28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
6 OCAK 2011 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Said Nursi’nin yaşamını konu alan ‘Hür Adam’ filmi için tarihçiler, ‘Ilımlı İslam politikasının sonucu’ değerlendirmesini yapıyor DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ ‘Karakuş masalı gibi film çekilmez’ SELDA GÜNEYSU Domuz Bağı!.. Tam 188 kişi… Yazıyla, tam yüz seksen sekiz masum insan.. Hepsi işkencelerle öldürüldü… El, ayak ve boyunlarına bağlanan “domuz bağı” ile yavaş yavaş boğularak can verdiler.. Çoğunun cesedi, daha sonra “mezar evler” olarak adlandırılacak Hizbullah evlerinde betona gömülmüş halde bulundu… Adana’da, Konya’da, İstanbul’da, Ankara’da, Mersin’de, belki de burnunuzun dibinde çoğu teşhis bile edilemeyen 188 ceset… Konca Kuriş’i hatırlıyor musunuz? 90’ların sonunda “İslamcı yazar” olarak yıldızı parlamış, “Kadının adı var, ikinci sınıf değiliz” diyerek yobazların öfkesine hedef olmuştu... Onun cesedi de Konya’da bulunmuştu... Gömüldüğü betonun içinden diz çökmüş pozisyonda, elleri, ayakları ve boynundan “domuz bağı” ile bağlı halde çürümeye yüz tutmuş cesedi çıkarılmıştı… 188 kişinin nasıl bir sapıklıkla, ne tür bir canavarlıkla öldürüldüğü, betona gömüldüğü, kafalarına beton çivisi çakıldığı, kol ve bacaklarının kör testerelerle kesildiği, yapılan operasyonlarda ele geçirilen kasetlerdeki görüntülerle ortaya çıkmıştı… İnsanları din adına işkenceyle yok eden bu Allahsız sapıklar, işkence sırasında bir de görüntü almış ve o kasetleri de arşivlemişlerdi… İşte bu caniler, önceki gün serbest bırakıldılar!.. Halbuki müebbet hapse mahkum edilmişlerdi… Hizbullah terör örgütünün lider kadrosundan Edip Gümüş 35 ayrı eylemde 42 kişiyi işkenceyle öldürmekten sorumlu tutuldu ve ağırlaştırılmış hapse mahkum edildi. İyi hal nedeniyle cezası müebbete çevrildi. En az 30 yıl yatması gerekiyordu. Askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar, 28 eylemde onlarca insanı öldürmekten aynı şekilde müebbet hapse mahkum edildi... Ama dosyaları Yargıtay’da bir yılı aşkın süredir bir türlü karara bağlanamadığı için AKP iktidarının Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 102. maddesinde yaptığı değişiklik sayesinde serbest bırakıldılar!.. Askeri kanat sorumlusu Hacı İnan yargılandığı sırada, pişman olmadığını, çıkarsa yine aynı şeyleri yapacağını söylemişti… Şimdi o da özgür!.. Yalnızca onlar mı; hapishane kapıları, cinayet, tecavüz, uyuşturucu, mafya davası sanıklarına da ardına kadar açıldı!.. Örneğin 5 kişiyi katletmek, 8 kişiyi yaralamak suçundan 90 yıla mahkum edilen, ancak dosyası Yargıtay’da bekleyen kişi yılbaşı akşamı salıverildi!.. Örneğin, 4 yaşındaki kızın ırzına geçmekten yargılanan ve dosyası Yargıtay’ca bozulan Hüseyin Adnan Taşarcı’da şu an kuşlar kadar hür... Daha sırada tahliye bekleyen binlerce aynı tür tutuklu var. Çünkü bu suçların hiçbiri özel yetkili mahkemelerin alanına girmediği için azami tutukluluk süresi 5 yıl!.. Ha, unutmadan, Hırant Dink cinayeti sanıkları maalesef bir yıl kadar bekleyecekler, daha 5 yılları dolmadı!.. Peki, hayatta eline silah almamış, suçun ne olduğunu bile tam olarak öğrenememiş, 23 yıldır tutuklu bulunan Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal, Fatih Hilmioğlu, Doğu Perinçek ve diğer Silivrizedeler ne olacak?.. Onlar özel yetkili mahkemelerde yargılandıkları için istendiği takdirde 10 yıla kadar içerde tutulabilecekler!.. Bu maddenin ta 5 yıl önceden niçin tasarlandığı şimdi açıkça ortaya çıkmış bulunuyor… Uyan ey halkım, yurtseverlerin boynuna asılan 10 yıl tutukluluk kararı, aslında senin boynuna geçirilen domuz bağıdır… Geleceğini boğuyorlar!.. ANKARA Said Nursi’nin yaşamını konu edinen ve önceki gün galası gerçekleştirilen tartışmalı “Hür Adam” filmi hakkında tarihçiyazar Turgut Özakman, “Tarihsel filmler tarihin akışına uygun olmalıdır. Karakuş masalı gibi film olmaz” derken, Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, filmi “Ilımlı İslam politikasının bir sonucu” olarak gördüğünü belirtti.Tarihçiyazar Turgut Özakman, filmde gösterildiğinin aksine Said Nursi’nin 9 Kasım 1922 günü Ankara’da, TBMM’deki ikinci oturumu dinleyici locasından izlediğini ancak kürsüye gelip konuşma yapmadığının altını çizdi. Özakman, “Oturum sırasında sadece divan başkanı bir din adamının dinleyiciler arasında olduğunu belirtmiştir o kadar. Bunun dışında Said Nursi’nin Atatürk’le konuştuğu hakkında hiçbir not, bilgi, anı söz konusu değildir. Ama yakın tarihimizle ilgili ‘sahte tarihler’ yazılmaktadır. Bunlar birbirlerinin kitaplarına göndermeler yaparak bilimsel dekor oluşturuyorlar. Gerçek olarak Said Nursi’nin yaşamını konu edinen Hür Adam filminin önceki gün galası gerçekleştirildi. ancak film tartışmaları da beraberinde getirdi. Turgut Özakman, “Tarihsel filmler tarihin akışına uygun olmalıdır” dedi. Said Nursi ile Atatürk karşılaşmamıştır” dedi. Tarihi filmlerde yönetmen ve senaristin bazı ayrıntılarda serbest davranabileceğini ancak bu serbestliğin genel çerçeve içinde olması gerektiğini belirten Özakman, ayrıntıların “karakuş masalı gibi olamayacağını” kaydetti. Özakman, “Uydurmalar da tarihe aykırıdır. Bu durum sanatla da bağdaşmaz. Sanatçı çağının yeminli tanığıdır. En doğruyu belki o yazar. Onun için sanatçılarımızın da tarihimize saygılı olmaları gerek” diye konuştu. Özakman ayrıca “Mustafa Kemal karşıtlığını okşamaya çalışan bir akım var. Bu gelir geçer. Tarihe aykırı, yalan üstüne bir akımı uzun süre sürdürmek mümkün değildir” görüşünü dile getirdi. TÜMÖD Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı da, filmde Said Nursi ile Atatürk’ün karşılaşması sahnesinin “gerçeğe aykırı” olduğunun altını çizdi. Işık lı, şöyle konuştu: “Bu filmin yapımcısı, ‘Bu filmin yüzde 90’ı kurgu, yüzde 10’u gerçek’ diyor. Böyle bir ölçümlemeyi nasıl yapıyor? Zamana bakılarak böyle bir değerlendirme yapılıyorsa, bu yüzde 10’luk zaman olur ki, bu yüzde 10 tüm yüzde yüzlük kısımı mahvedebilir. Böyle kurguya dayanan bir filmin kaynak olması, gerçekçi olması beklenemez. Velev ki böyle bir sahne doğru olsun. Atatürk, bugünkülere özgü üslupla ‘Çek git’ dememişse, bu durum bile Atatürk’ün büyüklüğünü gösterir. Bu çevrelerin de Atatürk’e yakıştırdığı ‘tahammülsüz’ gibi sıfatların da ne kadar yersiz olduğunu anlatır. Nursi, Atatürk hakkında başlangıçta çok takdirkâr ifadeler kullanmıştır. Ama Atatürk’ün kabul edemediği bazı düşüncelerle daha sonraları ortaya çıkmıştır. ‘Haram, evlenmeyi reddediyorum’ diyecek kadar ileri gitmiştir. Halbuki kadın hakları Atatürk’ün en önem verdiği konulardan biriydi. Hatta daha sonraları Atatürk hakkında ‘deccal’ bile demiştir.” ‘Hür Adam’a suç duyurusu İSTANBUL (AA) Yönetmen, aktör ve senarist Gani Rüzgâr Şavata, önceki gün Maslak TİM Show Center’da galası gerçekleştirilen “Hür Adam” filminin yönetmeni ve senaristleri Mehmet Tanrısever, Mehmet Uyar ve Ahmet Çetin hakkında, hak sahibi olduğu senaryoyu izinsiz kullandıkları iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulundu. Şavata, dilekçede Ahmet Çetin ve kendisinin de aralarında bulunduğu bir grup tarafından, tarihi bir kişilik olan Said Nursi’nin hayatını ve düşüncelerini anlatan bir sinema filmi çekimine esas olmak üzere bir Tanrısever, senaryoyu senaryo hazırlandığı belirtildi. çalmakla Dilekçede, “Mehmet Tanrısever de bu projeye dahil ol suçlanıyor. mak istediğini söyledi. Bunun üzerine ben Ahmet Çetin’i Tanrısever ile tanıştırdım ve tamamlanmış olan senaryo üzerinde çalışmalara başladık. Sonraki aşamada Tanrısever ile anlaşma sağlayamadığımızdan görüşmelere son verdik. Senaryonun benim ve diğer şüpheli Ahmet Çetin tarafından hazırlanmış olduğu, bu sebeple senaryo üzerinde haklarımın bulunduğuna ismini vermiş olduğum tanıklar şahadet edeceklerdir” denildi. 2011’e Hoş Geldin Diyelim mi? PERİHAN ERGUN 2011’in ocak ayında yeni yıla girmenin ümit ve sevincini nedense yaşayamıyorum. Çünkü; bir atasözünde anlamını bulan “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” öngörüsündeki gerçeği geçtiğimiz yıllarda özellikle de 2010’da yaşamadık mı? Halkımız yalanla yanlışların avazları içinde uyutulmadı mı? Hemen ilk aklıma gelenler; iktidarın çalışmalarını yüceltici konuların başında, “ekonomik gelişmede dünyaya örnek olduk” söylemi ağlayanları bile güldürücü nitelik taşımıyor mu? Ben son yıllara değin emekli maaşımla fazla sıkıntı çekmeden önemli gereksinmelerimi sağlarken, özellikle de 2010’da çok daralarak birçok konuda iyice hesaplı davranmak zorunda kaldım. Sağlık konusunda bile rahat harcama yapamadım. Toplumdaki işsizlik ve yoksullukla zor duruma düşenleri içim sızlayarak izlerken, teselli yolunu Poliyannacılıkta buldum. Takıldığım en önemli konu gelecekte Atatürk Cumhuriyeti’nin temel yapısının harcı olan bakıma muhtaç çocuklarımızın acı veren, düşündüren durumları oldu. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Alt Komisyonu’nun Mardin’de YİBO’da yaptığı soruşturmada, çocuklara yeterli beslenmenin sağlanmadığı, yakıt yokluğundan çok üşüdüklerini veren haberin yeni ve ilk olmadığını Adana EğitimSen Şube Başkanı Güven Boğa, MEB’e bu durumun çok kez duyurulmasına karşın hiç ilgilenilmediğini, çocukların açlık yanında eğitimsiz de bırakıldığını açıkça dile getiriyor. Ben de geçmişte İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nde çalışmalarım sırasında yaptığımız denetimlerde bu konulara sık sık rastladığımızı, bu sorunları önemseyerek düzeltmeler yaptığımız için bu denli vicdanı rahatsız edenini görmediğimi anımsadım. Devletin şefkatli olması gereken kucağına bırakılan yavrularımıza bu reva mı? Bir de Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi’ne yapılan şikâyetlerde çocukların taciz, istismar ve şiddet nedeniyle mağduriyetlerinin eksilmeksizin sürdüğü görünüyor. Bunlar düzeltilmedikçe geleceğimizin teminatı, aydınlık Türkiye’nin devamını görebilir miyiz? Kaygılarımızda başköşeyi tutan önemli konuların içinde bir de İslamofobi ile İslamofaşizmin içinde epeyce dönülemeyecek yola girişimiz var. Bu yolla din ve devlet işlerinin ayrılmasını öngören laik demokratik sosyal devletin ve en önemlisi de Kuruluş’un temel harcı Atatürk ilkeleriyle oluşan Aydınlanmacı Türkiye Cumhuriyet’ine reva görülenler büyük bir suikasttır. 2011’in şu ilk günlerinde Başbakan’a CHP milletvekilinden “İlkokulda türban konusu hakkında verilen soru önergesine” Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun “İlkokul diye bir okul türü yok” yanıtı da çok dolambaçlı. Bununla ilköğretimin ortaokulu da kapsama aldığını kastederek, acaba ortaokuldaki kızlarımızın örtünebileceğini mi(!) söylemek istiyor? Çünkü; ben artık bunlardan her türlü yozlaşmayı bekliyorum. RTE’nin tek adam yönetimi bu yolda daha birçok yürütegeldiğimiz devrimin gidişini çıkmaz sokaklara sokacaktır. Bunları dile getirmeye kalkarsam sayfalar dolusu sürer. Torba kanunlarını çuvallaştıran iktidar, Yargıtay Başkanı’nın tanımıyla Türkiye hukukunu çağdaşlıktan çıkarmış ve çökertmiştir. Bu tanım örnekleriyle kanıtlanmaktadır. İlk gözlenenler, tutukluluk süresinin 10 yıla çıkartılması, bu arada bu uygulamaya göre; 78 kişinin canına kıyan katilin, mafya patronunun, acımasızca 180 kişiyi domuz bağlarıyla sararak öldüren şeriatçı Hizbullah canilerinin salıverilmeleri yanında, hayali Ergenekon suçlamalarıyla memleket ve cumhuriyet gönüllüsü yazarlarla gazetecilerin, Silivri Zulümhanesi’nde susturulmaları için tutularak, hukuk ihlalinin devamı faşizm değil midir? Bir ülkede adalet çökmüşse o memleket de çökmüş demektir. Bunlardan kurtulmak gene Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi ancak Kuvayi Milliye ruhu ile olasıdır. Kurtuluş’tan sonraki Kuruluş için var gücümüzle haziran genel seçimlerinde en güçlü muhalefet partisinin yanında siyasi düşünce farklılıklarını önemsemeden el ele vererek var gücümüzle ve yeni bir oluşumla AKP’den kurtulmak zorundayız! Aksi halde ört ki ölem! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Sevgili Kardeşim Balbay, ne diyeceğimi, ne yazacağımı şaşırdım inan ki… Gözümüzün içine baka baka hukuku, adaleti acımasızca katlediyorlar.. Dünkü yazının başlığı hem yönetenler, hem yönetilenler için en doğru saptamayı yapıyordu: “Yüzü Değil Avuç İçi Kızaran Ülke!..” O yazıda katılmadığım nokta ise şu; Türkiye’de artık bir “Melez Rejim” yok.. “İleri demokrasiye” geçtiğimiz(!) referandum sonrasından beri o araştırmanın dördüncü kategorisine sıçramış bulunuyoruz!.. Zaten başka bir kategori de yok!.. Seni ve tüm yurtseverleri sevgi ve özlemle kucaklıyorum kardeşim… eposta: umitzileli@gmail.com Bir Yurtsevere Mektup (95) BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Toprakların fi 1 ziksel ve kimyasal özelliklerini incele 2 yen bilim dalı. 2/ 3 Kesimi pantolona 4 benzeyen bir tül şalvar... Vücutta biri 5 ken azotlu bileşik. 6 3/ Gönül, yürek... Olanaklı, mümkün. 7 4/ Trabzon’un bir 8 ilçesi... Az kavrul 9 muş un ve dövül1 2 3 4 5 6 7 8 9 müş tavuk etiyle yapılan bir yemek. 5/ Bir mantar 1 G I N C I R A K la bir suyosununun ortak 2 Ö R Ü S A T İ R yaşamıyla ortaya çıkan 3 L A P I N A R A bitkilerin genel adı. 6/ Yüz 4E K S E R B İ metre kare tutarında yüzey 5V A R A B A Ş I ölçüsü birimi... KırklareE N İ R S li’nin İğneada beldesinde, 6 E N Z I R K göçmen kuşların uğrak 7 Z A İ M İ ME R A U A yerlerinden biri olan göl. 7/ 8 Yahudilerde, elli yılda bir 9 A L A Ç O R A T Tanrı’ya ve dinlenmeye ayrılan yıl... Tümör. 8/ “Süsen” de denilen ve güzel kokulu çiçekler açan bir süs bitkisi... Badana ve boya yapmakta kullanılan silindir biçimli fırça. 9/ Eletrik akımını ileten ve tıpta sinir sistemini, kasları uyarmak için kullanılan nesne. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çocukbilim. 2/ “Beşparmak” da denilen, pamuklu bir kumaş... Sakarya iline özgü bir tür tatlı. 3/ Lisan... Afganistan’ın başkenti. 4/ “Bir çeksem karşıki dağlar yıkılır” (Türkü)... “Keşkek” de denilen bir yemek. 5/ Kaşındırıcı bir deri hastalığı. 6/ Güzel sanat... Sözünün eri, güvenilir kimse. 7/ Bir meslekte uzun bir süre başarılı olarak çalışanlar onuruna düzenlenen tören... Mezopotamya’da kurulmuş en büyük sitelerden biri. 8/ Yeşilırmak’ın antik dönemlerdeki adı... Dürülerek boru biçimi verilmiş deri ya da kâğıt tomar. 9/ İletken bir ortamın genellikle metalden yapılan iki ucundan her biri. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle