19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1OCAK 2013 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ODTÜ: Dün, Bugün, Yarın Bugünkü ODTÜ olayları da yönetimi protesto etmek isteyen öğrencilere tahammül edilememesi nedeniyle ortaya çıkan bir olgudur. Oysa liberal demokrasilerde kimsenin kimseyi beğenme zorunluluğu yoktur. Herkes istediği görüşü, istediği tutumu serbestçe savunma ve beğenmediği görüşlere de karşı çıkma özgürlüğüne sahiptir. Prof. Dr. Yaşar GÜRBÜZ ki haftaya yakın bir süreden beri, Türkiye’nin gurur kaynağı olan bir numaralı üniversitesi ODTÜ, yine siyasal gündemin birinci sırasında. Yine diyorum çünkü 1970’lerle bugünkü olaylar birbirinin neredeyse aynı. CIA kökenli Amerikan Büyükelçisi Komer’in ODTÜ kampusunda arabasının yakılmasıyla başlayıp gelişen olaylar içeriği açısından siyasal protesto eylemleriydi. Eylemlerin tasvip edilmeyen yanı, şiddet içeren yanıdır. Şiddet tabii ki kesinlikle tasvip edilmez, şiddet bir suç şekline dönüşmüş, sonucunda bir zarar meydana gelmişse suçu işleyenler yargı makamlarınca cezalandırılır. Fakat bu eylemin siyasal niteliğini değiştirmez. Batılı demokratik ülkelerde çok sık gördüğümüz bu tür eylemlerin pek çoğunda göstericilerin şiddete başvurduklarına tanık oluyoruz. Örneğin Yunanistan’da son İ zamanlarda, hükümetin kemer sıkma politikasına başkaldıran gençlerin yaptıkları bütün eylemlerde büyük ölçüde taşkınlıkların yapıldığını, şiddete başvurulduğunu hepimiz gördük. Fakat hiçbir Yunanlı veya Batılı politikacı çıkıp da bu taşkınlıklar oluyor diye, anayasayla tanınmış toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını ortadan kaldırmaya veya sınırlamaya kalkışmıyor. Suç işleyenleri, o noktada da çok hoş görülü hareket etmekle beraber, yakalayıp yargılıyorlar. Fakat ülkemiz yöneticileri 66 yıl önce girdiğimiz çok partili demokratik rejimi bugüne kadar, maalesef bir türlü içlerine sindirebilmiş değillerdir. Kanuni’nin “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi” yani otorite gibi sözü, hâlâ yöneticilerimizin mottosu olmaya devam etmektedir. Geçen yıl 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda Başbakan’ın, sembolik olarak başbakan olan çocuğa söylediği “Artık başbakansın, ister asarsın, ister kesersin” sözü Kanuni’nin düşüncesinin yönetimdeki devamlılığının göstergesidir. O nedenledir ki ODTÜ olayları 44 yıl sonra yine aynen yaşanmaktadır. Bugünkü ODTÜ olayları da yönetimi protesto etmek isteyen öğrencilere tahammül edilememesi nedeniyle ortaya çıkan bir olgudur. Oysa liberal demokrasilerde kimsenin kimseyi beğenme zorunluluğu yoktur. Herkes istediği görüşü, istediği tutumu serbestçe savunma ve beğenmediği görüşlere de karşı çıkma özgürlüğüne sahiptir. Bu, liberal demokrasinin üç temel öğesi olan özgürlük, eşitlik ve çoğulculuktan biridir. Diğer iki ilke gibi bu çoğulculuk ilkesi de liberal demokrasinin olmazsa olmazlarından biridir. Yönetimin engel tanımak istememesini haydi bir nebze anlamaya çalışalım da ODTÜ’ye karşı çıkan 13 üniversitenin bu tutumuna ne diyelim. Bu da ODTÜ’nün talihsizliği, XXI. yüzyıl üniversitesi olmasından gelen talihsizlik. Temenni ederiz ki diğer üniversitelerimiz de ODTÜ düzeyine gelmede fazla gecikmezler. 19681971 öğrenci olayları sırasında, davet üzerine, o zaman ODTÜ rektörü olan Erdal İnönü, ben ve diğer üç fakülte dekanı Çankaya Köşkü’ne gitmiştik. Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı idi. Bir süre dereden tepeden konuştuktan sonra Sunay sözü ODTÜ olaylarına getirdi. “Bu çocuklar neden derslerine çalışmıyorlar da gösteri yapıyorlar” diye söze girdi. Sonra devam etti, “Sizin üniversitenizde o tahlil yapılan yerlerden, ne diyorsunuz onlara, laboratuar yok mu?” Var dedik, devam etti. “Öğrencilik hayatım boyunca laboratuvarlar hep kilitli olurdu, bir türlü içeri girip bir tahlil yapamazdık. Bir kere labaratuvara girip de bir suyun tahlilini yapmak nasip olmadı bana. Bu hayatımda hep bir ukde olarak içimde kalmıştır”. 1970’lerin yönetimi, öğrencinin laboratuvarda analizler yapmasını, derslerine çalışmasını başka şeyle uğraşmamasını istiyordu. Bugünkü yönetimin görüşü de bundan farklı değildir. Nitekim daha sonra gelen 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri yöneticilerin bu isteklerine uygun gençler yetiştirmek üzere kolları sıvamış titizlikle uygulanan “depolitizasyon” politikaları sonucunda gerçekten “apolitik” bir gençlik yaratılmıştır. Politika yerine laboratuvar konulmak istenirken, politikanın kalkmasında başarılı olunmuş ama yerine laboratuvar konulamamış onun yerini “diskotek” almış ve ortaya o yılların apolitik diskotek gençliği çıkmıştır. Şimdi yeniden gençliğin politize olması, görülüyor ki, yöneticileri yine rahatsız etmektedir. Fakat bugün için konunun tehlikeli yanı iktidar doğrultusunda politizasyona engel konulmaz hatta bu teşvik edilirken iktidar karşıtı her politizasyon, adeta korporatist bir zihniyetle, önlenmeye çalışılmaktadır. Anlaşılıyor ki ODTÜ’ye karşı tutum dün böyleydi, bugün böyle ve maalesef yarın da böyle olacaktır. Nice Yıllara Yıllara... 2013... Hani bir çift yeni ayakkabı gibi... Bu sabah bir ‘‘huh’’ üfleyip, burnunu kolumuzun içi ile parlatacağız ve onunla yola koyulacağız... Bugün eğilip bakın, yeni yol arkadaşınıza... Parlak... Pırıl pırıl... Yepyeni... ? 2012’nin pabucu dama atıldı... Onunla nerelerde gezindiniz, nereye vardınız bilemiyorum... Yanlış adımlar mıydı?.. Yön doğru muydu?.. Yakaladınız mı umutlarınızı?.. ? Yanlış yere gidildiğinde, ayakkabılar kadar masumdur takvimdeki yıllar... Demediler mi bize: “Akılsız başın günahını çeker ayaklar...” ? Yine de yeni pabuçlarımızın bizi iyi bir yerlere götürmesini, umutlarımıza ulaştırmasını diledik dün gece... Koyulun yola... Nice yollara yollara... ? Sonra?.. Sonra 2013 kimimizin ayağına dar gelecek... Yeni yol arkadaşımız kimimizin ayağını vuracak... Ah o acı çekerek gitmeler... Kimimizin ayakları yere basmayacak... Kimimiz çamurların, çirkeflerin üzerinden atlayacağız... Zor olacak... Kimimiz o ayakkabımızla sağa sola tekmeler savuracağız... Kimimizin ayağına basacaklar... Kimimizin ayakları dolanacak, kimimizin ayaklarına kara sular inecek, kimimiz yaşa basacağız... ? Derken 2013 eskiyecek... Parlaklığı kaybolacak, burnu düşecek, içi kokacak, üzerinde çizikler, ezikler, derin yara izleri olacak... Onu da dama atacağız... Yeni bir çift ayakkabı gerekecek... ? Olsun... Belki 2013 daha umut verici... Ayakları olduğunu hatırladı sanki millet... Meydanlarda, bulvarlarda, sokaklardalar... * Diliyorum umutsuzluk arkada kalsın... Dünyanın damları eski pabuçlarla doludur... Yolumuz açık olsun... Tökezlemeden, düşmeden... Şaşırmadan... Aydınlığa doğru... ? Geçirin 2013’ü ayaklarınıza... Nice yıllara yıllara... Özlemek ne güzel bir sözcüktür. İçinde duygu vardır, sevgi vardır, heyecan vardır, beklenti vardır. Daha başka güzel şeyler de vardır... Özlemek söz konusuysa, insanın elinde olmayan, kavuşmak istediği değerler söz konusudur. Bunlar elbette çok çeşitlidir. İnsanın özlediği ve değer verdiği şeye göre değişir. Sevgiliyi özlemek, ona kavuşmayı dört gözle beklemek, gün hatta saat saymak. Eskilerin deyişiyle vuslat ne yüce bir duygudur, hiçbir şeye değişilmeyecek kadar ulvi. Her ne nedenle olursa olsun, özgürlüğü elinden alınmış kişinin özlemini kim anlayabilir, kim o kişinin iç dünyasını okuyabilir ki. Böyle bir insanın çevresi, dostları, arkadaşları ve sevdikleriyle kuşatılmış olsa dahi, onun içinde fırtınalar kopar, özlemin yarattığı fırtınalar, yeryüzündeki en gelişmiş sismografların dahi ölçmeye güçlerinin yetmeyeceği boyuttaki fırtınalar. Bunları düşünürken aklım bir noktaya takıldı. Özgürlüközlemceza yargıçlığı üçgenine. Topluma hizmet kavramı gündeme geldiğinde, her tür hizmet Özgürlük, Özlem, Ceza Yargıçlığı Erdener YURTCAN elbette değerlidir. Ama değerlinin de değerlisi olduğunu kabul etmek de bir erdemdir. Bu bağlamda insanların özgürlüklerini ellerinden alan, sonra bunu onlara iade eden ceza yargıçlarının yeri önemlidir. Ceza yargıçlarından beklenen adalet diğer yargıçların adaletlerinden önde gelir, çünkü temelinde özgürlük vardır. Çağlar boyu düşünürlerin her zaman vurguladıkları ve insanların da artık bilgi dağarcığına yerleştirdikleri düşünce ne denli yüce bir düşüncedir. İnsan özgürlüğünün değerini onu kaybedince anlar. Bir hükümlünün ya da tutuklunun cezaevinin kapısını açıp çıkamaması ile açıp çıkması ve gökyüzüne bakarak bulutları ya da güneşi selamlamasının yerini ne tutabilir ki. Bugüne kadar hocalığını yaptığım binlerce öğrencimin içinde tabii ki ceza yargıçlığı görevini yapmış olanlar ve halen yapmakta olanlar çok büyük sayıda. Onlara okul sıralarında işlerinin çok zor olacağını, “özgürlük kuyumculuğu” yapacaklarını dilimin döndüğünce anlatmaya çalışmışımdır. Son dönemde özgürlüközlemceza yargıçlığı üçgeninde sıkıntılar var, büyük sıkıntılar. Bunlar elbette aşılabilir. Yasaları insanlar yapar, toplumda düzeni sağlamak için. Yasaları yine insanlar uygular, doğruyu yanlıştan ayırmak için, suçluyu suçsuzdan ayırmak için. Adalet terazisi doğru tartar, terazinin sapı tam olarak kavranırsa ve bir yana eğilmezse. Bunu yapmak zor olmasa gerek. Üç gün önce gazetede yeni ceza ve tutukevlerinin yapılacağını, mevcutların yeterli olmadığını okuduğumda içim sızladı. Bunların sayısını artırmak yerine, yasalarımızı özgürlüközlemceza yargıçlığı üçgeninde gözden geçirsek, buralara gönderilecek insanları belirlerken ceza yargıçlarımız hassas ölçülerle hareket etseler daha güzel olmaz mı? Adalet yüce bir kavramdır, her olayda aranır elbet. Her yasaya uygun karar adil değildir. Adalet, sonucu insanların önce akıllarında, sonra vicdanlarında tartarak buldukları ve içlerine sindirdikleri bir limandır, asude bir liman. O limanda herkes konaklamak ister. Konuya ceza adaletinin penceresinden bakarsak, bu limanı inşa edecek ceza yargıçlarıdır. Onlar buraları inşa ederlerse, o zaman devletin ceza ve tutukevleri inşa etmesine gerek kalmaz. Son söz: İnsanoğlu her türlü şartta umut etmekten vazgeçmemelidir. 2012’de bu açıdan beklentilerimize kavuşamadık. 2013, gel ve bizi şaşırt lütfen... Yunus Nadi Armağanı Yarışması, 1946’da kuruldu; hem geçmişe hem geleceğe dönük olan anlamı, gazetemizin kurucusu Yunus Nadi’ye saygı ve sevgiden kaynaklanıyor. Yalnız Cumhuriyet gazetesinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Yunus Nadi’nin anısını her yıl tazelemek bizim için bir görev. Devrimci ve demokrat Cumhuriyet’in Ulusal Bağımsızlık Savaşımızla ve Türkiye Cumhuriyeti’yle zamandaş ve eşanlamlı bir kuruluş tarihçesi var. Yunus Nadi, gazetemizin temel taşlarını bu doğrultuda koydu. Yunus Nadi’nin ölüm yıldönümünü geçmişe dönük bir acı olarak değil, geleceğe yönelik bir kültür olayına dönüştürmek amacıyla bu yarışma düzenlendi. Yarışmanın ilk düzenlendiği yıllarda Tür kiye’de sanat alanında hiçbir özel ödül yoktu; tek parti dönemiydi ve yalnız CHP’nin koyduğu bir şiir ödülü vardı. Aynı dönemde bütün dünyada sanat, bilim ve edebiyat ödülleri ün yapmışlardı. İsveç’te Nobel, ABD’de Pulitzer, Sovyetler’de Lenin, Fransa’da Goncourt ödüllerinin sonuçları Türkiye’de de izleniyordu; ama ülkemiz bu alanda da geç kalmıştı. Cumhuriyet gazetesi bu öncülüğü üstlendi, altmış altı yıl önce düzenlenen Yunus Nadi Armağanı’yla sanat ve kültür yaşamımızda bir yarışma coşkusu oluşturdu. Daha sonraki yıllarda Türkiye’de de yarışmaların ve ödüllerin sayısı çoğaldı, yirmiyi aştı. Bugün belki ödül enflasyonundan söz açılabilir; eleştirel bir yaklaşımla sakıncaları gündeme getirilebilir, ama yine de kültür, bilim ve sa 67. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2013 nat konularında yapılan yatırımların çok yararlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zamanla ödüller arasında ayrımlar ortaya çıkar; bir yarışma kurumsallaştıkça, amacı, nitelikleri, karakteri belirginleşir. Bu arada kimi holdinglerin kendi amaçlarına yönelik yarış malar düzenlemeleri ve ödüller dağıtmaları da bu alanda kaçınılmaz çoğulculuğu yansıtıyor. Kimi bankaların, şirketlerin, ticari tekellerin reklam amacıyla düzenledikleri yarışmaların ödülleri, parasal açıdan ne kadar büyük olursa olsun; özü, maddi çerçevenin dışındaki anlamda odaklaşıyor. Ödüller, Yunus Nadi Armağanı Yarışması adıyla aralıksız olarak altmış yılı aşkın bir sürede düzenli olarak gerçekleştirildi, kültür ve sanat hayatımıza amaçlanan katkıları yaptı ve etkilerini duyurdu. Daha önce bir dalda yapılan ödüllendirmenin kapsamı 1990 yılından itibaren genişletildi ve Yunus Nadi Ödülleri adıyla sürmeye başladı. Ülkemizin kültür ve sanat yaşamı bütün baltalanmalara ve olumsuz yatırımlara karşın sürekli gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Fikir ve sa nat özgürlükleri Türkiye’de tam değil; siyasal iktidarın baskıları hâlâ sürüyor ve çağdaş demokratik ortamdan henüz yoksun sayılıyoruz. Buna karşın fikir, sanat, bilim, kültürde çabalar sürüyor. Tarihsel gelişim sürecinde elbette ‘aydınlanma’nın önüne hiçbir güç geçemez. Cumhuriyet, çağdaş uygarlığa giden yolun fikir, sanat, kültür, bilim yolu olduğunu kuruluşundan beri savunan bir gazete. Bu yoldaki çabaları desteklemek ve özendirmekte Yunus Nadi Ödülleri’nin işlevi sürecek. 2013 Yunus Nadi Ödülleri Edebiyat Ana Dalı’nda öykü, roman, şiir; Görsel Sanatlar Ana Dalı’nda karikatür, fotoğraf; Bilimsel Araştırma Ana Dalı’nda Sosyal Bilimler Araştırması olarak sürüyor. Adaylara başarılar diliyoruz. ÖYKÜ Ödüle 1 Nisan 2012 ile 1 Şubat 2013 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Hikmet Altınkaynak, Metin Celâl, Cemil Kavukçu, Osman Şahin, Celâl Üster. sı’ ile aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Ataol Behramoğlu, Egemen Berköz, Muzaffer İlhan Erdost, Doğan Hızlan, Sennur Sezer. le katılabilinir. Seçici Kurul: Behiç Ak, Ercan Akyol, Musa Kart, Kâmil Masaracı, Tonguç Yaşar. FOTOĞRAF Ödüle en çok 4 adet siyahbeyaz fotoğraf ile aday olunabilinir. Gönderilecek fotoğrafların en az 18x24 cm. boyutlarında ve daha önce başka yerde ödül almamış olması gerekmektedir. Seçici Kurul: Hikmet Çetinkaya, İsa Çelik, Ara Güler, Paul Mcmillen, İbrahim Yıldız. SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMASI Ödüle 1 Nisan 2012 ile 1 Şubat 2013 tarihleri arasında yayımlanmış bilimsel araştırmalarla yayıma hazırlanmış en az 25 sayfa olarak beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış bilimsel araştırmalar katılabilir. Adaylar yapıtlarını sekiz adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul ödülü kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Erdal Atabek, Prof. Dr. Rona Aybay, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Ahmet Mumcu. ROMAN Ödüle 1 Nisan 2012 ile 1 Şubat 2013 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Adnan Binyazar, Ahmet Cemal, Konur Ertop, Murat Gülsoy, Ülkü Tamer. nü saat 17.00’ye kadar ‘Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Ödülleri Prof. Dr. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul, adresine iadeli taahhütlü olarak postayla ulaştırmaları ya da elden teslim etmeleri gerekmektedir. Yayımlanmış yapıtların daha önce herhangi bir ödül almamış olması şartı geçerlidir. Zarfın ya da paketin üzerine hangi dal ile ilgili olduğunun (şiir, roman, öykü vb.) yazılması zorunludur. Ödül dallarında konu sınırlaması yoktur. Yapıtlar hiçbir şekilde iade edilmez. Ödül alan ya da herhangi bir şekilde ön elemeden geçirilen yapıtlar, genel yayın ilkelerimiz doğrultusunda gazetemizde yayımlanabilir. Ödül sonuçları gazetemizin kuruluş yıldönümü olan 7 Mayıs 2013 Salı günü açıklanacaktır. HER DAL İÇİN GEÇERLİ GENEL KOŞULLAR Ödüller, her dalda amatör profesyonel herkese açıktır. (Cumhuriyet mensupları hiçbir dalda ödüle aday olamazlar.) Adaylar gerçek ad ve adreslerini ve telefon numaralarını belirtmek zorundadırlar. Ancak adaylar ad ve adreslerinin saklı tutulmasını isteyebilirler. Ödül koşullarına uymayan yapıtları yarışma dışında tutmak zorundayız. Adayların yapıtlarıyla birlikte adlarını ve soyadlarını arkasına yazacakları iki fotoğrağlarını, açık adreslerinin de yer aldığı katılma belgesini ve yaşamöykülerini 15 Şubat 2013 Cuma güKATILMA BELGESİ ADIM, SOYADIM: ...................................................... ADRESİM:............................................................................. .............................................................................................................. ŞİİR Ödüle 1 Nisan 2012 ile 1 Şubat 2013 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosya KARİKATÜR Karikatürlerin boyutu 30X40 cm’yi geçmemelidir. Her türlü teknik serbesttir. Yarışmaya en fazla 5 karikatür TELEFONUM:................................................................. KATILDIĞIM DAL:..................................................
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle