Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TartışmaEditöre Mektup sağlamak için de İkili Mantıktan sık sık yararlanılabilir. Kırmızı ışıkta geçenleri, ihlal nedenlerinin kabul edilebilirliğine göre Bulanık Mantık ile değerlendirip ona göre ceza kesmek büyük bir kargaşa yaratır. Bu nedenle kırmızı ışıkta geçenler ve geçmeyenler olarak ikili mantık uygulamak çok daha doğrudur. İlke olarak, ortak yaşam alanlarında düzeni sağlamak için koyulan yasaların İkili Mantık uyarınca tanımlamalar yapması normaldir. Anayasal vatandaşlık da böyle bir tanımdır. EvetHayır Manbğı'nın sınırlannı iyi bilmeliyiz: Ama konu kişisel alanlara ve özellikle de öznel kavramlara ilişkin hale dönüştüğünde artık İkili Mantık değil Bulanık Mantık söz konusu olmalıdır. İnsanların, zorla, uçlardan birisine ait olduğunun benimsetilmeye çalışılması kelimenin tam anlamıyla abesle iştigal ve de bölücülüğe çanak tutmaktır. Kimliğin adı değil içine ne konulacağı önemlidir: Öyle görünüyor ki bu "uç kimliklerden birisini benimsemeye zorlanma" olgusu, gündemdeki etnik bölücülüğe karşı bir önlem YÖK ve AKP'nin inandırıcıhgı AKP varken, olumlu bir YÖKyasasının çıkacağını sanmak hayalperestliktir. S on zamanlarda Atatürk vurgusu yapan üniversitelerin üzerine gidildiğini ve tarikatlara geçit vermek istemeyen rektörlerin bütçe, kadro, soruşturma vb. silahlarla sıkıştırıldığını görüyoruz. Bunun en açık göstergesi, Rektör Sayın Yücel Aşkın'a reva görülen haksız uygulamalardır. Ancak belirtmek gerekir ki, YÖK'ün Sayın Aşkın'a destek niteliğindeki bu haklı tutumu, aynı zamanda YÖK'ün çelişkili tutumunun bir göstergesidir. Çünkü YÖK bu yanlışlann kat kat fazlasını kendisi gibi düşünmeyen rektörlere, dekanlara, öğretim elemanlarına karşı yapmıştır. Yani YÖK, yanlışı sadece kendi hak ve kişiliğine yönelik olduğunda görebilmektedir. Kendi yanlışlarını ne yazık ki bugüne kadar idrak edememiştir; etse de, kuruluşundan bugüne gelerek kemikleşmiş kendi içyapı ve işleyişini korumak adına yanlışı doğru san(y)arak birçok muhatabını mağdur etmektedir. Bu yüzden, yaptıkları inandırıcılıktan uzaktır. koltuk kavgasıdır bence." Görüldüğü gibi bu satırlarda kişisel kanaat dile getirilmektedir ve şimdiki başkan ile arkadaşlarının da önceleri her fırsatta eleştirdikleri Sayın Gurüz ile AKP aynı sözlerle eleştirilmektedir. Ancak Rektörlük, Gürüz YÖK'ünün sözlü emirleriyle olsa gerek jet hızıyla yazının çıktığı gün işlem başlatarak eleştirilere karşı ne kadar tahammülsüz olduğunu göstermiş, "hizmet dışında, resmi sıfatın gerektirdiği itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda" bulunulduğu iddiasıyla yazı sahibine disiplin cezası verilmiştir. YÖK YASASI ŞİMDİ DEĞİŞMELİ Mİ? Gürüz'ün gitmesiyle her şeyin yoluna gireceğini düşünerek herkes umutlanmıştı. Ancak Mustafa Balbay'ın "Gitti Gürüz geldi Teziç, ne değişti, hiç" (Cumhuriyet, 21.3.04, s. 8) veciz sözünde özetlediği olumsuz sürecin işletiimesinde bugüne kadar sakınca görülmemiştir. Bunun en açık göstergesi, Sayın Sezer, Teziç ve bu doğrultuda düşünen YÖK üyeleri dahil sayısız kişinin aynı ya da benzer üslupla söyledikleri sözleri söylemiş olmaktan verilen cezaya Teziç döneminde itiraz edilmiş; YÖK verilen cezanın yerinde olduğuna hükmetmiştir. İdare Mahkemesi'ne götürülen davayı ilgili Üniversite/YÖK kaybetmiş, ancak Sayın Teziç'in YÖK'ü davayı temyiz için Danıştay'a başvurmuştur; dava sürmektedir. Peki YÖK Yasası hemen değişmeli midir? Hayır, bu koşullarda değişmesi, can çekişme noktasına getirilen üniversitelerin canını almaktan başka bir sonuç vermez. TÜBİTAK örneği ve Anayasa Mahkemesi'nden dönen birçok yasa ortada. Keza öyle bir ülkede yaşamaktayız ki, gelen gideni aratmasa bile farklı bir şey yapmadığı için öncekiyle aynı olmaktadır. Hele hele üretimsizlik, işsizlik, çeteleşme ve PKK terörü ülkemizi kasıp kavururken, yasa yapıcı olarak karşımızda üniversitelerin ve Türkiye'nin tek ve en büyük sorunu olarak başörtüsünü gören, Türk hukukuna da Avrupa hukukuna da saygısı olmayan, oyların yüzde 25 ile vekilliklerinyüzde 65'ini aldığını unutup farklı hiçbir düşünce, inanç ve duyguya tahammül etmeyen bir AKP varken olumlu bir YÖK Yasasının çıkacağını sanmak hayalperestlik, bugün itibarıyla buna destek olmak ise aymazlık olur. Prof. Dr. Tahir Bala CEZALANDIRILAN SÖZLER Örnek vermek gerekirse; YÖK, aşağıdaki satırlardan dolayı bir öğretim üyesinin cezalandırılmasını uygun görmüştür: "Ben de ÇÜ'de idareciyım. Buna karşın yeni yasayla tüm idarecilerin görevinin sona erdirilmesini ve seçim ilkesi getirilmesini çok doğru buluyorum. Neden? Çünkü YÖK'ün antidemokratik uygulamaları, genellikle üniversitelerdeki en alt kuruldan/makamdan en üst kurullara/makamlara kadar yansıtılmıştır. Şimdiki idarecilerin çoğu çeşitli ayak oyunlarıyla, liyakate göre değil sadakate göre atanmışlardır. Yeni YÖK Yasa Taslağı'nda beni kaygılandıran şeyler çok. Asıl tehlike, geçici maddelerde ve geçici kurullarda gizli. En kaygı verici şey, kurulması öngörülen 20 üniversiteye Başbakan'ın rektör atayacak olması. AKP'nin hedefı belli ki üniversitelerin tümünü şeriatın üssü yapmaktır. Anlaşılan o ki, YÖK'ün yanlışlarına direndiğimizden daha da büyük bir direnç göstermeye hazırlanmamız gerek. Gürüz'ü ve YÖK'ü Atatürkçülüğün teminatı olarak görmeniz beni şaşırtıyor. Şu anda üniversitelerin çoğunda gericiler hâkim. Bu üniversiteleri bu hale getiren AKP değil, YÖK'tür. YÖK'ünki Atatürkçülük kavgası değil, yalnızca olarak ortaya çıkmıştır. Eğer bu saptama doğruysa, bunu ortaya atanlar ve tartışmaları sürdürenler bilmelidirler ki sorun kimlik adlandırmasıyla değil, kimliğin içinin hangi taleplerle doldurulacağı ile ilgilidir. (Bkz. http://www.tinaztitiz.com/yazi.php4?id=769) Zorla bir kampa itmek: Bu nedenle kimlik konuları gibi öznel temelli ve dolayısıyla ancak Bulanık Mantık sistemi içinde ifade edilebilecek konuları tartışmanın hiçbir yararı yoktur; bu işleri hiç düşünmemiş ve doğal bir uyum içinde birlikte yaşamakta olan insanları durup dururken kamplaştırır. Kendimizi kandırmayalım. Yeni bir dünya, o dünya içinde yeni bir Avrupa, yeni bir Ortadoğu şekillenmektedir. Bu şekillenme içinde her güç odağı elindeki kozlar kadar konuşabilir. Âklımızı yoracağımız yen Koz ARGE'si: Türkiye Cumhuriyeti'ni, anayasasında tanımlanan çerçeve içinde tutmak isteyen güçlerin, öznel algılamaları standardize etmek gibi beyhude işlere zaman ve enerji harcamayıp, konuşma gücünü arttırabilecek tek parametre olan "koz" kavramını anlamaya, kozlarını geliştirmeye, var olan kozlarını keşfetmeye, kısacası "Koz ARGE'si"ne ihtiyaçları vardır. (Bkz. http://tinyurl.com/8btpc, http://tinyurl.com/bhp3t, http://tinyurl.com/donaf). Bu, kurumsal ya da kişisel tüm güçler için geçerli tek seçenek gibi gözükmektedir. TınazTitiz Açık lıse yönetmelicjinin bir başka açmazı: D E R S H A N E L E R i k t i d a r göreve geldiğinden beri İmamHatip Liselerini I (İHL) yangınlaştırmak ve o okulu bitirenlerin yükseköğAretimin her alanına girişini kolaylaştırmak için her yola başvurdu.En son 14 Aralık 2005 tarihinde Açık Lise Yönetmeliğini değiştirdi. Bu değişiklik eğitimi dinselleştirdiği gibi ticarileştirecektir. Üniversiteye girmek umuduyla genel liselerin yanında 1 milyon 100 binin üzerindeki Meslek ve Teknik Lise öğrencisi ve eski bitirenler ikinci bir genel lise ve üniversite giriş için dershanelere gidecektir. Genellikle yoksul aile çocukları Meslek Teknik alanını seçtiği için zaten ekonomik sıkıntı içinde olan bu aileler üniversitenin başka alanlara girmek umuduyla dershanelere yöneleceklerdir. Üniversite önündeki yığılmalar artacaktır. Oysa Mesleki Teknik eğitim pahalı bir eğitimdir. Orayı bitirenlerin iş kurmalarına ve kendi alanlarında yükselmelerine destek olmak gerekir. AKP'nin hem Öğretim Birliğini bozan, hem de eğitimi ticarileştiren bu değişiklikteki ısrarı çok yanlış olmuştur. Eğitim sistemindeki yanlışlığın bedelini ileride toplum olarak acı öderiz. Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in "İHL üzerinden politika yapıyorlar" suçlaması yanlıştır. Belki yeni imam hatip lisesi açamadı ama yap979/2124 Aralık 2005 tığı bu yönetmelik değişikliği ve kadrolaşmayla ortaöğretimin büyük bir kesimini imam hatipleştirdi. İmam Hatip Öğrenci sayısı AKP iktidarında nerdeyse yüzde 50 artırdı. Eklenti ve şubelerle imam hatip okullarının kapasitesi artırıldı. Okullarda verilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersinin yeterli olmadığını söyleyen kendisi. Laik, demokrat eğitim yöneticilerini görevden alarak dinsel çıkışlı yöneticileri kendisi atadı.Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan MEB'e öğretmen ve yönetici aktaran kendisi. Cumhuriyet döneminde hiçbir iktidar laik, bilimsel eğitime ve Öğretim Birliğine partizanca kadrolaşarak, yasa ve yönetmelikleri değiştirerek zarar vermedi. Açık Öğretim Lisesi Yönetmelik değişikliği açık lise amacına hizmet eden bir değişiklik değildir. Hülle yapılmıştır. TBMM, YÖK baypas edilmiştir. Hukuk çiğnenmiştir. Konu bir soru önergesiyle TBMM'ye taşınmışbr. Sendika ve YÖK tarafından yargıya götürüleceği açıklanmıştır. Laik eğitimi, Öğretim Birliğini bozan, eğitimi daha da paralı yapan bu değişiklik üzerinde birkaç gün konuşulup unutulmamalıdır. Yanlış hesap döndürülmelidir. Mustafa Gazalcı CHP Denizli Milletvekili