25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 1 EK M 2011 CUMARTES 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Afrika’da Açlık ve Yoksulluk Tüm ülkeler sera gazı salımlarını azaltmalıdır. Sanayileşmiş ve hızla sanayileşmekte olan ülkelerin sebep olduğu bir sorun dünyanın en yoksul ülkelerinde milyonlarca insanın hayatını etkileyen felaketlere neden olmaktadır. Anayasa Sofrası BİR cumhuriyeti yemek ve kemikleriyle cumhuriyetçi olmayan bir rejim pişirmek niyetiyle anayasa masasına oturulmaz. Çünkü, on sekizinci yüzyıldan beri “Anayasacılık” denen düşünce akımının tarihinde ana hedef daha özgürlükçü, daha demokratik, daha insancıl bir ortaklık belgesi yazmak olmuştur. Bu hedefe ters düşen niyetlerle oturulan sofralara pek hayırlı anayasa metinleri konmaz ve öyle sofralardaki yamyamlık karşısında iyi niyetli insanların etkisi sınırlı kalır. En ibretli örnek, yıllardır düzineleri aşkın çabalara karşın bir türlü tam düzeltilemeyip bugünlere gelen şimdiki anayasadır. Amerikan usulü bir başkanlık getirme niyetiyle oluşturulan 1982 Danışma Meclisi’ndeki çalışmalarda Profesör Aldıkaçtı’nın sağduyulu yaklaşımı bile hâlâ temizlenemeyen bazı pürüzlerin o metne girmesini engelleyemedi. lbet böyle bir girişten sonra, “Daha özgürlükçü, demokratik, insancıl olmak ne demektir ki ona göre davranalım? Bunlar belirsiz, göreceli kavramlar değil mi?” denecektir. Öyleyse, belirgin olmak için bazı ipuçlarına bakarak, masaya oturanların niyetlerini çözümlemek ve bu oturuşta otoriterlik, tarikatçılık ve bölücülük niyetlerinin bulunup bulunmadığına iyi bakmak gerekir. aşkanlık sistemi istemek, Türk toplumunun gelişme çizgisi ve bugünkü durumu açısından, özgürlükçü, demokratik ve insancıl rejim yönünde bir yaklaşım mıdır, yoksa daha sınırlayıcı, höthöt ve Atlantik ötesinin kötü taklitçiliğine özenen bir rejim hevesinin dışa vurulması mı? O açıdan, masaya çağıranların ve oturanların böyle bir niyet besleyip beslemediklerini araştırmak gerekmez mi? Böyle bakınca, anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirme niyetiyle masaya gelenlerde de demokratik görünümlü sinsi bir sivil darbe niyeti sezmez misiniz? Prof. Dr. Sencer AYATA CHP Genel Başkan Yardımcısı A A frika Boynuzu olarak adlandırılan bölgede 1950’lerden bu yana yaşanan en sert kuraklık, yaklaşık 12 milyon insanı açlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Son aylarda yaşanan kuraklık, bölge halkının zamanla direnç kazandığı zor çevre koşullarının bile ötesindedir. Bu nedenle bölgede yaşayan milyonlarca insanın hayatı dışardan sağlanacak gıda yardımına bağlıdır. çlık ve yoksulluğun nedenleri Bölge tarih boyunca “kuraklıkların” tetiklediği kıtlıklarla karşı karşıya kalmıştır. Örneğin 1984 Etiyopya kıtlığında 1 milyondan fazla insan açlıktan hayatını kaybetmiştir. Dünyada “yükselen gıda fiyatları” sorunun temel kaynaklarındandır. 2011 yılında artan hububat fiyatları dünya genelinde 50 milyona yakın insanı yoksulluk sınırının altına itmiştir. Gübre, ilaç, yüksek verimli tohumlar gibi teknoloji girdilerinin az kullanılması ve sulama altyapısının bulunmaması, “tarımda düşük verimliliğe” yol açmaktadır. 1970’lerden bu yana “bölge nüfusundaki yüksek artış” gıda kaynakları üzerinde büyük baskı yaratmıştır. Ulusal ve uluslararası düzeyde son 20 yılda “tarım sektörüne yatırım öncelikleri ihmal edilmiştir.” Toplam üretimin yeterli olmasına rağmen bölge içi ticaret yollarının yetersiz olması ve alım gücünün zayıf olması nedeniyle yerel çapta ciddi “gıda erişimi engelleri” oluşmuştur. “Silahlı çatışmalar ve iç savaşlar” nedeniyle milyonlarca insan mülteci kamplarına göç etmek zorunda kalmış, insani yardım kuruluşları yardım operasyonu yapamaz hale gelmiştir. Sosyoekonomik donanımı ve fiziksel altyapısı az gelişmiş bölgelerde ve aşırı iklim olaylarının sıkça yaşandığı koşullarda hayatlarını sürdüren toplumlar “iklim değişikliğinden” en olumsuz etkilenen gruplardır. CHP bu konuyu İklim Değişikliği Raporu’nda ayrıntılı olarak incelemiş ve politikalar önermiştir. ükümetin yaklaşımı Hükümet, ancak bölgedeki kıtlık sorunu derinleşip dünya gündeminde ön plana çıkınca harekete geçmiştir. Temel olarak İslam İşbirliği Teşkilatı üyeliği çerçevesinde adım atılmış, bu nedenle yapılan yardımlar Somali üzerine yoğunlaştırılmıştır. Kıtlık yaşanan diğer Afrika ülkelerine gerekli önem verilmemektedir. Yardımlar kısa vadeli ve geçici niteliktedir. AKP iktidarı boyunca bölgeye hiçbir uzun vadeli yapısal değişim yardımı yapılmamıştır. Türkiye’nin 2009 yılında kalkınmakta olan ülkelere sağladığı toplam 700 milyon dolarlık dış yardımdan, Somali yaklaşık 6 milyon dolar, Etiyopya 4 milyon dolar, Kenya ise sadece 2 milyon dolar gibi düşük miktarlarda yardım almıştır. Türkiye’nin BM kuruluşlarına sağladığı destek giderek azalmaktadır. 2010 yılında yapılan toplam 970 milyon dolarlık yardımın sadece 14 milyon doları BM kuruluşlarına sağlanmıştır. Bölgede yoksul ülkelere tek seferlik doğrudan destek yerine, WFP ve UNICEF gibi gıda güvenliği üzerine uzman kuruluşlar üzerinden sağlanacak uzun vadeli ve düzenli yardım daha etkili olacaktır. Meclisi Mahpusan... Meclis bugün açılıyor... Oysa kapalıyken daha çok kanun çıktı... Milletvekilleri ise kendi seçim bölgelerinde yetişen sebzeleri, meyveleri ya da başka ürünleri alıp kürsüye çıkacaklar... Ki şirin gözükmek istedikleri seçmen bir işe yaradıklarını görsün... Kayısı, sucuk, biber, yer fıstığı, fındık... Oturum öncesi kulise kasalar gelir... Toptancı hali sanki... Milletvekili kasayla çıkar kürsüye: “Sayın başkan ve sayın üyeler... Şu gördüğünüz...” Başkan: “Bir dakika sayın üye... Yüce Meclis, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nu görüşüyor... Kara lahananın saç çıkarttığıyla ne alakası var?..” Nitekim bir sağlık sorunu çıktığında “Koş Meclis TV’yi aç...” derim... Adapazarı patatesinin astıma, Konya mercimeğinin romatizmaya, Kütahya bademinin sivilceye iyi geldiğini Meclis TV’den öğrendik... Eczane gibi bir bakıma... Başkan: “Sayın üye, sayın üye... Lütfen efendim... Anayasa ile fındık arasında bir ilinti yok sayın üye... Sayın konuşmacılar iktidar gücünün bir miktar zayıf olduğundan söz ettikçe siz fındık torbasını alıp kürsüye yürüyorsunuz...” Üye: “Sabah bir avuç yenildiği vakit...” Başkan: “Aç karnına mı?..” Meclis açıldı... İlki Meclisi Mebusan idi, bu Meclisi Mahpusan... 8 milletvekili hükümlü olmadıkları halde mahpushanede tutuklu... Durmadan “Millet iradesi ne derse o...” diyen iktidarın bir tek şerefli milletvekili çıkıp “Ne bu rezalet?” diyebilecek mi?... Başkan: “Sayın üye, lütfen efendim... Seçim bölgenizin yetiştirdiği hıyarın derin uykuya iyi geldiğini anladık da...” Üye: “Aziz milletimizin huzurunda...” Başkan: “Rica ederim sayın üye... İlinizde yetişen cevizin el kaldırmaya da iyi geldiğini nereden çıkartıyorsunuz?.. Kalkacak el kalkar zaten... Kalksın diye ceviz yemek ne oluyor efendim?..” Ne bilelim biz... Meclis açıldı yani... Çözüm önerileri Acil gıda desteğinin miktarı ve kapsamı genişletilmelidir. Kıtlıktan etkilenenler koşullu ve koşulsuz nakit ve gıda transferleri yoluyla yüksek gıda fiyatlarına karşı korunmalıdır. Hızla eriyen ve en temel gıda ve gelir kaynağı olan hayvan varlıkları korunmalıdır. Önümüzdeki ekim sezonu için tohum, gübre ve üretim girdileri küçük üreticilere sağlanmalıdır. Kuru topraklarda tarımsal üretimi ve verimliliği artıracak teknik araçlara ve altyapı yatırımlarına öncelik verilmelidir. Modern sulama tekniklerine ve sulama sistemlerine yatırım yapılmalıdır. Bölge içi ticaretin önündeki engeller kaldırılmalı ve ticaret altyapısı güçlendirilmelidir. Kuraklığa direnci yüksek tohum ve hayvan cinsleri yaygınlaştırılmalıdır. Tüm ülkeler sera gazı salımlarını azaltmalıdır. Sanayileşmiş ve hızla sanayileşmekte olan ülkelerin sebep olduğu bir sorun dünyanın en yoksul ülkelerinde milyonlarca insanın hayatını etkileyen felaketlere neden olmaktadır. Uluslararası düzeyde, yoksul ülkelerin kullanımına sunulacak “iklim değişikliğine uyum fonu” oluşturulmalıdır. H E B Sağlıkta Performans Uygulaması ve Sosyal Devlet Prof. Dr. Bekir KOCAZEYBEK İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak. TC Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde uzun süredir uygulanan performansa dayalı sistem 18 Şubat 2011 tarih 27850 sayılı “Üniversitelerde Performans Yönetmeliği” adı altında 31 Ocak 2011 tarihinden itibaren üniversitelerde yürürlüğe kondu. Yönetmelik 2547 sayılı YÖK Yasası’nın 58. maddesine dayandırıldı. Bu yö netmeliğin üniversitelere getirdiği yeni uygulamalar, zaten güçlü bir örgütlenme yapıları olmayan, bölük pörçük ve AKP zihniyetinin uydusu YÖK’ün atadığı rektörlerin kıskacı altındaki öğretim üyelerinin çoğunluğunu tedirginliğe ve kafa karışıklığına itti. Bu süreçte bu yönetmeliğe karşı izlenecek yol konusunda yarar ve zararlarıyla ilişkili değerlendirmeler fakülte, bölüm ve anabilim dalı ku rullarında yapıldı. Yönetmeliğin özellikle hedefindeki tıp fakültesi öğretim üyelerini temsilen Türk Tabipleri Birliği (TTB), 500’ü aşkın öğretim üyesi ve Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği’nin ortak imzalarıyla yürütmeyi durdurma ve iptal davaları açıldı. Dava dilekçesinin içeriği şöyle özetlenebilir: Üniversitenin temel işlevi olan eğitim ve öğretim, araştırma, bilimsel çalış malar yerine sağlık hizmetini önceleyen bir yöntemle faaliyetlerini yürütmesinin kurallaştırıldığı, yönetmeliğin üniversitelerin temel işlevlerini yok saydığı ve anayasanın 130. maddesine aykırı olduğu belirtilerek ayrıca dilekçede önemli olan 3 hususun altı çizilmiş ve bunlar “Temel tıp bilimleri bölümünde görev yapan ve gelirleri sadece temel maaşla birlikte döner sermaye katkı payı olan öğretim üyelerinin ciddi hak kayıplarıyla hasta olmaları halinde ve yıllık izinlerini kullandıklarında ek ödemenin ciddi oranda azalacağı ya da hiç ek ödeme alamayacakları ve laboratuvar ve görüntüleme birimlerinde görev yapan öğretim üyelerinin ekonomik olarak ciddi kayıpların olacağı” şeklindeydi. ra laboratuvar hizmeti veren öğretim üyeleri B maddesinden performans ödemesi alamamaktadırlar. Ekonomik kayıp Yönetmeliğin ilk üç aylık uygulamasında ortaya çıkan bu sorunlardan özellikle vurgulanması ve üzerinde durulması gereken hususun öğretim üyeleri ve diğer sağlık çalışanlarının tüm sosyoekonomik düzenlerini bozan ve bir insan hakkı olarak uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış dinlenme ve tatil haklarının gasp edilme anlayışıdır. Performans ödeme uygulamasının nisan ayında başlamasından itibaren gerek farklı nedenlerle (ailesel, sınav ya da dinlenme) gerekse yıllık tatil izinlerinin kullanımının başlamasıyla aktif çalışılmayan her gün için kesilen ödemelerin ay sonunda bordrolara dökülmesiyle ekonomik olarak ağır bir kayıp ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni yönetmeliğin 3. ve 5. maddelerinde yer alan tanımlar ve performans dağıtım esasları başlıkları bölümünde belirtilen “Aktif Çalışılan İş Günü” tanımlamasıdır. Çünkü performans dağıtım esasları, tümüyle aktif çalışılan iş gününe göre yapılmakta, sağlık çalışanı yıllık hakkı olan bir aylık tatil iznine çıktığında performans ödemesine temel oluşturan 3 ya da 5 parametreye (yönetmelikte bu parametreler, bölüm, statü ve göreve göre değişmekte) ilişkin hiçbir ödeme yapılmamakta, sadece 400 TL civarında sabit bir ödeme yapılmaktadır. Öğretim üyeleri ve diğer sağlık personeline yapılan bu ödeme, öğretim üyeleri için bu yönetmelik öncesi geçen yaz tatilinde izne çıkıldığında döner sermaye olarak öğretim üyeleri için 400 TL’nin 67 katı, diğer sağlık çalışanlarına ise 23 katıydı. Gerek TC Sağlık Bakanlığı hastanelerinde, gerekse YÖK’e bağlı tıp fakültelerine getirilen performansa dayalı ek ödeme sisteminin hem öğretim üyelerine hem de sağlık çalışanlarına getirdiği ve yönetmeliğe karşı açılan dava dilekçelerinde üniversiteler için ileri sürülen karşıt haklı gerekçelerden tatil, dinlenme ya da hastalık hali için izin haklarının gasp edilmesinin yürürlükteki anayasamızın 2. maddesinde belirtilen sosyal devlet kavramıyla çeliştiğini düşünüyorum. Yıllık izinler Nisan ayından beri iki tıp fakültesinde (İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp) uygulamada olan yönetmeliğin tüm öğretim üyeleri ve diğer sağlık çalışanlarının öncelikle ilk üç ay uygulama sonucunda önlerine çıkardığı en büyük problem dava dilekçesinde belirtilen hususlar içinde de yer alan “Yıllık izinlerin kullanılmasıyla ekonomik kayıpların olması hususudur”. Bunun ötesinde öğretim üyelerinin birbirlerinin kürsü içi ders, yayın, seminer saatlerini takip etme bakımından hafiyeliğe soyunmaları, anabilim dalları arası hasta hizmeti üretme ya da üretmeme bakımından adaletsiz performans ödemesi dağıtımıdır. Burada iki türlü adaletsizlik ortaya çıkmış, biri temel tıp bilimlerinde laboratuvar hizmeti veren öğretim üyesi ve sağlık çalışanlarına B maddesinden ödeme yapılmaması (yönetmelikte bu madde bireysel hasta hizmeti verenlere ödeme öngörmektedir), ayrıca temel tıp bilimleri bölümü içinde laboratuvar hasta hizmeti veren örneğin; tıbbi mikrobiyoloji öğretim üyesi ile rutin hasta hizmeti vermeyen, yine temel tıp bilimleri içinde olan fizyoloji, histolojiembriyoloji anabilim dalları öğretim üyelerine performans ödemesinde aynı gözle bakılmasıdır. Kaldı ki, bu yönetmeliğin ruhu hasta hizmeti olduğuna göre yönetmeliğin ruhu ile uygulaması ciddi çelişki göstermekte, hastala C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle