Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TartışmaEditöre mektup yapılmıştır. Her medresede bulunan ^îriş kapısı medreserıin en önemli öğesidir. Medreselerin diğer ana öğeleri avlu, eyvan, kışlık dershane ve öğrenci hücreleridir. Diğer öğelerden türbe, mescit, aşhane, çeşme bazı medreselerde ğörülmez. Bazı medreseler ise yanında bulunan yapınııı bülününü oluşturacak şekilde düşünülmüştür. Kayseri'de bulunan çifte medrcse aralarında bir koridor bulunan bir medrese ile şifahanenin birleşmesinden oluşmuştur. Osmanlılar da medreseye ağırlık verdiler. İlk Osmanlı medresesi, Orhan Gazi tarafından 1331 yılında, İznik'te İznik Orhaniyesi olarak kuruldu. Fatih, çağın en büyük medresesi olan Fatih Medresesini kurdu. II. Bayezit, Bayezit Medresesini, Kanuni Sultan Süleyman'da Süleymaniye Medreselerini kurdular. On sekizinci yüzyılda İstanbul'da 178 medrese 2300 oda 63 derslıane ve 17 kitaplık bulunmaktaydı. Medreselerin başında vakfı kuran kişi tarafından seçilen bir başkan bulunur ve başkanın görüşüne göre medreseler yönetilirdi. Öğreııcilere kalaeağı yer sağlanır ve bütün giderleri vakıf larafından karşılanırdı. min derecesine göre belğe vermektedir. • Mezıın olanlar aldıkları eğitimin derecesine göre toplumda belirli ğörevler alınmaktadır. • İki kurumda gelecekteki elemanlarını kendi mezunları arasından seçmektedir. Üniversiteler ile Medreseler arasmda farkhhklar: • Üniversiteler Avrupa'daki entelektüel gelişmelerin bir parçası olarak çıknıış, ve diğer parçaları olan klasik ve İslam bilgilerinin aktarılnıası ile batı düşünce sisteminin gelişmesine katkısı olmuştur. Bu sırada mümkün olduğu kadar dini etkilerden uzak kalmaya çalışmıştır. Medreseler ise, dini etkiler altında, sisteme eleman yetiştirmiş ve bazı dini inançları desteklemiştir. • Örgüt yapılan nedeniyle, üniversitelerin medreselere göre daha fazla serbestlikleri bulunmaktaydı. Medreselerin idaresi vakıf senedinde belirtildiği gibi yapıl İlaçta çözüm üzerine Orhan Bey, Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinde 9 Ekim 2()()4'te yayımlanan "İlaçta Çözüm Önerileri" başlıklı Tıp Kurumu değerlendirmesine 30 Ekim 2004 tarihli CBT'de Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği'nin (AİFD) yanıtında "yazımızdaki bazı ifadelerin Türk ilaç sektöründe yaşanan sorunlar ve bunların olası çözümleri knnusunda kamunyıında yanlış anlamalara neden olacağı" dile getirilmiştir. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği'ne üye 30 ilaç firması, Türkiye İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası (İEİS) çatısından ayrılarak ayrı bir örgütlenme içerisine girmiştir. AİFD yöneticileri ulusötesi şirketler olarak tanımladığım bu şirketlerin ulusal/yerli ilaç şirketleri kapsamında Türk ekonomisinin bir parçası olduğunu, son iki yılda 300 milyon $ yatırım yaptığını, on bin kişiyi islihdam ettiğini ve Türkiye ilaç pazarındaki paylarının % 57,5 düzeyinde olduğunu ifade etmektedir. FATİH, SİSTEMLEŞTtRDİ Katih döneminde, medreseler, beş sınıfa ayrılarak daha sistemli bir hale getirildi. Ayrıca, Fatilı, eğitim programına aritmetik, hendese, heyet (astroııomi) gibi akli bilimleri koydurdu. Yalnız akıl ile şeriatın uzlaştınlmasına gidilmedi. Medreselerde, alt ve orta kademe öğrencilerine çömez, şakird, suhte (softa) adı verilirdi. SahnıSeman'a geçen öğrencilere ise datıişnıent denilirdi. Medrese hocalarına öııceleri molla sonraları müderris adı verilmeye başlandı. Bunların yardımcılarına Muid (asistan) adı verilirdi. Müderris olabilmek için sahnıseman derecesinden icazel almak gerekirdi. Medreselerde öğretim; diıı ve hukuk (kıraat, tefsir, hadis, fıkıh, kelam), dil ve edebiyat (Arap ve Fars dilleri, Paris Üniversitesi papazlann ders verdiğl bir katedral okuhitabet şiir gibi), felsefe (felsefe ve mantık) ve lernel bilimler (tıp, cer luydu. rahi, riyaziye, hesap, hendese) olmak üzere dört dalda yürütülürdü. makta ve sıkı kontrol edilmekteydi. Ayrıca öğOğretim genellikle ezbere dayanır ve az da olsa tartışma yapılırdı. Deney yapılmaz çözümler genel mantık kuralları içiııde incelenirdi. Medreselerde belli bir oğretim süresi yoktu ve yıl yerine kitap bitirme esastı. Öğrenciler sınıflara ayrılmaz aynı yerde herkes kendi kitabını okurdu. Müderris ve muidler onlara yardım ederdi. Medreseler Osmanh'ların ilmiye smıfının kaynağıydı. 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren medreseler bozulmaya başladı. Rüşvet, ulema çocuklarına doğar doğmaz paye verilmesi bu bozulmanın örnekleridir. Medreseleri ıslah etmek için yapılan çabalar bir sonuç vermedi ve 1924 de tevhidi tedrisat kanunu ile Türkiye topraklarında kaldırıldı. renciler parasız eğitim görürlerdi. • Medreselerin kademelendirilmesi üniversitelere göre çok daha detaylı yapılmıştır. • Medreselerde herhangi bir bilim ilahiyatı desteklemek için kullanılmamıştır. • Medreselerin mezunlarına verdikleri belgede (icazetnamede) kurum adı yerine hocaların isimleri ve okutulan derslerin tanımı yazılmaktadır. Prof. Dr. Mehmet Bakioğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi (h;>kioglu&>itu.edu.tr) Burcu Serra Bakioğlu, Indiana Üniversitesi (bbnkiogl@indiana.edu) Kaynaklar Rubert K. l.emer, Slandish Meacham and Edvvard McNall Burns: VVestern Civilizations, W.W NorUm & Compaııy 1988. İlhan Tekeli ve Selim İlkin: Osmanlı İmparatorluğurıda Kgitim ve Kilgi Üretıııı Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü. Atatürk Kültür. Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1993. Charles Seinnobos (çeviren Samih Tiryakioğlu): Avrupa Milletlerinin Mukayeseli Tarilıi, Varlık yayınları, 1960. David Talbot Rice: Islamic Art. Thames and Hudson.1965. İsnıail Hakkı Uzunçarşılı: Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı. Atatürk Kültür. Dil ve Tarih Yüksek Kurunıu, Türk Tarih Kurumu Yayınları. 1988. ARTAN TÛKETİM Tıp Kurumu'nun "İlaçta Çözüm Önerileri" başlıklı raporunda Türkiye ilaç sektörünün panoramik bir değerlendirmesi yapılmıştır. Raporumuzda 2003 yılında ilaç tüketimimizin üretici (imalatçı/ithalatçı) fıyatlarıyla 3.5 milyar $ olduğunu belirtmiştik, ancak IMS'den gelen son veriler 2003 yılında üretici fıyatlarıyla tüketimimizin 4,2 milyar $ olduğunu ortaya koydu. Böylece 2002 yılına göre üretici fıyatlarıyla ilaç pazarımız 3 milyar dolardan % 40'lık bir artışla 4,2 milyar $'a sıçramış oldu. Türkiye ilaç pazarı 2003 yılında dünyanın 15. büyük ilaç pazarı oldu ve dünya ilaç pazarında en hızlı büyüme gösteren ikinci ülkedir. Türkiye. ilaç lıarcamalarının ulusal gelire oranı dünyada en yüksek ülkelerin başında gelmektedir. Üretici fıyatlarıyla ilaç tüketimimizin GSMH'ya oranı 2003 yılında % 1,7'dir. Oysa AB'ye üye ülkelerde bu oran % 0,5 ile % 1,2 arasındadır. Türk ilaç sektöründe ihracatın ithalatı karşılama oranının % 10'un altında olduğu göz önüne alındığında bu pazar genişlemesi tam bir felakettir. Türkiye ilaç pazarında AİFD'ye üye şirketlerin payı yaklaşık % 60'dır (4 milyar $), bu pay her geçen yıl armaktadır. Son iki yılda ilaç sektöründe yaptıklarını belirttikleri 300 milyon $'lık yatırım satış tutarlarının yalnızca % 7'sidir. Aynı şirketlerin 2002 ve 2003 yılında pazarlama amaçlı promosyon harcamaları ne kadardır ve promosyon harcamalarının yatırım harcamalarına oranı nedir? AİFD yöneticilerinin bu konuya da açıklık getirmeleri gerekir. Ayrıca istihdam ettiklerini belirttikleri 10 bin kişinin ne kadarı üretim ne kadarı pazarlamasatış ve yönetim birimlerinde çalışmaktadır? 200'DEN 20 DOLARA İlaç harcamalarımız içinde biyoteknolojik (biyotek) ilaçlar ve bu gruptaki terapötik proteinlerin payı hızla artmaktadır. Türkiye'de 2003 yılında tamamı ithal olan biyoteknolojik ilaç pazarı yaklaşık 500 milyon dolardır ve 2010 yılında bu harcamalarımızın 1,52 milyar $'a çıkması beklenmektedir. Yakın gelecekte biyotek ilaç harcamalarımızın katlanarak artması sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamalarını alabildiğince kabartarak var olan krizi derinleştirecektir. Biyotek bir ürün olan Hepatit B aşılarını bir süredir Güney Kore, Küba, Hindistan gibi ülkelerden toplu alım yöntemiyle ithal ederek çok ucuza temin etmekteyiz. Yine 2003 yılında 100 milyon $'a yakın harcama yaptığımız biyotek ilaç Eritropoietin'i ODTIİ Biyolojik Bilimler Bölümü'nde Doçent Dr. Fatih tzgü ve ekibi kutu maliyeti 200 $'dan 20 $'a düşürerek üretmeyi başardı. Ne yazık ki Sağlık Bakanlığı bu güne kadar biyotek ilaçlarla ilgili bir mevzuat geliştirmedi. Bakanlıkta kurulan biyotek ilaç komisyonlarında farmasötik teknoloji gibi biyoteknoloji uzmanlık alanı dışından üyeler vardır. Bu komisyonlar son beş yıldır biyotek ilaçların ucuz jeneriklerinin ihracatı ve üretimi ile ilgili başvuruları engelleyeci bir tutura içindedir. Bu küresel kıskaçtan çıkış yolu vardır, yeter ki kendimize güvenelim, ulusal çıkarlarımızın farkına varalım ve çözüm için kararlı adımlar atalım. BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR Üniversite ile medrese arasındaki benzerlikler: • İki kurumda oğretim belirli bir programa göre yapılmakta ve ders programları arasıııda benzerlikler bulunmaktadır. Üniversitelerdeki Trivium ve Quadrivium programında bulunan derslerin karşıtları hemen hemen medreselerde de vardır. • İki kurumda mezunlarına aldıkları eğiti Dr. Ali Rıza Öçer Tıp Kurumu Genel Sekreteri 921/21 13 Kasım 2004