Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 EYLÜL 2010 SALI
10 DIŞ HABERLER dishab@cumhuriyet.com.tr
CMYB
C M Y B
KAVŞAK
ÖZGEN ACAR
“Demokrasi” sözcüğü Yunancadır.
“Demos (halk)” ve “kratos (güç)”
sözcüklerinin birleşmesinden türeyen
“demokratia (halkın yönetimi)”
demektir. Temel kuralı “toplumdaki
her bireyin yönetime eşit katılımını,
yasalar önünde eşitliğini”
öngörmesidir.
Demokraside “4Y” kuralı geçerlidir.
Yasama… Yürütme… Yargı…
Yayın… “4Y”, hiçbir “Y”nin ötekisine
üstünlüğünü kabul etmez, “kuvvetler
ayrımını” benimser.
“Coup d’état (devlet darbesi)”
sözcükleri ise Fransızcadır. “Darbe”,
askeri müdahale ile çeşitli yönetimlere
karşı yapılır. “Darbe”yi yalnızca askeri
“junta”nın yaptığı sanılmasın! “Junta”
İspanyolca bir sözcüktür, İspanyolca
“hunta”, Türkçe “cunta” olarak
okunur, “heyet” anlamındadır. “Heyet”
içinde bir “baş” öne çıkar.
Özellikle İspanyolcanın yaygın,
demokrasinin zayıf olduğu Güney
Amerika ülkelerinde görüldüğü için
“darbe” ve “cunta” sözcükleri birlikte
kullanılır. “Cunta”larca “darbe”,
yalnızca demokrasiye, krallara karşı
değil; iktidardaki “cunta” yönetimine
karşı bir başka “cunta” tarafından da
yapılır.
“Darbe”yi yalnız “askerler” yapmaz.
Darbeyi “siviller” de yapabilir.
Türkiye’de son aylarda “sivil darbe”
sözcükleri yeni bir deyiş olarak
dilimize girdi. “Sivil darbe”nin en güzel
örneğini 1 Şubat 1979’da Fransa’daki
sürgünden İran’a dönen Ayetullah
Humeyni ve adamları yaptı.
Humeyni, Şah Rıza Pehlevi’yi “sivil
darbe” ile devirip İran’ın “en yüksek
siyasal ve dinsel önderi” oldu. Çeşitli
Ayetullahlardan oluşan “sivil cuntası”
o gün bugündür İran’ı yönetiyor.
Siyasal bilimlerde bu yönetime, yine
Yunanca kökenli sözcükle “theokrasi
(tanrı yönetimi)” deniliyor. Tam
anlamıyla “secular (laik) demokratik”
yönetimin karşıtı, hatta düşmanı bir
yönetim biçimidir. İran’daki yönetime
sivil “cuntayı” oluşturan “mollalardan”
dolayı “mollakrasi” diyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’ni “4Y” kuralı
ve “laiklik” ilkesi ile birlikte Mustafa
Kemal Paşa, asker ve sivil arkadaşları
ile ülkeyi işgal eden düşmanlara karşı
bağımsız bir devlet olarak kurduğunda
temel söylem, “Egemenlik ulusundur”
idi. “Demokrasinin” bundan güzel
tanımlaması olabilir mi?
Cumhuriyet gazetesi, Atatürk
devrimlerinde, 1946-50 döneminde,
27 Mayıs 1960’ın ardından ülkede
demokrasinin yerleştirilmesinde
önemli sorumluluklar yüklendi.
Demokrasiden yana olan bu
gazetenin kurucusu Yunus Nadi
yıllarca, başyazarı Nadir Nadi 1950-
57 yılları arasında milletvekilliği
yaptılar. Nadir Bey, 1961
Anayasası’nın sonrasında kurulan
Cumhuriyet Senatosu’nda senatör
olarak demokrasiye katkılarını yasama
organında da sürdürdü.
27 Mayıs 1960’ı hazırlayan 29 Nisan
SBF olaylarını öğrenci olarak yaşadım.
13 Kasım 1960’ta gazeteciliğe
Cumhuriyet’te başladım. Ocak
1961’de açılan, toplumsal demokratik
devlet anayasasının yapıldığı “Kurucu
Meclisi” görüşmelerini, 11 Havacı
Subay olayını, Albay Talat Aydemir’in
22 Şubat ve 21 Mayıs “darbe”
girişimlerini geceli gündüzlü izledim.
12 Mart 1971 kuvvet komutanlarının
“muhtıra” darbesinden sonra Nadir
Bey 10 kişi ile birlikte gazeteden bir yıl
uzaklaştırıldı. İşin garibi, İlhan Selçuk
da Ziverbey Köşkü’nde “askeri darbe
girişimi” savıyla askeri darbecilerce
işkencelere tabi tutuldu. 11 kişinin
uzaklaştırılmasının ardından ben de
istifa ettim. 12 Eylül 1980 darbesinden
sonra, “cunta”yı eleştiren Cumhuriyet
ekonomik baskı altına alındı.
Sonrasında yazarları 1961
Anayasası’nın mimarı Prof. Dr.
Muammer Aksoy, demokrasi ve
Atatürk devrimlerinin savunucuları
Uğur Mumcu, Prof. Dr. Ahmet Taner
Kışlalı, İran’ın tetikçilerince
öldürüldüler.
“Ergenekon Davası” bağlamında
önce Selçuk, Mustafa Balbay ve Erol
Manisalı “darbe” suçlamasıyla
tutuklandılar. Balbay, “tutukluluğunun”
1. yılını pazartesi günü dolduracak.
Peki, Aydın Doğan’a ne oldu?
Ergenekon’da sahnelenen olay,
“mollaların” önünü açmak için
“demokratları” devre dışı bırakmak ve
“TC Anayasası’nın 4Y kuralı ile laiklik
ilkesini” silmekten başka bir şey
değildir.
Darbelerden Çeken Cumhuriyet!
Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada
Fethullah Gülen’in okullarının öne
çıktığını, YÖK’ün ele geçirilmesi ile
üniversitelerin özerklik ve
bilimselliğine gölge düşürüldüğünü
her gün okuyoruz.
Bu oluşum sürerken medyamızda
“F” tipi polisin türediğini, “telekulak”
örgütlenmesinin başladığına ilişkin
haberleri okur olduk. Bırakın insanların
dinlenmesini, bırakın Cumhuriyet
gazetesinin Ankara bürosu santralının
dinlenmesini; Yargıtay santralından
Genelkurmay Başkanı’na kadar
herkesin dinlendiği bir ülkede
“demokrasi” mi, yoksa “mollakrasi” mi
var, siz karar verin! Bırakın dinlemeyi,
adam çıkıyor, üstelik AKP milletvekili,
“Şimdi biz onları fişliyoruz” diye açık
seçik herkesin önünde itiraf ediyor.
Bir süre sonra “F” tipi polisin,
definecilerin deyimiyle sağa sola lav
silahlarının, el bombalarının
“tohumlandığına” tanık olmaya
başladık. Ardından sabaha karşı “F”
tipi polis yöntemleri ile gazetecilerin,
bilim insanlarının, yüksek yargıçların
evlerinin basılarak tutuklandıklarını
gözlerimiz fal taşı gibi açılarak
izliyoruz.
Ardından 28 Şubat MGK tavsiye
kararında etkin olan emekli generaller
ya da üniformalı, üniformasız
generaller, amiraller, albaylar,
teğmenler tutuklanıyorlar. 1.
Ergenekon dosyasını niceleri izledi.
Hangi savcı, hangi yargıç ya da
komutan Feto, Süleymancı, Cüppeli
Ahmet, İsmailağa, Menzilci, Nurcu
“mollalarına” yasal soruşturma
başlatmışsa, futbolcu deyimiyle
“kontrataklarla” o kişiler teker teker,
çifter çifter, gruplar halinde
tutuklanmadılar mı?
Kimilerine göre “4Y” kuralının
“şirazesi” çıkmıştı ya TC’nin “zıvanası”
çıkartılmıştı. Her tutuklamadan sonra
yandaş basında başlıklar: “Darbe…”
“Darbeci…” “Darbe geliyor!”
“Darbeciler tutuklandı…” “Yeni bir
darbe daha ortaya çıkarıldı…” “Islak
darbe, kuru darbe…” Bir darbedir
gider oldu.
“Demokrasi havarisi” kesilmiş AKP
hükümeti, “darbecilerin” köküne kibrit
suyu döküyormuş. AKP, demokrasiyi
“darbecilere” karşı “sivil darbe” ile
koruyormuş. Aslında halka “darbe
korkusu” salınmıyor mu?
Ergenekon Destanı, Türklerin tarih
sahnesine yeniden çıkışının bir
öyküsüdür. Ergenekon’da çıkış yolunu
Türklere bir “bozkurt” göstermiş.
“Kurt” deyince aklımıza bir başka
“kurt” öyküsü geldi!
Hani bir köyde yalancı bir çoban
varmış. Bir gün köy halkına “Koşun
sürüye kurt saldırıyor”
diye bağırmış. Köylü
yardıma koşmuş,
ama “kurt” falan
yokmuş! Çoban 2-3
kez daha bu yalanı
yinelemiş. Köylü hep
yardıma koşmuş.
Ama 4.sünde kurt
gerçekten gelmiş,
ama köylü artık
çobanın çağrısını
umursamamış!
İran’da “mollakrasi”
kurulduğunda
Türkiye’de “Türk
ordusu şahın ordusu
değildir! TSK,
Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye
Cumhuriyeti’ni mollalara bırakmaz”
diye bir söz söylenirdi. Ama özellikle
12 Eylül’de mollara kapıyı kim araladı?
İran “mollakrasisi” Sam Amcaya
ders oldu. Ayetullah’ın İran’ı ile baş
edemedi. O halde baş edebileceği,
Mart 1999’dan bu yana koynunda
beslediği Fethullah’a Ortadoğu
kavşağında sözünü dinleyeceği,
sözde ılımlı “teokrasi” ya da
“mollakrasiyi” kurdurma saflığında
görülüyor!
Hamlet’in “Olmak ya da olmamak.
İşte bütün sorun burada!” dediği gibi
“Askeri darbe mi ya da Fethullah’ın
sivil darbesi mi? İşte sorun burada!”
“Al birini vur ötekine” diyebilirsiniz.
Bir insanın ruhsal yapısını etkileyen en
önemli söz “N’olacak bu senin halin?”
sorusu imiş! Bunu Türk halkına
“N’olacak bu Türkiye’nin hali?” diye
sorabilir miyiz?
Ayetullah’tan Fethullah’a!
Elmek: ozgenacar@gmail.com Faks: 0312. 442 79 90
Demokrasi - Mollakrasi
Moldova’daboykottuttu
DENİZ BERKTAY
KİEV - Bir buçuk yõldan bu yana dev-
let başkanõnõ seçemeyen Moldova’da,
ağõrlõğõnõ sağõn oluşturduğu koalisyon hü-
kümeti tarafõndan hazõrlanan ve devlet
başkanõnõn parlamento yerine halk tara-
fõndan seçilmesini öngören tasarõnõn
oylandõğõ referandum, gerekli katõlõmõn
sağlanamamasõ nedeniyle, iptal edildi.
Moldova’da önceki gün düzenlenen ve
geçerli sayõlabilmesi için seçmenlerin en
az yüzde 33.33’ünün katõlõmõnõn gerekli
olduğu referandum, katõlõmõn yüzde 30
civarõnda olmasõ nedeniyle iptal edildi.
Ortodoks mezhebine mensup Gagavuz
Türklerinin yaşadõğõ Gagavuz Özerk
Bölgesi’nin, yüzde 10’luk oranla, refe-
randuma katõlõmõn en düşük olduğu yer
olduğu bildiriliyor.
Referandumu boykot çağrõsõnda bu-
lunan ana muhalefetteki Moldova
Komünist Partisi, düşük katõlõmõn,
halkõn iktidara güveninin kalmadõğõ-
nõ gösterdiğini ifade etti.
Referandumdan evet sonucuna kesin
gözüyle bakan koalisyon partilerinde so-
nuç, şok etkisi yarattõ. İktidardaki par-
tilerden bazõlarõ, düşük katõlõmõn ko-
münistlerin halka referanduma gitme-
meleri için baskõ uygulamasõndan kay-
naklandõğõnõ savunurken Başbakan Vlad
Filat, yenilginin asõl nedeninin, koalis-
yon partilerinin birleşik bir strateji iz-
lemek yerine, her bir parti liderinin bu
referandumu kendi seçim kampanyasõ gi-
bi görmesi olduğunu söyledi.
Acı reçete de etkili oldu
Geçen yõl göreve gelen koalisyon hü-
kümetinin halkõ referanduma ikna ede-
memesinde, IMF ile imzalanan anlaşma
çerçevesinde uygulanan “acı reçetele-
rin” etkili olduğu değerlendirmesi ya-
põlõyor. Devlet başkanlõğõ görevini ve-
kâleten yürüten meclis başkanõ Mihay
Gimpu’nun Rusya karşõtõ politikalarõ so-
nucunda Rusya’nõn Moldova’ya tarõm
ürünlerinde uygulamaya başladõğõ am-
bargo da, bir tarõm ülkesi olan Moldo-
va’nõn ekonomisine ağõr bir darbe indirdi.
Gimpu, Rusya ile çatõşmacõ söylem kul-
lanarak milliyetçi kesimlerin oylarõnõ top-
lama çabasõ içindeydi.
Moldova, son iki yõldõr, bir tarafta
komünistlerin, diğer tarafta ise Batõ
yanlõsõ ve Romanya ile birleşmeyi sa-
vunan sağ partilerin oluşturduğu iki
kutup arasõnda sert siyasi çekişmele-
re sahne oluyor. Uzmanlar, kasõm
ayõnda yapõlacak parlamento seçim-
lerinde, Rusya ile yakõn ilişkileri sa-
vunan partilerin güç kazanacağõ de-
ğerlendirmesinde bulunuyorlar.
Ülkede önceki gün yapõlan referandumda, ana muhalefetteki Komünist Parti’nin boykot
çağrõsõna uyuldu... Sonuç, sağõn ağõrlõklõ olduğu koalisyon hükümetinde şok etkisi yarattõ
ALMANYA’DA NÜKLEER
ENERJİ TARTIŞMASI KIZIŞIYOR
Dış Haberler Servisi - Almanya hükümetinin
nükleer enerji tesislerinin kapatõlma tarihlerini
ileriye atma kararõna, muhalefetten ve
çevrecilerden tepki geldi. Almanya Başbakanõ ve
Hõristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Angela
Merkel’in önceki gün hükümet ortaklarõ
Hõristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve liberal
çizgideki Hür Demokratik Parti (FDP)
liderleriyle yaptõğõ 10 saatlik toplantõdan,
nükleer tesislerin ömrünün uzatõlmasõ kararõ
çõktõ. Çevre Bakanõ Norbert Roettgen ve
Ekonomi Bakanõ Rainer Brüderle, nükleer
reaktör ve santrallarõn daha önce planlanandan
10-15 yõl sonra kapatõlmasõnõn düşünüldüğünü
doğruladõ. Almanya Sosyal Demokrat Partisi
(SPD) liderliğindeki önceki hükümet 2000
yõlõnda, nükleer tesislerin en geç 2021’de
tamamen ortadan kaldõrõlmasõna karar vermişti.
Yeni plana göre 1980’den sonra inşa edilen
reaktörler 2035’e kadar açõk kalacak. Daha eski
olanlar ise 2029’da kapanacak. Hükümet
liderlerinin toplantõsõ devam ederken, dõşarõda
toplanan yüzlerce kişi, yenilenebilir enerji
kaynaklarõna yönelmeyi geciktireceğini
belirttikleri yeni plana tepki gösterdi. SPD lideri
Sigmar Gabriel, “Alman hükümeti hiçbir
sebep yokken, Almanya’daki en büyük sosyal
anlaşmazlıklardan birini canlandırıyor”
derken, yapõlan kamuoyu yoklamalarõnda halkõn
büyük çoğunluğunun nükleer santrallarõn
kapatõlmasõnõ istediğine işaret ediyor.
Ülkede halen17 nükleer reaktör bulunuyor.
‘SURİYE’Yİ SUÇLAMAK YANLIŞTI’
Dış Haberler Servisi - Lübnan Başbakanõ Saad
Hariri, babasõ, eski başbakan Refik Hariri’nin
suikast sonucu öldürülmesinden Suriye’yi
sorumlu tutmakla yanlõş yaptõğõnõ söyledi. Suudi
“Eşşark el Avsat” gazetesine dün açõklama
yapan Saad Hariri, suikastla ilgili uluslararasõ
soruşturmanõn yalan tanõklõkla yönlendirildiğini
belirterek, “Hatalar yaptık. Suriye’nin
suçlanması siyasi ve bu siyasi suçlama geride
kaldı” diye konuştu. Refik Hariri, 2005’te
başkent Beyrut’ta bomba yüklü bir araçla
düzenlenen suikastta hayatõnõ kaybetmişti.
Yõllardõr babasõnõn ölümünden Şam’õ sorumlu
tutan Saad Hariri’nin açõklamasõ önemli bir
politika değişikliği olarak değerlendiriliyor. BM
destekli uluslararasõ mahkeme, Suriye’nin
suikastla ilişkisine işaret etmekle beraber
kimseye resmen suçlama yöneltmedi. Lübnan’da
30 yõl süreyle asker bulunduran Suriye,
Hariri’nin öldürülmesinin ardõndan, Lübnan’dan
çekilmek zorunda kalmõştõ.
DoğuKudüs’tepolisterörü
Dış Haberler Servisi - Doğu Ku-
düs’te yaşayan Filistinlilerin, İsra-
il polisinin sistematik ayrõmcõlõğõ-
na uğradõğõ ve bölgeye aşõrõ dinci
Yahudi göçünün hõzla arttõğõ bildi-
rildi. İsrail Yurttaşlõk Haklarõ Bir-
liği (Acri) tarafõndan önceki gün ya-
yõmlanan rapora göre, İsrail İçişle-
ri Bakanlõğõ’nõn Doğu Kudüs’e
yerleşen Yahudi göçmenleri koru-
mak amacõyla parayla tuttuğu gü-
venlikçiler, Yahudi göçmenlerin
özel silahlõ milisi gibi davranõyor ve
Filistinlilere karşõ giderek artan
oranda aşõrõ güç kullanõyor.
Raporda, son aylarda Yahudi gö-
çünde büyük artõş görüldüğü ve Fi-
listinlilerle çatõşmalarõn arttõğõ, Ya-
hudi göçmenleri şi-
kâyet eden Filis-
tinlilerin, şüphe-
li muamelesi gördüğü ve tutuklan-
dõğõ belirtildi. İsrail polisinin bazen
12 yaşõndan küçük Filistinlileri bi-
le sorguya çektiği bildirilen rapor-
da, Doğu Kudüs’te gözetleme ka-
meralarõnõn yaygõn olarak kulla-
nõldõğõ ve Filistinlilerin mahremi-
yetinin ihlal edildiği de kaydedildi.
Şikayete gidene gözaltı
Raporda yer alan bilgilere göre,
Filistinli Ahmed Karae’en, tar-
tõştõğõ ve o sõrada görevde olmayan
bir İsrail askeri tarafõndan kalça-
sõndan vurulmuş. Olayõn ardõn-
dan Karae’en şüpheli olarak sor-
gulanõrken, asker 24 saat sonra hiç-
bir suçlama yöneltilmeden ser-
best bõrakõlmõş. Yahudi göçmenler
tarafõndan evinden alõndõğõnõ söy-
leyen Cemalat Mugrabi adlõ ka-
dõn da Yahudi bir adamõn kendisine
defalarca yumruk attõğõnõ, karakola
şikâyete gittiğinde kendisine şüp-
heli muamelesi yapõlarak gözaltõ-
na alõndõğõnõ söyledi. Mugrabi,
yetkililerin suçsuzluğunu kanõtla-
yan bir video kaydõnõn gösteril-
mesine karşõ çõktõğõnõ ve para ce-
zasõna çarptõrõldõğõnõ anlattõ. Kudüs
Belediyesi’nden yapõlan yazõlõ
açõklamada ise Acri’nin raporunun
gerçeği yansõtmadõğõ, yanlõş ve
önyargõlõ olduğu öne sürüldü.
Kudüs’te yaşayan 765 bin ki-
şiden 495 bini Yahudilerden,
çoğu Kudüs’ün doğu kesiminde
yaşayan 270 bin kişi de Filistin-
lilerden oluşuyor. İsrail tarafõn-
dan 1967 yõlõnda ilhak edilen Do-
ğu Kudüs’te yaklaşõk 200 bin Ya-
hudi bulunuyor.
Dış Haberler Servisi - Bir grup
Amerikalõ sanatçõ, işgal altõndaki
Batõ Şeria’daki
yerleşimlerde
sahneye
çõkmayõ
reddeden İsrailli
tiyatroculara destek
verdi. ABD’de yaşayan
yaklaşõk 150 sinema ve
tiyatro sanatçõsõ,
imzaladõklarõ mektupla
yerleşimlerde
sahne almayõ
reddeden
meslektaşlarõna
destek oldu. Oscarlõ oyuncu
Vanessa Redgrave gibi büyük
isimler de mektupta imzasõ
bulunanlar arasõnda.
Bir grup İsrailli oyuncu, daha
önce Batõ Şeria’daki Ariel
yerleşiminde yeni açõlan kültür
merkezinde sahneye
çõkmayacaklarõnõ duyurmuştu. Tel
Aviv’in işgal politikasõnõ protesto
eden oyunculara daha önce de
İsrailli akedemisyenler destek
çõkmõştõ. Akademisyenler de
oyuncular gibi işgalin İsrail ve
Filistin barõşõna ilişkin bir engel
olduğunu belirtmişlerdi.
İsrailli sanatçılara Amerika’dan destek
Pazar günü yapılacak halk oylamasında “evet” sonucunun
Türkiye’yi nereye götüreceğinin yanıtını 23 Şubat’taki yazımızı
yeniden yayımlayarak vermek istedik!
Acri tarafından
açıklanan rapora göre, İsrail
İçişleri Bakanlığı’nın parayla
tuttuğu güvenlikçiler,
Yahudi göçmenlerin
özel silahlı milisi gibi davranıyor.
Filistinli Ahmed Karae’in’in
tartıştığı, o sırada görevde olmayan
bir İsrail askeri tarafından
vurulmadan hemen önce çekilen
fotoğraf da raporu doğruluyor.
Kalçasından vurulan Karae’en
şüpheli muamelesi
görürken, asker serbest
bırakıldı.
Vanessa Redgrave, oyunculara
destek mektubunun imzacılarından