Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL 2010 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Uluslararasõ yoga savaşlarõ
Münih’te eylül günlerinin hüzünlü
yüzü en çok yağmurlarõn
şiirselleştirdiği õslak parklarda ve
caddelerde yaşanõyor bugünlerde... İnce
ince yağmur çiseleyen eylül
cumartesilerinde sokaklarõ arşõnlayõp
bulvarlarda yürümek ve önünüzden geçen
19 numaralõ tramvaya atlayõp şehri
turlamak aslõnda bu kentin ruhunu
keşfetmek açõsõndan çok keyiflidir... Kim
ne derse desin Alman kentleri içinde
Münih gibi sanat ve kültürle yoğrulmuş,
her köşesinde çarpõcõ estetikler yaratõlmõş
çok az şehir vardõr... Bu gerçeği uzun
yõllar buralarda yaşayanlar iyi bilirler...
Giderek büyüyen ve değişen ancak
çirkinleşmeyen şehirde şu sõralarda çok
yoğun bir inşaatlaşma var. Yeni yol
ağlarõ ve bisiklet yollarõ yapõlõrken
eskiyen metro istasyonlarõ da bir bir
onarõlõp boyanõyor.
850 yõllõk Münih’te tarihsel yapõlar biraz
da romantik yönleri ortaya çõkarõlarak ve
yeni eklemeler yapõlarak ve hatta bilerek
eskitilerek (!) restoratörlerin becerikli
ellerinden geçiriliyor... Pek çok ünlü
kilisede onarõmlar tamamlanmak üzere.
Bu arada en göze çarpmaz sanõlan bir
köşedeki kararmõş bir heykel ya da bir
çeşme bile elden geçirilip
güzelleştiriliyor. Karlõ kõş günleri
geldiğinde ise tahta perdelerle örtülecek
bunlar. Haftalardõr yağmur altõnda
yaşayan kentte eylül ile birlikte
serinlikler de başladõ. Vakit buldukça
içimde tortulanan hüzünleri dağõtmak ve
yalnõzlõklarõ unutmak için elimde şemsiye
ile “Bakalım kentin başka köşelerinde
biz yokken neler olmuş?”
meraklanmasõyla yine ünlü caddelerde
dolaşmaktan kendimi alamadõm. Leopold
Caddesi’nden geçen her turistin
hayranlõkla seyrettiği Amerikalõ
heykeltõraş Jonathan Borofskys’in
yaptõğõ beyaz plastikten “yürüyen
adam” heykeli 519 metrelik yüksekliği
bir tarafa yağmur altõndaki görünümüyle
etkileyici dev bir yapõttõr. Onun da ayak
parmaklarõ arasõndaki çirkin grafitiler ve
yazõlar da geçenlerde temizlendi. Kentte
her köşe elden geçiriliyor kõsacasõ.
İki katlõ sarõ turist otobüslerinin võzõr
võzõr işlediği bugünlerde
ve özellikle önümüzdeki
haftalarda Münih
turistten geçilmez olur.
Ünlü Oktober Fest bira
bayramõ boyunca kentin
adeta görücüye
çõkacağõnõ hesaplayan
idareciler ve kültür
dairesi yetkilileri, benim
volta atmadan edemediğim Sendlinger
Caddesi’nin ara sokaklarõndaki kararmõş
yontularõ bile temizlediler. İşte Münih’in
anõtlarõna gözü gibi bakan belediyenin bu
çabasõna karşõn aklõma ister istemez
bizim “Allianoi”nin başõna gelenler gelip
takõlõyor! Şu günlerde tekrar gündeme
gelen Bergama’nõn dibindeki Allianoi
gibi bir antik sağlõk merkezini (1.
derecede arkeolojik sit alanõnõ) göz göre
göre toprakla doldurup, çamura
gömmeye uğraşan duyarsõzlõğõmõza ve
cahilliğimize hayretle üzülüyorum!
Çõldõrmamak elde değil. Münih’te sokak
içindeki bir çeşmeyi bile koruyan,
güzelleştiren ve tanõtan koruma bilincinin
yanõ sõra bizde ise koca bir antik çağõn
şifa merkezini bir baraj uğruna dünyanõn
gözü önünde çamura gömmeyi marifet
sananlara söylenecek söz bulamõyorum.
Ancak Europa Nostra üyelerinin
Başbakan’a yazdõğõ açõk mektubun yanõ
sõra çevreci örgütlerin protestolarõ
bakalõm ses getirecek mi bilmiyoruz.
Günlerdir internetten gördüklerim
karşõsõnda yüreğim burkuluyor, içim
acõyor bu olup bitenlere... Yağmur altõnda
dolaşõrken õslanõp sõğõndõğõm bir İtalyan
kahvesinde geçip gitmiş yaz günlerinin
hüzünleri aklõma geliyor... Cunda’daki o
aşõrõ kalabalõklarla birlikte devlet
hastanesi kapõlarõnda biriken insanõmõzõn
çaresizliği gözümün önünden gitmiyor...
Nerede olursanõz olun ülkede yaşanan
hayal kõrõklõklarõ ve “kırılmalar” ile
kimlik krizlerinin acõsõnõ uzaklarda
olsanõz bile duyarsõnõz... Hiçbir şey eskisi
gibi değil ve olmayacak diyenlere de hak
vermemek elde değil. Her şeyin değişime
uğradõğõ “çılgın” bir dünyadayõz artõk...
Bizler de fark etmeden değişiyor ya da
değiştiriliyoruz belki de artõk kim bilir!
1989’dan beri aralõksõz yaşadõğõm
Münih’te bile bir değişim yaşanõyor.
Metro duraklarõ çoğaltõlõp yeni bisiklet
yollarõ yapõlõyor... Ve haftalardõr
dinmeyen yağmurlar ise herkesi
efkârlandõrõp hüzünlendiriyor. Zaten
eylüller bildim bileli hüzünleri
yaşamaktõr... Ne dersiniz?
İyi pazarlar.
erolozkan66@hotmail.com
Bu başlõk yoganõn ana felsefesine taban
tabana zõt biliyorum. Ne var ki yoganõn
dünyada hõzla büyüyen kârlõ bir sektör haline
gelmesi birtakõm haklar, düzenlemeler ve
paylaşõmlar konusunda anlaşmazlõklarõ da
beraberinde getiriyor. Örneğin 30 milyondan
fazla kişinin yoga yaptõğõ ABD’de bu sektörün
6 milyar dolar getirisi var. Sadece yoga
kurslarõndan değil, kitaplar, dergiler, CD’ler,
giysiler, takõlar, yoga tatilleri, çocuk kamplarõ,
yemek dersleri, hayvanlar için yoga gibi
giderek çeşitlenen ve yayõlan bir endüstriden
söz ediyoruz. Bu kârlõ sahaya ağzõ sulanarak
bakan birtakõm ABD’li girişimcilerin son
adõmõ ise Hindistan’õ ayağa kaldõrmõş.
Washington Post gazetesinin haberleştirdiğine
göre, Hindistan hükümeti bazõ yoga duruşlarõ
ve versiyonlarõ için patent ve telif
hakkõ isteyen ABD’li şirketlere “yoga
hırsızlığı” suçlamasõyla savaş açmõş
durumda. Hindistan’a göre yoga
insanlõğõn ortak bilgisinin bir parçasõ
ve bazõ duruşlar için hak talep etmek
bu eskiçağ geleneğinin ruhunu
kirletiyor. Bu çerçevede harekete
geçen Hindistan Geleneksel Bilgi
Dijital Kütüphanesi yoga
eğitmenlerinden oluşan bir ekibi ve 200 bilim
insanõnõ bir araya getirerek yogaya yönelik
tarihi metinleri inceletmeye başlatmõş. Bine
yakõn yoga duruşunu belgeleyecek bu ekip
ayrõca bir video katalog da hazõrlõyor. Gelecek
ay bu kataloğun uluslararasõ patent
kurumlarõna verilmesi bekleniyor.
Kütüphanenin başkanõ V. K.
Gupta yoganõn kolektif bir bilgi
olduğunu ve yorumlama ne
olursa olsun herkesin
kullanõmõna açõk olmasõ
gerektiğini savunuyor.
Gupta, “Bazı şirketlerin farklı
isimler altında herhangi bir
çeşit yoga çalışmasını
engellemesi çok uygunsuz.
Biz milattan önce 2500 yılında zaten
bulunmuş bir yoga duruşunu başka
birinin ileride icat ettiğini iddia
etmemesini sağlamak istedik” diyor.
Sanskritçeden İngilizce, Almanca, Fransõzca,
İspanyolca ve Japoncaya çevrilecek yoga
pozlarõ ABD ve Avrupa’daki patent ofislerine
gönderilecek. Gupta’nõn ümidi bundan sonra
bu yönde bir talep olursa yoga stüdyolarõnõn bu
bilgilere yönelmesi.
Beatles grubunun gitaristi George Harrison
sayesinde ABD’de yayõlmaya başlayan yoga
bugün burada koşmak, yürümek ya da spor
salonuna gitmek kadar sõradan. Hatta popüler
kültürün neredeyse dayattõğõ “modalardan”
biri. Ve çoğunlukla da kilo vermek ve daha
güzel görünmek için yapõlõyor.
Beden ve nefesi kullanarak insanõn ruhunda
barõş ve uyuma ulaşma yöntemi değil belli ki
bu yoga. Pahalõ ve şõk stüdyolarda, özel olarak
satõn alõnmõş giysiler ve malzemeler eşliğinde
çok havalõ bir biçimde ter atõlan bir çeşit
sektör...
elcpoy@yahoo.fr
İsveç seçimlerinde
Türklerin kafasõ
karõşõk...
İsveç’te, 19 Eylül’de
yapõlacak genel ve yerel
seçim sonuçlarõnõ
“kararsız”lar belirleyecek.
İsveç seçmeni, iktidardaki
sağ koalisyondan kurtulmak
istiyor. Ancak muhalefetteki
Sosyal Demokrat Parti’den
de bir umut õşõğõ göremiyor.
Dört yõl önce, sağcõ partilerin
iktidar olmasõndan hemen
sonra patlak veren ekonomik
kriz, kõsa sürede hükümetin
yõpranmasõna neden oldu.
Seçimlerden kõsa bir süre
sonra yapõlan kamuoyu
yoklamalarõnda Sosyal
Demokrat Parti öne geçti. Bu
başarõda, Olof Palme
ekolünden gelen Mona
Sahlin’in, ilk kez bir kadõn
lider olarak partinin başõna
geçmesinin de payõ vardõ.
Ancak geçen süre içinde ne
Sosyal Demokrat Parti, ne de
Mona Sahlin, bu şansõ
yeterince değerlendiremedi.
Sorunlara farklõ çözüm
önerileri getiremedi. Hatta
son günlerde, Mona Sahlin,
sosyal demokratlarõn
dõşõndaki -gelecekte
koalisyon ortağõ olabileceği-
sola karşõ tavõr alarak,
sorunlarõn çözümünde sağcõ
söylemleri dillendirmeye
başladõ. Sosyal Demokrat
Parti’nin, mart ayõnda
“Ermeni ve
Süryani Soykırım
Tasarısı”nõn İsveç
parlamentosundan
geçirilmesine
öncülük etmesi ise
seçimlerde en
büyük desteği olan
Türkleri yitirmesine
neden oldu.
Yõllarca, sosyal
demokratlarõn oy potansiyeli
konumundaki 200 bin
dolayõndaki Türk, bu
seçimlerde büyük bir kafa
karõşõklõğõ yaşõyor.
Türklerin bir bölümü, sosyal
demokratlara oy verme
konusunda kararsõzlõk
yaşarken önemli bir bölümü
de bu seçimlerde iktidardaki
sağcõ Moderat Parti’ye oy
vereceklerini söylüyor.
Türklerle sosyal demokratlar
arasõndaki bu çatlağõ fark
eden sağcõ Moderat Parti de
Türklerin yoğun olarak
yaşadõklarõ bölgelerde
yaptõklarõ seçim
çalõşmalarõnda, sosyal
demokratlarõn iktidar olmasõ
halinde, “Ermeni ve
Süryani soykırımı”
savlarõnõn ders kitaplarõna
konacağõ, ülkenin birçok
yerine soykõrõm anõtlarõnõn
dikileceği propagandasõnõ
yapõyor. Sağcõ Başbakan
Fredrik Reinfeldt,
İsveç’teki en büyük Türk
göçmen grubunun geldiği
kent olan Konya’nõn Kulu
ilçesini ziyaret ederek İsveç
seçimlerinde Kulululardan
destek istedi. Türkiye’nin
Stockholm Büyükelçisi
Zergün Korutürk de,
Göteborg kentinde yaptõğõ
konuşmada, iktidardaki sağ
partilerin, Türk hükümet
politikalarõna destek
verdiğini, sosyal
demokratlarõn iktidar olmasõ
halinde, İsveç’in de
katkõlarõyla BM ve AB’de
“soykırım” konusunda
Türkiye’ye yaptõrõm
uygulanmasõndan endişe
ettiklerini söyledi. Sosyal
Demokrat Parti ise
Türklerden yitirdiği desteği,
Kürt, Süryani ve diğer
gruplardan almaya çalõşõyor.
Belediye meclislerinde
çarşaflõ ve türbanlõ kadõnlarõ
aday göstererek diğer
Müslüman gruplarõn oylarõnõ
almak istiyor. Yüzde 4 seçim
barajõnõ uygulayan İsveç’te,
19 Eylül’de milletvekili,
belediye, bölge parlamentosu
(il genel meclisi) seçimleri
bir arada yapõlacak.
Tüm olumsuzluklara karşõn,
Türk kökenli adaylar
partilerin milletvekili
listelerine girmeyi başardõlar.
Sosyal Demokrat Parti’nin
Süryani kökenli Genel
Sekreteri İbrahim Baylan,
Süryani kökenli Yılmaz
Kerimo, “Pizzacının kızı”
olarak bilinen Evin Çetin ile
Yekbun Alp, Sosyal
Demokrat Parti listesinde
milletvekili adayõ
oldular. Hediye
Güzel, Vänster
(sol) Parti’den;
Gülan Avcı, Folk
(Halk)
Partisi’nden,
halen milletvekili
olan Mehmet
Kaplan da Çevre
Partisi’nden aday.
İsveç’te sayõlarõ 5 bini bulan
Malatya - Kahramanmaraş
kökenli Tavkirarlõlar da,
bölge parlamentosu seçimine
kendi adaylarõyla katõlacak.
Tavkirarlõlardan Hüseyin
Mirza Karagöz, Halland
Bölge Parlamentosu’ndan
aday oldu. İktidar
değişimleri, İsveç’in
ekonomik ve siyasi
yapõsõnda önemli bir
değişikliğe, bürokraside
depremlere yol açmõyor.
Eski hamam, eski tas; sadece
başbakan ve bakanlar
değişiyor. Bürokratlar,
devlet kadrolarõnda uzun
yõllar çalõşarak yükselen
birikimli kişilerden oluşuyor.
Bürokratlar, politik
görüşlerine göre
değerlendirilmiyor.
Partilerin kemikleşmiş
geleneksel bir tabanlarõ yok.
Seçmen eğilimleri, partilerin
izledikleri ekonomik
politikalara göre değişiyor.
Bazen ekonomik bir açõlõm,
bazen izlenen bir yabancõ
politikasõ seçmenler üzerinde
etkili olabiliyor. Bu nedenle,
İsveç’i 19 Eylül 2010’da
sonuçlarõ ortada zor bir
seçim bekliyor...
alinergis@yahoo.se
Danimarka’nõn
demokrasiyle imtihanõ
Son günlerde İskandinavya’da
art arda cereyan eden birkaç
olay, dünyada hiçbir bölgenin
tamamõ ile barõş ortamõnda
olmadõğõnõ ve devletlerin birbirine
temelde ulusal çõkarlarõ
doğrultusunda bağõmlõ olduklarõnõ
bir kez daha gösteriyor. Buraya ilk
geldiğimde, ne sorunsuz bir
memlekette olduğumu, İsveç,
Norveç, Danimarka kadar birbirine
dost ve yakõn komşu ülkelerin
dünyanõn hiçbir yerinde
bulunamayacağõnõ düşünürdüm,
ama yanõlmõşõm. Bu ülkeler de
birbirlerini kötüleyip, zan altõnda
bõrakabiliyorlarmõş.
Bir o kadar imrendiğimiz ve
kendi ülkemizde de var olmasõnõ
canõ gönülden arzu ettiğimiz
sosyal refah sistemine sahip bu
devletler arasõndaki gelişmeleri
şaşkõnlõkla takip ediyorum.
İskandinavya dendi mi akla
gelen ilk iki devlet, Danimarka
ve İsveç’tir. Öte yandan bu ikili
içerisinde çokkültürlü yapõya ve
toplumsal hoşgörüye daha çok
sahip olanõ İsveç, homojenliği
devlet politikasõ olarak kabul eden
ise Danimarka’dõr. Norveç, oldukça
zengin bir ülkedir, etliye sütlüye
karõşmaz. Bu kõsa İskandinavya
portresinden sonra konumuza geri
dönelim. 19 Eylül’de
gerçekleştirilecek İsveç seçimleri
üzerinden başlatõlan ifade
özgürlüğü ve õrkçõlõk suçlamalarõ,
Danimarka ile İsveç arasõnda soğuk
rüzgârlarõn esmesine sebep oluyor.
Danimarka hükümetindeki
Muhafazakâr Parti ve hükümete
dõşarõdan destek veren aşõrõ sağcõ
Danimarka Halk Partisi (bu parti
Danimarka’daki õrkçõ göçmen
politikalarõn da mimarõdõr),
İsveç’teki seçimlerin demokratik
bir ortamda gerçekleşmeyeceğinden
kaygõ duyduklarõnõ belirterek
İskandinavya tarihinde ve belki de
İsveç-Danimarka ilişkilerinde bir
ilke imza attõ. Parti, bir adõm daha
ileri giderek, Avrupa Konseyi ve
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatõ’nõn (AGİT) devreye
girmesini, seçimlere gözlemci
atanmasõnõ talep etti. Gerekçe
olarak ise İsveç Demokratlarõ
Partisi’nin seçim videosunun İsveç
kanallarõnda yayõmlanmamasõnõn
reddedildiği, parti mensuplarõnõn
belediye ve devlet dairelerindeki
işlere alõnmadõklarõ, çalõşanlarõn da
işten
çõkarõldõklarõ ve
son olarak İsveç
gazetelerinin bu
partinin
reklamlarõna yer
vermeyi kabul
etmediği
gösterildi.
Gerçek şu ki,
İsveç’te
seçimlerin ne kadar demokratik bir
ortamda gerçekleşiyor olduğu
aslõnda Danimarka Halk Partisi’nin
umurunda bile değil. Kendi siyasi
oluşumlarõna ideolojik olarak
tõpatõp benzeyen İsveç
Demokratlarõ Partisi’ne, bana göre
“liberal demokrasinin bir gereği
olarak” uygulanan boykot ve
ambargonun kaldõrõlmasõ için
yukarõda bahsettiğim kurumlarõn
harekete geçmesi istenmekte.
Danimarka Halk Partisi, İsveçli
ikizinin yüzde dörtlük seçim
barajõnõ geçmesi durumunda
kendisini Danimarka’da daha
sağlam bir temele oturtabileceğini,
meşruluğunun tartõşõlmayacağõnõ,
Danimarka siyasetinde ve Avrupa
Parlamentosu’nda daha baskõn
olacağõnõn farkõnda.
Tabii ki, bunu hiçbir yerde
dillendiremeyecekleri için
demokrasi gibi kapsanmasõ oldukça
zor bir öğeye sõkõ sõkõ sarõlarak
ötekini suçlamak en kolay iş. Öte
yandan, Danimarka Halk Partisi’nin
ve Danimarka devletinin genel
olarak İsveç’le sorunu, kuzey
komşusunun izlediği esnek göçmen
politikalarõ. Danimarka’ya
yerleşmek isteyip, oturma izni
alamayan neredeyse her göçmen, o
dillere destan “İsveç tercihi” ile
Danimarka’ya komşu şehir olan
Malmö’de 1.5 aylõk bir ikametin
ardõndan Danimarka’ya yerleşme
ve çalõşma hakkõ kazanõyor.
Danimarka Halk Partisi işte bu
politikalardan mustarip ve göçün
ilk başta yavaşlatõlmasõ ve akabinde
de durdurulabilmesi için tek çõkõş
noktasõ var. İsveç Demokratlarõ
Partisi’nin parlamentoya girmesi ve
bir sonraki dönemde kuvvetle
ihtimal muhalefette söz sahibi
olmasõ. Bu gelişmelere karşõn,
İsveç’in devlet duruşu, Batõ
demokrasisi denen olgunun da tek
bir şemsiye altõnda
toplanamayacağõnõ, her ülkenin
kendine ait demokrasisi olduğunu
bir kez daha bizlere hatõrlatõyor.
İsveç hükümeti, hangi kanalõn
hangi videoyu yayõmlayõp
yayõmlamayacağõna karar
veremeyeceklerini belirterek, basõn
ve ifade özgürlüğünün kendi
ülkelerinde hayati önem taşõdõğõnõ
büyük harflerle vurgularken,
ülkenin sorunlarõnõ belirli bir gruba
yani göçmenlere yõkma gibi bir
tartõşma içine girmeyeceklerini
belirterek de Danimarka’ya gerçek
anlamda bir demokrasi dersi verdi.
berkcoker@yahoo.co.uk
Eylül
hüzünleri
ve düşler
WASHINGTON
ELÇİN
POYRAZLAR
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
KOPENHAG
BERK ÇOKER
MÜNİH
EROL ÖZKAN