20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 EYLÜL 2010 SALI 16 KÜLTÜR KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Eskimeyen Kitaplar Mallarme, “Dünyada her şey sonunda kitap olmak üzere vardır” diyor. Bu söz, tüm insani deneyimler yazılmalı, paylaşılmalı anlamına da gelir. Ama kadınsanız bunu yapabilmek için özgür olmanız gerekir. Dünyanın birçok yerinde, kadın bedeni ayıbın, günahın simgesi ve gizli bir erkek korkusunun nesnesi olarak örtüler altında saklanıyor. Kimliksiz, sesini çıkaramayan yığınla kadın var. Onlara acıyor, üzülüyoruz ama ne hissettiklerini, ne düşündüklerini de merak ediyoruz. Eğer içlerinden biri, bağlarını koparıp kendini Batı’ya atarak, peçenin, burkanın ardından, dünyanın nasıl göründüğünü yazabilirse kitap satış listelerini altüst ediyor. Peki, geriye kalan ve özgür sayılan kadınların sesi yeterince gür mü? Değil. Dünya değişirken kadın hareketi de yavaşladı. Yeni liberalizm, kadınları da dayanışma yerine bencilliğe, özgürlüklerini savunma yerine başını kurtarma kaygısına itti. Kadınların sesi on sekizinci yüzyıl sonlarında, bireysel çıkışlarla duyulur oldu. Çabaları çoğu kez çaresiz uzlaşmalarla ya da akıl hastanelerinde son buldu. Yine de kadının insan olma savaşımı acılar, umutsuzluklar ve kazanımlarla sürüp gitti. Özellikle altmışlı yıllardan başlayarak ivme kazanan feminizm, kadın deneyimlerinin gerçekçi bir biçimde edebiyata da yansımasını sağladı. Kadınlar kendi dünyalarını yazarak ortaya koyarken hem önyargı ve ayrımcılığa karşı çıktılar hem de çoğalarak güçlendiler. Onlar erkekle eşit olmada kararlı ve atak, cinsellikte seçici ve duygusaldılar. Cesaret ve inatlarını içtenlikle, cömertçe paylaştılar. Yazık ki günümüz genç kadınlarının çoğu, özgürleşme ve kendini gerçekleştirme bilincini aydınlatan, ama artık eskimiş sayılan bu eserleri okumuyor. Çünkü hem habersizler hem de kaderci, gizemci ve boş kurtuluş modelleriyle kuşatıldılar. İlgi duydukları kitapların çoğu cinsellik sosuna bulanmış aşk romanları ya da kestirme çözümler öneren kişisel gelişim türü şeyler. Genel geçer yargılar, basma kalıp görüşlerle bilinç körelten bu kitapların hiçbir yararı yok. Üstelik her şeyin metalaştığı, düzleştiği, aşkların hızla tüketildiği bir ortamda pek çok kadın, özgürlüğünü cinsellik alanına indirgemiş durumda. Duygusallık hor görülüyor. Tekillik, uzaklık yeğleniyor. Bu soğukluk yazara da okura da yansıyor. Dilin, imgelemin, fantezinin sınırlarını yoklayarak bizi sarsan, duygu ve düşünce dünyamızı geliştiren kalıcı kitaplar pek az yazılabiliyor ve onlar da ancak birkaç bin okura sesleniyor. Yine de, geçmişten günümüze, olağanüstü bir insani deneyim olarak ve bütün zenginliği, gel- gitleri, türlü yönleriyle edebiyatın konusu olmuş aşk varlığını sürdürüyor. İnsanlar, kadın ve erkeğin mutluluk ama aynı zamanda sorun ve çözümsüzlük üreten bir arada yaşama pratikleriyle ilgili sorularına yanıt aramaktan ise vazgeçmiyorlar. O zaman, eski dolaplar, raflar yoklanıyor. Unutulmuş güzel kitaplara dönülüyor. Besbelli bu hem yayıncıların arayışından hem de okurun derinlik ihtiyacından doğuyor. Konu sıkıntısı çekilen Batı ülkelerinde sık sık, andığım yıllarda çok okunup tutulmuş romanlardan birinin yeniden keşfedilip gündeme geldiğini duyuyoruz. Son olarak; Fransız yazar Violette Leduc’un 1977’de E Yayınevi tarafından da yayımlanmış “Piç” adlı romanı, yaz başında ABD’de listelere girmiş. Herhalde bu ilgi bize de yansıyacak, bu ve benzeri kitapların tükenmiş baskıları yapılacaktır. Önümüzdeki haftalarda, yeniden keşfedilen bu kitaplarla yazarlarından söz edeceğim. [email protected] [email protected] M artin Zimmermann ve Dimitri de Perrot 2009 ve 2010’da İsviçre’nin sahne sanatlarõ alanõnda önemli ödüllerini almõş olan iki sanatçõ. Zimmermann 1970 doğumlu. Fransa’da Centre National des Arts du Cirque’i (Ulusal Sirk Sanatlarõ Merke- zi) çok iyi bir dereceyle bitirdikten sonra ait ol- duğu yere, Zürih’e dönmüş. 34 yaşõndaki Dimitri de Perrot ise öncelikle iyi bir müzisyen, DJ ve sahne tasarõmcõsõ. Zürih’in alternatif mekânla- rõnda uzun süre DJ’lik yapmõş. Bu iki insanõn yol- larõ bu mekânlarda kesişiyor. Aynõ dili konuş- tuklarõ için birlikte çalõşmaya karar veriyorlar ama, kendilerine ait bir tiyatro açmayõ düşün- müyorlar. Çalõşmalarõnõ yürüttükleri geniş bir mekânlarõ varsa da tercihleri farklõ sahnelerde oynamak. Hatta, sürekli Zürih’in, İsviçre’nin dõ- şõna çõkmak. Bir söyleşide, Germanik bir kent olarak tanõmlõyorlar Zürih’i. Başka ülkelerde, da- ha esnek, daha sõcak yerlerde olmak istedikle- rini belirtiyorlar. FASLI AKROBATLAR Zimmermann & de Perrot ekibinde farklõ ül- kelerden akrobatlar ve mim sanatçõlarõ ağõrlõk- ta. Şu sõralarda üç gösterileri dolaşõyor dünya- yõ. “Gaff Aff,” “Öper Öpis” ve neredeyse 2011 Mayõs sonuna kadar hemen her ay bir yerde olan “Chouf Ouchouf” ya da “Bak, İyi Bak.” Bu yõl Avignon, Barselona, Atina, Helsinki, Ro- maeuropa, Zürcher Theater Spektakel gibi fes- tivallerin yanõ sõra Londra, Paris, Lyon, gibi şe- hirler uğrak noktalarõndan birkaçõ “Bak, İyi Bak” adlõ gösterinin. Ardõndan Uzakdoğu ve Amerika turneleri geliyor. Biz de belki 2011 Ma- yõs’õnda Avrupa turnesinin son durağõ olabile- ceğiz festival adõna iki özel gösteri ve sirk sa- natlarõ üstüne bir atölye çalõşmasõyla aynõ ya- põmõn... Zimmermann & De Perrot “Chouf OuCho- uf”ta Faslõ akrobatlarla çalõşõyor. Bu buluşma- nõn gerçekleşme öyküsü oldukça basit. Tanca’da, kültürel projeler geliştirmek ve ülkenin tanõtõmõnõ salt folklor gösterileri sergileyerek değil de kültürlerarasõ alõşverişi desteklemek amacõyla ça- lõşan bir kurum içinde görevli Sanae el Kamouni adlõ hanõm, birkaç yõl önce, “Fas’tan Manza- ralar” adlõ bir birlik oluşturuyor. Bu başlõk al- tõnda başarõyla gerçekleştirilen projelerden bi- ri de, içinde Tanca’dan akrobatlarõn yer aldõğõ “Taoub” adlõ gösteri. Sanae el Kamouni Fran- sõz yapõmcõ Aurelien Bory ile temas kurarak ya- põmõn Avrupa’da gösterimini sağlõyor. Bu ara- da, “Taoub”u izlemeleri için Zimmermann & De Perrot da prodüktör tarafõndan Tanca’ya da- vet ediliyor... Hoş bir buluşma... Gösteriyi izledikten sonra, Tanca Akrobatla- rõ ekibinde bir seçmeye gitmeden, çünkü arala- rõnda iki kadõn akrobatõn da bulunduğu geniş bir aile oluşturuyor bu ekibi, Zimmermann ve de Perrot onlarla yeni bir projede çalõşmaya karar veriyorlar. Üç gün için gittikleri Tanca’da üç ay kalarak önce şehri ve sonra da akrobatlarõn ya- şamlarõnõ keşfetmeye çalõşõyorlar, bu arada provalar başlõyor. Belki de gösterideki sõcaklõk buradan kaynaklanõyor. Bu ani buluşmadan, kar- şõlõklõ alõşverişten… Yoğun provalar Zürih’te de devam ediyor. Sanõyorum altõ ay sonunda seyirci karşõsõna çõkõyor “Chouf Ouchouf.” YİNE KUTULAR... Gösterinin sahne tasarõmõnda hâkim eleman- lar, ilk bakõşta bu yõl festivalde izlediğimiz “Sut- ra”yõ anõmsatõyor. Hatta anõmsatmõyor, birebir çağrõştõrõyor. Boyutlarõ daha geniş tutulmuş dikdörtgen kutular. Kimi zaman deniz kõyõsõn- daki dalgalar oluyor bu kutular, kimi zaman in- sanlarõn üstüne çõkõp çölü izledikleri bir duvar ya da bir evin bahçesine gölgesi vuran bir du- var, bir pazar yerindeki tezgâhlar ya da kahve- hane, arzuhalci masasõ... Hayat o kum rengi ku- tular çevresinde dönüyor, akrobatik hareketler- le-şarkõlarla-müzikle anlatõlan basit hayat hi- kâyeleri... Tanca’nõn onlarda uyandõrdõğõ sõcak duygular büyülemiş İsviçreli bu iki sanatçõyõ. “Faslı akrobatlar Avrupalı akrobatlardan çok farklı” diyorlar bir röportajlarõnda. Akrobatla- rõn kendi içlerinde oluşturduklarõ çalõşma yön- temlerini kõrmak istememişler. “Yaptıkları her harekette kendi yaşamları var, kolektif yaşamları. Gösterilerine yansıyan bir yapı- lanma bu. Bedenleriyle, bakışlarıyla, gülüş- leriyle, şarkılarıyla bu yaşamı paylaşıyor- lar…” “Bak, İyi Bak” belki kusursuz akrobasi tek- niklerinin öne çõktõğõ bir gösteri değil. Duyar- lõ, esprili ve de insan hallerine yönelik kõsa öy- küleri sõcak sulardan gelen akrobatlarla anlatan keyifli bir yapõm. Zimmermann & De Perrot ekibinde farklõ ülkelerden akrobatlar ve mim sanatçõlarõ ağõrlõkta ‘Bak, İyi Bak’ Avangard ressam Cornelis yaşamını yitirdi Kültür Servisi - İkinci Dünya Savaşõ sonrasõnda mensubu olduğu “Cobra” adlõ sanatçõlar grubuyla Avrupa sanat çevrelerini sarsan Guillaume Cornelis van Beverloo, nam-õ diğer Corneille, önceki gün Fransa’da 88 yaşõnda yaşamõnõ yitirdi. İsmini Kopenhag, Brüksel ve Amsterdam şehirlerinin ilk harflerinden alan, 1949’dan 1952’ye kadar faal olan, dõşavurumculuğu resim ve şiir dallarõnda yorumlayan Cobra grubundan önce “Reflex” hareketini oluşturan Corneille, 1952’den sonra Paris’te Afrika sanatõndan aldõğõ ilhamla çalõşmalarõna bireysel olarak devam etmişti. YUSUF BAŞTUĞ ADANA - Haziran ayõnda yapõlmasõ plan- lanõrken 20-26 Eylül’e ertelenen 17. Uluslararasõ Adana Altõn Koza Film Festivali heyecanõ başladõ. 41. yaşõnõ kutlayan festivalin dün düzenle- nen basõn toplantõsõnda konuşan festival koordinatörü Ozan Aksu, 8.3 milyon li- ra bütçe ayrõlan festivalin ertelenmesinin biraz sorun yarattõğõnõ ancak bunun aşõl- dõğõnõ söyledi. Festival jürisinin Yıl- maz Güney adõna özel ödül verdiğini bil- diren Aksu, festivalde Yõlmaz Güney filmlerinin bu yõl gösterilmeyeceğini bildirdi. Nuri Bilge Ceylan’õn geçen yõl dile getirdiği “Adana’ya Yılmaz Güney Müzesi kurulmalı” önerisini değerlen- diren Aksu, olumlu baktõklarõ bu konu- da henüz somut adõm atõlmadõğõnõ da söz- lerine ekledi. ATİLLA DORSAY VE MÜJDE AR’A ÖDÜL Ünlü yönetmen Theo Angelopoulos’un onur konuğu olacağõ festivalin jürisine se- narist ve yönetmen Işıl Özgentürk baş- kanlõk yapacak. Festivalde ayrõca sinema yazarõ Atilla Dorsay ve oyuncu Müjde Ar’a “Yaşam Boyu Onur Ödülü” ve- rilecek. Filistin özel bölümünün yer ala- cağõ festivalde konser, sergi, atölye ça- lõşmalarõ ve söyleşiler gerçekleştirilecek. Geleneksel kortej yürüyüşünün de yapõ- lacağõ festivalde her yõl olduğu gibi yine, “Okullar Sinemada, Sinema Okullar- da” etkinliği kapsamõnda öğrencilere yönelik film gösterimleri düzenlenecek. “Piyanosu Olmayan Kadın” adlõ filmle açõlacak festivalin Ulusal Uzun Metraj Film Yarõşmasõ’nda 10 film yarõşacak. 250 bin lira ödüllü yarõşmada, Semih Kaplanoğlu’nun “Bal”, Onur Ünlü’nün “Beş Şehir”, Atıl İnaç’õn “Büyük Oyun”, Nesli Çölgeçen’in “Denizden Gelen”, Hakan Algül’ün “Eyvah Ey- vah”, Selim Demirdelen’in “Kavşak”, Zeki Demirkubuz’un “Kıskanmak”, Levent Semerci’nin “Nefes: Vatan Sa- ğolsun”, Melik Saraçoğlu ile Hakkı Kurtuluş’un “Orada” ve Ümit Ünal’õn “Ses” adlõ filmleri yarõşacak. Festivalde, “Balkanlar’ın Belleği: Theo Angelopoulos”, “Reha Erdem’in Ret- rospektifi”, “Dünya Sineması”, “Suç Öyküleri”, “FIPRESCI - Eleştirmen- lerin Gözünden Kaçmaz” ve “Filistin - Barışa Hasret” başlõklarõ altõnda ilgi- li gösterimler yapõlacak. Dünyanõn sinemasõ ‘Altõn Koza’da Kültür Servisi - Bu seneki te- masõ “Çocuk” olan Türkiye’nin senaryo ağõrlõklõ tek festivali Si- nemardin 17-23 Eylül tarihleri arasõnda Mardin ve Halep’te sinemasever- lerle buluşacak. Geçen yõl ulaşõlan on üç bin izleyici kapasitesinin arttõrõlmasõnõn hedef- lendiği festivalde Al- manya, Hollanda, Amerika sinemasõn- dan örnekler gösterile- cek. Festivalde ayrõca Ken Loach, Costa Gavras, Francois Ozon, Coen Kardeş- ler gibi ünlü yönetmenlerin ödüllü filmleri de yer alacak. Festival kapsamõnda, geçen se- nelerde olduğu gibi bu sene de film analizleri ve senaryo üzeri- ne atölye çalõşmalarõ yapõlacak. Genç sinema sanatçõlarõ, yönet- men ve öğrencilerin katõlõmõyla gerçekleşecek faaliyetler bütün çevre halkõna açõk olacak. Aynõ zamanda bir de gezici festival gerçekleşecek. Japon Animasyon Filmleri Şenliği ‘Japanora- ma’ kapsamõnda ge- zici TIR sahnesi ile Mardin’in ilçelerin- deki çocuklara ani- masyon film göste- rimleri yapõlacak. Bu sene beşincisi gerçekleştirilecek festivalin ilgi çekici bir diğer yönü ise Türkiye’de ilk defa bir film festivalinin başka bir ül- kede de eşzamanlõ olarak gerçek- leştirilmesi olacak. Sinemardin 21-23 Eylül’de Mardin ile eşza- manlõ olarak Halep’te ödüllü Türk filmlerini Suriyeli sinema- severlerle buluşturacak. Kültür Servisi - Türk si- nemasõnõn tanõnmõş iki is- mi Ahmet Uğurlu ve Fü- sun Demirel’in başrolle- rini paylaştõğõ ‘Memleket Meselesi’ isimli film yeni sezonda sinemaseverlerle buluşacak. İsa Yıldız’õn senaryosunu yazdõğõ ve yönettiği trajikomik film- de, bir kasabada sõradan bir ilkokul öğretmeninin ada- let arayõşõ anlatõlõyor. 31 Aralõk 2010’da viz- yona girmesi planlanan Memleket Meselesi’nin çekimleri Antalya-Gazi- paşa, İstanbul ve Anka- ra’da tamamlandõ. Görün- tü yönetmenliğini Ali Nu- ri Utku’nun üstlendiği fil- min müziklerini de Meh- met Erdem yaptõ. Arala- rõnda Tuna Orhan, Ah- met Kural, Bora Akkaş, Bekir Çiçekdemir ve İş- tar Gökseven’in de bu- lunduğu oyuncu kadro- sunda Akkõz adõnda bir keçi de rol alõyor. ‘Memleket Meselesi’ yeni sezonda vizyonda Mardin’detemaçocuk BEN TRENE BAKARKEN... Koyduğunuz yerde otluyordum. Bir yandan otlanıp, bir yandan trene bakarken, ben bir şey yuttum. Büyük, sert bir şeydi. Bu şeyi dışkılamam da, geviş getirip geri çıkarmam da mümkün olmuyor. İşkembeme oturdu, çok acı veriyor. Korkuyorum. Ee paçam, ayak paçam titriyor. Ben, boğalığımı yitirdiğim gün bile bu kadar çok korkmamıştım. - şaşaklarımı burmuşlardı - Bana yardım edin lütfen. -KOCAGÖZ- Çeviren ve insanlık adına duyuran: Müjdat KILIÇKIRAN Teşekkür Kalp ameliyatımı büyük bir başarıyla gerçekleştiren, insani yönü uluslararası çaptaki hekimliğinden eksik olmayan Cenevre Üniversitesi Kardiovasküler Cerrahi Kliniği Başkanı Sayın Prof. Afksendios Kalangos’a mesai arkadaşları Doç. Mustafa Çıkırıkçıoğlu’na, Dr. Yılmaz Zorman’a, Dr. Şaziye Karacan’a, Hem. Isabelle Martin’e, Perfüzyon Uzm. Raoul Deschenaux’a, tanıyı koyan Dr. Zeki Özyedek’e, Dr. Alican Hatemi’ye ve bilgisi, mahareti ve insanlığı ile unutulamayacak anestezi uzmanı Sayın Dr. Çiğdem İnan’a teşekkür ederim. Dr. Selçuk Erez
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle