23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5EYLÜL2010/SAYI1276 PAZARI Çok okunan blog yazarlığından yazarlığa terfi eden Samî Hazinses Her şeyi kadınlar çin yapıyorum YAĞMUR SİSTANİ , s - ^ erçek adı Aras Öztürk Çolak. Ancak herkes i •,...... onu "Sami Hazinses" adıylatanıyor. Bu Vı; ,, ı mahlası seçmesinin ise tek sebebi var: Türk sinemasının eski emektarlarından Sami Hazinses'e küçüklüğünden beri olan hayranlığı... 24 yaşında. Türkiye'de son yıllarda yükselişe geçen "blog yazarlan" içinde ismi en fazla öne çıkanlardan... iki yıldır blog yazarlığı yapıyor. Tvvitter'da takipçisi binleri buluyor. "Piç Güveysinden Hallice" isimli romanı yazmaya da böylece karar veriyor. Türkiye'de "sokak edebiyatı" ya da "dizüstü edebiyat" denen, mizahı da, argoyu da, küfrü de barındıran ekolün önde gelen temsilcilerinden. - Blog yazma fikri nasıl oluştu? - Blogspot'un ne olduğunu bile bilmiyordum, bir arkadaşım "gel blog yaz, burada çok ekmek var" dedi. Ben de belki bir manita ayarlarız dedim. Gerçekten de çok ekmegini yedim (Gülüyor.) -Tvvitter'da binlercetakipçin var, kitabın çok satıyor. Gençler arasında bu kadar popüler olmanın sebebi ne? - Ben sahteliği sevmiyorum. Tvvitter'da ağzımdan küfür çıkabilir. Gerçek hayatta arkadaşının annesine küfür ediyorsun, sonra beraber gülüyorsunuz. Ancak daha sonra bilgisayar karsısına oturuyor ve küfür eden birini engelliyorsun. Bu bana biraz sahte geliyor... Ben günlük hayatta nasıl konusuyorsam internette veya kitapta yazdıklarımda da aynı dili kullanıyorum. Yeni neslin en çok takip ettiği blog yazarlarından Sami Hazinses, Okuyan Us Yayınları'ndan çıkan "Piç Güveysinden Hallice" adlı kitabında sokak dilini edebiyata taşıyor. Ona göre kitabında anlattıklarının yüzde 70'i kendisinin veya çevresindekilerin hayatlarından manzaralar yansıtıyor: Kadın peşinde koşan erkekler, birgecelik seks için havada atılmadık takla bırakmayan ergenler, sosyal ortamlara sadece "karı- kıztavlamak" için giren gençler... Kitabında sadece argo ve küfür yok tabii, aynı zamanda Türklere dair isabetli gözlemler de var. Hazinses; yagmur yağdığında kafasına Migros poşeti geçiren adamlardan, çay ve börekle gün yapan teyzelerden, "sen daha iyilerine layıksın" diyerek terk eden sevgililerden, bir kaza, kavga gördü mü seyredenlerden bahsederken, aslında "bizi" "bize" anlatıyor, anlatırken de gülümsetiyor. Kendi kendiyle alay edebilen bir adamım. Sosyal paylaşım sitelerinde var olma amacım da tamamen eğlence. insanlara anlatacak çok önemli şeylerimin olduğunu savunmuyorum. - Yolda yürürken tanıyanlar falan çıkıyor mu? - Bazen. Aynı yazdıgın gibiymişsin diyorlar. Allah'a şükür var bir hayran kitlem ama benim için önemli olan kadınların bana hayran olması! (Gülüyor) Bu dünyada ne yapıyorsak kadınlar için yapıyoruz. Şarkı da yapıyorsan, resim de yapıyorsan kadınlar için, ben hiçbirşeyi sanat için yapmıyorum ki, kadınlar beni begensin diye yapıyorum! - Roman yazma fikri nereden çıktı? - Cem Mumcu aradı bir gün beni, "Çok okunan blog yazarlarının kitabını yayınlama projem var, ilgilenir misin" dedi. Sonra birlikte romanın konusunu belirledik. Hayatı boyunca kız peşinde koşan bir adam var, en sonunda bir gün birine âşık oluyor ve olaylar gelişiyor. - Kitabın adı neden "Piç Güveysinden Hallice?" - Bir arkadaşım komik bir isim bul, akılda kalsın dedi. Bunu buldum! - Kitapta anlattıklann ve üslubun bana yeni nesil mizah dergilerindeki karikatürleri çağnştırdı. Bir esinlenme var mı? - Olabilir. Ne de olsa 10 yaşımdan beri bu mizah dergilerini okuyorum. Cengiz Üstün, Umut Sarıkaya gibi isimleri çok okurum. Onlarla aynı dili konuşuyormuşum gibi hissediyorum. -Tarzını daha çok nasıl tanımlıyorsun? - "Dizüstü edebiyatı" ya da "sokak edebiyatı" yakın birtanım olabilir. Üniversite mezunuyum, okumuş- etmiş adamız ama biryandan da mahallede gazoz kapagı yarıştıran, kahvede kâğıt oynarken kavga eden bir adamım. Yazdıklarıma da ne tam olarak "edebiyat" demek mümkün, ne de "değil" demek... - Kitabında sürekli kadın peşinde koşan erkekler var. Hayatta da bu böyle mi? - Erkekler peşinden koşmadığı bir kadını istemez ki. Mesela ben peşimden koşan bir kadın istemem. Erkek "ben kadının peşinden koşmalıyım" mottosuyla hareket eder. Biraz da Türk erkekleriyle alakalı bu. Kadınlara kendimizi tanıtana kadar bin türlü takla atıyoruz, yakışıklılık, para, zekâ, karizma, bunlardan hangisi varsa onu kullanıyoruz. Bir kadını elde ettikten sonra da yayıyoruz kendimizi. - Peki kadınlann bu kadar peşinden koşmak yorucu değil mi? - (Gülüyor...) Yorulduğum da oluyor. Biz de insanız en nihayetinde. - Ailen senin bu popülerliğinden haberdar mı? Hiç sorma... Annem namazında niyazında. Babam günde iki şişe rakı içen, küfürbaz, asabi bir adam. Kitap çıkınca eve getirdim. Annem aldı kitabı, arkasına baktı. Sonra "Ayıp ayıp yazmışsın, bir daha yazma böyle şeyler" dedi. Sonra bir gün eniştem bize gelmişti, "Nasıl gidiyor salışlar" dedi, babam hemen "Ben birsayfasını bile okumadım. Eve sokulacak kitap değil!" diye çıkıştı. "Küfür etmeyi ben senden öğrendim, ne bekliyorsun, ansiklopedi mi yazacaktım?" dedim. Biraz kalbimi kırdılar. -Sami Hazinses ismini neden seçtin? - Sinemayı çok seveıim. En sevdiğim aktör de hep Sami Hazinses'ti. Kenara itilmiş birtiptir. Kadir inanır, Cüneyt Arkın, Tarık Akan jöndür, yakışıklıdır. Sami Hazinses ise hep bahçıvandır, dilencidir, aşçıdır. Yüzünde hep hüzün vardır. Yeşilçam'ın hastasıyım zaten. "Ah Müjgan Ah" en sevdiğim filmdir. Kitabın son cümlesi o filmden alıntı mesela: Müzgan'ı unutmak, Müzgan'ı sevmemek... • K • l ^ i n j PAZAR YAZILARI ADNAN BİNYAZAR Güzelliği algılamak •~\ üzellik hep soyutlama olarak \J. algılanır. Onun için kimse şudur diye bir tanıma girişmez. Girişse de işin içinden çıkamaz. Sözlüklerde yer alan, "estetik bir beğeni, duygu, coşku, hoşlanma duygusu uyandıran nitelik" yolundaki sözlük tanımlamalarının biçimsellikten öte bir anlam taşımadığı açık. Güzelliğin, "biçimindeki uyum ve ölçülerindeki dengeyle hoşa giderek hayranlık uyandıran" kişi, nesne, duygu diye tanımlanması da güzellik imgesini açıklamada yetersiz kalıyor. Güzellik mi, güzel olanı görmek mi? Az çok imgesel algılamalarla kavranabilen bu büyüleyici sözcüğe ancak şairler, romancılar, ressamlar, besteciler, bilim adamları yaklaşımsal adlandırmalarda bulunabiliyor. Konfüçyüs, "Her şeyde bir güzellik vardır, ama herkes göremez," deyip güzelliği kişinin görme duyusuna, ayırt etme yeteneğine bırakıyor. Binbir Gece Masallari'nda geçen "Güzellik onu arayana görünür" sözü, bir ölçüde de olsa Konfüçyüs'ün yaklaşımına açıklık getiriyor. David Hume'un, şu sözüyle güzelliğin algılanma alanını genişlettiğini görüyoruz: "Güzellik, şeylerin kendilerinde var olan bir nitelik değil, onları düşünen zihinde var olan bir şeydir; her zihin farklı bir güzellik algılar." Çok uzak kültürlerden de olsalar, 17. yy. ozanlarından Kâtibi'nin güzellik algılaması, Hume'la örtüşüyor: "Acep sevdiğimden güzel var mo'la / Şu fâni dünyada kullar içinde". Güzelliğe Kâtibi'nin koyduğu sınır, sevene geniş bir özgürlük alanı açıyor. Bir de göz görüp gönül sevdi mi, kimseye diyecek söz kalmıyor. Emperyalizm sözlü ya da yazılı basınla, göz alıcı sergilemelerle standart bedenler, standart yüzler yaratarak sömürüsüne her gün yeni alanlar açıyor. Oysa modellerle, sinema oyuncularıyla, güzellik yarışmalarıyla standartlaştırılmış güzellik, insanın algılama gücünü köreltir, onu sanal görüntülerin kölesi kılar. Ayrıca, güzellik görecedir; her çağın değerlerine, yaratılan kültürel ortamına, kişinin beğeni düzeyine göre değişkenlik gösterir. Şöyle ki, Türkçede "alaysama" diye karşılanabilecek ironi kavramını açıklamak için şöyle bir örnek verilir: Oğlu, güzelliğini göklere çıkardığı evleneceği kızı annesiyle tanıştıracaktır. Anne, gelin adayını görür görmez, "Robert çocukluğundan beri hep patlak gözlü kızlardan hoşlanıyor," deyiverir. Voltaire de Felsefe SözlüğıJnöe güzelliğin göreceliğine değiniyor: "Erkek kurbağaya 'güzellik nedir' diye sorun; güzelliğin, küçük kafasından fırlayan iki iri yuvarlak gözü, kocaman yassı ağzı, sarı bir göbeği, kahverengi bir sırtı olan dişisi olduğunu söyleyecektir." Hume'un söylemiyle, güzellik zihinsel bir algılayış sayılsa da, güzelliğe sınır konamıyor. Özellikle de kadın, güzel olma umuduna kapılmasın, düşleminde en ulaşılamayacak güzellikler kurguluyor. Bundan dolayı emperyalizmin bir besin kaynağı da güzellik pazarının yarattığı bu dev endüstridir. Dünyada aşırı giyim kuşama, kozmetiğe, cilt ve beden operasyonlarına yatırılan bir yıllık tutar, sanırım Afrika'nın yoksul insanlarını açlıktan, hastalıktan kurtarmaya yetecektir. Sorun, güzelliğin soyutluğu somutluğu değil. Bundan yetmiş yıl önce, o da düğünlerde bayramlarda sürme, rastık, allık vb. sürerlerdi kadınlar. Öyle olduğu için kadının yüz gözenekleri krater ağzı gibi büyümez, bunalımları olmazdı. Çağımızın kadını ise nerdeyse makyajdan maske takmış gibi dolaşıyor. Olanağa sahip olamayanlar ise bunalımdan bunalıma giriyor... 0 binyazar@gmail.com Çocuğunuz okula hazır mı? FIGEN ATALAY O kullar 20 Eylül'de açılacak. llköğretim birinci sınıf öğrencileri ise uyum sağlamaları için 13 Eylül'de okula başlayacak. Anakucağından kalabahk sınıflara ilk kez adım atacak küçükler arasında okula alışmakta güçlük çekenler mutlaka olacaktır. Egitim bilimciler, ilköğretim birinci sınıtla başlayan ve üniversiteye kadar uzanan süreçte, öğrencinin başarısızlık duygusu yaşamaması, öğrenim hayatıyla ilgili kaygılar duymaması için okul olgunluğu araştırması yapılmasını ve altyapıyı oluşturduğu için anaokulundan sonra münkünse aynı kurumun ilköğretim okuluna devam edilmesini öneriyoılar. Bu arastırma, okulöncesi eğitim kurumlarının Psikolojik Danışmanlık vo Rchberlik Birimlerinde ya da Çocuk Gelişim Merkezleri'nde yaptırılabilir. Okul olgunluğu araştırmasının, mutlaka bu alanda ve bilimsel testleri uygulamada deneyimi olan psikolojik danışmanlar ve çocuk gelişim uzmanları tarafından yapılması gerekiyor. Bu araştırmada, çocuğun öğrenme ortamlarına hazır olup olmadığı çeşilli testler yardımıyla ölçülüyor. Özel Kültür 2000 ilköğretim Okulu Müdürü Şule Yurcu, çocuklan ilköğretime yeni başlayacak anne-babalara önemli uyarılarda bulundu. Yurcu'ya göre, çocuklan okul imajıyla tanıştırma sürecinde, aile ne kadar tedirginse, çocuk da o kadar tedirgin olur. Ailenin veya çevrenin, okul A şırı korumacı ailede yetişen çocuklar, anne- f~\ babalarından ayrılacakları zaman bazı kaygılar geliştirirler. Örneğin, kalabalıkta kaybolacaklannı, tanımadığı kişilerin bulunduğu ortamda uriutulacaklarını veya kötülüklerle karşılaşacaklarını düşünebilirler. Eğer bu kaygılar zamanında fark edilmez ve önlem alınmazsa korkuya dönüşür ve kolay önlenemeyen tepkilerle ortaya konulabilir. Bu tepkiler, şiddetli aglama, karın ağrıları, kusma ve uyku bozukluklaı ı şeklinde gelişebilir. • hakkında "kendi deneyim ve gözlemlerinde yer etmiş" olumsuz anılarını, çocuklarına aktarması ya da çocuğu disipline etmek için okulu "polis" gibi göstermesi, son derece hatalı yaklaşımlar. Çünkü çocukta okula karşı olumsuz fikir ve korku gelişmesine neden olur. Şule Yurcu, insanların karakter ve yetiştirilme tarzlarındaki farklılıklar nedeniyle, okul ortamındaki süreci aynı biçimde algılamadıklarını ve yaşamadıklarını belirterek, "Kendi çocuğumuz bile olsa, insanlar birbirinden farklı özelliklertaşırlar. Bu baglamda, okul sürecindeki deneyimleri de birbirinden farklı olur. Çocuğumuzun problem yaşamasından korkmak yerine, problemlerinin olabileceğini normal karsılamak ve buhları çözümlemesinde gereken becerileri ona kazandırmak gerekir"dedi. • flgen_atalay@yahoo.com Aîleler ne yapmalı? Çocuga, okulun; öğrenme, gelişme, kendi yaşıtlannı tanıma, sosyalleşme ortamı, öğretmenlerin ve okul çalışanlannın da bu süreçte, kendisinin rehberi, yardımcısı olacağı mesajlan verilmeli. Okulla ilgili olumlu anılar anlatılmalı, anne-baba, kendi okul fotoğraflarını çocuğuyla paylaşmalı. Ailece çocuğun gideceği okul ziyaret edllmeli, bahçede birlikte oynanmalı. Okul çalısanlarının "çocugun ev adresini bildiği" mesajı verilmeli. İGDAŞ'ın "Doğalgaz Eğitimi Projesi" ile doğalgazın güvenilir, çevreci ve konforlu bir enerji kaynağı olduğunu bilen öğrencilerin oranı yüzde 90'a ulaştı. Yaklaşık 10 bin ilköğretim okulu öğrencisine yönelik uygulanan "Doğalgaz Eğitimi Projesi" anket sonuçlarına göre; 6, 7 ve 8'inci sınıf öğrencilerinin, eğitimden sonra bu konuda daha iyi bilinçlendikleri ortaya çıktı. Pilot uygulaması tamamlanan projenin eğitim çalışmaları, 2010-2011 öğretim yılı birinci döneminde yeniden başlayacak. Önümüzdeki yıllarda da devam etmesi planlanan İGDAŞ eğitim projesinin İstanbul'daki tüm ilköğretim okullarında hayata geçirilmesi hedefleniyor. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle