Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sosyai Toplumsal Sorunlar Kusursuzluk çılgınlığı ile nereye? İlgi, destek ve saygı; bunlar, uygar bir toplumun, biitün fertlerine vermesi gereken en değerli mirastır. Kuşaktan kuşağa aktanlarak büyüyen bu miras, kusursuz insanı değil, ama bir gün belki kusursuz bir toplumu yaratmamıza yardımcı olabilir. Uygar toplum, insana, randımana göre değil, insan olduğu için değer verir. İnsanı insan yapan özellik, genellikle iki ayak üstüne basmasıyla bağdaştırılır. Ama insan bacaklarını kaybedince de insandır, kolu kopunca da, beli artık bedenini taşıyamayınca da; kör, sağır, dilsiz, sakat, topai, zihinsel özürlii olunca da! Dr. İsmail Tufan olabilirdi. Eğer Spartalı bir çocuk ise yaşama şansı bile yoktu, çünkü Spartalılar, enğelli çocukları doğar doğmaz, yakındaki bir gübre yığınının üzerine bırakırlardı (MARROU 1977) . Eski Roma ve Yunanistan'da böyle çocuklarm bir kısmı dilendirilir, bir kısmı da iğrenç alaylara maruz kalması için asillere verilirdi (KLEE 1981) . Kadın olmaksa, her zaman büyük bir dezavantajdır, ama hem kadın hem de engelli biriyse, onun işi herkesten daha zordur. Sadece statü kaybını değil, engellilik aynı zamanda "dışlanma" ya da "soyutlanma" tehdidini her an hissetmek demektir. aşamasında Birleşmiş Milletler Organizasyonu tarafından 1981 yılının Engelliler Yılı ilan edilişini protestolarıyla devam etti ve engellilerin problemlerine çözüm için yeni bir perspektif yarattı. Bunu takip eden üçüncü aşamada ise başta ABD olmak üzere, birçok ülkede "AntiDışlanmaYasası" yürürlüğe kondu. Hiç de kısa olmayan bir sürecin ardından hukuksal, kurumsal ve özellikle de bilinçsel birtakım değişimler meydana geldi. Bu sürecin henüz içinde bulunuyoruz. Toplumda randıman getiremeyen bejli bir kesim her zaman bulunabilir, bu normaldir; anormal olan durum, toplumun bunu kabul edemeyişidir. RANDIMAN Her şeyin randıman haline geldiği, her şeyin randımana göre değer kazandığı bir toplumda, bu beklentiye ya hiç ya da yetersiz cevap verenlerin durumu, daima sosyal tabakaların en alt sıralarında kalmaya mahkumdur. Randıman prensibinin ardındaki bir diğeri "fırsat eşitliği" prensibidir. Toplumun beklentilerine göre randıman getirmek için herkese, kendi yeteneklerini kullanabilmesi için fırsat eşitliğinin sağlanması gerekir. Ancak bu şekilde, randımanlar arasında karşılaştırma yapılabilir. Fakat toplumun farklı tabakalardan meydana gelmesi, fırsat eşitliği prensibinin geçerliliğini de bir hayli göreceli kılar. Randıman, sadece bireyin sahip olduğu, sadece kendisine bağlı olan bir özellik de değildir. Kendisi dışında kalan "birçok sosyai faktörün ürünüdür" (GROOTHOFF 1964). Yani bireylerin aynı anda hiçbir zaman sahip olamayacakları birtakım sosyai unsurlar, randımana etki eder. Bu da "fırsat eşitliği prensibini" iyice tartışmalı hale getirmektedir. cak olanlar, "sıfır randıman" ile sosyai tabakanın dibine çökerler. MARJİNAL GRUP Azınlıkların neden dışlandıkları, sosyolojinin çözüm aradığı klasik konular arasında yer alır. Bu konu üzerine birçok düşünceler öne sürülmüştür. "Önyargı", dışlanmanın temel nedenlerinden biri olarak görülür. Sosyai önyargıların özelliklerini inceleyen SUMNER ([1906] 1940), önyargılarda, kişinin kendisini özdeştirdiği bir gruba ait olmak isteğinin varlığına dikkat çeker ve "yabancı grupla", kendi grubunu karşılaştırmak suretiyle, grubuyla olan ilişkisini tanımlar. Burada "biz" ve "onlar" (SUMNER 1940) şeklinde bir ayrım yapılır. Önyargıların ikinci özelliği olarak da SUMNER (1940) "Etnosentrizm" faktörünü göstermektedir. Yani burada iki tür önyargının devreye sokulduğunu görüyoruz: Kendisinin ait olduğu grup hakkında "pozitif, yabancı grup hakkında ise "negatif" önyargılara sahip olunmaktadır. Engellilik açısından bakılınca, engelsizlerin kendilerini özdeştirdikleri grup, toplumun en büyük grubu olan engelsizlerden, yabancı grup ise çok daha küçük bir grup olan engellilerden meydana gelmektedir. Randıman sahibi olduklarını kabul eden engelsizler, kendilerinin yardımıyla geçindiklerini kabul ettikleri engellileri, çeşitli şekillerde toplum dışına iterler. Bu dışlama yöntemi yasalarla, kurumlarla, duyarsızlıkla, sosyoekonomik sorunlara getirilmeyen çözümlerle vs. olabilir. Engelliler de, diğer azınlıklar gibi, toplumun sırtlamak zorunda kaldığı bir yük olarak görülürler. TOPLUMSAL BİR PROBLEM Mİ? Engellilik her zaman vardı, ama ilk defa bugün toplumsal bir problem olarak algılanıyor. Onlar için yeni yasalar çıkarılıyor, yardımlar ve hizmetler sunuluyor, ama hâlâ toplumdaki bir dizi bariyerler, önyargılar ve kaygılarla, ilgisizlik ve hor görülmeyle karşılaşıyorlar. Kusursuz insan fıkri, belki insanlığın kendisi kadar eskidir. Bilim ve tekniğin de yardımıyla hastalıksız, çilesiz ve insana özgü her zayıflıktan arınmış, "isteğe göre insan" yaratabilmek hedefıne doğru emin adımlarla ilerliyoruz. "Güzellik ve erdemlilik ideallerimiz iniş çıkışlar gösterse de, Antikçağ'dan bu yana günümüzde hâlâ önemini yitirmedi". (VVolfgang Thierse 2000) Her yerde hak ve hukuktan, insanların eşitliğinden söz edilen yeni bir dünyada, ne yazık ki engellilerle açık yüreklilikle, önyargısız, eşitlik ilkesine dayanan bir ilgilenişten henüz çok uzaklardayız. STATÛ Statü iki çeşittir. Her ne kadar sosyai statünün, randımana dayandığı belirtildiyse de, burada bu iddiayı belli bir ölçüde sınırlamamız gerekiyor. Modern toplumun tezatlıklanndan biri de burada görülmektedir. KÖNİG (1962) , "verilen" ve "elde edilen" olmak üzere iki çeşit sosyai statünün MODERN BİR DÜŞÛNCE Mİ? "Hiçbir insan engelliliğinden dolayı dezavantajlara sahip olamaz" cümlesi bazı anayasaların değişmez bir parçasıdır, ama onların yaşamında şimdiye kadar büyük bir değişim yaratamamıştır. Örneğin Almanya'da binaların sadece %20'si tekerlekli sandalyeye mahkum insanların kullanabilecekleri özelliklere sahiptir. Tıbbi kurum ve kuruluşların %90'ına ve hatta restoranların %97'sine tekerlekli sandalyeli bir engellinin, bir başkasının yardımı olmadan girebilmesi mümkün değildir (VVolfgang Thierse 2000). Demek ki insanlar sadece birtakım hasarlardan dolayı engelli olmuyorlar, birçok yerde toplumun sunmadığı imkânlardan dolayı, aynı zamanda engellenenler de oluyorlar. EN ALTTAKİLER Engelliler her zaman toplumun en alt tabakalarından birini meydana getirmiştir. Her ne kadar çocuklar, hastalar ya da emekli olmuş insanlardan randıman beklenmese bile, engelliye davranıldığı kadar onlara dışlayıcı tutumlar takınılmaz. Çocuk, toplumun gelecekteki randımanının simgesi, hasta iyileşeceği ve yaşlı, randıman sürecini tamamlamış kişi olarak, toplumda engelliden daha üst bir kategoride değerlendirilir. Burada şunu da belirtmeliyim ki, yaşlıların da emekli olduktan sonraki statü kaybı, büyük ölçüde "artık" randıman getirmeyişiyle bağlantılıdır ve problemleri spesifık özellikler göstermektedir. Engelliler için olumlu nitelendirilebilecek birçok girişimler yapılmasına rağmen, toplumun alt tabakalarından biri olmaları devam ediyor. Bunun birçok nedeni vardır, biri de randımana dayalı sosyai sistemdir. Engelin türüne göre, randıman yeteneği değişir ve daima engelsizlerin randımanından düşüktür. Hatta hiçbir zaman çalışamaya bulunduğunu belirtirken şöyle demektedir: "Varlığın spesifık özelliklerinden ötürü 'verilen statü', doğumdan itibaren belirlenmiştir; 'elde edilen statü' ise spesifık randımanlara bağlıdır." Cinsiyet, yaş ve engellilik gibi, kişinin doğumundan itibaren bulunan özellikler, onun ilerideki sosyai statüsünde belirleyici rol oynarlar. Örneğin Antikçağ'da dünyaya engelli olarak gelen bir çocuğun, büyüdükten sonra sosyai statüsü, en fazla saraydaki asillerin yanında dalkavukluk yapmakla sınırlı Özellikle 70'li yıllardan sonra engellilerin inisiyatifı kendi ellerine alma girişimle rinde bulundukları görülmektedir. Birçok etkinlikle, sosyai yaşamda karşılaştıkları problemlere ve dezavantajlara dikkat çekmeye çalışmışlardır. Bazı bilim adamlarına göre bu, insanlığın "en son" "vatandaşlık hakkı hareketidir! (HEIDEN 1996). Bu demokratik hareket, hangi alanlarda değişim yarattı? Kurumların eleştirilmesiyle başlayan engelliler hareketi, ikinci N0RMLAR Az sayıdaki güzeller, güçlüler ve başarılılar, çoğunluğun peşinden koştuğu idealleri belirliyorlar. İnsanın en ideal ölçülerinin nasıl olması gerektiğini kim belirliyor? Norm kimdir? Kusursuz ne demektir, kusurlu nedir? İnsana uygun olan nedir, insancıllık nedir? Üretkenliği, verimliliği ve kusursuzluğu daha hangi boyutlara kadar 949/18 28 Mayıs 2005