22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

RÖPORTAJ Profesör Kâzım Türker'le ilaçlar ve kullanımı konusunda bir söyleşi İlaç şirketleri mi güçlü Sağlık Bakanlığı mı? Batıda tehlikeli yan etkilerl belirlenmlş blr ilacın Türkiye'de derhal ya^aklanmsısını, İlaç şirketleri önleyebiliyor. Batıda ilaç ruhsatı verme ve uygulama aşamasında gösterilen titiziiğe, Türkiye'de rastlamak mümkün değil. Röportaj: Gencay Şaylan laçlann, zengin ya da yoksul genç ya da yaşlı eğitimli ya da eğitimsiz tüm insanlann yaşamınaa ne kadar önemli bir yer tuttuğu bilinir. Haitalanan, aa ve sıkınfı çekmeye başlayan her insan sorununun çözümünü ilaçlarda arar. K/sacosı ilaçlar insan yaşammın cok önemli parçalandır ve çağımızda ilaçsız bir yaşam düşünülemez. Ama işin bir de başka yönü vardır. Acaba ilaçlar sac/ece fayda sağlayan maddeler midir yoksa her ilaç, faydası yanında bazı zararları da gündeme getirmekte midir? Toplumların ilaçlara bakısı ve ilaç kullanma alıskanhkları benzer mi yoksa bazı farklılıklar var mıdır? İlaç sorunu üzerinde Ankara Universitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabılim Dalı Öğretim Üyelerinden Profesör Dr. Kâzım Türker ile bir söyleşi yaptık. İlaçların temel Işlevini, tedavi etmek olarak tanımlamak mümkün mü? KÂZIM TÜRKER Evet, ilaçların amacı tedavi etmek. Bıyolojik araştırmalar sonucu organızmanın fizyolojik çalışma mekanizmalarını kavrıyoruz, öğreniyoruz. Şunu görüyoruz, insan organızması çok zengin bir kimya fabrikası, sürekli birtakım kimyasal maddeler üretıyor, birtakım kimyasal maddeleri parçalıyor, onları başka şeylere dönüştürüyor. Bu kimyasal faaliyetler sonucu fizyolojik sistemler yürüyor. Yani kalbimiz atıyor, nefes alıyoruz, yürüyoruz, düşünüyoruz. Kimyasal fabrikanın işleyişinde aksaklık başlayınca fizyolojik ışleyiş bozuluyor ve ortaya bizim "patolojik" olarak tanımladığımız durum çıkıyor. Yanı örneğin kan basıncı yükseliyor, vücudun sıcaklığı artıyor, şinir sistemi işlevinı yitırıyor vb. gibi. insanoğlu bu bozulan dengeyi düzeltmek içın yüzyıllar önce birtakım çareler aramış ve bulmuş. Bu buluşlar başlangıçta tamamen ampirik yani denemeler, yanılmalar ya da raslantılar sonunda oluyor. Bazı bitkilerin bazı patolojik durumlara iyi geldiği keşfediliyor. Örneğin İnkalar, yüzyıllarca önce quina quina (kına kına) denen bitkinin kabuğunun malaryaya iyi geldiğini buluyorlar ve kullanmaya başlıyorlar. Güney Amerika'ya gelen Cizvitler de bunu görüyor ve quina quına kabuklarını Avrupa'ya götürüp aynı hastalığa • I karşı kullanmaya başlıyorlar. Henüz ne malarya mikrobu biliniyor ne de bu mıkrobun nasıl olup da fizyolojik sistemlerı etkıledığı kavranmış; ama ampirik olarak malaryanın tedavi ılacı bulunmuş. Cizvitler uzun bir süre ilacı, kilisenin mucizesinin kanıtı olarak kullanıyor ve bu yolda propaganda yapıyorlar. Derken Napolyon'un eczacısı Pelletier bu kabuk içinde kinin maddesini buluyor, yani kimyasal çözümünü yapıyor. Kısaca vurgulamak gerekirse kimya bilimindeki gelişmelerin ilaç alanında büyük gelişmelere yol açtıgını söylemek mümkün. Artık ilaçlar ampirik olarak bulunmuyor, yeni kimyasal maddeler ilaç yapmakta kullanılıyor. Son yıllarda Batıda ve bir ölçüde de bizde gözlenen bir gelişme var. Sentetik ilaç yerlne doğal ilaç yani bitki kökenli ilaç kullanımının çok daha sağlıklı bir şey olduğu söyleniyor. Siz bu görüşe ne diyorsunuz? KÂZIM TÜRKER Bu hiç anlamlı bir gelişme değil. Bakın tıp tarihinde ü'nlü bir hekim vardır, Paracelssus. Paracelssus bitkileri tedavide kullanırken aynı zamanda bunların zehir olduğuna ışaret eden kışıdir. Yani bitkısel kökenli olsa da ilacın iki yüzü var: Hem tedavi ediyor ama hem de bir zehir işlevi görebiliyor. Bu bakımdan doğal ya da bitki kökenli ilaçlara dönüş hareketı romantık bir gırışim. Doğal ilaçlarınen/ yaygın biçimde kullanıldığı ülke ÇÎrf Galiba ilginç bir noktaya geldik. Peki bugün bir İlaç nasıl ortaya çıkıyor ya da hangi süreçlerden geçtikten sonra kullanılabilir kabul ediliyor? KÂZIM TÜRKER Bu çok önemli bir sorun. Herhangi bir ilacın bulunuşu ve ondan sonra kullanılabilir hale gelişi birkaç aşamayı ve çok sıkı bir denetimi kapsayan süreç. Bu nokta üzerinde biraz duralım. Kimyasal ve fiziksel özellikleri bilinen, herhangi bir hastalığı ya da rahalsızlığı tedavi edeceği düşünülen madde önce farmakolo|i laboratuvarlarında hayvanlar üzerinde deneniyor, etkileri araştırılıyor. Bu aşamada araştıncı, maddenin aktivitesi hakkında birfikirediniyor; örneğin bu madde damarları genişletiyor gibi. Maddenin aktivitesi tayin edildikten sonra araştıncı bulgularını yayımlıyor ve ilgili araştırma kurumlarına, laboratuvarlara yolluyor. Bundan sonra ikinci aşama geliyor ve madde kobay hayvanlar üzerinde denenmeye başlıyor. Genellikle 56 yıl süren bu aşamada, maddenin moleküler yapısı iyice açığa çıkarılıyor, bu moleküler yapının kobayların organizması içinde ne tür etkiler yarattığı, nasıl çözüldüğü, neye dönüştüğü, ne tür artık madde verdiği, bu artıkların ne olduğu gibi sorular üzerinde duruluyor. İkinci aşama sonunda güvenilir bulunan ilaç üçüncü aşamada insanlar üzerinde denenmeye başlıyor, buna klinik farmakolojisi aşaması deniyor. Aslında bu aşamada henüz ruhsat alınmamış yani ilaç kullanıma sunulmamıştır. Bu nedenle bir preklinik deneme söz konusu olmaktadır. Deneme sadece gönüllüler üzerinde yapılmaktadır Güvenilir sayılan ve plyasaya çıkıp insanlann kullanımına sunulan bir ilacın daha sonra olumsuz etkileri ortaya çıkarsa ne oluyor? KÂZIM TÜRKER Kuşkusuz ilaç piyasaya çıktıktan sonra da olumsuz yan etkileri keşfedilebilir. Her ilaç piyasaya çıktıktan sonra da bir inceleme, değerlendirme işlemine tabidir (postmarketing surveillance) ve olumsuz bir gelişme karşısında ilaç derhal piyasadan çekilmektedir. Bu özellıkle gelişmiş ülkelerde hiç taviz verilmeyen bir kuraldır. Bakın bir örnek vereyim. 1975ocak ayında, Fınlandıya'da clozapine maddesı kullanan bir ilaç ruhsat almış ve aynı yılın ağustos ayında yasaklanmıştır. Bu 8 aylık dönem içinde ilaç ıçin 3.100 reçete yazılmış, 20 vakada beklenmeyen yan etkiler çıkmıştır. Bu 20 vakanın 11 tanesı tedavi edılmiş, 9'unda ise ölüm olmuştur. Kalp hastalıkları ile ilgilı bir ilaç 3.100 kere kullanılmış ve ancak 9 kullanımda ölüm olmuştur ama yine de ilaç yasaklanmıştır. Maalesef Türkıye'nın sağlık politikası böyle bir titizlikten çok uzak gözükmektedır Türkiye'de kullamm aşamasında yan etkileri çıkan bir ilaç yasaklanamıyor mu? KÂZIM TÜRKER Bu alanda gelişmiş ülkelere göre çok ciddi sorunlanmız var. Türkiye'nin belirgin bir ilaç politikası yok. Halbuki ister kapitalist ister sosyalist olsun gelişmiş ülkelerde gerek ilaç ruhsatı verme ve geVek uygulama aşamasında çok titiz davranılıyor. Bizde bu titizliğe rastlamak mümkün değil. Türk ilaç sanayinde her şey yüzde yüze yakın oranda dışarıdan ithal ediliyor. Bizim ilaç sanayimiz ilaca şekil vermekten öteye geçemiyor. ilaçla ilgili herhangi bir araştırma yapmak söz konusu olmuyor. Bu araştırmalann kolay olmadığını biliyoruz. Batıdaki ilaç endüstrileri sağladıkları kazançların yüzde elliye yakın kısmını araştırmaya yatırıyorlar, dünyanın en yetenekli araştırmacıları nı çalıştırıyorlar, akademık kurumlarda çalışan bılım adamlarını kadrolarına dahil etmeye gayret gösteriyorlar. ilaç firmalarının laboratuvarlarında yaptıkları araştırmalarla Nobel ödülü kazanan kişilerden söz etrnek mümkün. örneğin 1982 Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan John R. Vane bir ilaç kurumunda yaptığı çalışmalardan dolayı ödüle layık görülmüştü. Tabii Türkiye'de böyle bir araştırma düzenı söz konusu olamıyor. Ülkemızde ruhsat almış bir ilacın sonra önemli bir yan etkisi çıkarsa ne oluyor? Bu durumda ılacı üreten firma ile Sağlık Bakanlığı'nın yetkili kurulları karşı karşıya geliyor ve çoğu kez firma çeşitli hukuki gerekçelerle ilacın yasaklanmasını önleyebiliyor. Örneğin kalp hastalıklarında kullanılan "practalol" adlı bir kimyasal madde var ve Türkiye'de 4 firma bu maddeyi ıçeren ilaçlar ıçın ruhsat almış. Derken Ingiltere de çıkan bir akademik dergide practalol maddesinin insanı körleştırcn bir yan etkisinin çıktığı bilimsel bir bıçimde ilerı surülüyor. Bakanlık yasak lama kararı almak isteyince firmalar bunu önlüyorlar. Ancak bir süre sonra practalol maddesini üreten ana firma üretımi durduruyor ve ruhsat almış fırmalara bu maddeyi kullanmamalarım bıldırıyor. Ama acaba bu arada kaç kışi kör oldu bilmıyoruz. Aynı durum anfetamın ruhsatları içın de geçerliydi. Bu ruhsatlar ıptal edilemedi ve derken Kastamonu'da anfetamin ıptilası skandalı patladı. Efendim bir d * aynı İlacın Türkiye'de ve dışarıda üretllenlerl arasında bazı farklılıklar çıkıyor ve halkta aynı ilacın Avrupa kökenli olanının daha iyi olduğu yolunda bir kanaat oluşmuş gözüküyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? KÂZIM TÜRKER Evet önemli farklılıklar olabiliyor. örneğin Türk ve İsviçre aspırınlerinın etkileme gücü belirgin bir biçimde farklı ve halk hemen bunu farkediyor. İlacı üreten firma aynı zamanda en etkili biçimde nasıl kullanılması gerektiğini de belirliyor. Yanı hap mı olacak enjeksiyon mu yapılacak gibi. Ancak üretim sırasında teknolojik hata
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle