Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkiye'de bilim var mı yok mu? Türkiye'nin bilimselliğine gem vuranlar kimler? Biz geleceğimizi düşünmeden yaşıyoruz. Ülardır üzerınde tartışmasız tarüştıgımız konu, Türkiye'de bilim ne durumda? Bunun yanıü aslında çok basit, Türk insam büım üretmeyı Lstemıyor, sevmıyor, bunun yerine bilimi tüketmeyi tercih ediyor. Yani aslında ulkemızde bılım var, yok degü ancak, çogunlukla tüketim olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenledır ki, Türk halkı cep telefonlanna hücum ediyor ama cep telefonu teknolojisinı geliştırmesinde adı yok. Neden bu teknolojıyı ılk olarak Türkler gelıştırmedı diye soran da yok. Hâl böyle olunca, Türkler bilgisayan ve Interneti keşfedemedüer diye de yakınmanın bır alemı de kalmıyor. Türklerin örnegin, Viagrayı ya da yeni bir kanser ılacını keşfetmesı de önemlı degü, onu kullanabılmesi önemli! Rektörlük seçimi ve araştırma Rektorluk seçımlerı, sıstemde bırçok yanlışın oldugunu göstermektedir. Ve bizler, hala kısır döngülerin içensınde o mu daha iyı, bu mu daha ıyı tartışmalan arasında süaşıp kalmaktayız. Rektör, neden bu kadar onemüdır; bu sıstemın hatasıdır. Büım ınsanı, ıdarecüıkten mümkün olabüdigince uzak olmahdır. Çünkü, özellikle profesör mertebesine yükselmiş kişüer, eger idareci sıfatı kazanırlarsa, hem kendüerinden çok şey yitirmekte, hem de bulunduklan kurumlarda bilim insanlanna karşı insafsız olabümektedirler. Üniversitede yapüan doktora çalışnuüannm saygınjıgı son derece düşük boyutlardadır. Bu doktoralan yapanlann ve yaptıranlann, büimsel araştırmaya inançlan kalmamıştır ve sürekli olarak yaşam kaygısı içinde, büimsel üerlemeye inanmayan, egitim görevlerini dahi kerhen uygulayan akademisyenler bulunmaktadırlar. Amerıka'da sanayii master ya da doktora sonrası, elemanlan fazlasıyla alacak güce sahiptir. Çünkü bu elemanlar o ulkenin teknolojüc gücünü ayakta tutacak bu gücü üeriye yönlendirecek büim insanlandır. Bu insanlar araştırma yapsın diye yetıştırüıyor. Bizde ise sanayinin böyle bir sorunu yok, çünkü hazır teknolojüeri saün alıp bunlan araşnrma için degü, büimı tüketmek için kullanıyorlar. Araştırmageliştirmeyi önplana çıkartan patent yasası büe Türkiye'nin bır ayıbı olarak, Avrupa Toplulugunun basküan sonucunda, ülkemize girebümiştir. Bu yasanın, çok eski yülarda ülkemizde oldugunu, kurulan uçak fabrikalannın pulluk fabrıkalanna dönuştürüldugünu ve halkevlerının kapatüarak Türk insanının aydınlanmasına ve büinçlenmesine gem vuruldugu düşünülürse, Türkiye'de büım var mı yok mu tartışmalannın nedensonuç üdlemi tamamlanamayacak demektir. Bugün TÜBtTAK, ünıversıtesanayı işbirlıgine olanak saglayan ortak projelere büyük destek vermektedir. Bu son derece akücı yaklaşım, devlet politücalanyla da desteklenmeli ve bundan sonraki yüzyü içinde Türkiye'nin dev teknolojüc boyutlarda itümışliginın önlenmesinde, yatınmlar şimdiden yapümalıdır. Y nn polıtıkacılar mı oldugu düşüncesi akla geliyor. Politikacılann da Turk oldugunu duşunürsek, Türk polıtikacılann, Türklerin bilim ve teknoloji üretiminde gelişmesini engelleyeceklerini düşünemiyoruz. Öyleyse neden bütçeden araştırmaya aynlan pay bu kadar düşük, diye sormaktan da kendimizi alıkoyamıyoruz. Kanımca, biz Türkler geleceğünizi düşünmüyoruz, bugünü kurtarmak bıze yenyor. Ancak başımız süaşugında ve zor durumlara düşfügümüzde kendimize geliyoruz ve bir kahramanın çıkıp bıze yol göstermesini bekliyoruz. Akademisyenlerin payı da var Büim ve teknolojinin üretim yerine tüketım üzerinde yogunlaşmasında ünrversite akademısyenlerinin payı yok mu? Elbette var, bizler bilim insanları olma yolunda, tercih koyacagımıza çogunlukla, kısır döngülerin etrafinda kendimize demokrasi adına pay edınmekle meşgul olduk bugüne kadar. Bir ögretim üyesinin pek tabii ki, kendı ülkesinin çıkarlan dogrultusunda tavır koyması ve içinde bulundugu toplumsal olaylann bilincinde olması gerekir. Ancak, bu bılinç, onun hiçbir zaman köhnemiş politikalann tuzagına düşmesini gerektirmez. Ünrversite bir bilim yuvası olmahdır, "• politikalann üretildigı ya da politikalara alet edilen bir müeesse degildır ve olmamalıdır. Böyle oldugu sürece de, ünıversitenin bilim üretme kapasıtesı düşer ve saygırüıgı azalır. Bu da, direkt olarak üniversite çalışanlanna yansır. Bugün TBMM'de sayılan azımsanmayacak kadar akademisyen bulunmaktadır, ancak, neden hâlâ Türkiye'nin bilim polıtikası gündeme gelemiyor? Buluşlarla ilgimiz sıfır Turk müleünın geçmışinde bugünun geüşmiş teknolojısıne önderlik edecek bir buluşun olmaması, ister istemez günümüzün teknolojı üretiminde bir payımızın olmaması olgusu ile özdeşleşiyor. Oektrigin keşfi, fizik, kimya bilimindeki ilerlemeler ve biyolojı alanlanndakı benzerı buluşlar, hep Türklerin dışında yer aldı ve bizler de bu gelışmeleri öncelerı burun kıvırarak, sonralan da aşın tüketım hovardalıgı ile kompanse etmeye çakştık. Bunun sonucu olarak da bizde bilim ve teknolojik üretim yerine ambalaj sanayi gelişti. Nerden bakarsak bakalım, hemen hemen her alanda mükemmele yakın ve ucuza mal edilebilen ambalaj sanayinin var oldugunu görebiliyoruz. Bu da, ne yazık ki, çogu millette görülmeyen Türklerin çalışkanlıgı ve pratik zekalannın bileşkesi, onlan işçi sınıfi olma özellıginden öteye götüremedı. Deprem olgusunda da, bilim ve teknoloji, yine tüketim düzeyinde bizlere tartışma konusu olmaktadır. Türkiye'nin genelini ilgilendiren bir konuda ve yurtdışından transfer ettıgımız teknolojik birimlerle, depreme yönelik yeni bir teknoloji geliştirmemızin mümkün olamayacagını ne yazık ki, görebilmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Üniversitede rektör neden bu kadar önemlidir? Bu, sistemin hatasıdır. Prof. Dr. Erdem Büyükbingöl Ankara Üniversıtesı, Eczacüık Fakültesı. EFtosta: erdemfilDharmacv.aııkara.ediLlr Maddi kaygısı olanaksızlık Kültürün dejenere olması, bilim ve teknoloji kavramını da dejenere etti. Aslında herşeye ragmen Türk ınsanının yaratıcı gücünün var oldugunu ancak bu gücün kimi zaman alayla, kımı zaman da büyük bır hırs ve kıskançlıkla itildıginı de görmekteyiz. Buna en küçük örnekleri, haüamızın geliştirdıgi ve depremı önceden saptamasına olanak verdıgi üeri sürülen basit ama özde yaraücüıgın ortaya konuldugu cıhazlarda görmekteyiz. Bunlann televızyonlarda yayınlanması, halkımızın yaratıcüıga ne kadar açık oldugunun bn gostergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da, yazının başında, Türk milleti bilimi ve teknolojiyı sevmıyor derken, onlara karşı yapılmış bır haksızlıgın oldugunu da göstermektedir. Öyle ıse neden, işçı olabılecek kadar çalışkan, pratik zekâya sahip ve yaraücı gücü bulunan Türk halkı, Dünyada büımın ve teknolojinin önderliginı yapamıyor, ya da, yeni bir teknoloji yaratamıyor? Bugün, üniversite çalışanlan, büyük kaygılar taşıyor. Bunlann başında, manevı varhklannı sürdürebılecekleri maddi olanaksızlıklar gelmektedir. Bir bilim insam olma yolunda beklentisı olan üniversite çahşanının maddi beklentisinin rahatsızlık verici boyutlarda olması, o üniversite çaüşanınm, büım ınsanı olma yolundakı en büyük engellerden birisi oldugu kabul edilmelidir. Devletin ünıversıtelere sagladıgı arashrmagelıştırme payının çok küçük boyutlarda olması, üniversite çakşanını da ister ıstemez, araştırmanın dısına ıtmekte ve bır anlamda yüksek lise, medrese haline dönusulmesine olanak saglamaktadır. Zaten, bilim ve teknoloji geçmışimiz bize, Türkiye'de birşey yapüamaz önyargısmı kazandırmıştır; bizler de buna elimizden geldıgince önayak olabümekteyiz. Üretilen yanlış politikalann sonucu, üniversitelerin yıgınla hak edümeyen unvanlarla doldurulması, gelecek yüzyıllar için tehlike çanlannın şimdiden çalmaya başladığının birer göstergesıdır. Niçin teknoloji yaratamıyoruz? Gazetelere, televizyonlara yansıyan Türk bilim insanlannın başanlan, çogunlukla, yurtdışında elde edilen olanaklarla, karşımıza çüayor. Bizler bu bilim insanlanyla övünüyoruz, ama neden bu ınsanlann Türkiyede bu başanlara imza atmasını geliştirmek için çaba sarfetmiyoruz? Araşhrma ve gelişnrmeye bütçeden aynlan payı düşündügümüzde, Türk milletinın büimselligine gem vuranla Kendi üniversal düzeninde Dünya standartını yakalayamayan bır ülke, nasıl diger alanlarda bu standarta entegre olabilır. Büyük ıyı nıyetlerle oluşturulan Tttrklye Bilimler Akademiıi (TÜBA), tamamen yalnızlığa itilmiş ve etkisiz bır durumdadır. Bu akademinin TÜBİTAK gıbı büim ve teknoloji alanında çaba sarfeden bir kurum üe bırlikte hareket edip islerlik kazanması ve gelecekte Türkiye'nin büim politikasının oluşturulmasında önderlik etmesi, gerekmektedır. 699/17