05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MAYIS 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Borusan ve Simon Bolivar Dörtlülerinden Beethoven Pi Artworks’ün Londra galerisinde ‘Vakti Geldiğinde’ sergisi açılan Mustafa Horasan ‘Büyük Füg’le bir hafta EGEMEN BERKÖZ ‘Sistem tam bir tuzak’ Fotoğraf: Jamie Carter HANDE EAGLE LONDRA Türkiye’nin çok yönlü görsel sanatçılarından Mustafa Horasan’ın ilk kişisel Londra sergisi, “Vakti Geldiğinde” (When the Time Comes) başlığı altında kentin göbeğindeki Pi Artworks galerisinde. Horasan, zamanın insan hayatı üzerindeki etkilerini film enstalasyonu, fotoğrafik kolaj işler ve büyük boyutlu portrelerle sergisine taşıyor. Türk güncel sanatı ve sanatçıları gerek sergilerle, gerek hakkında yazılan makalelerle her geçen gün yurtdışında daha da önem kazanıyor. Türkiye’de sanatın ve sanatçının olanaklarının giderek daralmakta olduğu bir dönemden geçiledursun, Yeşim Turanlı’nın 1998’de İstanbul’da kurduğu Pi Artworks galerisinin ikinci şubesi Ekim 2013’te Londra’nın hareketli ve şık Fitzrovia semtinde açıldı. Londra’nın sanat piyasasındaki zengin geçmişini göz önünde bulundurarak Horasan’a ilk sorumu yönlendiriyorum: “‘Vakti Geldiğinde’ sadece İngiltere’deki ilk kişisel serginiz de ğil aynı zamanda bir Türk galerisinin Londra şubesindeki ilk serginiz. Kültürel ve sanatsal açıdan bir ‘cadı kazanı’ olarak tanımlanabilecek Londra’da sergi açmak size neler düşündürüyor?” Soğukkanlı bir nüansla cevap veriyor Horasan: “Heyecan verici bir deneyim. Neresi cadı kazanı gibi değil ki? Yaşadığımız kent, mahalle bile öyle. Büyükşehir kültür hayatının içinden gelmiş biri olarak bana çok da ürkütücü gelmiyor.” İkinci sorum, “Kendinizi sınırları devamlı değişmekte olan sanat dünyası içerisinde nasıl konumluyorsunuz?” oluyor. “Sanat ele avuca sığmayan, dizginlenemeyen vahşi bir at gibi. İlgilenen herkes onu ele geçirmeye, üstünde hâkimiyet kurmaya bayılır. Ben değişim ve dönüşüme inanan bir sanatçıyım. Sınırlarımı kendim çizebileceğimi çok önceden anladım” diyor Horasan. Ana fikrinde, geçen zamanın insanın üzerinde oluşturduğu baskı, ecel korkusu ve daha çok şey tecrübe edebilmek için başkalarıyla rekabete gir mek yatan “Vakti Geldiğinde” sergisine geliyorum: “Sizce kurguladığınız bu toplumsal ruh hali küresel mi? Yoksa daha çok gelişmekte olan ülkelerin insanlarına ait bir kurgu mu?” Horasan açık sözlü ve kesin tavrıyla dikkat çekiyor: “Bence sistem bizlere hep başka bir hayat vaat ediyor. Bu da nedense bizim ulaşmak için varımızı yoğumuzu verdiğimiz bir yok oluş; tam bir tuzak. Her şey bitip, emekliliğinde rahat edeceğini sanan her insan kendini bir köşeye atılmış ve işe yaramaz hissediyor. Bu da aslında kentleşmenin ve endüstri toplumu olmamızın bir parçası. Üretim çarkının daimi olması yetmiyor, hep büyüyerek dönmesi gerekiyor. Bu durumda biraz dinlenmek isteyene, mola vermek isteyene yer yok… Ölmek istemiyorsak gücümüz yettiğince köle gibi çalışmalıyız.” Horasan haklı da olsa, aklıma Konfüçyüs’ün bir sözü geliyor: “Sevdiğiniz bir mesleği seçerseniz, ha Bence sistem bizlere hep başka bir hayat vaat ediyor’ diyor Horasan. ‘Bu da nedense bizim ulaşmak için varımızı yoğumuzu verdiğimiz bir yok oluş; tam bir tuzak. yatınız boyunca tek gün bile çalışmanız gerekmez.” Son bir soru daha: “Günümüz siyasetinin günümüz sanatına hangi yönlerden sirayet ettiğini düşünüyorsunuz? Küresel anlamda gerçekleşen bu yeni ayaklanma dalgasının sanata içtenlikle yansıması sizce hâlâ mümkün mü?” Her ne kadar üstü kapalı bir biçimde yanıtlasa da Horasan’ın konu hakkındaki düşünceleri satır aralarında ortaya çıkıyor: “Kültür ve sanatın toplumları yönlendirmek için kullanılan bir araç olma potansiyeli hep vardı. Birçok iktidar kendi varlıklarının devamı ve sürdürülebilirliği için bu gücü sonuna kadar kullanmıştır. Ama günün sonunda süratle akıp giden bu nehirde kum ve çakıl taşlarının içinde ışıldayan, altın zerrecikleri gibidir sanat.” [email protected] olanı seçmişti seslendirmek için. Soluğumuzu tutarak dinBorusan Dörtlüsü, ekim ayın ledik, o kadar olağanüstüydü da başladığı Beethoven dört Esen Kıvrak (1. keman), Olgu lüleri maratonunu 28 Nisan Kızılay (2. keman), Efdal AlPazartesi akşamı yine Sürey tun (viyola) ve Çağ Erçağ’dan ya Operası’nın güzelim salo (viyolonsel) oluşan Borusan nundaki dördüncü konseriyle Dörtlüsü’nün yorumu. tamamladı. Tümüyle dolu olan salonun Bu konserin izlencesinde de, bitmek bilmeyen alkışlarıysa önceki konserlerde olduğu gi bu yoruma ulaşabilmek için bi, Beethoven’ın erken, orta ve verdikleri büyük emeğin kügeç dönem dörtlülerinden birer çük bir karşılığıydı yalnızca. örnek yer alıyordu. Beethoven’ın bu İlk bölümde er u Simon Bolivar büyük yapıtının biYaylı Çalgılar tiş bölümü Büyük ken dönemden Op.18 No.6 Si Bemol MaFüg’ü Op.133 Dörtlü Dörtlüsü ve jör Dörtlü ile or yalnızca dört Borusan Dörtlüsü, olarak, ta dönemden Op.74 gün önce, 24 Nisan Beethoven’ın Perşembe akşamı CeNo.10 Mi Bemol Majör Dörtlü’yü dinle ‘Büyük Füg’ünü mal Reşit Rey Kondik. İkinci bölümde ser Salonu’nda Simon İstanbul’da dörtlülerin en çetinini, Bolivar Yaylı ÇalOp.130 No.13 Si Be dört gün arayla gılar Dörtlüsü’nden seslendirdiler. dinlemiş olmam ilmol Majör Dörtlü’yü çalacaklardı. ginç ve hoş bir rasBurada, bu dörtlünün öyküsü lantıydı. nü kısaca anımsatmak isterim. Simon Bolivar Senfoni OrBeethoven’ın artık tam sa kestrası gibi “El Sistema” ürüğır olduğu 1826’da besteledi nü olan ve bu orkestranın grup ği Op.130’un bitiş bölümü ol şefleri Alejandro Carreno (1. dukça uzun ve çok zordu. Hem keman), Boris Suarez (2. kedinleyenler, hem çalanlar için. man), Ismel Campos (viyola) Bu nedenle ilk seslendirilişte ve Aimon Mata’dan (viyolonanlaşılmadı, tepki gördü. sel) kurulu Simon Bolivar YayUsta da, öneriler üzerine, da lı Çalgılar Dörtlüsü’nün konha kısa ve yalın bir bitiş bö serlerinde seslendirdikleri üç lümü yazdı. O zor bitiş bölü yapıttan biriydi Beethoven’ın münü, yani Büyük Füg’ü de Büyük Füg’ü. bağımsız bir dörtlü (Op.133) Müzik tarihinde önemli yeri olarak yayınladı. olan büyük bir yapıtı iki çok iyi Borusan Dörtlüsü Beet topluluktan birkaç gün arayla hoven’ın bu efsane dörtlüsü dinleyince insan “ayrıcalıklı” nün özgün biçimini, yani zor olduğunu sanmaz mı sizce de? 6. TÜRKİYE YAYINCILIK KURULTAYI Yayıncılık dünyasının sorunları tartışılacak tin Celal Zeynioğlu yapacak. “Kitapta Sansür, Otosansür/Fiili Sansür”, “Eğitim Yayıncılığının Geleceği”, “Kitap Tasarımı: Kapak ve Ötesi”, “Akademik Yayıncılıkta Usulsüz Alıntı ve İntihaller”, “Yayıncılığa Devletin Desteği”, “Kitap Tanıtımı: Reklam mı, İlan mı, Kampanya mı?” başlıklı altı ayrı oturumda konuşmacı olarak katılacak bakanlık yetkilileri, akademisyenler, hukukçular, yayıncılar, eğitimciler ve reklamcılar yayıncılığın güncel sorunlarını tartışacaklar. Kültür Servisi İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Türkiye Yayıncılar Birliği’nin düzenlediği “6. Türkiye Yayıncılık Kurultayı” 89 Mayıs tarihlerinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Santralistanbul Kampusu’nda yapılacak. Yayıncılık dünyasında gelenekselleşen, Türkiye’de yayıncılığın temel sorunlarının tartışılacağı kurultayın açılış konuşmalarını Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Dr. Abdurrahman Arıcı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Remzi Sanver ve Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Me 31 Mayıs’a kadar Operation Room’da BOB DYLAN’IN KÜLT ŞARKISININ EL YAZMASI ‘Like A Rolling Stone’ müzayedede Belirsizlik ve zamansızlık Kültür Servisi Burcu Orhon’un “İmgenin Gölgesinde Bir An” adlı sergisi Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi “Operation Room”da açıldı. 31 Mayıs’a kadar devam edecek sergide, çoğulcu bir fotoğraf deneyimi sunan sanatçı, sanatseverleri “yüzeyin ardında kalanları” düşünmeye davet ediyor. Orhon fotoğraflarında belirsizlik ve zamansızlık temalarını; özgürlük, yalnızlık, sonsuzluk, aidiyet, arayış gibi başlıklarla ele alıyor. Sanatçı, “İmgenin Gölgesinde Bir An” adlı sergisindeki çalışmalarıyla “aklın kuytularında şekillenen ve hayatın gerçekliğindeki tekil anlara, çözülen görüntülere” odaklanıyor. Sergi, pazar günleri hariç her gün 10.0019.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Kültür Servisi Sotheby’s’in 24 Haziran’da New York’ta düzenleyeceği müzayedede, Bob Dylan’ın 1965’te yazdığı “Like A Rolling Stone” adlı efsane şarkısının özgün el yazması da 12 milyon dolar fiyat aralığıyla satışa sunulacak. “Presley’den Punk’a: Bir Rock & Roll Tarihi” başlıklı müzayedede, ayrıca, Beatles, Jimi Hendrix, Elvis Presley ve Rolling Stones gibi efsane topluluk ve müzisyenlerin, 20. yüzyıl kültür tarihinin birer parçası sayılabilecek önemli el yazmaları ve objeleri de yer alacak. Bob Dylan’ın folk şarkıcılığından bir rock ikonuna dönüşmesini temsil eden “Like A Rolling Stone” parçası, 1960’larda olağanüstü bir popülerlik kazanmış, ünlü Rolling Stone dergisinin Gelmiş Geçmiş En Büyük 500 Şarkı listesinin doruğunda yer almıştı. Suitcase ‘Bildiğin Her Şeyi Unut!’ (Milhan) Ertuğrul Oğuz Fırat ‘Çağ Dışı Bağıran’ Bu albüm 2009 yılının başında piyasaya sü (A.K. Müzik) rüldü, topluluğun sahnede gördüğü ilginin yüzde birini bile görmedi. Albümün topluluğun 11. yılında gelmiş olması ise tam bir yılan hikâyesi. BritPop’u bar sahnelerine taşıyan, müdavimleri indie kavırlarıyla tanıştıran Suitcase ve ilk albümü “Bildiğin Her Şeyi Unut!”tan bahsediyoruz. Peyote, Captain Hook, Kemancı, Buddha, Bronx gibi yerlerde çıkıyor, Cure, Depeche Mode, Suede, Blur, The Smiths, Oasis, Pulp yorumluyorlardı. Topluluğun orijinal ilk kadrosundan geriye kalan tek isim solist Deniz Özberk. Şimdi gitarda Bülent Şenkul, davulda Okan Barkot ve basta Teoman Keklik ile yola devam ediyorlar. Müzmin kavır grubu olarak bir kuşakta alışkanlık yapmışlardı; bir tarz onlarla birlikte anılıyor, memleketin barlar tarihinin özeti gibilerdi. Bu kadar izleyiciyi sürüklemelerindeki en büyük sır (yıllarca çok az şarkı değiştirmiş olmalarına karşın) repertuvar başarısıydı. Nasıl ki yıllarca loş sahne ışıkları altından yayılan melankolik ve kırılgan seslerle, gençlik yalnızlıklarına derman olmaya çalıştılarsa, aynı şekilde bir dönemin kapandığının işareti bu albüm. Artık bir gençlik hatırası Suitcase; istek parçaların peçeteye yazıldığı günlerden kalma… Nevi şahsına münhasır bir muhterem; Cumhuriyet tarihiyle özdeş besteci, yazar ve ressam Ertuğrul Oğuz Fırat. 91 yaşında çağdaş müzik dünyasına ilkeleriyle karşılık vermeye, ödünsüz üretmeye devam ediyor. A.K. Müzik tarafından basılmış beş CD, “Çağ Dışı Bağıran” ile yarım düzineye ulaşıyor. Türettiği sözcükler nedeniyle 1964 yılında TDK üyeliğine alınan EOF’un uygun gördüğü tabirle “yalkın” bir albüm bu, yani solo. Daha doğrusu EOF bestelerinin İdil Biret tarafından seslendirildiği bir solo piyano çalışması. Açılıştaki “Ferenc Liszt’i Anış, Op. 77” sanatçının yüzüncü ölüm yıldönümünde yani 1986 yılında yazılmış. Liszt’in sıkça kullandığı dört sesten oluşan iki küçük üçlü aralığın üst üste bindirildiği tınaşlar ve üçgen vuruşlar üzerine inşa edilmiş. Daha önce Jolan Jaroca ve iki kez de Mehmet Okonşar tarafından seslendirilen eser, burada dördüncü kez seslendiriliyor. Albümün geri kalanı “Piyano İçin Altı Bölüm, Op. 86” adı altında toplanmış; tını, melodi, hikâye bakımından bir bütün içinde ele alınması ve yorumlanması gereken bir eserden oluşuyor. Biçim olarak süit, tema açısından bir sonat olarak görülebilir. Ankara’nın kasvetli havasından, çağdaş müzik dünyasına hatırlı bir armağan. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle