23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 EYLÜL 2010 SALI 10 DIŞ HABERLER dishab@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B KAVŞAK ÖZGEN ACAR “Demokrasi” sözcüğü Yunancadır. “Demos (halk)” ve “kratos (güç)” sözcüklerinin birleşmesinden türeyen “demokratia (halkın yönetimi)” demektir. Temel kuralı “toplumdaki her bireyin yönetime eşit katılımını, yasalar önünde eşitliğini” öngörmesidir. Demokraside “4Y” kuralı geçerlidir. Yasama… Yürütme… Yargı… Yayın… “4Y”, hiçbir “Y”nin ötekisine üstünlüğünü kabul etmez, “kuvvetler ayrımını” benimser. “Coup d’état (devlet darbesi)” sözcükleri ise Fransızcadır. “Darbe”, askeri müdahale ile çeşitli yönetimlere karşı yapılır. “Darbe”yi yalnızca askeri “junta”nın yaptığı sanılmasın! “Junta” İspanyolca bir sözcüktür, İspanyolca “hunta”, Türkçe “cunta” olarak okunur, “heyet” anlamındadır. “Heyet” içinde bir “baş” öne çıkar. Özellikle İspanyolcanın yaygın, demokrasinin zayıf olduğu Güney Amerika ülkelerinde görüldüğü için “darbe” ve “cunta” sözcükleri birlikte kullanılır. “Cunta”larca “darbe”, yalnızca demokrasiye, krallara karşı değil; iktidardaki “cunta” yönetimine karşı bir başka “cunta” tarafından da yapılır. “Darbe”yi yalnız “askerler” yapmaz. Darbeyi “siviller” de yapabilir. Türkiye’de son aylarda “sivil darbe” sözcükleri yeni bir deyiş olarak dilimize girdi. “Sivil darbe”nin en güzel örneğini 1 Şubat 1979’da Fransa’daki sürgünden İran’a dönen Ayetullah Humeyni ve adamları yaptı. Humeyni, Şah Rıza Pehlevi’yi “sivil darbe” ile devirip İran’ın “en yüksek siyasal ve dinsel önderi” oldu. Çeşitli Ayetullahlardan oluşan “sivil cuntası” o gün bugündür İran’ı yönetiyor. Siyasal bilimlerde bu yönetime, yine Yunanca kökenli sözcükle “theokrasi (tanrı yönetimi)” deniliyor. Tam anlamıyla “secular (laik) demokratik” yönetimin karşıtı, hatta düşmanı bir yönetim biçimidir. İran’daki yönetime sivil “cuntayı” oluşturan “mollalardan” dolayı “mollakrasi” diyorum. Türkiye Cumhuriyeti’ni “4Y” kuralı ve “laiklik” ilkesi ile birlikte Mustafa Kemal Paşa, asker ve sivil arkadaşları ile ülkeyi işgal eden düşmanlara karşı bağımsız bir devlet olarak kurduğunda temel söylem, “Egemenlik ulusundur” idi. “Demokrasinin” bundan güzel tanımlaması olabilir mi? Cumhuriyet gazetesi, Atatürk devrimlerinde, 1946-50 döneminde, 27 Mayıs 1960’ın ardından ülkede demokrasinin yerleştirilmesinde önemli sorumluluklar yüklendi. Demokrasiden yana olan bu gazetenin kurucusu Yunus Nadi yıllarca, başyazarı Nadir Nadi 1950- 57 yılları arasında milletvekilliği yaptılar. Nadir Bey, 1961 Anayasası’nın sonrasında kurulan Cumhuriyet Senatosu’nda senatör olarak demokrasiye katkılarını yasama organında da sürdürdü. 27 Mayıs 1960’ı hazırlayan 29 Nisan SBF olaylarını öğrenci olarak yaşadım. 13 Kasım 1960’ta gazeteciliğe Cumhuriyet’te başladım. Ocak 1961’de açılan, toplumsal demokratik devlet anayasasının yapıldığı “Kurucu Meclisi” görüşmelerini, 11 Havacı Subay olayını, Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat ve 21 Mayıs “darbe” girişimlerini geceli gündüzlü izledim. 12 Mart 1971 kuvvet komutanlarının “muhtıra” darbesinden sonra Nadir Bey 10 kişi ile birlikte gazeteden bir yıl uzaklaştırıldı. İşin garibi, İlhan Selçuk da Ziverbey Köşkü’nde “askeri darbe girişimi” savıyla askeri darbecilerce işkencelere tabi tutuldu. 11 kişinin uzaklaştırılmasının ardından ben de istifa ettim. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, “cunta”yı eleştiren Cumhuriyet ekonomik baskı altına alındı. Sonrasında yazarları 1961 Anayasası’nın mimarı Prof. Dr. Muammer Aksoy, demokrasi ve Atatürk devrimlerinin savunucuları Uğur Mumcu, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, İran’ın tetikçilerince öldürüldüler. “Ergenekon Davası” bağlamında önce Selçuk, Mustafa Balbay ve Erol Manisalı “darbe” suçlamasıyla tutuklandılar. Balbay, “tutukluluğunun” 1. yılını pazartesi günü dolduracak. Peki, Aydın Doğan’a ne oldu? Ergenekon’da sahnelenen olay, “mollaların” önünü açmak için “demokratları” devre dışı bırakmak ve “TC Anayasası’nın 4Y kuralı ile laiklik ilkesini” silmekten başka bir şey değildir. Darbelerden Çeken Cumhuriyet! Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada Fethullah Gülen’in okullarının öne çıktığını, YÖK’ün ele geçirilmesi ile üniversitelerin özerklik ve bilimselliğine gölge düşürüldüğünü her gün okuyoruz. Bu oluşum sürerken medyamızda “F” tipi polisin türediğini, “telekulak” örgütlenmesinin başladığına ilişkin haberleri okur olduk. Bırakın insanların dinlenmesini, bırakın Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosu santralının dinlenmesini; Yargıtay santralından Genelkurmay Başkanı’na kadar herkesin dinlendiği bir ülkede “demokrasi” mi, yoksa “mollakrasi” mi var, siz karar verin! Bırakın dinlemeyi, adam çıkıyor, üstelik AKP milletvekili, “Şimdi biz onları fişliyoruz” diye açık seçik herkesin önünde itiraf ediyor. Bir süre sonra “F” tipi polisin, definecilerin deyimiyle sağa sola lav silahlarının, el bombalarının “tohumlandığına” tanık olmaya başladık. Ardından sabaha karşı “F” tipi polis yöntemleri ile gazetecilerin, bilim insanlarının, yüksek yargıçların evlerinin basılarak tutuklandıklarını gözlerimiz fal taşı gibi açılarak izliyoruz. Ardından 28 Şubat MGK tavsiye kararında etkin olan emekli generaller ya da üniformalı, üniformasız generaller, amiraller, albaylar, teğmenler tutuklanıyorlar. 1. Ergenekon dosyasını niceleri izledi. Hangi savcı, hangi yargıç ya da komutan Feto, Süleymancı, Cüppeli Ahmet, İsmailağa, Menzilci, Nurcu “mollalarına” yasal soruşturma başlatmışsa, futbolcu deyimiyle “kontrataklarla” o kişiler teker teker, çifter çifter, gruplar halinde tutuklanmadılar mı? Kimilerine göre “4Y” kuralının “şirazesi” çıkmıştı ya TC’nin “zıvanası” çıkartılmıştı. Her tutuklamadan sonra yandaş basında başlıklar: “Darbe…” “Darbeci…” “Darbe geliyor!” “Darbeciler tutuklandı…” “Yeni bir darbe daha ortaya çıkarıldı…” “Islak darbe, kuru darbe…” Bir darbedir gider oldu. “Demokrasi havarisi” kesilmiş AKP hükümeti, “darbecilerin” köküne kibrit suyu döküyormuş. AKP, demokrasiyi “darbecilere” karşı “sivil darbe” ile koruyormuş. Aslında halka “darbe korkusu” salınmıyor mu? Ergenekon Destanı, Türklerin tarih sahnesine yeniden çıkışının bir öyküsüdür. Ergenekon’da çıkış yolunu Türklere bir “bozkurt” göstermiş. “Kurt” deyince aklımıza bir başka “kurt” öyküsü geldi! Hani bir köyde yalancı bir çoban varmış. Bir gün köy halkına “Koşun sürüye kurt saldırıyor” diye bağırmış. Köylü yardıma koşmuş, ama “kurt” falan yokmuş! Çoban 2-3 kez daha bu yalanı yinelemiş. Köylü hep yardıma koşmuş. Ama 4.sünde kurt gerçekten gelmiş, ama köylü artık çobanın çağrısını umursamamış! İran’da “mollakrasi” kurulduğunda Türkiye’de “Türk ordusu şahın ordusu değildir! TSK, Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’ni mollalara bırakmaz” diye bir söz söylenirdi. Ama özellikle 12 Eylül’de mollara kapıyı kim araladı? İran “mollakrasisi” Sam Amcaya ders oldu. Ayetullah’ın İran’ı ile baş edemedi. O halde baş edebileceği, Mart 1999’dan bu yana koynunda beslediği Fethullah’a Ortadoğu kavşağında sözünü dinleyeceği, sözde ılımlı “teokrasi” ya da “mollakrasiyi” kurdurma saflığında görülüyor! Hamlet’in “Olmak ya da olmamak. İşte bütün sorun burada!” dediği gibi “Askeri darbe mi ya da Fethullah’ın sivil darbesi mi? İşte sorun burada!” “Al birini vur ötekine” diyebilirsiniz. Bir insanın ruhsal yapısını etkileyen en önemli söz “N’olacak bu senin halin?” sorusu imiş! Bunu Türk halkına “N’olacak bu Türkiye’nin hali?” diye sorabilir miyiz? Ayetullah’tan Fethullah’a! Elmek: ozgenacar@gmail.com Faks: 0312. 442 79 90 Demokrasi - Mollakrasi Moldova’daboykottuttu DENİZ BERKTAY KİEV - Bir buçuk yõldan bu yana dev- let başkanõnõ seçemeyen Moldova’da, ağõrlõğõnõ sağõn oluşturduğu koalisyon hü- kümeti tarafõndan hazõrlanan ve devlet başkanõnõn parlamento yerine halk tara- fõndan seçilmesini öngören tasarõnõn oylandõğõ referandum, gerekli katõlõmõn sağlanamamasõ nedeniyle, iptal edildi. Moldova’da önceki gün düzenlenen ve geçerli sayõlabilmesi için seçmenlerin en az yüzde 33.33’ünün katõlõmõnõn gerekli olduğu referandum, katõlõmõn yüzde 30 civarõnda olmasõ nedeniyle iptal edildi. Ortodoks mezhebine mensup Gagavuz Türklerinin yaşadõğõ Gagavuz Özerk Bölgesi’nin, yüzde 10’luk oranla, refe- randuma katõlõmõn en düşük olduğu yer olduğu bildiriliyor. Referandumu boykot çağrõsõnda bu- lunan ana muhalefetteki Moldova Komünist Partisi, düşük katõlõmõn, halkõn iktidara güveninin kalmadõğõ- nõ gösterdiğini ifade etti. Referandumdan evet sonucuna kesin gözüyle bakan koalisyon partilerinde so- nuç, şok etkisi yarattõ. İktidardaki par- tilerden bazõlarõ, düşük katõlõmõn ko- münistlerin halka referanduma gitme- meleri için baskõ uygulamasõndan kay- naklandõğõnõ savunurken Başbakan Vlad Filat, yenilginin asõl nedeninin, koalis- yon partilerinin birleşik bir strateji iz- lemek yerine, her bir parti liderinin bu referandumu kendi seçim kampanyasõ gi- bi görmesi olduğunu söyledi. Acı reçete de etkili oldu Geçen yõl göreve gelen koalisyon hü- kümetinin halkõ referanduma ikna ede- memesinde, IMF ile imzalanan anlaşma çerçevesinde uygulanan “acı reçetele- rin” etkili olduğu değerlendirmesi ya- põlõyor. Devlet başkanlõğõ görevini ve- kâleten yürüten meclis başkanõ Mihay Gimpu’nun Rusya karşõtõ politikalarõ so- nucunda Rusya’nõn Moldova’ya tarõm ürünlerinde uygulamaya başladõğõ am- bargo da, bir tarõm ülkesi olan Moldo- va’nõn ekonomisine ağõr bir darbe indirdi. Gimpu, Rusya ile çatõşmacõ söylem kul- lanarak milliyetçi kesimlerin oylarõnõ top- lama çabasõ içindeydi. Moldova, son iki yõldõr, bir tarafta komünistlerin, diğer tarafta ise Batõ yanlõsõ ve Romanya ile birleşmeyi sa- vunan sağ partilerin oluşturduğu iki kutup arasõnda sert siyasi çekişmele- re sahne oluyor. Uzmanlar, kasõm ayõnda yapõlacak parlamento seçim- lerinde, Rusya ile yakõn ilişkileri sa- vunan partilerin güç kazanacağõ de- ğerlendirmesinde bulunuyorlar. Ülkede önceki gün yapõlan referandumda, ana muhalefetteki Komünist Parti’nin boykot çağrõsõna uyuldu... Sonuç, sağõn ağõrlõklõ olduğu koalisyon hükümetinde şok etkisi yarattõ ALMANYA’DA NÜKLEER ENERJİ TARTIŞMASI KIZIŞIYOR Dış Haberler Servisi - Almanya hükümetinin nükleer enerji tesislerinin kapatõlma tarihlerini ileriye atma kararõna, muhalefetten ve çevrecilerden tepki geldi. Almanya Başbakanõ ve Hõristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Angela Merkel’in önceki gün hükümet ortaklarõ Hõristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve liberal çizgideki Hür Demokratik Parti (FDP) liderleriyle yaptõğõ 10 saatlik toplantõdan, nükleer tesislerin ömrünün uzatõlmasõ kararõ çõktõ. Çevre Bakanõ Norbert Roettgen ve Ekonomi Bakanõ Rainer Brüderle, nükleer reaktör ve santrallarõn daha önce planlanandan 10-15 yõl sonra kapatõlmasõnõn düşünüldüğünü doğruladõ. Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) liderliğindeki önceki hükümet 2000 yõlõnda, nükleer tesislerin en geç 2021’de tamamen ortadan kaldõrõlmasõna karar vermişti. Yeni plana göre 1980’den sonra inşa edilen reaktörler 2035’e kadar açõk kalacak. Daha eski olanlar ise 2029’da kapanacak. Hükümet liderlerinin toplantõsõ devam ederken, dõşarõda toplanan yüzlerce kişi, yenilenebilir enerji kaynaklarõna yönelmeyi geciktireceğini belirttikleri yeni plana tepki gösterdi. SPD lideri Sigmar Gabriel, “Alman hükümeti hiçbir sebep yokken, Almanya’daki en büyük sosyal anlaşmazlıklardan birini canlandırıyor” derken, yapõlan kamuoyu yoklamalarõnda halkõn büyük çoğunluğunun nükleer santrallarõn kapatõlmasõnõ istediğine işaret ediyor. Ülkede halen17 nükleer reaktör bulunuyor. ‘SURİYE’Yİ SUÇLAMAK YANLIŞTI’ Dış Haberler Servisi - Lübnan Başbakanõ Saad Hariri, babasõ, eski başbakan Refik Hariri’nin suikast sonucu öldürülmesinden Suriye’yi sorumlu tutmakla yanlõş yaptõğõnõ söyledi. Suudi “Eşşark el Avsat” gazetesine dün açõklama yapan Saad Hariri, suikastla ilgili uluslararasõ soruşturmanõn yalan tanõklõkla yönlendirildiğini belirterek, “Hatalar yaptık. Suriye’nin suçlanması siyasi ve bu siyasi suçlama geride kaldı” diye konuştu. Refik Hariri, 2005’te başkent Beyrut’ta bomba yüklü bir araçla düzenlenen suikastta hayatõnõ kaybetmişti. Yõllardõr babasõnõn ölümünden Şam’õ sorumlu tutan Saad Hariri’nin açõklamasõ önemli bir politika değişikliği olarak değerlendiriliyor. BM destekli uluslararasõ mahkeme, Suriye’nin suikastla ilişkisine işaret etmekle beraber kimseye resmen suçlama yöneltmedi. Lübnan’da 30 yõl süreyle asker bulunduran Suriye, Hariri’nin öldürülmesinin ardõndan, Lübnan’dan çekilmek zorunda kalmõştõ. DoğuKudüs’tepolisterörü Dış Haberler Servisi - Doğu Ku- düs’te yaşayan Filistinlilerin, İsra- il polisinin sistematik ayrõmcõlõğõ- na uğradõğõ ve bölgeye aşõrõ dinci Yahudi göçünün hõzla arttõğõ bildi- rildi. İsrail Yurttaşlõk Haklarõ Bir- liği (Acri) tarafõndan önceki gün ya- yõmlanan rapora göre, İsrail İçişle- ri Bakanlõğõ’nõn Doğu Kudüs’e yerleşen Yahudi göçmenleri koru- mak amacõyla parayla tuttuğu gü- venlikçiler, Yahudi göçmenlerin özel silahlõ milisi gibi davranõyor ve Filistinlilere karşõ giderek artan oranda aşõrõ güç kullanõyor. Raporda, son aylarda Yahudi gö- çünde büyük artõş görüldüğü ve Fi- listinlilerle çatõşmalarõn arttõğõ, Ya- hudi göçmenleri şi- kâyet eden Filis- tinlilerin, şüphe- li muamelesi gördüğü ve tutuklan- dõğõ belirtildi. İsrail polisinin bazen 12 yaşõndan küçük Filistinlileri bi- le sorguya çektiği bildirilen rapor- da, Doğu Kudüs’te gözetleme ka- meralarõnõn yaygõn olarak kulla- nõldõğõ ve Filistinlilerin mahremi- yetinin ihlal edildiği de kaydedildi. Şikayete gidene gözaltı Raporda yer alan bilgilere göre, Filistinli Ahmed Karae’en, tar- tõştõğõ ve o sõrada görevde olmayan bir İsrail askeri tarafõndan kalça- sõndan vurulmuş. Olayõn ardõn- dan Karae’en şüpheli olarak sor- gulanõrken, asker 24 saat sonra hiç- bir suçlama yöneltilmeden ser- best bõrakõlmõş. Yahudi göçmenler tarafõndan evinden alõndõğõnõ söy- leyen Cemalat Mugrabi adlõ ka- dõn da Yahudi bir adamõn kendisine defalarca yumruk attõğõnõ, karakola şikâyete gittiğinde kendisine şüp- heli muamelesi yapõlarak gözaltõ- na alõndõğõnõ söyledi. Mugrabi, yetkililerin suçsuzluğunu kanõtla- yan bir video kaydõnõn gösteril- mesine karşõ çõktõğõnõ ve para ce- zasõna çarptõrõldõğõnõ anlattõ. Kudüs Belediyesi’nden yapõlan yazõlõ açõklamada ise Acri’nin raporunun gerçeği yansõtmadõğõ, yanlõş ve önyargõlõ olduğu öne sürüldü. Kudüs’te yaşayan 765 bin ki- şiden 495 bini Yahudilerden, çoğu Kudüs’ün doğu kesiminde yaşayan 270 bin kişi de Filistin- lilerden oluşuyor. İsrail tarafõn- dan 1967 yõlõnda ilhak edilen Do- ğu Kudüs’te yaklaşõk 200 bin Ya- hudi bulunuyor. Dış Haberler Servisi - Bir grup Amerikalõ sanatçõ, işgal altõndaki Batõ Şeria’daki yerleşimlerde sahneye çõkmayõ reddeden İsrailli tiyatroculara destek verdi. ABD’de yaşayan yaklaşõk 150 sinema ve tiyatro sanatçõsõ, imzaladõklarõ mektupla yerleşimlerde sahne almayõ reddeden meslektaşlarõna destek oldu. Oscarlõ oyuncu Vanessa Redgrave gibi büyük isimler de mektupta imzasõ bulunanlar arasõnda. Bir grup İsrailli oyuncu, daha önce Batõ Şeria’daki Ariel yerleşiminde yeni açõlan kültür merkezinde sahneye çõkmayacaklarõnõ duyurmuştu. Tel Aviv’in işgal politikasõnõ protesto eden oyunculara daha önce de İsrailli akedemisyenler destek çõkmõştõ. Akademisyenler de oyuncular gibi işgalin İsrail ve Filistin barõşõna ilişkin bir engel olduğunu belirtmişlerdi. İsrailli sanatçılara Amerika’dan destek Pazar günü yapılacak halk oylamasında “evet” sonucunun Türkiye’yi nereye götüreceğinin yanıtını 23 Şubat’taki yazımızı yeniden yayımlayarak vermek istedik! Acri tarafından açıklanan rapora göre, İsrail İçişleri Bakanlığı’nın parayla tuttuğu güvenlikçiler, Yahudi göçmenlerin özel silahlı milisi gibi davranıyor. Filistinli Ahmed Karae’in’in tartıştığı, o sırada görevde olmayan bir İsrail askeri tarafından vurulmadan hemen önce çekilen fotoğraf da raporu doğruluyor. Kalçasından vurulan Karae’en şüpheli muamelesi görürken, asker serbest bırakıldı. Vanessa Redgrave, oyunculara destek mektubunun imzacılarından
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle