18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 2011 CUMA KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA [email protected] 17 Fransa’da 2010 yılı içinde 5 binden fazla çizgi roman basıldı, bu alt sektör 15 yıldır düzenli yükselişte Fransa çizgi roman cenneti Fransa’da çizgi roman sektörü kitapla da sınırlı değil. 68 süreli yayının yanı sıra 32 internet sitesi faaliyette. 15 bin kadar çizgi roman blogu var. UĞUR HÜKÜM ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Çevirmen Bunalımı’ Üzerine Bir Deneme … Burada gizli tutulan bir bunalımdan söz etmiyorum. Yayınevi yöneticileriyle ve editörlerle konuşulduğunda, gerçeği söylemekten çekinmiyorlar: Türk yayıncılığının ağır bir çevirmen sorunu var. Gelen çevirilerin çoğunu “okunabilir bir metne” dönüştürebilmek, işini ciddi tutan yayınevleri için neredeyse karabasandan farksız bir uğraş. Geçen yıl, çeşitli yayınevlerinin yöneticilerine şunu sormuştum: “Sizce yayınevinize gelen çevirilerin temel sorunları yabancı dil bilmemekten mi, yoksa Türkçe bilmemekten mi kaynaklanıyor?” Bu sorumun kısa yanıtı, bir ağızdan gelmişti: “Türkçe bilmemekten?” Yani niteliksiz Türk çevirmenlerinin ortak nitelikleri, anadillerini bilmemeleriydi. Bu arada, yayıncılığımızın yıllardır en saygın adlarından olan, yıllardır okurlara nitelikli çeviriler sunabilmek için eşi Semih Sökmen ile birlikte düzeltmenliği ve editörlüğü yayınevi yöneticiliği ile neredeyse eşanlamlı kılmak zorunda kalan, Metis Yayınları’nın yöneticisi Müge Gürsoy Sökmen’in bir saptaması, özellikle düşündürücüydü: “Artık kendi dillerinde, yabancı dillerdekinin karşılıkları olabilecek kavram ve terimler üretemeyen çevirmenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor; o zaman gelen çevirilerdeki bu eksiği gidermek de, yapabildiğimiz ölçüde, bizlere düşüyor!” Bir çevirmenin anadilinde kavram ve terim üretememesi, ne demektir ve “dil bilme” olgusu bağlamında neyin göstergesidir? Yanıt: Böyle bir eksiklik, o çevirmenin anadilinde düşünemediğinin en güçlü kanıtıdır. Burada konuya açıklık getirmek için, yıllar öncesinden bir alıntı yapmak istiyorum. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’de okuduğum yıllarda, en değerli hocalarımdan rahmetli Prof. Dr. Bülent Davran, bir dersinde dil bilme konusunda şöyle demişti: “Bir dili bilmek, o dilde düşünebilmek demektir. Bunun için günlük konuşmaları yapabilmek veya okunan metinleri anlamak, yeterli ölçü sayılamaz. Yabancı dil söz konusu olduğunda, o dilde söylemek veya yazmak istediklerinizi önce Türkçe düşünüp sonra o dile çeviriyorsanız, o yabancı dili daha bilmiyorsunuz demektir. ‘Biliyorum’ diyebilmek için, söylemlerinizi düşünsel düzlemde doğrudan o dilde kurgulayabilmeniz gerekir. Bu yüzden, aslında hiçbir dil ‘orta derecede’ bilinmez; ya bilinir, ya bilinmez, o kadar …” (Bu alıntıyı, o zaman tuttuğum notlarımdan aktardım.) Bu alıntıda ‘düşünebilmek’ sözcüğü ile anlatılmak istenen, bir kültür sorunudur. Herhangi bir dil bir kültür sorunu sayılmayıp, bilmek bağlamında yalnızca ‘o dildeki sözcüklerin karşılıklarını bulmak’ düzeyine indirgendiğinde, bilinmesi de artık olanaksızlaşır. Geriye yalnızca ‘bilindiği yanılsaması’ kalır. Bu, çeviri yapmak ve çevrilecek metni ‘anlamak’ açısından belki de en önemli noktadır. Çünkü diyelim bir Almanca edebiyat metnini anadilime çevireceksem, önce o metni ‘anlamak’ zorundayımdır. Bunun temel koşulu ise o metni önce Almanca düşünerek anlayabilecek, çözümleyebilecek, yorumlayabilecek düzeyde Almanca bilmektir. Kısaca söylemek gerekirse, yabancı bir dildeki metni ancak o dilin kültüründen yola çıkarak, o kültür içersinde anlayabilirim. O metin üzerinde hemen Türkçe düşünerek işe koyulmam ise, anlama aşamasını atlayıp çeviriye girişmem demektir. Yani, olanaksızdır. Bizimkisi gibi, yabancı dil bilenlerin sayısının görece olarak yükseldiği, ama nitelikli çevirmenlerin hızla azaldığı bir kültür ortamının çelişkisi, ancak böyle düşünüldüğü takdirde kavranabilir. Buna karşılık, anadilimiz olan Türkçe için bile, onu Türk olduğumuza göre! ‘zaten’ bildiğimiz gibi yıkıcı bir yanılsamadan yola çıktığımız bir kültürsüzlük ortamında yeterince nitelikli çevirmen yetişebileceğini beklemek, ütopyanın da ötesinde kalır! [email protected] PARİS Yeryüzünde krizin kitap sektörünü vuramadığı birkaç ülke varsa bunlardan biri de Fransa. Sektörün motorlarından biri, hatta uzun süre birincisi kalan tür de çizgi roman (ÇR). Yaratıcıları, basımcıları, dağıtımcıları, satıcıları kadar okurları için de tam bir çizgi roman cenneti olan Fransa’da bu alt sektör 15 yıldır düzenli artışta. Çizgi Roman Gazetecileri ve Eleştirmenleri Derneği ACBD’nin yıllık raporuna göre Avrupa Frankofon ÇR piyasasındaki durgunluğa rağmen Fransa’daki satışlar 2010 yılında yüzde 5.85 oranında çoğalmış. 15 yıl önce yılda ortalama 1500 kitap yayımlanırken bu rakam 2009’da 4863’e yükselmiş, 2010’da ise 3811’i tamamen yeni olmak üzere 5165’i bulmuş. Satışların artış içerisinde nispi bir azalma eğilimi gösterdiğini kaydeden ACBD raporu, bu arada internet ağlarındaki ÇR sanat ve sektöründe benzersiz bir hareketlenmenin yaşandığına dikkat çekmiş. Şu anda bu alanda sağlıklı veri veya istatistiklerden konuşmak mümkün değilmiş. Günümüzde hayatını tamamen bu sektörden kazanan 1446 sanatçının var olduğunu vurgulayan rapor, 2010’da 299 yayınevinin ÇR yayımladığını da belirtiyor. ÇR roman piyasasının yüzde 60’ı 9 büyük grup arasında paylaşılıyor. Örneğin, Dargaud ve Dupuis gibi sektörün en tanınmış yayınevlerini barındıran Média Participations, Casterman’ın sahibi Flammarion grubu, Hachette, MC Productions, Glénat, Delcourt grupları... Fransa’da ÇR sektörünü yalnızca kitap yayınlarıyla sınırlamak hatalı olur. Zira 9. Sanat diye anılan ÇR alanında 68 süreli uzman yayın, derginin yanı sıra 32 tane de internet sitesi düzenli olarak faaliyet gösteriyor. Belirlenebilen 15 bin kadar ÇR blogu var. Yeni nesil cep telefonları “Smartphone”lar ve piyasaya yeni sürülen “iPad”ler üzerinden resmileşmiş rakamlarla son 6 ayda günde ortalama 150200 dijital ÇR satılıyor. 2010’da geçen yıla oranla 203 adet daha fazla ÇR yabancı dillerden çevrilmiş. Tüm yeniliklerin yüzde 38.76’sını oluşturan çevirilerin 1447 tanesi Japonya, Kore ya da Çin kökenliymiş. 2010’nun en çok satanlarına gelince: 500 bin sınırını aşan Pat Berna ve Henri Jènfevre’in “Joe Bar Team”i zirveye yerleşmiş. Onu 470’şer bin adetle Daniel Pennac, Tonino Benacquista ve Achdé’nin hazırladıkları “Lucky Luke/Red Kit”in son maceraları ile Jean Van Hamme ve Philippe Francq’ın son “Largo Winch”i izliyor. Yine Jean Van Hamme’ın bu kez Antoine Aubin’le sürdürdüğü son “Blake ve Mortimer” 450 bine vururken, Philippe Geluck’ün kedisi “Le Chat” 300 bin adet satmış. Bu arada yeni bir olgu da 2010’da 396 ÇR’nin piyasaya çıkışından önce basın tanıtımının düzenlenmiş olması. 2011’in eğilimleri arasında bir kez daha Japon mangaları ve özellikle çizgi romanlaştırılmış edebiyat klasikleri revaçta. Ayrıca “médiamix” deyimiyle tanımlanan DVD, elekronik oyunlar veya CD’ler eşliğinde basılan ÇR’ler de önümüzdeki yıl ciddi bir pazar payına sahip olmaya aday. Salman Rüşdi, ‘Şeytan Ayetleri’nin Türkçesinin internetten yayımlanma olasılığı üstüne açıklama yaptı: Kültür ve Turizm Bakanı Günay, Ortaylı tartışmasını noktaladı ‘İnternetten yayın korsanlık olur’ Kültür Servisi Salman Rüşdi, bugüne kadar Türkiye’de yayımlanmamış olan “Şeytan Ayetleri” adlı romanının internet üzerinden yayımlanmasına karşı olduğunu açıkladı. Yazarın telif ajansı Wylie Agency’den, Rüşdi’nin yapıtlarını Türkiye’de yayımlayan Can Yayınları‘na gönderilen ve odatv’nin sitesinde de yer alan mektupta, roman Kara Güneş Basım adlı yayınevi tarafından internet üzerinden Türkçe olarak yayımlanacak olursa, bunun yasaları çiğnemek anlamına geleceği ve korsanlık olacağı belirtildi. Hint asıllı İngiliz yazarın, Türk medyasının bu konudaki sorularını yanıtlamak amacıyla kaleme aldığı mektupta şöyle denildi: “Romanım ‘Şeytan Ayetleri’nin Türkçeye çevrilip basılacağı haberleri beni kaygılandırıyor. Söz konusu yayıncıyı hiç duymadım. Bu yayıncının ne benimle ne de beni temsil eden menajerlerimle bir anlaşması var. Dahası, bize kalite ve doğruluk adına kontrol etmemiz için gönderilmiş bir çeviri de yok. Dolayısıyla bu şartlarda kitabın yayımlanması gayri resmi ve ‘Müdür maksadını aşmış’ Kültür Servisi Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Yusuf Benli’nin, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı için “O sadece misafirleri ağırlamakla görevli, müzeden esas sorumlu kişi benim” şeklinde yaptığı açıklamalar maksadını aşan açıklamalar olarak değerlendirdi. Günay, dün Ankara AKM’de düzenlenen bir etkinlikte yaptığı açıklamada konuyla ilgili olarak şöyle dedi: “Müze müdürü arkadaşımız, belki amacını aşan bazı nitelemeler yapmış. Gereken uyarılar yapıldı. Misafir ağırlamak denilen görev son derece önemli bir görevdir. Fevkalade entelektüel bir bilgiyi, derinliği, birikimi gerektiren çok özel bir vasıftır. Müze başkanının görevine ne zaman son verileceğini ya da görevinin hangi çerçevede sürdürüleceğini başka bir arkadaşımız değil, ben belirlerim ve ben Sayın Ortaylı’nın süresini daha bu yakınlarda 1 yıl uzattım. Başka tartışmaya gerek yok. Müze başkanımız çok değerlidir, müze müdürümüz de çok değerlidir. Bundan sonra bir arada uyum içinde çalışacaklar. Ve hiç kimse bu konuları basın önünde tartışmayacak.” öldü ‘Babe’in yaratıcısı derine Kültür Servisi Ka sişı çıkan bir domuzun hikâye ı kar “Babe”in yaratıcıs nin anlatıldığı a haDick KingSmith, 88 yaşınd tan Çoksa yata gözlerini yumdu. ith’in çocuk kitaplarının yazarı Sm doğnsı tarafından da öldüğü, aja kaleme rulandı. Smith’in, 1983’te oban Pig” (Ç aldığı “The Sheep çizgi Domuz) adlı kitabı 1995’te ”e ilabe film olarak uyarlanan “B ham kaynağı olmuştu. Hükümetin ‘Kerbela’ açılımı Ali Berktay’ın ‘Kerbela’ adlı oyununun 11 Ocak’taki temsilini sadece devlet erkânı izleyecek yasadışı olacaktır; bir korsanlık ürünüdür ki buna da her zaman karşı çıktım. Türk kamuoyu bilmelidir ki benim adımla yayımlanacak şeyin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Asla ve asla romanımın Türkçe baskısı olarak görülmemelidir bu durum. Tabii ki sorumluluk içinde bu romanı basmak mümkündür. Düzgün bir şekilde incelenmiş ve onaylanmış bir çeviriyle, saygın yayıncılar üzerinden. Böylesi bir işbirliğine her zaman varım.” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarı Ayşe Emel Mesci’nin yönettiği ve geçen sezondan bu yana başkentlilerin beğenisine sunulan Ankara Devlet Tiyatrosu (ADT) yapımı “Kerbela” adlı oyunun 11 Ocak’taki temsilini hükümet tam kadro izleyecek. Bu nedenle tiyatronun o günkü temsili için bilet satışının gerçekleştirilmediği öğrenildi. Ayşe Emel Mesci’nin yönettiği, Ali Berktay’ın yazdığı, müziklerini Tahsin İncirci’nin yaptığı “Kerbela” adlı oyun geçen sezondan bu yana sahnelendiği halde hükümet bu sezon oyuna ilgi gösteriyor. Hükümetin özellikle bu sezon oyuna ilgisinin “Alevi açılımı” kapsamından kaynaklandığı belirtiliyor. Oyunu geçen haftalarda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan ile birlikte 18 bakan eşi izlemişti. Gösteri sonrası gazetecilere açıklama yapan Emine Erdoğan, oyundan çok etkilendiğini belirterek, “Ben de epey tuttum kendimi ama sonunda dayanamadım. Gerçekten çok duyguluydu. 1370 yıl önceki zulüm, gönül ister ki dünyamızda artık olmasaydı. Bunlar ibret olsun. Tüm dünyamızda ve ülkemizde son bulsun inşallah. Oyunu sahneleyen arkadaşları tebrik ediyorum, çok güzel bir oyun ortaya koydular” açıklamasında bulunmuştu. Emine Erdoğan’ın izlemesinin ardından hükümet de oyuna ilgi gösterdi. Oyunun 11 Ocak’ta, Büyük Tiyatro’da gerçekleştirilecek temsilini hükümet tam kadro izleyecek. Oyunu izleyecekler arasında Bakanlar Kurulu üyelerinin yanı sıra Ankara Valisi Alâaddin Yüksel ve belediye başkanlarının da olacağı dile getiriliyor. Bu nedenle oyunun 11 Ocak’taki temsili için Devlet Tiyatroları (DT) tarafından bilet satışı yapılmadığı belirtildi. Yazarımızın rahatsızlığından dolayı bugünkü yazısını yayımlayamıyoruz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle