19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Söyleşi Derken... Eskiden “sohbet” derlerdi. Sonraları değişti, “söyleşi” oldu. Bir çeşit dertleşme, içini dökme!.. Hem kendine hem de senin gibilere, yani kendini dış etkinliklerden soyutlamak isteyenlere... Hani bir kahveye girersin, hiç tanımadığın birinin masasına oturup bir çay içersin, karşındakiyle şundan bundan konuşursun ya, öyle işte!.. Benim yazılarım da bir söyleşidir. Ataç’ın yıllar yılı yaptığı gibi!.. Ben her şeyi biliyorum, bütün bunları benden öğrenin, kara da beyaz da benim gösterdiğim gibidir, demeden!. Şu yazarı, bu politikacıyı körü körüne övmeye, yermeye kalkmadan... Yaşlandıkça söyleşecek insan da kalmıyor... Her yaşın bir başka anlamı vardır. Kırkındaysanız dostunuz düşmanınız çoktur. Ellisinden, altmışından sonra tenhalık başlar, siz de istersiniz zaten! Yalnızlık kimi zaman bir kurtarıcı gibidir. Ama ille de anlaşabileceğiniz bir iki insan olmalı... Onlar da yok olup bitti mi, tek başınasınızdır. Gazetelerin her birinde sayısız köşelerde yazanlar var. Onlara yazar demek istemiyorum. Vaktiyle Sait Faik “yazıcı” demiştir öylelerine. Yazıcı olmak, bilir bilmez, günün olup bitenlerine şöyle bir göz atarak ya da özel çıkar hesabını da düşünerek, sözüm ona “kendi” düşüncesini, kendi saydığı bir görüşü okuruna duyurmak!.. Yılları geride bırakmak, işte böyle şeyler yazmayı zorunlu kılıyor. Okunacak, saklanacak, zaman zaman başucu olacak yazılar, kitaplar öylesine azaldı ki, nerdeyse yok oldu! Bu benim için, sizin için değil, okurlarıyla söyleşmekten hoşlanan biri için... Türkiye bir Cumhuriyet değil mi? Öyleyse padişah torunlarını başüstünde taşımak neden? Hele bir ülkenin başbakanı, bakanları, bilmem kimleri Abdülhamit’in anısını içlerinde yaşattıkları için onun torununun tabutunu sırtlarında taşımaktan onur duyuyorlarsa!. Gel de yazma, gel de sesini çıkarma, gel de seni seven, okuyan, anlayan dost okurlarınla bu çirkinliği paylaşma!.. PENCERE Kale Gibi Gazete... Zarfı açtım. İçinden “Pencere” çıktı. Bir okurum yazıyı kesmiş, kötü baskı yüzünden çürük dişler gibi sırıtan ya da dökülen harfleri, sözcükleri, satırbaşlarını ve sonlarını kırmızı kalemle işaretlemiş; “Arif olan anlar” diye yollamış. Gün geçmiyor ki buna benzer mektuplar almayalım. Kimi okur boydan boya bütün gazeteyi gözden geçirip baskının kötülüğünü vurguluyor: Başyazarımız Nadir Nadi’den başlayarak hepimize yansıyan yakınmaların ardı arkası kesilmiyor; yaşlı bir okurum diyor ki: - Harfler çok küçük, mürekkep soluk; gazetenin yazılarını okurken canım çıkıyor. - Okuma öyleyse... - Olur mu? Cumhuriyet benim için hava gibi, su gibidir; soluk alır gibi, içer gibi okurum onu.. Şu Tanrı’nın işine bakın!.. Terör ve anarşi döneminde Cumhuriyet’i okuyan hayatını tehlikeye atıyordu. Kimse gazetesini bırakmadı. Şimdi 20 lira olduk, satışımız artıyor. Geçen ayın ortalaması, 105 bin net satıştı. Ne var bu gazetede yahu? Soluk mürekkep, kötü baskı, görünmeyen fotoğraf... Ben bizim okurlara şaşıyorum, öteki gazeteler neler de neler vermiyorlar?.. Renkli ekler, güzel armağanlar, yüz milyonluk piyangolar, resimli aşk romanları, baldır bacak fotoğrafları, pin-up posterleri... Bunların hiçbiri Cumhuriyet’te yok... Bari temiz bir baskı versek ya... Neyse haber ve köşe yazılarını dizdiğimiz harflerin puntolarını biraz büyüttük; daha kolay okunma olanakları yarattık; geleceğe dönük (bir yıl içinde) dizgi ve baskı tekniğini geliştirecek önlemler alınıyor; biraz daha dişimizi sıkalım. Cumhuriyet, dünya görüşünde Atatürkçü, çağdaş, devrimci bir gazetedir. İşletmeciliğinde baskı düzeninde tutucu kalmıştır. Bana sorarsanız Türkiye gibi bir ülkede savurganlığın ve tüketim şampiyonluğunun simgesini oluşturan boyalı basına gerek yoktu. Gazetelerin siyah-beyaz yayınlanması nemize yetmezdi? - Olur mu abi? Elektronikle yönetilen baskı makinelerini dizi dizi sıralayacaksın. Bir yandan vereceksin kâğıdı, bir yandan vereceksin boyayı, bir yandan basacaksın düğmeye... Oooh, saatte 25 bin Nesrin Topkapı, 25 bin Ajda, 25 bin Muazzez Abacı, 25 bin Bo Derek, kaymak gibi pırıl pırıl... Spor-Loto, geçim-toto, eypi ile yupiyi de şavulladın mı yarım milyon tiraja bana mısın demezsin... - Eypi nedir? - AP Ajansı.. - Yupi? - Yumurta piliç Amerikan... Sonra Türkiye’de 24+12 ile ekonomide ne büyük atılımlar yapıldığını söyleyen, işadamlarının fotoğraflarını da eksik etmemek gerek... Sakın yukarıdaki satırları okuyunca basınımızın yeni gelişmelerini yadsıdığımı sanmayın. Aramıza katılan Güneş gazetesine de başarılar dilerim. Bu gazetede değerli arkadaşlarım çalışıyorlar. Ancak Babıali’de tekelcilik tehlikesi de gittikçe büyüyor. 1970’lerde bazı gazeteler holdingleştiler; şimdi bazı holdingler gazeteleşiyorlar. Yirmi-otuz şirketin sözcülüğünü yapan gazetelerimiz var. Daha da kötüsü, artık gazete sahipleri de değil, bazı yazarlar işadamlığına, tüccarlığa sıvandılar. Paranın yüzü sıcak ve tatlıdır. Ama para ve özçıkarla doğrular ve gerçekler çatıştığı zaman yazar hangisini yeğleyecek? İşte temel sorun... Cumhuriyet’in böyle bir sorunu yok; kale gibi holding ya da banka değiliz; ama kale gibi gazeteyiz... (20 Şubat 1982 tarihli yazısı) C umhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Deniz Bay- kal’õn görevinden nahoş bi- çimde de olsa ayrõlõşõ, Türk siyasetinde bir fõrsat pen- ceresini araladõ. 2002 yõlõnda Adalet ve Kalkõnma Par- tisi’nin (AKP) yönetime gelmesiyle be- raber Türk siyaseti iki sorunla karşõ karşõya kalmõştõ; bir yanda otoriter bir AKP, öte yanda bunu dengeleyecek ka- dar etkili bir muhalefetin olmayõşõ. Bay- kal’õn yerine gelen Kemal Kılıçdaroğ- lu karizmatik kişiliğiyle ikinci sorunu çözme potansiyeli taşõyor. Kõlõçdaroğlu, CHP’yi sosyal demokrat politikalarõn ve çalõşan sõnõflarõn parti- si haline getireceğini çoktan söyledi. Eğer Kõlõçdaroğlu, Türkiye’nin ve CHP’nin kurucu ideolojisi olan Kema- lizmi halkõn çoğunluğunun gözünde da- ha çekici hale getirirse, 2011 genel se- çimlerinde AKP’yi zorlayabilir. Kılıçdaroğlu umut 2002 yõlõndan beri Türkiye’de AKP ve karşõtlarõ arasõnda süregelen bir gerilim yaşanmakta. Bugüne dek, CHP tara- fõndan temsil edilen laik Türkler sandõkta kaybetti. Bu kayõp biraz da CHP’nin Kemaliz- mi 21. yüzyõlõn Türkiye’sini ileriye ta- şõyacak bir vizyon olarak yansõtama- masõndan kaynaklanõyor. Kõlõçdaroğlu’nun bu problemi çöze- bileceğine dair belirtiler var; Kõlõçda- roğlu’nun oluşturduğu yeni CHP Mer- kez Yürütme Kurulu’nda rekor sayõda kadõn ve de bir imam var. Kõlõçdaroğ- lu’nun bu seçimi çok önemli, eğer o Ke- malizmin evrimini sağlayabilirse, CHP’yi iktidara taşõyacak formülü ya- kalayabilir. Avrupalılık vizyonu AKP’nin seçimlerdeki başarõsõnõn ar- kasõnda ileriye dönük bir vizyon yatõyor. Parti, Türkiye’yi muhafazakâr sosyal de- ğerlerle şekillendirip, dõş politikada ül- keyi Transatlantik Topluluğu’nun dõşõnda tutma konusunda çok yol kat etti. Kõ- lõçdaroğlu’nun bunu anlamasõ gerekli. Sevsek de sevmesek de, bu politikalar bir değişim simgeliyor, dolayõsõyla AKP de- ğişimi temsil ediyor. CHP, şimdiye dek Türkiye’yi ileriye götürebilmek için bir vizyon geliştirme konusunda başarõlõ olamadõ ve AKP’ye karşõ başarõlõ bir muhalefet oluşturama- dõ. Sol bir parti olmasõna rağmen CHP, değişimin karşõsõnda duran ve hep ‘ha- yır’ diyen bir parti gibi göründü. Baykal’õn aleyhine kullanõlan çirkin yöntemler bir yana, CHP liderliğindeki değişim, partiye ileriye yönelik bir viz- yon içeren Yeni Kemalizmi yaratmak ve Avrupalõ Türkiye’yi sahiplenmek ko- nusunda benzersiz bir fõrsat yarattõ. Atatürk’ün istemi Bu süreçte, CHP’nin odaklanmasõ ge- reken Yeni Kemalizm, geleneksel Ke- malizm’in Türkiye’nin Batõlõlaşma sü- recine olan bağlõlõğõnõ sahiplenmeli ve bu yolda Avrupa Birliği (AB) üyeliğini ve bu üyeliğin olmazsa olmazõ olan li- beral değerlerin korunmasõnõ birinci si- yasi önceliği yapmalõdõr. 20. yüzyõlõn başlarõnda, Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin Batõlõlaşmasõnõ ve Avrupa- lõlaşmasõnõ istedi; bu hâlâ Kemalizmin temel amacõ. Avrupa Birliği Avrupa, tabii ki o günden bu yana AB haline dönüştü. İşte bu yeni Avrupa’ya, yani AB’ye katõlmak ve onun liberal de- ğerlerini benimsemek, Yeni Kemalizmin temel siyaseti olmalõ. Yeni Kemalizm, geleneksel Kemaliz- mi modernleştirirken, Kemalist politi- kanõn liberal yönlerini de koruyup ge- liştirmeli. Muhafazakârlõğa karşõ hoş- görülü olurken, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrõlmasõnda õsrar etmeli. Bu bakõmdan, din ve devlet arasõnda- ki ilişkinin yeniden tanõmlanmasõ gere- kecek. Devlet, her türlü inanca eşit mesafe- de duracak. Kurulacak ombudsmanlõk (devlet ile toplum arasõndaki hakemlik kurumu) -ki bu kurum, nüfusunun yüz- de 99.9’unun Müslüman olduğu bir ülkede olmasõ gerekli olan bir kurum- İslami ibadet uygulayan ve uygulama- yan kişilerin haklarõnõ korurken, ka- nunlar dinin siyasetin dõşõnda kalmasõ- nõ sağlayacak. Yasama, yürütme, yargı Kõlõçdaroğlu, AB’yi desteklediğini zaten belirtti. Eğer CHP bugün değişi- mi temsil eden parti olabilirse, Portekiz ve İspanya örneğinde olduğu gibi, bu ül- kelere AB üyeliği sağlayan ve bu süreçte toplumlarõnõ liberal değişim sürecine so- kan sol partiler kadar başarõlõ bir şekil- de Türkiye’yi yeniden biçimlendirebilir. Kemalizm evrilirken, AKP de kendi- sini Türkiye’nin güçlü Kemalist mirasõnõ kabul edecek şekilde değiştirmeli. Son zamanlarda, AKP muhaliflerine şu Yeni Kemalizm... Soner ÇAĞAPTAY Washington Institute for Near East Policy Türkiye Araştõrmalarõ Programõ Direktörü “Bu Ülkede Herkese Yer Var” yaklaşõmõnõ içeren bu yeni Kemalizm vizyonu Kõlõçdaroğlu’na tarihi bir görev veriyor. Bu vizyon Atatürk’ün partisini Türkiye’de tekrar iktidara getirebilecek kadar önemli bir yenilik olabilir. siyasi yaklaşõmõ kul- lanarak benimsedi: “Ben muhalifleri- mi şimdi yemez- sem, onlar beni yi- yecek.” Bu görüş, mayõs ayõnda Meclis’in AKP tarafõndan öne- rilen anayasa deği- şikliklerini kabul et- mesiyle doruk nok- tasõna ulaştõ. 12 Eylül’de yapõ- lacak olan referan- dumda oylanacak olan bu değişiklikler, zaten yasama ve yü- rütme organlarõnõ kontrolü altõnda tu- tan AKP’ye yüksek yargõ üyelerini ata- ma ve böylece yar- gõyõ da kontrol etme yetkisi verecek. Bu, yasama, yü- rütme ve yargõ erk- lerinin birbirinden ayrõlmasõnõn ve de- mokrasinin sonu olacak. Peki AKP neden muhalifleriyle uz- laşsõn ki? Çünkü la- ik Türkiye, AKP’nin sindiremeyeceği ka- dar büyük. Laik Türkler, medya, iş, lobi gruplarõ, siyasi partileri ve sivil top- lum örgütleri ile sa- yõca ortadan yok ol- mayacak kadar kuv- vetli. AKP’nin muhafa- zakâr değerlerine bağlõlõk konusunda yapõlmõş olan bir an- kete; Türklerin yüz- de 32’si ile yüzde 38’inin (yaklaşõk 25 milyon kişi) AKP’yi asla desteklemeye- ceği veya AKP’nin değerleri üzerine şe- killenmiş bir ülkede yaşamayõ kabul et- meyeceğini gösteri- yor. Bunun yanõ sõ- ra AKP’nin ayrõca CHP’yi güçlendire- cek olan Kõlõçda- roğlu’nu da hesaba katmasõ gerekli. “Bu Ülkede Her- kese Yer Var” yak- laşõmõnõ içeren bu yeni Kemalizm viz- yonu Kõlõçdaroğ- lu’na tarihi bir görev veriyor. Bu vizyon Ata- türk’ün partisini Türkiye’de tekrar ik- tidara getirebilecek kadar önemli bir ye- nilik olabilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle