24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gelir DüzeyiSağlık yanıtlanndan biri bu ülkelerde gelir eşitsizliğinin ABD'deki kadar btiyük olmamasıydı. Bazı eleştiriler ise gelir eşitsizliği ve bozuk sağlık arasındaki ilişkinin matematiksel bir hatadan kaynaklanmış olabileceği yönünde. SES ile sağlık arasındaki ilişki asimtotik bir eğri izler. Yani toplumun en üstteki basamağından, en üstün bir altındaki basamağa düşmek, yaşam süresinde ve diğer ölçümlerde, en aşağıdaki basamağa düşmeye kıyasla daha az değişiklik yaratır. Çünkü gelir eşitsizliğinin çok büyük olduğu toplumlarda en alt basamaklardaki insan sayısı yukarıdakilere oranla daha fazladır. En alt basamakta sağlık hizmetleri yetersiz olduğu için yaşam süresi, eşitliğin hüküm sürdüğü toplumlara göre daha kısadır. Bu farkı yaratan faktörlerin psikolojik faktörlerle bir ilişkisi yoktur. Ancak VVilkinson gelir eşitsizliğinin azalmasıyla hem zenginlerin hem de yoksulların sağlıklarının düzeleceğini ileri sürüyor. Bu sonuç, hastalık ile gelir dağılımındaki eşitsizlik arasındaki ilişkinin matematiksel bir hataya bağlanamayacağını gösteriyor. VVilkinson ve bu alanda çalışmalarını sürdüren diğer bilim adamları, uzun süredir bir toplumda gelir dağılımındaki eşitsizlik büyüdükçe, yoksulların hissedeceği psikolojik stresin daha da büyük olacağını ileri sürüyor. Gelir dağılımındaki yüksek eşitsizlik toplumda sınıfsal ayırımın büyümesine yol açarken sosyal dayanışmanın azalmasına neden olur. Tamamen simetrik, karşılıklı dayanışma yalnızca eşitler arasında mümkündür. Dahası, yoksulluktan kurtulmasının imkânsız olduğuna inanan bir kişi, yaşamı üzerindeki kontrolünü yitirir ve psikolojik bunalıma girer. Adler'in çalışması yoksul hissetmenin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya çıkartıyor. VVilkinson'ın gelir dağılımı eşitsizliği üzerindeki çalışması da bir insanın kendisini yoksul hissetmesi için en kestirme yolun, yoksul hissettiriliyor olması olduğunu ileri sürüyor. Küresel bir köy haline gelen dünyamızda, ünlülerin ve milyonerlerin mal varlığı ile kendi mal varlığını kıyaslayan birinin mutsuz olması için başka nedenlere gerek kalmıyor. Ann Harbour'daki Michigan Üniversitesi'nden John W.Lynch ve George A. Kap GüncelTıp zengin arasındaki gelir uçurumu büyür. Uçurum büyüdükçe, zenginin kamu harcamalanndan kazanacağı pay küçülür. Bunun yerine zenginler vergi için ayırdıkları paraları kendi şahsi giderlerine harcamayı tercih ederler (Daha iyi bir şoför, site içinde bir villa, şişede içme suyu, özel okullar, özel sağlık sigortası gibi). Dolayısıyla bir toplumda gelir dağılımı ne kadar eşitsiz ise, zenginler kamu harcamalarına o kadar şiddetle karşı çıkar. Ve ABD'de gelir dağılımındaki eşitsizlik büyüdükçe, zenginler kamu yatırımlarına giderek daha fazla karşı çıkar hale geliyorlar. Ekonomist Evans'a göre bu senaryo nihai olarak "Özelleştirilmiş zenginliğe ve kamulaştırılmış yoksulluğa" yol açar. Mustafa Çetiner Güneş Umuttan Şimdi Doğar Sevgili Muazzez llmiye Çığ, iki yıl önce beş yaşında olan oğluma, "SümerHayvan Masalları"adını taşıyan bir öykü kitabını armağan ederken kitaba düştüğü küçük not son derece etkileyiciydi: Sevgili Ekrem'e, büyü, oku ve beni an..." Gerçekten de insan yaptıkları ile anılmak istiyor. Kaldı ki, ülkemizde yetişen değerlerin farkında olmak, onları hem başkalanna, hem gelecek kuşaklara doğru anlatmak "olumlu" örneklerin giderek ortadan kaybolduğu, değerlerin değersizleştiği şu günlerde daha da önem kazanıyor. Türkiye Iş Bankası Kültur Yayınlan'nın bir süreden beri yayımlamaya başladığı "nehir söyleşi" kitapları bu boşluğu önemli ölçüde doldurmakta. Serinin öbür kitaplarına haksızlık etmeden, sevgili doslum, öykücü ve şair Mehmet Zaman Saçlıoğlu'nun Prof. Dr. Türkan Saylan hoca ile gerçekleştirdiği "Güneş Umuttan Şimdi Doğar" adlı kitabını, örnek bir hekim ve insanı gelecek kuşaklara doğru biçimde anlatmak açısından çok önemsediğimi belirtmek istiyorum. Kitapta sadece çok başarılı bir tıp hekiminin değil, aynı zamanda bitmez bir enerji ile çağdaşlaşma, laiklik, insan hakları, eğitim gibi önemli değerlerin savunucusu bir aydının portresini de hayranlıkla okuyor; onun düşlerine, umutlanna, beklentilerine, hayal kırıklıklarına ve heyecanlarına tanıklık ediyorsu~ nuz. Profesör Doktor Türkan Saylan, cüzzam hastalığını dünya yüzünden silme konusunda büyük başarılar elde etmiş, geri kalmışlık, bilgisizlik ve bağnazlık ile savaşmaya ömrünü adamış, "Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği"nin, Üniversite Öğretim Üyeleri Demeği'nin kurucularından, birçok vakfın kurucusu, başkanı ve "Gandhi ödülü'sahibi bir bilim insanıdır. Onun çizdiği bu portre, çağdaşı batılı bilim insanlarından çok farklı bir görüntü vermesini sağlıyor. Gerçekten de, günümüzde pozitif bilimlerle uğraşan batılı bilim insanları, Sayın Saylan'ın tersine, daha çok bir teknısyen veya uzman olarakyaşamaktadırlar. Bunda gelişmiş batılı toplumlarda Saylan'ın kavgasını verdiği değerlerin önemli bir kısmının kazanılmış, sorunların çözülmüş olmasının rolü vardır. Belki de, oralann "bilim insanı" aynı zamanda, bizdeki tanımıyla "aydın" olmak zorunda değildir. Meslekleri ve kendileri, bilimin ve üniversitenin saygın koruması altındadır. Toplumlarında bizdeki kadar vicdanı rahatsız eden sorunlar olmadığından, düşüncelerini ve emeklerini sadece kendi alanlarında kullanır ve daha verimli olurlar. Sayın Türkan Saylan'ın bilimsel değerinin yanı sıra yaşadığı toplumda gördüğü birçok sorunu çözmeyi de görev olarak seçmesi, onun hem bir insan olarak vicdanını, hem bir aydın olarak sorumluluk duygusunu göstermektedir. Yaptığı işlerin ülkemiz koşullarında başanlmış olması ise ayrıca bir başarıdır; çünkü kitapta örneklerini gördüğümüz gibi, yararlı birçok girişimin karşısında mutlaka bu girişimi önlemek için de birileri hazır beklemektedir. Hastane açacağı zaman onu engelleyen bir sağlık bakanı, toplumsal araştırmalar yapacağı zaman işlerinizora sokan bir bürokrat, üniversitede bulduğu pratik çözümleri dikkate almayan idareci bir meslektaşı. Türkan Saylan) 1970'iıyıllardan buyana tanıyan ve kendisi de birakademisyen olan Sevgili Saçlıoğlu'nun, bu tanışıklığın ve mesleğinin de katkısıyla biranlam derinliğine ulaştırdığı, nehir gibi akan bu yaşam söyleşisinde, tıocayı anlattığı cümlelerden birkaçı şöyle: "Hastalığa, hastanın açısından bakmayı; hastayı, hastalığı taşıyan bir organizma olarak değil, insan olarak görmeyi başarabilen bir 'arkadaş hekim'... Ülkesinin, dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında olmayı hak ettiğine inanan, cehaletle, dogmayla, çıkar ilişkileriyle savaşmaktan geri durmayan bir aydın.... İnsanüstü bir çalışma temposuyla yıllardır halk sağlığı için, eğitim için, çağdaşlaşma için, kadın ve insan hakları için, demokrasi için, ülkesinin ve insanlığın aydınlık geleceği için didinen bir eylemci, bir Cumhuriyet kadını..." Kitabı okurken iki soru aklıma takılıp durdu. Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler arasında bilim insanlarının işlevleri açısından farklılıklar var mıdır? Ya da, dünyanın neresinde olursa olsun bilim insanları aynı zamanda toplumsal sorumlulukların da insanları mıdır? Bu kitabın, tıp öğrencileri, hekimler ve akademisyenler başta olmak üzere bu konulara ilgi duyan herkes tarafından mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum. Bu kitapta tanık olduğumuz kişilik, Prof. Dr. Türkan Saylan, gelişmekte olan bir ülkede bilim insanları ve aydınların toplumsal sorumlulukları konusunda bizleri düşündüren ve vicdanımızı rahatsız eden, kendimizi sorgulayıcı bir örnek oluşturmaktadır. cetiner.m@superonline.com TOPLUMSAL SERMAYE Gelir eşitsizliği ile sağlık arasındaki ilişkiye getirilen psikososyal açıklamayı destekleyen bir diğer çalışma da Harvard Üniversitesi'nden Ichiro Kavvachi tarafından gerçekleştirildi. Kavvachi'nin çalışmasının özünde "toplumsal sermaye" olarak tanımlanan kavram yatıyor. Toplumsal sermaye bir toplumdaki güven ve yararlı olma düzeyi ile ilgili bir ölçümdür. Örneğin su sorular bu kavidmı açıklıyor: İnsanlar birbirine güveniyor ve sıkıntıdakine yardımcı oluyor mu? Ortak kullanılan malların ** bakımı ve korunmasında insanlar sorumluluk yükleniyor mu/ İnsanlar örgütlerinin (sendikalar veya yardım kuruluşlan) etkili olduğuna inanıyor mu? Kavvachi ve meslektaşları, bu konudaki çalışmalarının sonucunda, düşük toplumsal sermayenin sağlıksızlığa ve erken ölümlere yol açtığını gösterdiler. Başka bir deyişle yüksek gelir eşitsizliği, güvensizliği ve dayanışma eksikliğini körüklüyor. Bunlar da karşılığında stres yarattığı için sağlığı olumsuz yönde etkiliyor. SES/sağlık eğiminin açıklamasındaki psikososyal faktörlerin önemi, tartışmalı sonuçlara yol açıyor. Sağlık söz konusu olduğunda, yoksulluk yalnızca para azlığı ile açıklanamaz. Psikososyal faktör kavramını ortaya atan bilim insanları, karamsarlık yaratan bir mesajı yaydıkları için eleştiriliyor. Karşıt görüşlülere göre psikososyal yaklaşım şu mesajı veriyor: "Herkesin yararlanabileceği bir sağlık sistemini kurmak için boşu boşuna uğraşmayın, çünkü bütün reformlara karşın SES/sağlık eğimi her koşulda varlığını sürdürecektir." Ancak yoksulluk ve bozuk sağlık arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartmaya çalışan bilim insanları, sağlık sistemi ile birlikte gelir dağılımının da eşitlenmesi gerektiğine parmak basıyorlar. Reyhan Oksay Kaynak Scientific American, Aralık 2005 979/15 24 Aralık 2005 GANDHİÖDÛLÜDEVAR SAYLAN VEİKİSORU lan son yıllarda sonuçlandırdıklan bir çalışma ile, insanları yoksul hissettirecek yeni bir yol buldular. Lynch ve kaplan gelir eşitsizliğine kısaca "neomateryalist" denilen bir yorum getirdiler. Bu yorum çok açık değil ama mantıklı ve sonuçta büyük ölçüde insanları karamsarlığa sürükleyebilecek nitelikte. Yorum şöyle: Ortalama bir insanın yaşam kalitesini yükseltmenin bir yolu kamu yatmmlarına hız vermektir (Daha etkin bir toplu taşıma, herkese sağlık hizmeti gibi). Ancak tanım olarak, bir toplumda gelir eşitsizliği ne kadar büyükse, ortalama halk ile
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle