Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Beyin ve flğrenme Nörobiyoloji, pedagojinin yerini alabilir mi? Nörobiyoloji, yani sinirlerin biyolojisini inceleyen bilim dalı, bugün artık çocukların ne şekilde eğitilmesi gerektiğini bildiğini ileri sürüyor.. Saygın beyin araştırmacılarından gelen öneriler: ğitim sorunu artık pedagojinin tekelinden çıktı. Beyin araştırmacıları, çocuk eğitiminin nörobiyoloji yardımıyla yemlenmesi konusunda epey mesafe aldı. Fakat hangi yaşın çocuk öğrenimı için beyin açısından en önemli yaş olduğu konusunda yakın zamana kadar farklı görüşler ileri sürülüyordu. Mesela Amerika'da bir ila üç yaş arası beyinlerin yoğun bir biçimde uyarılması öneriliyordu. Ikı yıl once yayımlanan "Baby Brain" kıtabı da "sinaps bakımı", "ya şimdi, ya da hiç" ve "bebeğinizin geleceği sizin elinizde" gibi mesajlar taşıyordu. Bunlar şu anlama geliyordu: "Bebeğinize bir şarkı soyleyin, yeni bir sinir bağlantısı oluşsun" veya "bir tane daha oluşmasını istiyorsanız, ayak parmaklarını gıdıklayın. Ama her şeyden önemlisı, "sakin olun." Son öneri en iyisi olsa gerek, çünkü ilk üç yaş sanıldığı kadar önemli değil. "Sıfır üç yaş" mitosonu artık gömdük" demiştı 2000 yıh OECD konferansının sonuçlarını değerlendiren çocuk psikologu Mike Posner geçtiğimiz Haziran ayındı. 0 halde ilk altı yaş üzerinde yoğunlaşmak gerekiyordu. Örneğin, Magdeburg Üniversitesi davranış biyologlarından Katharina Braun, bu dönemde beyin gelişiminde dramatik olaylar yaşanıyor diyor. Kim bilir belki de emekli matematik didaktikçisi Gerhard Preiss'ın dediği gibi öğrenme açısından insan yaşamındaki ilk on beş yıl en önemlidir. ÖĞRENMENİN YAŞI, NASILI VE ZAMANI ÜZERİNE DERİN TARTIŞMA E Eğitim, sinir hücrelerinin gelişimi sırasında yani mümkün olduğunca erken başlamalı; keyif vermeli, çünkü beyin ancak bu durumda kalıcı öğrenme için gerekli uyarı maddelerini salgılayabiliyor. Ancak pedagoglar, beyin araştırmalanndan elde edilen sonuçlann, ö'ğrenmenin nasıl, hangi yaşlarda en iyi gerçekleşebileceği konusunda yeterli bilgi vermediğini, beyin görüntüleme yöntemlerindeki bilgilere dayanan nörodidaktik çözümlerle kolaycılığa kaçıldığı görüşünde. nörobiyolojik değil pedagojik araştırmaların bir sonucudur. Beyin araştırmalarından elde edilen verilerle yeni bir nörodidaktik yaratmak en iyi koşulda cesur ama en kotü durumda da zararlı bir girişimdir. Norodidaktikçilerin önerileri sanki öğrenme için belli bir yaş sınırı çizıyor gibi, Ama sonuçta hepsi bir konuda hemfikir: Ağaç yaşken eğilir atasözü nörobiyolojik bir temele dayanıyor, diyor mesela Preiss ve Friedrich. Fakat ne var ki bu teoriyle ilgili kanıtların birçoğu da, artık geçerliliğini yitirmiş sıfır uç yaş arası eğitim ilkesi kadar sallantıda kalıyor. Standart bıldırilerde, kritik öğrenme evresindeki görme yetisinin önemi, hayvan deneyleriyle açıklanmaya çalışılır mesela: 'Gözlerden biri doğumdan hemen sonra kapatılıp belli bir zaınan sonra açıldığında bebek bir daha asla goremez. Beyin sadece ğören gözun bilgilerinı işlemekte.' Oysa bu sonuç belli başlı beyin etkinliklerinin sadece sınırlı bir zamanda geliştiğini göstermez. Kaldı ki bu değerlendirme genel görme yetisi için bile geçerli değildir. Ne ilginçtir ki bu etki aynı zaman süresinde iki gözün kapatılmasıyla ortaya çıkmıyor. Sonuçta deneyler sırasında maymunlar normal bir şekilde ğörmeyi öğreniyorlar. KONUŞMA YETİSİNİN ÖNEMİ Konuşma yetisinin de belli bir dönemde geliştiğini söylemek de pek doğru olmasa ğerek. Gerçi yetişmekte olan kişilerde, bir dilin gramer kurallarını kavrama yetisi zayıflıyor ama bu herkes için geçerli değildir. Polonyalı Jose Korzeniovski 1878 yılında 20 yaşındayken İngiltere'ye geldiğinde sadece birkaç kelime İngilizce biliyordu, ama bir süre sonra adını Joseph Conrad olarak değiştiren J. Korzeniovski uzmanlığa kadar yükseldi. 0nun gibi iki dil konuşan yetişkinlerin %5'i, yabancı dil gramerini anadillerı gibi benimsemeye çalıştıkları için bilımde başarılı oluyorlar. Dahası kelime ezberlemek her yaşta mümkün. Tabii ki yabancı dilin erken yaşta öğrenilmesi daha mantıklıdır. Amerikalı çocuk psikiyatrı Harry Chugani'nin de dediği gibi yabancı dil eğitinıiııe lisede başlamak doğru olmasa ğerek. Fakat bunlar beyin araştırmalarının yeni bulğuları değil. Kimin ne zaman öğrendiği ya da öğrenmediğine dayanan çok sayıda gözlem ve araştırma var. GÖRME YETİSİNİN ÖNEMİ ÜZERİNE Uununla birlikte geçtiğimiz son yıllarda küçük yaşta eğitim konusunda yepyeni bilgiler elde edildi. Örneğin MaxPlanck Eğitim Araştırmaları Enstitüsü psikologlarından Elsbeth Stern, ilkokul çağındaki çocukların sanılandan daha akıllı olduklarını ve okulda verilenlerin daha fazlasını oğrenebilecek kapasitede oldukları sonucuna vardı. Buna göre dört yaşındaki çocuklar doğa bilimiyle ilgili deneyler yapmalı ve dil oyunlunyla düşünmeye teşvik edilmeliydi. Geleceğin çocuk yuvası modeli işte böyle çizildi. Ancak erken yaşta eğitim önerisi 924/16 4 Aralık 2004