25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sayı 63 KALEC KAZAĞI Sirkler ve hayvanat bahçeleri, özgürlükleri ellerinden alınan hayvanların, insanları “avcı” kimliğinin dışında tanıdıkları yerlerdir. Hayvanat bahçesinden bir arslanın kaçtığı haberi korkutur herkesi. Tıpkı, ormanda kulaktan kulağa yayılan “bir avcı görüldü” haberinin tüm hayvanları telaşlandırması gibi!.. Ama unutulmamalı ki, arslanın kaygısı yaşamak, avcının ise öldürmektir.. Montaigne ne de güzel söylemiş: “İnsanın bu dünyada korkması gereken tek hayvan insandır.” Yolu Ankara’daki hayvanat bahçesine düşen Akgün Akova, duyduğu acı dolu bir iniltiyle irkilir. Şair, kedigillerin kafeslerinden birinde bulur sesin sahibini. Bir leopar, demir parmaklıkların ardında topallayarak dolaşmakta ve arada bir o öfkeyle karışık acılı sesi çıkarmaktadır. Bakıcılara hayvanın neden bu duruma geldiğini soran Akova, korkunç gerçekle karşılaşır: Bir gün önce, leoparın yavrusu ehlileştirmek amacıyla alınmak istenilmiş. Ne var ki, doğasından koparılan anne leopar, doğal olarak yavrularından ayrılmaya razı olmamış. Görevliler başarısızlığın hıncını gidermek için anne leoparın kafesten dışarı çıkardığı pençesini sopalarla kırmışlar. Şair, öyküyü dinledikten sonra leoparın gözlerindeki kini iliklerinde hisseder. Ama, leoparın Akgün Akova’ya kin dolu bakışı fazla uzun sürmez. Çünkü, karşısındaki insanın, kentlerdeki hayvanat bahçelerinin kendisine suçluluk duygusu verdiğini itiraf ettiği yazısından haberdardır. Leopar, şairi görünce bir anlık da olsa acısını unutur ve gülümseyerek şairin yazısını anımsar: “Orada [email protected] SUNAY AKIN Tapirin Neşesi hayvanlar, kirli suların, demir parmaklıkların, tel örgülerin içinde sirk gurbetçileri gibi dururlar. Bizim maymunlara sigara ikram etmek gibi girişimci ve kibar(!) davranışlarla, tavuskuşlarını kovalayıp kuyruklarından birer tüy koparma çabası içinde olduğumuz ‘hayvanat bahçesi’nde, hayvanların protesto ve grev hakları yoktur.” Hayvanat bahçelerinde gezinen şairlerden biri de Pablo Neruda’dır. “Nereye gidersem gideyim, mutlaka oranın hayvanat bahçesini ziyaret ederim” diyen Neruda, anılarını kaleme aldığı “Yaşadığımı İtiraf Ediyorum” adlı kitabında, Çin’den döndükten sonra uğradığı Suchumi kentindeki hayvanat bahçesini anlatır. Neruda’nın, Karadeniz’in doğusunda yer alan bir kente gelişinin nedeni, yakın dostu, ünlü şair Simonov’un burada yaşamasıdır. Suchumi Hayvanat Bahçesi’nin özelliği birçok maymun türünü barındırmasıdır. İçinde en çok maymunun yaşadığı hayvanat bahçesi Suchumi’dedir. Bunun da bir tek amacı vardır: Yetiştirilen maymunları kafeslerinin hemen bitişiğinde bulunan enstitüde biyolojik incelemeler için kullanmak! Yavruları ile birlikte yaşayan bir dişi maymun Neruda’nın ilgisini çeker: “Kucağında bir insan şefkati ile yavrusunu taşıyordu; bir başkası da peşinden geliyordu. Müdürün anlattığına göre kucağındaki kendi yavrusu değildi. Doğumdan sonra ölen bir maymunun yavrusunu kendine evlat edinmişti. Bütün zamanını bu küçük maymuna adamıştı, kendi yavrusuna olduğundan daha çok şefkat gösteriyordu. Bilim adamları önce, böylesine yüksek ana duygularıyla daha başka maymun çocuklarını da evlat edineceğini sanmıştı. Oysa yanına getirilen bütün küçük maymunları kovmuştu.” Neruda, Erivan Hayvanat Bahçesi’ndeki gözlemlerine de yer verir kitabında. Gittiği ilk kafes kartalınkidir. Fakat “Hemşerim beni tanımadı” diye yazar. And Dağları’nın o dev kuşunun kafesin bir köşesine büzülerek, kendisine “bomboş ve kuşkucu” gözlerle bakmasından oldukça etkilenir şair. Ve şunları yazar: “Ben de ona hüzünle baktım. Ben o dağlara dönecektim, o ise buradaki hapis hayatını sonuna değin sürdürecekti.” Amazon ormanlarında yaşayan bir tapir cinsiyle de karşılaşan Ne ruda’ya, hayvanat bahçesi müdürü, onu yüzerek görmek isteyip istemediğini sorar. Geceleri dolaşmayı seven tapir, yalnız yaşamayı tercih eden hayvanlardan biridir. Neruda, hayvanlar arasında kendini en çok tapirle özdeşleştirir. Ama onun nedeni, şairlerin de geceleri yalnız dolaşmayı sevmeleri değildir. Şilili şair, Amerika kıtasında yaşayan biricik, tek parmaklı ve toynaklı memeli olan tapiri neden mi kendine yakın bulur? Bu sorunun yanıtı fiziksel bir yakıştırmadır: “Koskoca vücudu, iri burnu ve küçük gözleri ile bu hayvanı kendime benzetirim.” Avcıların soyunu tüketme noktasına getirdiği canlılardan biri de tapirdir. Eti için öldürülen bu hayvana, bir hayvanat bahçesinde rastlamak oldukça zordur. Tapir öldürmekle övünen avcılar arasında Amerika cumhurbaşkanlarından Roosevelt de vardır. Roosevelt, tapiri Brezilya’nın Sepotuba nehrinde vurur. İyi bir yüzücü olan tapir, kendisini tehlikede hissettiği an, en yakın suya doğru koşar ve dibe dalar. Suyun altında uzun bir süre kalmayı başaran tapir bu hüneriyle düşmanını atlatır. Ama Amerikan cumhurbaşkanı, bir tapirin karşılaşacağı en acımasız düşmanlardan biridir!.. Pablo Neruda, kendisine her şeyle bakan tapirin yüzüşünü seyrederken müdür şunu söyler: “Onu bugüne kadar böylesine mutlu görmemiştik.”  mizah ciltli bir iştir!..  bir kendim bile yok...  yıkıldım yataktayım...  babam işte annem yerli dizide...  kiralık katil der ki; ‘cebimde tek kaza kurşunu kalmadı’  tuş fırın erkeği: başaramamış erkek!  acele ihtiyaçtan satıldım!  kişilik bozukluğunun garantisi yok mu?  kusura bakmayın ev çok dağlık...  ülkesini seven maliyetçi gençlik...  dost başa düşman kasaya bakar!  terlik santral...  aşk iki üç kişiliktir... Öğretmenleri Malatya’ya füze kalkanı yapalım! 24 EYLÜL: Ben kendimi Kanuni Sultan Süleyman devrinde hissetmeyeyim de kim hissetsin? Baksanıza kardeşim, bir yandan Piri Reis Akdeniz’e açılmış, tamam belki kendisi değil ama en azından adını taşıyan gemisi, diğer yandan Kanuni devrindeki gibi her yere posta koyan muhteşem bir yüzyıl vaziyeti!.. İçimden “Nerde benim Hürrem Sultanım nerdeeeee” diye coşmak geliyor, çok yaşa sen e mi Ak Partili Tolga Beyi! 25 EYLÜL: Yücelerden yüce Ak Parti iktidarı “Komşularla Sıfır Sorun” dedi ya, şu ara bu sözün doğru olmadığına dair cılız mı cılız sesler geliyor gene canhıraş basından! (Ben onlara Candaş değil canhıraş basın diyorum, ne de olsa bunlar onların son canhıraş çığlıkları, neyse ki toplum duymuyor!) Canhıraş basın; “Sıfır Sorun İflas etti” diye manşet atmış. Halbuki tam da söylenen şeyin ilk ayağı gerçekleşti ama nerde onlar da bunu anlayacak kadar stratejik derinlik? Neydi Akların Akı iktidarın dediği: “Sıfır Sorun.” Bakın komşularla ilişkilerde “Sıfır” noktasına gelmedik mi? Daha neee? Önce sıfırı sağlarsın sonra soruna gelirsin. Ak Parti doğru bir stratejiyle, sırayla gidiyor. Önce sıfır sağlandı, şimdi sıfır noktasından sorunlara çok daha sağlıklı bakılır! 27 EYLÜL: Tam gün uygulamasıyla zaten gereksiz olan üniversite hastaneleri iyice dökülmeye başladı. Ak Parti’nin sağlıkta yaptığı büyük reform devam etmeli ve bu üniversite hastaneleri yok edilip, yerlerine özel ilköğretim hastaneleri açılmalı. Üniversite ne demek, daha yüksek eğitim demek. Oysa seçim sonuçlarında Ak Parti en yüksek oyu ilköğretim mezunlarından ve ilkokul terklerden alıyor. Biat Komplosto demişti dersiniz. Burda da doğru bir stratejiyle “Özel İlköğretim Hastaneleri” yakında bir güzel açılır. 29 EYLÜL: Postacılar Kralı Başbakanımız (Ki sonunda ABD gezisinde ben de uçağına duhul etmeyi başardımO) ne güzel söyledi geçen gün: “PKK görevini yapıyor” dedi. Bundan güzel, bundan anlamlı bir açıklama olabilir mi? PKK’nin görevi bu. Biat Komplosto olarak diyorum ki; bu örgüt görevini fazlasıyla yapıyorsa, o halde bu örgütün artık terfi ettirilmesi gerekmez mi? Sanırım bu sözün ardından o da olacak. Demedi demeyin! 30 EYLÜL: Diyorlar ki “Teröristler öğretmenleri kalkan yapıyor!” Son günlerde pek çok öğretmenin kaçırılması nedeniyle böyle denmeye başlandı. Ben de stratejik derinliği olan bir kazateci olarak şunu öneriyorum: “Bakın, kalkan füzesi nedeniyle İran’la molla şey pardon papaz olmaya hiç gerek yok, hazır öğretmenler kalkan yapılıyorken, bu öğretmenleri Malatya’ya neden füze kalkanı yapmıyoruz?” C HAN DEM RC C MY B C MY B Kısık ateşte yemeğiniz varken, yüksek sesle konuşmayın. Yemeğin lezzetini bozar. Yemek yaparken mutlaka eldiven kullanın. Yemek kötü olursa, parmak izi bırakmadığınızdan kimse sizi suçlayamaz. Soğan doğrarken, ağlamamak için komedi filmi seyretmek faydalı olabiliyor. Lezzetli ‘fırında tavuk’ için, tavuğu kümes yerine fırında yetiştirip büyütün. Fasulyenin gazını, aynı bebeklerde olduğu gibi sırtına vurarak çıkartabilirsiniz. Özellikle tavuk kızartırken, güneş yağı kullanın. Böylelikle, bronz tenli tavuğu afiyetle yersiniz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle