08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
SAYFA 16 KÜLTÜR CUMHURİYET 6 OCAK 2011 PERŞEMBE [email protected] İSTANBUL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRÜ BİLGİLİ Kültür Servisi “hollywood.com” internet sitesi ve “USA Today” gazetesinin haberine göre 2009 yılında Amerikan filmlerine giden seyirci sayısı yüzde 5.36 düşerek 1 milyar 350 milyon kişiye indi ve 2010 yılında elde ettiği toplam gişe son 15 yılın en düşük hasılatı oldu. Gişedeki düşüşü bilet geliriyle telafi etmeye çalışan yapımcılar 7.46 dolarlık ortalama bilet fiyatını yaklaşık 40 sentlik artışla 7.85 dolara çıkardı. Bu çabayla gişe rakamları biraz daha yükselse de 10.556 milyarlık hasılat yine de önceki yılın 10.6 milyar dolarlık gişe gelirinin gerisinde kaldı. Angelina Jolie ve Johnny Depp’in başrollerini paylaştığı “Turist” (The Tourist) ve Jake Gyllenhaal ve Anne Hathaway’in çıplak sahneleriyle reklamı yapılan “Aşk Sarhoşu” (Love and Other Drugs) gibi filmler bile gişede hayal kırıklığı yaratırken, “Oyuncak Hikâyesi 3” (Toy Story 3) 1.1 milyar dolarla (yaklaşık 2 milyar TL) yılın en çok hasılat getiren filmi oldu. Turist 2010 ollywood’a H yaramadı ‘Pir Sultan Abdal’ oyununun galası yapıldı Kültür Servisi Sadri Alışık Tiyatrosu, 20102011 tiyatro sezonunu “Pir Sultan Abdal” adlı oyunla açtı. Önceki gün Profilo Kültür Merkezi’nde düzenlenen oyunun galasına çok sayıda davetli katıldı. Oyun, aralarında Cem Özer, Melike Öcalan, Sadık Gürbüz ve Mehmet Çepiç’in de bulunduğu oyuncuların yanı sıra dansçı ve müzisyenlerden oluşan 30 kişilik kadroyla sahneleniyor. Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ın yönettiği oyunu, Pir Sultan Abdal’ın yaşantısını, rivayet, efsane ve ozanın şiirleriyle destekleyerek Erol Toy yazdı. ‘Ortada yetki tartışması yok’ Kültür Servisi İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Müze Müdürü Yusuf Benli hakkında basında çıkan haberlere ilişkin Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Ortada bir yetki tartışması yoktur. Müze başkanı da müze müdürü de hukuki zeminde belirtilen görevlerini yapacaktır” dedi. Bilgili, İlber Ortaylı ve Yusuf Benli ile görüştüğünü, müzedeki sevk ve idare yetkisinin müze müdürüne ait olduğunu, müze başkanının da müze bütünlüğü çerçevesinde önemli görevleri bulunduğunu belirterek “İlber Hoca’nın süresi yeni uzatılmıştır. Kendisi ayrılmak istemediği müddetçe görevinin başındadır. Tartışma daha çok üslup konusundadır. Topkapı Sarayı’nda misafir ağırlamak önemli işlerimizden biridir. Sorunu tabii ki çözdük. Herkes daha duyarlı olacak” dedi. Bu arada, konunun ilgili kurum müdürü, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Murat Süslü, konuyla ilgili açıklama yapmayacağını duyurdu. Gerry Rafferty yaşamını yitirdi Kültür Servisi İskoç müzisyen Gerry Rafferty 63 yaşında hayatını kaybetti. 1970’lere damgasını vuran ‘Baker Street’ ve ‘Stuck in the Middle With You’ isimli şarkılara imza atan Rafferty’nin evinde kızının yanında öldüğü açıklandı. Solo çalışmalarının yanı sıra Eric Clapton ve Paul McCartney gibi büyük isimlerle de çalışan ve son yıllarında alkolle mücadele eden Rafferty’nin son albümü 2000 senesinde yayımlanan “Another World” olmuştu. Gerilim romanının başarılı temsilcisi Hakan Bıçakcı’yla yeni romanı ‘Karanlık Oda’ üzerine Karararak daralan bir yaşam ERDEM ÖZTOP Kahlo ve Rivera tablolarıyla eğitiyor Kültür Servisi “Gelman Koleksiyonu’ndan Frida Kahlo ve Diego Rivera” sergisi kapsamında çocuklara yönelik hazırlanan eğitim etkinlikleri bu ay boyunca Pera Müzesi’nde olacak. Eğitim programında çocuklar, Meksika’nın doğası, tarihi ve geleneklerini Frida ve Diego’nun resimlerini inceleyerek tanıyacaklar. Frida’nın kendi gerçekliğini anlattığı resimlerinde kullandığı semboller, renkler ve portrelerden yaşamöyküsünü, devrimci duvar resimlerinin ustası Diego’nun resimlerinden de dönemin Meksika’sını yakından tanımaya çalışacaklar. Yaklaşık iki saat süren eğitim programında çocuklar Frida ve Diego’nun sanatsal farklılıkları ve benzerlikleri üzerinden kendi portre çalışmalarını yapacaklar. (0 212 334 99 00) akan Bıçakcı yeni kitabıyla İletişim Yayınları’na geçti. “Karanlık Oda” adını verdiği bu yeni romanında, yalnız bir adamın yabancılaşma sürecini, onun iç dünyasına içerden bir yaklaşımla ele alıyor. Bunu yaparken de, oluşan yeni dünya düzenine, kokuşarak yükselen değerlere karakteri üzerinden eleştiriler yöneltiyor. Gerilim türünün başarılı yazarı Hakan Bıçakcı’yla yeni romanını konuştuk. “Karanlık Oda”yı bitirdiğimde önce şu sorunun yanıtını almalıyım diye düşündüm: 2008’de yayımlanan “Apartman Boşluğu”ndan bu yana geçen sürede, yazarlık serüveninde ne gibi iç değişimler yaşadın? Büyük değişimler yaşamadım aslında. Zaten yeni roman da bambaşka bir havada değil. Yine de nelerin edebiyatın konusu olup nelerin olamayacağı konusunda daha az tutucu olduğumu düşünüyorum zaman geçtikçe. Neden sonuç ilişkilerini daha gevşek bırakma, olay örgüsünü daha serbest bir havada kurma, konuyu daha az karakter kullanarak anlatma konularında daha rahat hissediyorum kendimi. “Karanlık Oda”yı bir iç gerilim romanı olarak tanımlayabilir miyiz? Kesinlikle. Dışa değil, içe dönük. Korku değil, gerilim. Kendisi dahil her şeye yabancılaşmış zamane bireyinin iç dünyasına indikçe gerilim artıyor ister istemez. Belirli bir tansiyonu korumaya ve anlatının dışa değil içe dönük olmasına en az anlattığım şeyin ne olduğu kadar H “Karanlık Oda dışa değil, içe dönük. Korku değil, gerilim. Kendisi dahil her şeye yabancılaşmış zamane bireyinin iç dünyasına indikçe gerilim artıyor ister istemez. Hiçbir savaşta yer alamayacak kadar inançsız bir karakter var romanda. En büyük düşmanı da kendisi.” önem veriyorum. Bölüm arasında alıntıladığın “Belki de bu dünya, başka bir gezegenin cehennemidir” cümlesi, sanki sadece kahramanının değil, birey üzerindeki genel bir sıkıntıya işaret ediyor... Öyle tabii. Yeni dünya düzenine, kokuşarak yükselen değerlere, hatta akılcılığa karşı bir sıkıntı var romanda. O alıntı işi çok süslü anlatıyor. Romanda da aynı şeyi daha soğuk ve ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalışıyorum aslında. Karanlık odadan kastımız da dünya olacak öyleyse? Roman kahramanı fotoğrafçı olduğu için “Karanlık Oda”nın iki anlamı var. Biri mesleğiyle ilgili. Yani sanatçının üretim süreci boyunca etrafını saran atmosfer. Kapandığı hayali oda. Diğeri hayatıyla ilgili. Bu da bir anlamda dünyanın kendisi oluyor tabii. Karakterin etrafını saran, ağır ağır karararak daralan bir yaşam. Bir tür klostrofobi hissi. Tüketimi mecbur kılınan firma ad larını bile eleştirmek için vurgulu vurgulu kullanıyorsun, yanılıyor muyum? Çıkışsız bir bireyi anlatırken olayın fonunda bu markalara, merkezinde de bir alışveirş merkezine yer vermek istedim. Bunlar hem kurguya daha gerçekçi bir boyut katıyor hem de o dünya markalarını bu çıkışsız ortamı yaratan elemanlar arasında gösteriyor. Romandaki fotoğrafçı karakterinin fotoğraf üzerine kaygıları büyük. Rüyalar, kâbuslarla da iç dünyasında sayısız işkenceye maruz kalıyor. Sanıyorum yeni dünya düzeninde savaşın psikolojik olacağını muştulayanların kastı bu olsa gerek? Adı konmuş büyük korkulardan çok, belirsizliklerden kaynaklanan tuhaf ve tekinsiz durumların yarattığı son derece bireysel korkular var romanda. Hiçbir savaşta yer alamayacak kadar inançsız bir karakter var. Onun savaşı kesinlikle psikolojik. Ama hangi tarafta ve ne için savaştığı belirsiz. En büyük düşmanı da kendisi. Bu türde, gerilimli romanlar yazmaya devam mı edeceksin? Belli ki senin de sıkıntın devam ediyor… Yazarken şahsi sıkıntılarımdan yola çıkmıyorum aslında. Kendi duygumdan çok okurda yaratmak istediğim duyguyla ilgileniyorum. Şimdiye kadar yakın türde romanlar yazdım. Etrafında dolaştığı temalar ve arka plandaki tezler değişse de yaratmaya çalıştığım atmosferler ve karakterler yakın oldu hep. Bunun böyle devam edip etmeyeceğini yeni bir şeyler yazmaya başlayınca anlayacağım. İş Sanat’ta geleneksel Strauss gecesi Kültür Servisi Her yeni yılı vals ile karşılayan İş Sanat’ın klasikleşen “Yeni Yıl Konserleri”nin bu yılki konuğu bugün ve yarın akşam saat 20.00’de, valsin Peter Guth anavatanı Viyana’dan Strauss Festival Orchestra Vienna olacak. Konser, şef Peter Guth yönetiminde, soprano Mara Mastalir ile bariton Daniel Serafin’in solistliğinde gerçekleştirilecek. Koreografisi Raffaela Pegani’ye ait dansları sergileyecek dansçılar Maria Larsson ve Christian Musil ise konserlerin diğer konukları. Biletler Biletix’te. ‘Kahvede Şenlik Var’ üniversitelerde Kültür Servisi Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin tiyatro topluluğu “MİS”, “Kahvede Şenlik Var” oyunu ile bugün saat 12.00’de İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde izleyicileriyle buluşuyor. Turne kapsamında aynı oyun, 12 Ocak’ta da Konya Selçuk Üniversitesi’nde sahnelenecek. Sabahattin Kudret Aksal’ın yazdığı “Kahvede Şenlik Var”, evlenmek için bir kahveye giden, birbirlerini hiç tanımayan bir erkek ve kadının yaşadıkları çelişkileri mizahi bir dille ele alıyor. Oyunda, Özlem Yıldırım, Canberk Noyan Harmancı ve İlker Özdemir rol alıyorlar. BAHADIR YILDIZ’IN ‘PRESLENMİŞ VE KURUTULMUŞ’ ADLI SERGİSİ 15 OCAK’A KADAR APEL’DE 4 Tepecik Bahadır Yıldız’ın “Zamansız Aşınmalar”dan sonra gerçekleştirdiği “Preslenmiş ve Kurutulmuş” sergisi, faili meçhul hayatlar ve cinayetleri, üstü kapatılmış, bir anlamda kurutulmuş sorunları, koltuğa yapışmış iktidarları görünür kılıyor. İdil Biret ve Ruşen Güneş Bilkent’te Kültür Servisi Piyanist İdil Biret ve viyola sanatçısı Ruşen Güneş yarın saat 20.00’de Bilkent Konser Salonu’nda bir resital verecekler. Sanatçılar Brahms “Op.120 No.2 Mi bemol majör, Viyola ve Piyano için Sonat” ile Hector Berlioz’un “Op.16, Harold İtalya’da” başlıklı senfonik eserinin Franz Liszt tarafından yapılan viyolapiyano düzenlemesini seslendirecekler. Sanatçılar ayrıca, İstanbul’da dünya prömiyeri gerçekleştirilen Ateş Pars’ın “Op.57, PiyanoViyola Sonatı”nın Ankara’daki ilk seslendirmesini de gerçekleştirecekler. Resitalin biletleri www.mybilet.com’da. ‘5 No’lu Cezaevi’ Yeşilçam’da Kültür Servisi Yönetmen Çayan Demirel’in 12 Eylül darbesi sonrası Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yaşananları anlattığı son filmi “5 No’lu Cezaevi” yarından itibaren Beyoğlu Yeşilçam Sineması’nda tekrar izleyiciyle buluşuyor. 30 yıl sonra yaşananları tanıkların ve yakınlarının diliyle anlatan film, 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, 42. SİYAD Ödülleri’nde ve 21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde “En İyi Belgesel Film” seçilmişti. EBRU NALAN SÜLÜN Galeri Apel, Bahadır Yıldız’ın “Preslenmiş ve Kurutulmuş” adlı sergisini izleyenlerle buluşturdu. Yıldız’ın eserleri, kapladığı sergi mekânı, mekân ile bütünleşmiş yapıtları ve bu yapıtların barındırdığı anlamları ile büyük önem taşıyor. Bahadır Yıldız’ın bir önceki sergisinde kullandığı “aşınma” kavramı şimdi yerini preslenme ve kurutulmaya bırakıyor. Yıldız’ın önemsenmesi gereken özelliği, sergilerinin organik bir süreci devam ettiriyor olması. Her sergide birbirini referanslayan üretimler sergi mekânında da birbirlerini referanslıyor. Her iş diğer işe gönderme yapıyor. Bu durum ise serginin okunurluğunu kolaylaştırıyor. Sanatçının bu sergisi izleyene hemen “Zamansız Aşınmalar” sergisini hatırlatıyor. Ortak bir gündem olarak toplumun aşınma halini zımparalarla düzenlediği ve oluşturduğu yapıtlarıy la anlamlandıran Yıldız, heykeltıraş olmasının avantajını kullanarak malzemeye hükmediyor. Sanatçı, malzemekavram etrafında dönerken bu iki olguyu birbirinden bağımsız düşünmeyerek malzemenin anlam gücünü de kullanmış oluyor. Yıldız’ın heykel eğitimi aldığı yıllarda başlayan bu merakının kaynakları onun o yıllarda yaşadığı coğrafya, yaşam kaynakları, mekânları ve edindiği toplumsal veriler ile şekillenmişti. Yıldız, bu sergide de “osb levha” denilen preslenmiş ağaç kaplamaları kullanarak yine malzeme üzerinden bir içselleştirme sürecine girmiş. Bir inşaat malzemesi olan preslenmiş levhaları kendi ürettiği doğal boyalar, ağaç macunu, zift, kaynatılmış kırmızı soğan kabuğu ve ahşap boyası ile dönüştüren sanatçı, yakaladığı pentürel etki ler ile de dikkat çekiyor. Bahadır Yıldız, bir polis çocuğu. Ruhsal belleğinde yer etmiş birtakım travmalar tüm işlerinde ve sergilerinde olduğu gibi bu sergide de kendini belli ediyor. Sanatçı, özellikle ele aldığı iktidar kavramı ile dikkat çekiyor. Bu noktada kavramı, doğasından ötürü çevresi ile kurduğu ilişkileri, toplumsal izdüşümleri ile ele alan sanatçı, bunu yaparken her zaman izlediği çizgide yer almayı seçiyor. Daha önce ele aldığı aşınma eylemini kavramsal bir dil ile bu kez presliyor ve artık kurutuyor. Bu eylemler aslında dolaylandırılmış bir semiyoloji yoluyla toplumsal eleştiri boyutunda algılanması gereken bir tavrı oluşturuyor. Bu tavır toplumsal taşlama olarak da nitelendirilebilir. Mal zemeyi gündelik hayatla ilişkilendirerek izleyene bir yaşam şablonu çıkaran sanatçı; hayatı, iktidarı, faili meçhul hayatlar ve cinayetleri, üstü kapatılmış, bir anlamda kurutulmuş sorunları, koltuğa yapışmış iktidarları pentür, heykel ve yerleştirmeler ile görünür kılıyor. Bu görünür olma halinde oldukça sakin bir dile sahip olan sanatçı alçak sesle yüksek ses çıkaran bir ironik dili yakalamış. Bu dili desteleyen sergi mekânına da değinmeden edemeyeceğim. Sergide yer alan işler sanki her zaman buradaymış gibi mekâna aitler ve mekân ile sağladıkları diyalog sayesinde daha gerçekler. Apel; geçmişten uzanan tarihi değişmemiş dokusu, yine tarihten söylenegelen esaret hikâyeleri, genç sanatçılara verdiği desteği ile önemsenmesi gereken bir galeri. Genç sanatçıların varlığı ile artan dinamik ve antikonformist duruşlu sergiler bu mekânın önemini daha da artırıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle