18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 7 OCAK 2011 CUMA AÇI MÜMTAZ SOYSAL Büyük İhanet!.. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın söylemleri örtüşmüyor gibi görünse de sonuçta, Türkiye’de füze kalkanı projesi gerçekleşirse bu yaşadığımız ihanetlerin en büyüğü olacaktır. Ve bu ihaneti yapanlar tarih ve toplum önünde bir gün mutlaka hesap verecekler ve bedelini en ağır biçimde ödeyeceklerdir. yalektik çözümlemesi son Osmanlı Padişahı Vahdettin için de geçerlidir. ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN Menderes dönemi Cumhuriyet tarihimiz buna benzer daha nice örneklerle doludur. Örneğin Menderes dönemini anımsayalım. Meclis kararı bile bulunmadan Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi, salt ekonomik ve politik çıkarlar uğruna yüzlerce Anadolu çocuğunun yaban ellerde kırdırılması nasıl açıklanmalıdır acaba?.. Yine bunu izleyen yıllarda ikili anlaşmalarla Türkiye’nin Amerika’nın ileri karakolu durumuna getirilip tüm komşu ülkelerle düşmanlık tohumlarının ekilmesi, Cezayir’in kurtuluş savaşında Fransa’nın yanında saf tutulması, yurt toprakları üzerinde Amerikan üsleri ve askeri örgütlenmelerine izin verilmesi, bu ülkeye yapılmış en büyük politik ve askersel ihanetler değil de nedir?.. Türkiye ekonomik ve politik anlamda ihanetler sarmalına asıl NATO’ya girmekle başlamıştır. ABD ve Batı emperyalizminin asker deposu konumuna nasıl getirilmişse, dün olduğu gibi bugün de bütün boyutlarıyla asıl bu sorgulanmalıdır. Böylesi bir sorgulamada başı çekmesi gereken asıl aydın kesimi olması gerekirken, ne yazık ki onlar da bu konularda dün olduğu gibi bugün de iyi bir sınav verememiştir. Bir avuç işbirlikçi sermaye kesiminin, çıkarcının, mütegallibe ve toprak ağasının palazlanması uğruna yapılan bu ekonomik ve politik karar ve uygulamalar, Türkiye’de öteden beri işlemekte olan ihanetler zincirinin birer halkasıdır sadece. Bugün gelinen noktada Türkiye’nin durumu daha korkutucu ve karanlıktır. Hiçbir ekonomik ve politik çıkarımız olmamasına karşın salt NATO’nun bir üyesi olmamız nedeniyle Afganistan’a askersel birlikler göndermemiz, bir Amerikan projesi olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içinde yer almamız, almaktan da öte kendimizi bu projenin eşbaşkanı olarak görmemiz de gösteriyor ki, geçmişten gelen ihanet halkalarına yenilerinin eklenmesi süreci tüm hızıyla sürmektedir. Bir düşünün, bir ülkenin siyasal erk kadroları başka ülkelerin siyasal merkezlerinde biçimleniyorsa o ülkenin bağımsız ve özgür olduğundan söz edilebilir mi? AKP hükümetinin başbakanına yine bu hükümetin bir danışmanı Amerika’da, “Recep Tayyip Erdoğan’ı süpürüp deliğe atmayın” diyor ve bu konuda ne hükümetten ne de partisinden çıt çıkmıyorsa bu tutum nasıl adlandırabilir, yorumunu siz okurlara bırakıyorum. Türkiye şimdilerde bir başka karanlığın içine daha sürüklenmek istenmektedir. Emperyalizmin Ortadoğu ve Asya’daki çıkarlarını korumak, bu nedenle çıkacak olası bir büyük savaşta kendilerini bu savaşın uzağında tutabilmek için yine Türkiye’yi ileri bir karakol ve kalkan olarak seçtiklerine tanık oluyoruz. Bu amaçla Türkiye’ye “Füze Kalkanı projesi” uygulanmak isteniyor. Bu konuda siyasal iktidarda, söz sahibi olanların söylemleri örtüşmüyor gibi görünse de sonuçta, Türkiye’de füze kalkanı projesi gerçekleşirse bu yaşadığımız ihanetlerin en büyüğü olacaktır. Ve bu ihaneti yapanlar tarih ve toplum önünde bir gün mutlaka hesap verecekler ve bedelini en ağır biçimde ödeyeceklerdir. Çünkü tarihte bedeli ödenmemiş hiçbir ihanet örneği yoktur. Yazımızı noktalarken ihanet bağlamında son bir söz daha söylemek gerekirse, ihanetin en acı ve yıkıcı olanlarından biri de insanın kendine ihanetidir!.. Kenetlenme KAPIYA gelen genel seçim öncesinde en doğru tutumu Demokrat Parti’nin lideri Hüsamettin Cindoruk sergiledi. Zaten orta sağdaki iki partinin bir araya gelmesiyle oluşan kendi partisinin üyelerini dürüst ve tartışmasız bir yeni lider bulmak için bir araya gelmeye teşvik etmekle kalmadı, Meclis içinde ve dışındaki cumhuriyetçi bütün partileri de iktidar değişikliğine yönelik ortak bir güç oluşturmaya çağırdı. “Evimiz Türkiye” sloganıyla. Üzerinde yaşadığımız toprak madem kuşku verici bir geleceğe doğru sürükleniyor, o halde aynı evin sakinleri olarak aynı endişeleri duyanlar aynı safta toplanıp yüzde onluk barajı aşarak hükümet oluşturmada etkili olabilecek yeni bir kuruluş biçiminde parlamentoya girmeliydiler. Meclis’teki cumhuriyetçi partilerin yanında şimdiye kadar Meclis dışında kalmış irili ufaklı partileri de toparlayan bir kuruluş olmalıydı bu. Tabii aynı ilkelere, amaçlara, değerlere sahip olmak ve onlara bağlı kalacaklarını hep birlikte açıkça ilan etmek koşuluyla. indoruk daha önce de, son halkoylamasına gidilirken cumhuriyetçi kuruluşları aynı “hayır” hedefine yönlendirmek için Meclis dışındaki Bağımsız Cumhuriyet Partisi’yle birlikte buna benzer bir çağrıda bulunmuştu. Partiler ile gönüllü toplum kuruluşlarını kampanyada etkili sonuç almak için eşgüdüm mekanizması kurmaya çağırmak söz konusuydu o zaman. Ne yazık ki, bir araya gelip ortak iş yapma yeteneği sıfıra yakın bir toplumda böyle bir çağrı da yankı bulmadı. Sonuç biliniyor. Peki, yenilgiden ders almak ve durumdan ödev çıkarmak diye bir şey yok mudur? Olağan koşullarda, pek önemli sayılmayabilir böyle bir soru. Ama şu dönemde Türkiye’nin koşulları olağan koşullar mıdır? İktidar liderinin daha seçim kampanyası başlamadan, “Kazanınca yeni anayasa yapacağız” dediği ve o anayasayla başkanlık sistemine geçeceğini açıkça söylediği dramatik bir genel seçim olağan sayılabilir mi? Hele başkanlık sisteminin nasıl bir siyaset ortamı yaratacağı, dine dayalı otoriterliği hangi ölçülere vardıracağı belliyse. emokrasi ve özgürlük gelenekleri yüzyıllara dayanan toplumlarda başkanlık sistemini bir olasılık olarak düşünmek başka şeydir, dokunulmaz kişiliği kutsal sayılan bir padişahlık ve otoritesi asla tartışılmayan bir halifelik rejimi altında yaşamış bir toplumda aynı olasılığı göze almak başka şey. Türkiye’nin cumhuriyetçileri böyle bir olasılık karşısında kenetlenmeyecekler de, başka ne zaman ve ne için kenetlenecekler? İş işten geçtikten sonra ve birlikte ağlaşmak için mi? [email protected] İktidarın Üstü, Altını Tutmuyor... Bence sorun bu; iktidarın üstü ile altı birbirini tutmuyor… Diyelim ki ekonomide… Üstte; borsa kârlı, bankalar kazançlı, işadamları mutlu, yabancı sermaye keyifli… Ama altta; işsizlik, yoksulluk, açlık… Misal üstte; AB’ye hıyar ihracatı protokolü yapıldı, iyi oldu… Ama altta; üretimin tarlalarında bir şey yapılmadığı için, eğribüğrü hıyarlar gümrük kapılarından geri döndü, kötü oldu… Keza Başbakan… Üstte; AB’ye girmek için gerekeni yapıyormuş gibi sanki… Ama alt?... Arap yaşam biçimi, dinsel referansları, türbanıtesettürü… Ya da “en az üç çocuk” ile, ürkütücü nüfus kışkırtıcılığı ile, AB’ye en büyük engel alttan alttan… Şu son hukuk skandalı aslında altüst meselesidir: CMK’nin üstünü güya AB’ye uydurdular… Yani uyum yasaları kapsamında tutukluluk sürelerini adi suçlarda kısaltarak AB düzeyine getirdiler… Böylece üstü AB’ye uydu… Ama altta, mahkemelerin çalışmasını ve hızlı karar vermesini sağlayacak hiçbir şey yapmadıkları için, insanları boğup boğup mahzene gömen katiller serbest kaldılar… Bu da altıydı, hiçbir yere uymadı… Üstü ile altı birbirini tutmuyor arkadaşların… Üstte; namus, şeref, namaz, niyaz, ibadet, din, iman… Altta; hırsızlık, vurgun, soygun, sahtekârlık dosyaları… Üste bakarsanız; dillerinde vatan, millet, bayrak… Altta; cumhuriyet düşmanlığı, laiklik karşıtlığı, devrim kini, askerordu nefreti, Atatürkçü avcılığı… Üstü; demokrat… Altı: faşist… İktidarın üstü altını tutmuyor… Bir öneri olarak “Altı üstüne gelsin” desem… Dilim varmaz… En iyisi dilerim bir gün millet altlarını görür de… Bakar; alt değişik... [email protected] Sönmez TARGAN İ D C hanet sözcüğünü seslendirdiğinizde kulağı tırmalayan bir armonisinin olduğunun bilmem farkında mısınız? Bu sözcük genellikle evli çiftler arasında, kadın kocasını aldattığı zaman, “Karım bana ihanet etti” biçiminde kullanılır. Ama aynı durum erkek için söz konusu olduğu durumlarda bu sözcük, “Kocam beni aldattı” biçiminde bir nitelik değişimine uğrar çoğu kez. Bu da gösteriyor ki “ihanet”, dişilik yanı ağır basan bir sözcüktür. Daha da ilginci, Anadolu söyleminde ihanete uğrayanlar, hasmına “kancık” sözcüğü ile karşılık verir. Ancak bu sözcüğün günümüz Türkçesinde çok geniş bir kullanma alanı vardır. Özel yaşamdan tutun iş dünyamızda, sosyal ve politik ortamlarda ortaya çıkan olumsuzluklarda da tarafların birbirini bu sözcüğü kullanarak suçladıklarına tanık oluruz. Ama bu sözcüğün en ağır anlam yüklediği alan yurt sorunlarına karşı takınılan tutumda ortaya çıkar ki, böylesi konularda takınılan olumsuz tavırlarda taraflar birbirlerini “vatan haini” suçlamasıyla damgalama ya çalışırlar. Oysa son bölümcede (paragraf) sözünü ettiğimiz ihanet olgusunun öznel ve nesnel kökleri vardır. İnsan öznel olarak hiç istemediği durumlarda bile yaptığı işin nesnel sonuçları nedeniyle hain konumuna düşebilir. Buna yakın tarihimizden bir örnek vermek gerekirse, Çerkez Ethem olayı bu konuda son derece öğreticidir. Kuvayı Milliyeci Anımsanırsa, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç yıllarında Çerkez Ethem Anadolu’daki direnme örgütlenmelerine ve etkinliklerine büyük katkılar sağlamış, büyük yararları olmuş bir “Kuvayı Milliyeci”dir. Onun öznel niyetleri açısından olaylara yaklaştığımızda bir yurtsever olduğundan hiç kimsenin asla bir şüphesi yoktur. Ancak yeterli birikimi ve iyi bir kurmay donanımının bulunmaması, bir asker ve politikacıda olması gereken geleceği okuma yetisinin olmaması nedeniyle devinmesinin sonuçlarına baktığımızda nesnel olarak hain konumuna düşmüştür. Böylesi bir tarihsel olgunun di C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle