05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 MAYIS 2014 PAZAR 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL MEB, meslek liselerinin sadece kızlara eğitim veren okullara dönüştürülmesinin önünü açtı GÜNDEM Cepte para olduğu zaman öğle yemeklerinde de birlikte olurduk ve yeni başlayan rejim tartışmaları arasında geçmişi ve geleceği uzun konuşmalarla savunan hükümet ve parti ileri gelenlerinin konuşmalarını alaya alır, “Bu memleket uzun konuşmalardan battı batacak” derdi. Ne iktidarın ne de muhalefetin söylediklerini inandırıcı bulurdu. Üstelik bir tarafıyla İsmet Paşa’nın akrabasıydı. Ve... söylemlerinde demokrasi diye diye bir aldatmacadır gidiyor diye irdelediği bir yanı vardı. HHH Uzun zaman geçti. Türkiye hem uzun lafları hem de toplumu aldatan siyasal kurguları, oyunları demokrasilere özgü süreçler gereğiymiş diye sindirdi. Bugün Cumhurbaşkanlığı adı verdiğimiz çok perdeli oyunun bir perdesini izliyoruz. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; bu oyunda rol alan iki aktörün gerçek yüzlerini ve rollerini nihayet sorumlu bir politikacı dikkat ve duyarlılığı ile pek güzel açıkladı. Bugüne kadar, sanki RTE ile Abdullah Gül arasındaki konuşmalarda Çankaya için müşterek bir karar alınacakmış gibi bir hava yayıldı. Oysa o konuşmaların amacı bir yanıyla Gül’ü küçük düşürmemeyi, diğer yanıyla RTE’nin Gül’ün parti içindeki etkisini pekâlâ dikkate almak zorundaymış gibi zorunlu olarak saygılı davrandığını kamuoyuna yutturdu. Gül, RTE’nin Cumhurbaşkanlığı’na aday olacağını ilk günden beri adı gibi biliyordu. RTE de kamuoyunu uyutmak amacıyla Gül’le konuşarak adaylığına karar vereceklerini sürekli söyledi. Gül’ü baştan silip bir yana atmadığını duyumsatarak iç ve dış kamuoyunu inandırdı. Çok önceden verdiği kararının üstünü örtüyor, tabii sonucu belli oyunu demokrasinin gereği sayan medyamızı da kendi yanında bal gibi idare ediyordu. Türkiye’yi bir kez daha gerçekleri görmemekten kurtarmak istedi Kılıçdaroğlu. Şöyle dedi: “Gül’ün bağımsız karar alma gücü olduğuna inanmıyorum. Geldiği (din kurallarına bağlı) kültür ve kendisini bir anlamda RTE’ye karşı minnet hissiyle dolu olduğunu hissetmesi, onun bağımsız bir söylem geliştirmesini engelliyor. RTE ne derse uyacaktır.” Uzun lafın kısasına gelelim: RTE’nin MYK’si ile yaptığı son karar toplantısında beyefendi de dahil üç dönem vekillik yapanın bir kez daha aday olamayacağı tescil edildi bir kez daha ve... ... böylece Abdullah Gül Zonguldak’ta Başbakan’ın istişare yapmayı gerek gördüğü için Çankaya adaylığını henüz karara bağlamadıkları gibi, yersen dolapta yalancı dolma var misali bir açıklama yaparken... “....kardeşi” çoktan Çankaya yoluna çıktığını bu biçimde duyuran, artık vekil olmayacağına göre, hizmete devam palavrasını sürdürecek tek mekân Çankaya kaldığını ilan ediverdi. HHH Bu arada RTE’nin bakanları rüşvete bulaşmamış, tertemiz bir hükümet başkanı olduğunu kanıtlayacak olaylar izlendi. Delil yok diye İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ünlü işadamlarının, bir bakan oğlunun, belediye başkanının da aralarında bulunduğu 60 kişi hakkında takipsizlik kararı verdiğini açıklayıverdi. RTE’nin 17 Aralık rüşvet operasyonlarını, ondan emir alarak bu adamları içeri alan polis müdürlerini şak diye görevlerinden almasının, yerlerine uygun savcı ve yargıçlar atamasının gerçek anlamı da böylece kabak gibi ortaya çıktı. Ama bu ülkede ne utanma, ne hukuk devletine saygı, ne de bu devleti devlet yapan öğelerine şu onon iki yıl içinde planlı olarak beş paralık bağlılık kalmadığı bir kez daha kanıtlanmış oldu; ama ne çare.. .... Bu ülkede aman demokrasi canım demokrasi diyenler sayesinde iktidarı koruyup kollayan çevreler öylesine güçlendi ki, sokaklar ve TV’ler, RTE modelleriyle, örneğin Dördü Bir Aradaki programdaki RTE bülbülü Nagi ile Abdül örnekleriyle doldu. HHH Hükümetle son zamanlarda önemli konularda devletin başı ile hükümetin ters düşmesini demokrasinin gereği sayan bir Cumhurbaşkanı Çankaya’dan görkemli bir törenle ayrıldıktan sonra... Ne görev üstleneceği, parti başkanı mı başbakan mı olacağı beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Demokrasiyi otokratik bir düzene çevirmek isteyen Başbakanı’na, yok hayır cumhurbaşkanı olmamalısınız diyemeyen bir Cumhurbaşkanı, başbakan ve parti başkanı olsa ne olacak? Bu kez yedi yıl boyunca hani arada bir Köşk’tekinin akla ve devlete zarar dayatmalarına hayır diyen olası bir başbakanla, başbakanın söylediklerini ara sıra olumlu yanıtlayan olası bir cumhurbaşkanı arasında, velhasıl iki aktörün başrolde olduğu, (bugüne dek seçim sonuçları kanıtladı ki halkımızı mutlu eden) bir HacivatKaragöz oyunu izlemeye devam edeceğiz. 2015 genel seçimlerine şunun şurasında ne kaldı ki... Kız liseleri geliyor SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), meslek liselerini karma eğitim veren veya sadece kızlara eğitim veren liseler olarak düzenlemek için valiliklere yetki verdi. Buna göre valilikler bir meslek lisesini kız meslek lisesi olarak düzenleyebilecek. Yapılan değişiklik okulun tabelasına yansıtılmayacak. Gerekçe ise kız çocuklarının okullaşma oranını artırmak olarak belirlendi. Özellikle Kız Çocukların Okullaşma Oranının Arttırılması Projesi kapsamında okula gitmeyen kız çocukların tek tek evlerini ziyaret eden Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, bazı bölgelerde kız çocuklarının okullaşmasındaki engellerden birini de “karma eğitim” olarak belirlemişti. MEB, 81 ilin valiliklerine gönderdiği, “mesleki ve teknik ortaöğretimde okul çeşitliliğinin azaltılması” genelgesiyle söz konusu soruna çözüm buldu. Tüm meslek liselerinin mesleki ve teknik anadolu liselerine dönüştürülmesini sağlamayı amaçlayan genelgenin bir maddesi, karma eğitime son vermek için bir adımın daha atıldığı yorumlarına neden oldu. Genelgenin 9. maddesine göre, valilikler mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarını “karma” veya “yalnızca kız öğrencilerin öğrenim görebileceği” okullar şeklinde belirleyebilecek. Valiliklerin, okullardaki söz konusu değişikliği 9 Mayıs tarihine kadar bakanlığa bildirmesi gerekecek. Meslek lisesinin “karma” ya da “kızlara özel” eğitim vermesinde son kararı MEB verecek. Yalnızca kız öğrencilerin öğrenim görebileceği şekilde dönüştürülen okulların tabelalarına bu değişiklik yansıtılmayacak. Genelgeye göre yeni okul tabelalarında “kız” ifadesi yer almayacak. n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Tabelada ‘kız’ yazmayacak Failler tanıdık İKLİM ÖNGEL ANKARA Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı ve Suç Önleme Merkezi Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, çocuk istismarının önlenmesinde Türkiye’deki tüm kurum ve kuruluşlarla birlikte bireylere de görev düştüğünü kaydetti. Tacizcilerin filmlerde gösterildiği gibi “çirkin, bakımsız olmadığını” söyleyen Atasoy, çocukları istismar edenlerin genel özelliklerini “Çocuklarla, erişkinlere göre daha iyi iletişim kuran, evli, şiddet göstermeyen, çevresinde sakin ve saygıdeğer biri olarak görülen, polisle başı derde girmeyen kişiler” olarak sıraladı. Kaçırılan 4 çocuktan yalnızca birinin yabancı biri tarafından kaçırıldığını belirten Atasoy, kurban çocukların katillerini tanıdığına işaret etti. Atasoy’un Cumhuriyet’e verdiği bilgiler şöyle: Pedofili, toplumda ender görülen bir ruhsal bozukluktur ve profesyoneller tarafından kişinin ergenlik dönemine girmemiş bir çocukla, “cinsel etkinlikle ilgili yoğun, uyarıcı fantezilerinin, dürtülerinin veya davranışlarının tekrarlar nitelikte ortaya çıkması” şeklinde tanımlanır. Kimyasal ve cerrahi kastrasyon, psikoterapi, psikofarmakolojik ilaçların kombine kullanımı gibi yöntemlerle tedavisi müm Adli Tıp Profesörü Atasoy artan pedofili vakalarına karşı uyardı: İlk 3 saat kritik Kaçırılan 4 çocuktan sadece biri tamamen yabancı biri tarafından kaçırılmıştır ve bu genellikle bir erkektir. Yabancı bir erkek tarafından kaçırılan üç çocuktan ikisi kızdır. Kaçırılma ender olarak okul bahçesi ve içinden gerçekleşir. Dolayısıyla okullar güvenlidir. Kaçırılmada ilk saatler çok önemlidir. Yapılacak ilk iş polise haber ve sağlıklı bilgi vermek, çocuğun son altı ayda çekilmiş fotoğrafını vermek ve polisin de her olayı ciddiye alarak hızla soruşturmaya başlamasıdır. Öldürülen çocukların kaçırılmayı izleyen ilk üç saat içinde katledildiklerini biliyoruz. nin ya da babanın sevgilisi olabilir. Çocuk istismarcıları her iş kolundan, her sosyoekonomik kesimden olabilir. Şiddet göstermeyen, çevresinde sakin ve saygıdeğer biri olarak görülen, polisle başı derde girmeyen kişiler olarak karşımıza çıkarlar. Ancak çocuklara cinsel tacizde kündür. İstismarcılar filmlerdeki gibi değil: Çocukları istismar edenler, film ve dizilerdeki gibi, “çirkin, yaşlı, yağmurluk giymiş, şeker veren biri” değildir. Bir akraba, yan komşu, anne ya da babanın iş arkadaşı, boşanmış ebeveynlerde anne bulunanların tamamı pedofil değildir. Engelliler 10 kat fazla risk altında: Çocukların en riskli yaş aralığı 812’dir. Ancak kurbanların yaklaşık üçte biri 47 yaş arasındadır. Engelliler, 410 kat daha fazla risk altındadır. Çocuk istismarcıları kayıt altında tutulmalı: Çocuğun istismarının, kaçırılıp öldürülmesinin yarattığı mağduriyetin giderilmesi mümkün olmadığından, tek yol, çocuk henüz bir zarar görmeden önlem almaktır. Koruma, sadece aile ve ondan sorumlu kurumların görevi değil, tüm resmi kurum ve kuruluşların, daha önemlisi toplumun tüm bireylerinin görevidir. 1 dakika bile yalnız bırakmayın: Çocuğu korumanın en etkili şekli onunla iletişimdir. Ona, hassas şeyleri sizinle rahatça, çekinmeden, korkmadan, utanmadan konuşabilecek güveni vermek gerekir. Aileler, çocuğun gidebileceği yerleri sınırlandırmalı. AVM, park, genel tuvaletler gibi mekânlarda gözetimsiz bırakmamalıdır. Araç ya da puset içinde kesinlikle, bir dakika bile olsa yalnız bırakmamalıdır. Evde çalışan kişiler, bakıcı ve dadılar çok ciddi biçimde araştırılmadan işe alınmamalıdır. Çocuğunuzun acil durumda bilgi verebilmesi için, adını, adresini, alan kodu dahil telefon numaranızı ezberlemesini sağlayın. CHP’li Nazlıaka sosyal medya üzerinden saldırılara maruz kaldığını belirtti: Ölüm tehditleri alıyorum ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka, önceki gün TBMM’de kadın ve çocuk cinayetlerine ilişkin yaptığı basın açıklamasından sonra sosyal medya üzerinden tehdit aldığını belirterek, “Sosyal medya üzerinden çalışma yapan ‘Ak Troller’ konuyu çarpıtmakta, beni çocuk katillerini savunur gibi göstermekte ve hatta çocuklarımı öldürme tehdidine kadar varan ağır saldırılarda bulunmaktadırlar” dedi. Önceki gün TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Nazlıaka, “Çocuklarımı öldürme tehdidine kadar varan ağır saldırılarda bulunmaktadırlar” dedi. 12 yıllık AKP iktidarında 184 çocuğun devlet şiddeti ile öldüğünü dile getiren Nazlıaka, “Mardin’de 13 yaşındaki bir çocuğa 25 kişinin tecavüz ettiğini, kendi rızası var denildiğini; Sakarya’da 14 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunan 34 kişinin tutuksuz yargılandığını; Kocaeli Gölcük’te 13 yaşındaki bir çocuğa 29 kişinin tecavüz ettiğini, para karşılığı birlikte olduklarını söyleyerek cezalarını hafifletme yoluna gidildiğini” anımsattı. 1927 Nisan tarihleri arasındaki fuara 5 yıl aradan sonra ilk kez katıldım. Öncesinde ise kuruluşundan beri katılımcısıydım. Esaretteki günlerde de mektuplarımla ve özgürlük mücadelesine omuz verenler aracılığıyla yerimi aldım. Bu kez okurla hem gönül gönüle hem yüz yüze idik. Balbay’a Özgürlük Girişimi’nden arkadaşlar, içerideki esareti dışarıya duyurma cesareti gösteren yürekli insanlar olarak kitap fuarını da bir mücadele zemini olarak paylaşmışlardı. Onlarla bu kez arada mahkeme salonunun katı kuralları olmaksızın buluştuk. Girişim zaten sadece Balbay’ın özgürlüğü için değil, bir sembol etrafında tüm yurtseverlerin özgürlüğüne kavuşması için mücadele vermek amacıyla kurulmuştu. Bu anlamda varlığını sürdürme sorumluluğunda. Söyleşi sonrası kitap imza bölümünde de Gülten Dayıoğlu, Prof. İlber Ortaylı, Uğur Dündar, Tuncay Özkan, Atilla Sertel’le yan yanaydık. HHH 26 Nisan Cumartesi günü saat 13.15’te söyleşiye başlarken İzmirlilere sabah ne yaptığımı anlatıp düşüncelerimi paylaştım... Sabah saat 08.30 sıralarında eşofmanlarımı giyip Kordon’a koştum... Cumhuriyet Meydanı’ndan Gündoğdu’ya doğru yöneldim. Koşu, bisiklet, yürüme yolu ayrı ayrı düzenlenmiş Kordon’un denize en yakın tarafından ilerledim. Balık tutanlara rasgele dedim. Üniversite yıllarımızın pis kokan Kordon’u gitmiş, yerine insanların kıyısında rahatça oturabildiği, dahası balık tutabildiği bir deniz kıyısı gelmiş. Gündoğdu, sabahın o saatinde de kalabalıktı, ama güvercinlerle... Yüzlerce güvercinin biri inip biri kalkıyor, çimenlerin, Kordon’da iz bırakarak dolaşan insanlardan arta kalanların tadını çıkarıyor. Çevrede de bir dizi başı boş köpek vardı. Kulakları kimliklenmişti... Hızımı alamadım, Gündoğdu’dan fuar alanına geçtim. Montrö kapısından girdim, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın büstünü selamlayıp koşu alanına girdim. Pisti iki yandan kuşatan ağaçlar tepede buluşmuş. Palmiyeler daha da boy atmış, onları saran sarmaşıklar adlarına yaraşır bir iş çıkarmış. Arada gelen güzel kokuların hangi bitki kümesinden çıktığını bulmak güzel bir saklambaç oyunuydu. Tam ortasından otoyolların geçtiği, kente kimliğini veren ağaçların ve meydanların katledildiği Ankara’dan gelen bir kişi olarak İzmirlilere, kentin kıymetini bilmelerini diledim... Eğer çevreye öncelik veren başkanlar gelmeseydi AKP’nin temsil ettiği zihniyet Kordon’dan da otoyol geçirecekti. Çalışmaları başlamıştı bile... İzmir’in çevreci başkanlarına selam olsun... HHH İzmir Kitap Fuarı yine 400 binin üzerinde kitapsever ağırladı. Güzel, ama yeterli mi? Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçen günlerde kitap okuma alışkanlığına ilişkin rakamları yayımladı. 26 ilde 6212 kişi arasında yapılan araştırmaya göre insanımız günde 6 saat televizyon izliyor, 3 saat internete giriyor, 1 dakika kitap okuyor. Yanlış okumadınız, kitap okumaya ayrılan ortalama süre sadece 1 dakika. Bu rakam orantılı olarak değerlendirildiğinde AB ülkelerinde kitaba ayrılan süre yüzde 20’nin üzerinde. İngiltere ve Fransa’da yüzde 21, Japonya’da yüzde 14, ABD’de yüzde 12, Türkiye’de ise yüzde 0.1. Yani binde bir. Kötü, ancak... İşte o binde birlik dilim bile ne olursa olsun umudumuzdur. Karanlığı oradan yırtacağız. Bu istatistik yelpazesine karşın kitap fuarlarını düzenleyen dostlara, fuarlara vücut veren okurlara, onlara ulaşmaya çalışan özgür kalemlere selam olsun... Cemaat yurtlarına FIRAT KOZOK RTÜK, yazar Pınar Kür’ün konuk olduğu Enver Aysever’in programına ceza verdi misafirhane ayarı ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cemaate ait yurtlardan ayrılmaları için öğrencilere yaptığı çağrının ardından, aralarında öğretmenevi, polisevi gibi çok sayıda kamu kuruluşu ve belediyeye ait misafirhaneler ile sosyal tesisler öğrencilere açılıyor. Uygulamanın son Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından sonra başlatılması dikkat çekti. 30 Mart yerel seçimleri sürecinde katıldığı mitinglerde sık sık cemaat yurtlarında kalan öğrencilere seslenen Erdoğan, “Devlet yurtlarında boş yerleri tespit ettik. Hemen başvurun. Eğer Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarında yer yoksa sizleri otellerde ağırlayacağız” demişti. Erdoğan’ın bu çıkışının ardından, hem Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) hem de Gençlik ve Spor Bakanlığı, devreye sokulan “444 19 61” numaralı çağrı merkezi aracılığıyla cemaat yurtlarından gelen şikâyetleri karşılamaya başlamıştı. Kamu sosyal tesislerine ilişkin tebliğin öğrencilerle ilgili hükmü; düne kadar “Misafirhane hizmetlerinin aksatılmaması ve diğer personelin bu tesislerden faydalanmasına engel teşkil etmemesi kaydıyla boş kapasite bulunduğu hallerde yükseköğrenim gören öğrenciler de bu tesislerden faydalanabilirler” şeklindeydi. Ancak bakanlığın yaptığı yeni düzenlemeyle birlikte, hüküm “Boş kapasitenin öncelikle yükseköğrenim öğrencilerine kullandırılması için gerekli her türlü tedbir alınacak” şeklinde değiştirildi. Türban eleştirisi hak ihlali FIRAT KOZOK ANKARA Pınar Kür’ün, 8 Nisan 2014 günü yayınlanan Enver Aysever’in “Aykırı Sorular” adlı programında türbanlı kadınlara dönük “tahrik etmek için kapatıyorlar” sözlerine RTÜK’ten ceza çıktı. RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi’nin raporunda, şöyle denildi: “CNN Türk yayın kuruluşunda yayınlanan Aykırı Sorular isimli programda program konuğu yazar Pınar Kür’ün özellikle de Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın eşlerini kastederek baş örtülü kişileri toplum nezdinde küçük düşürücü ve bu kişilerin itibarlarını zedeleyici ifadeler kullanması sebebiyle 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının Ç bendinde yeralan ‘insan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz. Kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez’ ve ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez’ hükümlerinin ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.” Raporu değerlendiren Üst Kurul, Kür’ün sözleri nedeniyle kanala cezai işlem uygulanmasına karar verdi. Cezalar 1.2 milyon lirayı aştı RTÜK, Seda Sayan’ın Kanal D’de yayımlanan gelinkaynana programına 3. kez ceza verdi. Sayan için Kanal’a kesilen para cezası 1.2 milyon TL’yi aştı. Sayan son cezadan önce de RTÜK’ü ziyaret etmişti. RTÜK’ün İzleme ve Değerlendirme Dairesi’nin raporuna göre, programa katılan “Leyla” adlı kaynana, gelinini şikâyet etti ve “Çok yalan söylüyor. Evlilikleri de zaten yalanla başladı” dedi. Stüdyoda bulunan Kamile adlı gelin ise “Pembe yalanlar olur ama evliliğimi etkileyecek yalan söylemedim” yanıtını verdi. RTÜK raporunda “Programda ailede özel sayılan durumlar açıklanıp, gerginliğe neden olunmuştur. Seda Sayan gerginliği hafifletmek yerine, daha çok üzerine gidip alevlendirmiştir” denildi. RTÜK üyeleri de “Ailenin korunması ilkesini ihlal” gerekçesiyle, Kanal D’ye, 418 bin 963 lira para cezası verdi. Seda Sayan yine aynı programın 24 Ocak günü yayınlanan bölümü için de RTÜK’ten ceza almıştı. Dış Haberler Servisi ABD’nin New York kentinde konferans veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut protesto edildi. Bulut’un konferans vereceği Türkevi önünde toplanan ve ellerinde Türk Bayrağı taşıyan bir grup “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını attı. Grup üyeleri Bulut’u Türkevi önüne geldiği sırada da protesto etti. Konferansta konuşması sırasında protesto seslerinin salona yansıması üzerine rahatsız olan Bulut, açık olan pencereyi kapattı. Bulut, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğundan bu yana ilk kez bağımsızlık denemesi yaptığını ileri sürdü. Bulut, yeni dünya düzeninde üç büyük lider olacağını, bu liderlerin de sırasıyla Obama, Putin ve Erdoğan olacağını ileri sürdü. Yiğit Bulut’a protesto
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle