anlatmaya müsait olmadığı gibi, haleflerini burada bildirmek de mümkün değildir. YEDİ BİLGİNDEN İLKİ Dünyada her şeyi tahrip eden zaman, Milet'in de o mermerden heykellerini, bir kadın gibi kendini beğendirmek özelliğine sahip olduğu için kadın mimarisi diye nitelendirilen üslupta mermer sarayların, yarımadanın en büyük limanının önünde bekçilik eden mermerden aslanların hepsini yık Amacım da zaten Milet felsefesini ayrıntılarıyla yazmak değil, bilimsel felsefenin ilk defa olarak, bugün bizim olan Anadolu toprağında başlamış olduğunu hatırlatmak ve bilimi seven gençlerin topraklarımızı bir kat daha sevmelerine hizmet etmektir. Sayı 139, 15 Eylul 1929, Ankara