Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İ N S A N VE KÜLTÜR Kültürel birikim ve tarihi çevre Yaşadığımız topraklar üzerindeki kültürü ne kadar koruyabiliyoruz? Yazı ve fotoğraflar: Irfan Unutmaz G ünümüzde ister doğal, isterse bir ölçüde yapay diye" isımlendirebileceğimiz ve insan Kültürüyle ortaya çıkmış olan yaşadığımız çevre, bir kavram olarak giderek artan ölçüde önem kazanıyor. En başta toplumların önüne geçilemeyen nüfus artışları; insanları doğal ve kültürel birikimlerden kopardığı gibi, onarılması mümkün olmayan bozulmalar ve çarpıklıklara neden oluyor ve değişik kültürler arasındakl farkı açılamaz bir uçuruma dönüştürüyor. Doğal açıdan hepimizin bildiği; artıklar ve tahhplerle çevrenin neredeyse yaşanamaz ölçüde kirlendiği, giderek kimı ülkelerde toplu ölümlerle sonuçlandığı olgusu artık yadsınamaz. Bu noktaya gelen sorunun toplumlar (özellikle az gelişmiş) ve halklan tarafından neden yeterince algılanmadığı sorusu önşart olarak gündeme geliyor. Çünkü alışılmış ve kolayından bir yanıt olan "ekonomik yarar" düşüncesı, yanıttan çok soruyu, "ekonomik çıkara karşın, neden?" biçiminde pekiştirmekten öte bir işe yaramıyor. Oyle ya insan ekonomik olarak çıkar sağladığı bir birikimi neden bozsun, tahrip etsin? Bu kadar bilinçsiz mi insan? Üstelik bunu, yalnızca genel anlamda değil de kendisini diğer benzer ya da larklı toplumlardan ayırt ettiğini şiddetle savunduğu ve atalarından kalmış olmakla övündüğü birikimler üzerinde de yapıyor. Doğal olarak bu durumda başka kültürlerın benzer bırikimlerinin hiçbir değeri olmadığı gıbı, genel tavır düşmanca oluyor. Bu tarz bir toplumun davranışlarının nedenini incelemek istedığimiz zaman, yapılması gereken ılk iş, onun geçmış birikimlerinin oluştuğu potayı, kısaca kültürünü araştırmaktır. Kültür bir bütündür ve mal alışverişi yapar gibi istedığimiz kadarını alıp istemediğimizi bırakamayız. Kültür bize bütünüyle gelir ve eğer becerebilirsek yeni bir bileşim yaparız. Üstesinden gelemediğimiz zaman ise, kültürel içedönüklukten başlayıp, yozlaşmış, fosilleşmiş ve yaşamını yıtırmiş donuk bir kültüre ulaşıp, yığın ve belki bir sürü haline gelir toplum. Kültürün kaynak bulduğu en önemli alan çevredir. Kültür bir bakıma, toplumların çevreleriyle hesaplaşma süreci içersinde geliştirdıkleri ve karşılıklı olması gereken etkileşim ilişkilerinin ürünüdür. Tarihi çevre ise bundan belki bir adım daha ilerde olarak, bu ürünün somut olarak yoğunlaşmış bir şeklidir. Kültürü içıne kapanmış toplumlardaki en belirgin özellik; tarihsel birikime düşsel bir öz olarak büyük abartmalarla sahip çıkıldığı halde, maddesel varlığı konusunda herhangi bir olumlu yaklaşıma konu edilmemesidir. Günümüzde bir genel kanı olarak, Türkiye'de bilinen tarihi eserlerin bilinmeyenler ve toprak altında olanlardan ya da en azından rienüz araştırılmamış olanlardan çok daha az olduğu rahatlıkla söylenebilir Ancak bunların son 50 yıl ıçınde uğramış olduğu yıktmın boyutları, çağlar boyunca yapılanlardan çok daha azdır. Günümüzde toplumun kültürü nüfus artışını azaltmaya yetmiyor. Dahası, artan nüfusu ekonomik olarak beslemeye hiç yetmiyor. Bu durumda insanların tarihi eserlere bakış açısı çok ilginç biçimlere bürünüyor. Kolay ve mağaramsı barınak arzusundan tutun da çok yaygın bir meslek ölan define arayıcılığına, taş ya da klreç ocağı deposuna kadar uzanıyor. Yüzlerce ve binlerce sene önce bu topraklarda yaşayan insanlar binlerce metrelik dağların tepelerine evler, köyler inşa etmişler, su sarnıçları yapmışlar, dik eğimli yamaçlarda tarım yapmak için taraçalar açmışlar. Günümüzde bunların hepsı tahrip olmuş vaziyette, görmek isteyenlerin zıyaretlerine açık. Bu kez aynı insanların kültürüne bakma gereğini yeniden hissediyorsunuz, tam bir ya i. nıt alabılmek ıçin. Çünkü bugün yapabildikleri olumlu bir üretim yok. Kültüre baktığınız zaman ne yazık ki sonuç aynı; birikımlerinde çalışmak, üretmek ve yaşamı yorumlayıcı yönde bilgi edınmek gibi bir gelenek oluşmamış. Var olan yalnızca bugün yaptıklarından başka bir şey değıl Başka toplumların, özellikle Batılı toplumların birikımleri ise yine şaşırtıcı: isa Peygamber'den iki yüzyıl önce eski Yunanistan'da yapılan koruma ve onarımların bir lıstesını bulabıliyorsunuz (*). Yine İsa'dan 80, günümüzdense iki bin kü. sur yıl önce Roma'da diktatör Sulla, "...ilk Kırşehir civarında Kesik Köprü Selçuklu Kervansarayı var ve hemen yanında aynı ısimde bir de Selçuklu köprüsü bulunuyor. Kızılırmak üzerinde son derece görkemli köprünün tarihi kitabesi nehre düşmüş, kimsenin aldırdığı yok. Belki şimdi kaybolmuştur. defa bilincine vararak sıstemlı bir şekilde eserlerı ganımet olarak toplayan kumandan ( " ) olarak anılıyor. Osmanlılar ise, "gönulleri ganı" olduğundan bu taşları hedıye dıye vermışler. Galiba sorun biraz da taşların eserlerin verılıp verilmemesinde değil de bılgıye ulaşmada ve onu bir gereksinim olarak algılamada, toplumsal geleneğin ne durumda olup olmadığında. L (*) Tarihi çevre kaygısı. (•*) Cevad Erder. Orta Doğu Tek. Üni. Mimarlık Fak. Yayınları, Ankara 1971. Gaziantep'te anıtsal bir Ermeni killsesi. öncelerl cezaevl olarak kullanılmış. Şlmdilerde caml olma hazıriıklan sürüyor. Açılışın dünya çapında olecağına kuşku yok. Yani bir "şip şak" minare ile çan kulesi üzerindeki külah bizim işlmiz. Bir kaçak kazı ve bulunan mermer taş Nığde dolaylarında adı bile henüz bilinmeyen bu antik kentte halk her gün bir yerlefl kazarak hayatını kazanıyor. işte örnek: "Babaları ne olur ne olmaz" diye resme girmediler. Ama çocuklar dünden hazır.