Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Silahlı saldırı sonucu öldürülen Necip
Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül
Hablemitoğlu, Emniyet Müdürü Hanefi
Avcı’nın, ABD’ye sığınmış emekli vaizin
cemaati ile ilgil kitabı için diyor ki:
“Kitap benim açımdan yeni bir şey
söylemiyor. Sadece yıllardır yazılıp çizilenlerin,
anlatılanların bilinen cemaatin gölgesindeki bir
kuruluşun kendi içindeki önemli
mensuplarından biri tarafından deklare
edilmesinden başka bir önem taşımıyor.
Ancak ben başka bir açıdan da bakmak
zorundayım. Necip Hablemitoğlu’nun geride
kalan bir parçası olarak emeğine, bugün
yaşamayışına ve ‘Köstebek’ kitabına haksızlık
etmemek adına kimsenin aklına getirmek
istemediğini, adını anmayı dahi gerekli
görmediğini ben sormaya mecburum. Tabii
ki, Hanefi Avcı’ya değil ama, günlerdir
konuşan, mal bulmuş gibi konuyu irdeleyen
anlı şanlı araştırmacı olan ve olmayan medya
mensuplarına soruyorum. Bu kitaptan önce
yazılan Necip Hablemitoğlu’nun ‘Köstebek’
kitabı 8 yıldır ortada iken yaşanan bu hafıza
kaybının bir açıklaması olmalı.
Diyelim ki, Hanefi Avcı, Hablemitoğlu’nun
‘Köstebek’ kitabını bilerek, isteyerek
görmezden geldi. Bu ünlü gazteci ve
yorumculara bu konuda tek kelime etmemek
yakışıyor mu? Yakışıyor. Çünkü
Hablemitoğlu’nun öldürülerek ortadan
kaldırılması yetmez, ayrıca ‘unutturulması’ da
gerekir. ‘Yazmak için kimsenin bir sebebi
olmamalı’ diyen Hanefi Avcı’ya hiç kimse,
yazılma nedenleri Hablemitoğlu tarafından
açıkça ifade edilen ‘Köstebek’teki iddiaları
daha önce duyup duymadığı, bu iddialara ne
olduğunu, zaten var olan duruma ilişkin
yazma ihtiyacının nereden kaynaklandığını ve
ne gariptir ki, ‘Köstebek’ kitabının yazarı
Hablemitoğlu’nun başına gelenler hakkında
ne düşündüğünü sorma gereği duymuyor.
Ancak benzer senaryo yine de kısmen
oynanıyor; ‘...kim yazdırdı, kime yaranmak
için yaptın, kitap bir anı yazınından aniden
başka bir konuya geçiyor, yazılanlar kitabın
baş tarafındaki dille birbirine uymuyor, bu
cümleler onun cümleleri olamaz..’ gibi zekâ
pırıltıları ile dolu yorumlar yine yapılıyor, aynı
sorular soruluyor.
Necip Hablemitoğlu öldürüldükten sonra
‘...saf insan, eline tutuşturulanları yazmış...’
diyerek ısmarlama bir kitap olduğu sıklıkla
söylendi. Neyse ki, çok şükür Hanefi Avcı
yaşıyor; bu ima, yorum ve soruların tümüne
karşılık verebilir. Ne de olsa, Necip
Hablemitoğlu gibi ölen, hele bir de
öldürülerek ölen biriyseniz, her şeyiniz
şaibelidir; istediğiniz sis perdesini çekersiniz,
kendisini savunabilir mi? Oysa ‘Köstebek’
kitabını okuyan herkes bilir ki, kitapta
Hablemitoğlu’nun ardından her söylenen
sözün, yorumun, kendisine yapılan atıfların,
yüklemelerin, yalanların ve sorulan soruların
karşılığı vardır. Hatta yazdıkları kehanet
gibidir. Bugün gerçek olmayan hiçbir şey
yoktur ‘Köstebek’ kitabında... (Bkz: Köstebek
“Adliyede Yürütülen Operasyonlar’’
sayfa:183-197, Pozitif Yayınları 2008,
İstanbul). Hablemitoğlu diyor ki:
‘...şantajı yapanlar değil de özel yaşamı
gizli şantajla, montajla ortaya dökülmek
istenen savcı, siyasetçi, bürokrat vs.
Herhangi biri mi suçlu ilan edilecektir?
Yazıktır... Bu anlayış Türkiye’yi bitirir. Buna
adalet mekanizması, hukukçular prim verirse,
hepimizin evlerine gizli kamera koyar bu
şantaj çeteleri, yatak odalarımızı teşhire
başlar. Bu alçaklığı, pespayeliği, belden
aşağı vurmayı haklı çıkartacak tek bir söz
hiçbir hukukçuya ya da siyasetçiye
yakışmaz...
...gerçekten de kimi siyasiler ve bürokratlar
emir kulu gibi gördükleri cumhuriyet
savcılarına karşı, işlerine gelmediğinde
yaptırım uygulamayı, cezalandırmayı bir güç
gösterisi olarak değerlendirmektedirler...”
Ve tam anlamıyla unutturulmuş bir olayı
anımsatıyor Şengül Hablemitoğlu:
“Hanefi Avcı, ‘Köstebek’ yazıldıktan sonra
aradan geçen 8 yıla rağmen çok da farklı
şeyler söylemiyor. Hatta iddialara yeni benzer
olaylar eklenerek bir emniyetçinin dilinden
anlatılıyor. Ancak, hem Hanefi Avcı ve hem
de medya, Necip Hablemitoğlu ve kitabı
Köstebek hiç var olmamış gibi yapmaktadır.
Neden? Soruyorum, yanıt alamayacağımı
bilerek ve tıpkı bugüne kadar Hablemitoğlu
cinayetini çözmek için ne yapıldığını
sorduğum gibi...”
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 11 EYLÜL 2010 CUMARTESİ
16
Unutturulan kitap
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
HARBİ SEMİH POROY
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Oylama Sonrası
Bugüne kadar yayımlanan anket sonuçlarına
göre, yarın yapılacak halkoylamasında,
“evet”lerle “hayır”ların birbirine çok yakın
çıkması beklenmektedir. Anayasa değişikliği için
yapılan bu oylama, hükümet için
güvenoylamasına, hükümet yanlılarıyla karşıtları
arasında sert geçen bir seçim kampanyasına
dönüşmüştür. Böyle olduğu için de, “evet”
çoğunluğu, halk çoğunluğunun hükümeti
desteklemeyi sürdürdüğünü, “hayır” çoğunluğu
da, hükümetin halk çoğunluğunun desteğini
yitirdiğini gösterecektir. Sonuç hangi yönde
olursa olsun, gelecek genel seçimin 10 ay
öncesine rastlayacak ve seçim kampanyası
ortamı 10 ay daha sürecektir. Bu ortamda
gelecek yıl, ekonomik dengeleri korumakta
güçlükler çekilmesi kaçınılmaz görünmektedir.
1982’de halkın büyük ölçüde desteklemiş
olduğu yürürlükteki anayasamız, bu anayasa ile
seçilen ve ülkeyi yöneten iktidarlar tarafından
ısrarla değiştirilmeye çalışılmıştır;
hukukçularımıza göre de hükümlerinin
uygulamasında büyük eksikler vardır. Öyle
söylenebilir ki ülkemiz, 1984’ten beri sürekli
anayasa değişiklikleri ortamında tutulmuştur.
Örnek olarak, şimdi 17’nci değişikliği yapılmakta
olan 1982 Anayasası, şimdiye kadarki 16
değişiklikte, 77 maddesi değişmiş, bazı
maddeleri birkaç kez değiştiği için, 65 maddesi
önemli değişikliklere uğramıştır. Bununla birlikte,
ülkenin sürekli uğraştığı anayasa
değişikliklerinin topluma maliyeti, bildiğim
kadarıyla henüz bir araştırma konusu
yapılmamıştır. Bu değişikliklerden tümüne
harcanan emek, para ve zamanla, çok sayıda
işsize iş, çok sayıda aç insana ekmek, çok
sayıda çaresize çare bulunabileceği, böyle bir
araştırmayla tespit edilebilirse, anayasa
değiştirme alışkanlığının azalabileceği
söylenebilir. Ancak anayasa değişiklikleri
konusunda bir “yarar/zarar” muhasebesinin
yapılması, zorunlu görünmektedir; bu
değişiklikleri yapanlar, bize bu hesabı
vermelidirler.
Bir yıldır yoğunluğu artarak sürdürülen son
kampanyanın maliyeti ile ilgili tahminler basında
yapılmaya başlanmıştır ve bunların
küçümsenebilecek rakamlar olmadığı
görülmektedir. Ama bu tahminlerin ve hatta
gerçekleşen harcamaların, güvenilir biçimde
resmi görevlilerce hesaplanıp kamuya
açıklanmasının büyük önemi vardır ve hatta bu
rakamların bağımsız denetçilerce de
denetlenmesi ve onaylanması çok yerinde
olacaktır. Hiç olmazsa, değişikliklerden sonraki
TBMM çalışmalarında böyle bir hesap yapılmalı
ve kamuya açıklanmalıdır.
Bütçemiz, dış açığımız ve borçlarımız yüksek,
fakir, işsiz ve yoksul insanımız fazladır.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri, içinden bir türlü
çıkamadıkları ekonomik bunalımın, “ikinci bir
tabana” yöneldiği kaygıları içindedirler. Gelişmiş
ülke ekonomileri, bunalımdan çıkmak için
bütçelerini çok açmış, çok para basmış ve çok
sayıda özel şirketi kurtarmış oldukları için, daha
da fazlasını yapmayacaklarını arka arkaya
açıklamaktadırlar. Bizim de ekonomide
karşılamak zorunda olduğumuz sorunlarımız
vardır. Merkezi bütçe açığının azaltılması, geçen
yılın aynı dönemindekinin iki katına yükselmiş
olan dış ticaret açığının kontrol edilmesi
gerekmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
açıklamalarına göre, konut satışları, ilk altı ayda,
geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 42
oranında azalmıştır; perakende ticarette satışlar
da geçen yılın altında dalgalanmaktadır.
Bu ortamda, kampanya içinde verilen sözler
ve uygulamalar, bütçe açığını, dış ticaret açığını
ve devlet borcunu arttıracak yöndedir. 2011
Temmuz’una kadar, kampanya sürerse, bu ağır
sorunları göğüslemekte güçlükler çekileceği
bellidir. Oylama sonrasındaki ekonomik
sorunlarımızı şimdiden düşünmek zorundayız;
sonradan kontrol edilmelerinde güçlükler
çekileceği anlaşılmaktadır.
maaysan@superonline.com
Gıdanın Finansallaşması
SADIK ÇELİK *
Gıda tüm dünyada küresel
ısınmayla çok daha etkili stratejik
bir güç haline geldi. Tarımsal
üretimi güçlü olan ülkelerin küçük
bir hareketi, tarımsal üretimin
yetersizliği ve spekülatif
davranışlar dünyanın başka
köşesindeki ülkeleri etkiliyor;
hatta bazı ülkelerde gıda
isyanlarının yaşanmasına ve
sosyal patlamalara neden oluyor.
Gıda ürünleri ülkeler için varlıkta
da yoklukta da adeta bir silah gibi
kullanılıyor. Rusya bu yıl
kuraklıktan dolayı elinde
bulunmayan buğday ile tüm
dünya emtia piyasasını son üç
aydır yönetirken en büyük tahıl
tüketicisi Çin alım yapmama
tehditleri savuruyor, Avrupa Birliği
gıdada korumacı önlemleri
tartışıyor, Asya ve Ortadoğu
ülkeleri gelişen orta sınıfın
ihtiyaçlarına paralel olarak et
talebini giderek arttırıyor,
Mozambik’te binlerce insan artan
gıda fiyatlarına karşı ayaklanıyor.
Günden güne artan gıda
sıkıntıları zincirinin son halkası
yine Moskova’dan gelen haberle
sarsıldı. Rusya başkanı Vladimir
Putin, Rusya’nın tahıl ürünleri
ihracatına yönelik getirdiği yasağı,
2011 yılı hasadının yapılacağı
döneme kadar uzattı. Rus
televizyonlarından yayımlanan
açıklamasında; tahıl ürünleri
ihracatına yönelik yasağın sadece
2011 yılındaki ekinlerin
toplanmasıyla ortaya çıkacak
sonuca göre kalkabileceğini
söyledi. 21 Ağustos 2010’da
“Hububat Fiyatlarındaki Tırmanış”
başlıklı yazımızda; Rusya’da
haziran ayının ortasından ağustos
ayının ortasına kadar devam eden
sıcak hava dalgası yüzünden
çıkan yangınların ve yaşanan
kuraklığın buğday üretiminde
ciddi bir düşüşün yaşanmasına
neden olacağını söylemiştik. 90-
95 milyon ton civarında mahsul
bekleyen Rusya’nın, bu yıl ancak
60-65 milyon ton ürün elde
edeceği tahmin edilirken Putin
önlem olarak tahıl ürünleri
ihracatını, 15 Ağustos’tan itibaren
2010 yılı sonuna kadar
yasaklamıştı. Putin’in buğday
fiyatlarını yeniden tırmandıran
açıklaması Birleşmiş Milletler
Tarım ve Gıda Örgütü’nü (FAO)
harekete geçirmeye yetti. Örgüt
genel olarak gıdada özel olarak
ise buğday ve pirinç
piyasalarındaki sıkıntıları
konuşmak için ‘‘acil’’ toplantı
çağrısında bulundu. FAO’nun
Roma’daki temsilcilerinden
Abdülrıza Abbasian; ‘‘Bu
oldukça ciddi bir durum.
Rusya’nın iki yıl boyunca ihracat
yapamayacak olması rahatsızlık
yaratabilir’’ dedi.
Uzmanlara göre, gıda
alanındaki sıkıntıların diğer önemli
bir nedeni ise finansallaşma. Son
10 yılda artan bir biçimde piyasa
oyuncularının insafına bırakılan
tarımsal emtia ürünleri, pek çok
zaman fiziki nedenlerden
bağımsız olarak fiyat artışlarının
kurbanı oldu. Eski Uluslararası
Gıda Politikaları Araştırma
Enstitüsü yöneticisi Joachim von
Braun, Financial Times
gazetesine yazdığı makalesinde
gıdanın finansallaşmasıyla ilgili
sıkıntıların acilen kontrol altına
alınması gerektiğini söyleyerek şu
uyarıda bulundu: ‘‘… bu ve
benzeri nedenlerle hemen ulusal
hükümetlerin önlem alması ve
bunun uluslararası bir düzeyde
sonuçlara bağlanması için gerekli
önlemlerin neler olduğunun
farkına varmalıyız. Gıda
fiyatlarındaki hareketliliğe çözüm
ancak bunun global anlamda
düşünülmesiyle mümkün olabilir.
Pazarların kurumsal ihtiyaçlarını
düzenleyecek şekilde saydam ve
uygulanabilir bir açık ticaretin
teminatlarını sağlamak bu
durumda bir zorunluluk haline
gelmiştir. Gıda emtia ürünlerinde
aşırı spekülasyon mutlaka
frenlenmeli.’’ Tüm bu gelişmelerin
2007-2008 gıda krizi ile
benzerlikler taşıması
ekonomistleri kaygılandırıyor.
Özellikle Mozambik’te yaşananlar
bu kaygıları giderek güçlendiriyor.
Mozambik hükümetinin ekmek
fiyatlarını yüzde 30 arttırma kararı
almasından sonra başkent
Maputo’da 5.10.2010’da fiyat
artışını protesto etmek amacıyla
toplanan ve lastik yakıp gıda
depolarını yağmalayan binlerce
göstericiye polisin ateş açması;
10 kişinin ölmesine, yüzlerce
insanın yaralanmasına neden
oldu. 2007-2008 döneminde gıda
sektöründe son 30 yılda görülen
en ağır kıtlık yaşanmıştı. Dünya
gündemine ‘‘ülkelerin gıda
savaşı’’ gibi yansıyan bu duruma
karşı ise yapılacakları yine Braun
şöyle özetliyor: ‘‘Sonuç olarak
tarım ve gıda için, küresel bir
politika omurgasının kurulması
mecburiyetini harekete geçirmek
zorunluluktur ve alınacak
tedbirlerde de geç kalınmamalıdır.
Yaklaşan G-20 zirvesi ve Birleşmiş
Milletler Konferansı’nın en önemli
gündemi gıda ve beslenme
güvenliği olmalıdır.’’
Hububat fiyatlarının rekor
seviyelere yükseldiği bu
dönemde; et fiyatlarındaki
tırmanış ve üretimin talebi
karşılamakta yetersiz kalması
(Gelişmekte olan ülkelerde orta
sınıfın büyümesi, refah düzeyinin
yükselmesi, özellikle Hindistan ve
Çin’de proteine dayalı Batı tarzı
beslenme biçiminin
yaygınlaşması, et talebini
büyütüyor) nedeniyle 1990’dan
bu yana ülkemizde ve dünyada
gıda fiyatlarının son 2 yılın en
yüksek seviyelere ulaşması, gıda
enflasyonunu körükleyebileceği
endişelerini arttırıyor. FAO’nun;
gıda fiyatları endeksi temmuz ve
ağustos ayları arasında yüzde 5
oranında artış kaydetti. Gıda
fiyatlarında, aynı dönemdeki
artışın, fiyatların tavan yaptığı
Haziran 2008’deki yükselişinin
yüzde 38 gerisinde olmasına
rağmen uzmanlar bu durumdan
kaygı duymaktalar. Türkiye bu
kaygıları bugünden uyarı kabul
ederek tedbirlerini geç kalmadan
almalıdır. Kuraklığın dünyada
tarım ve hayvancılığı nasıl
sarstığını doğru analiz ederek
2007-2008’de yaşanan
kuraklıktan ders çıkarmalıdır.
Şeker Bayramınız kutlu olsun!..
* Keyveni Catering Yönetim Kurulu
Başkanı
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Anayurdu
Amerika olan,
beyaz çiçekli bir
süs bitkisi. 2/
Kantoda Doğu
giysileriyle ya-
põlan dansõn
adõ... Numara-
nõn kõsa yazõlõşõ.
3/ Eski Mõsõr’da
güneş tanrõsõ...
Bitkilerde, kök-
lerden alõnan su
ve besinlerin yaprak-
lara taşõnmasõ. 4/ Ho-
roz, hindi gibi hay-
vanlarõn tepesinde bu-
lunan kõrmõzõ deri
uzantõsõ... Felsefede
bir konu ya da alan
üzerine üretilen bilgi-
leri niteleyen önek. 5/
Lisan... Romatizma
ağrõsõ. 6/ Künye, kim-
lik... Derebeylik Japonyasõ’nda en aşağõ sõnõfõ oluşturan
halk. 7/ Samsun yöresine özgü, süt ve incirle yapõlan,
dondurmaya benzer bir tatlõ. 8/ Metrekarede 1 kan-
delaya eşdeğer õşõltõ birimi... Erkek keçi. 9/ Gümüş-
hane’nin Şiran ilçesinde bir şelale... Yabancõ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Eti yenen bir deniz kabuklusu. 2/ “Gümüş sepet”
de denilen, beyaz ya da pembe çiçekli bir süs bitkisi...
Japon lirik dramõ. 3/ Radyum elementinin simgesi...
İletken nesnelerden õsõ ya da elektriğin geçmesi. 4/ Kö-
şe, kenar, uç... “Marifet iltifada tabidir/Müşterisiz --
- zayidir” (Muallim Naci). 5/ Eski dilde gönül... Rüz-
gâr. 6/ Mantõk... Yunan abecesinde bir harf. 7/ Tuz-
suz ve yumuşak bir peynir cinsi. 8/ Eski Mõsõr inanõ-
şõnda güneş tanrõçasõ... Antalya ve Fethiye körfezle-
ri arasõnda yer alan yarõmadanõn adõ. 9/ Karadeniz yö-
resinde yetişen ve yemeği, salatasõ ya da turşusu ya-
põlan bir bitki... Bir organõmõz.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
M İ H A L I Ç K
A P İ D O L O J İ
R K A P I T A Ş
M İ M A M U R
E N E K A K T I
L E T O O N İ L
A G T R A Y I
T Ö R A L T E S
L A L V U R U
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Önemli bir duyum:
Bundan bir süre önce Ankara’daki
kadın gazetecilerden biri, başkentin
yüksek katlarında yaptığı görüşmeyi
CHP’lilere anlatmış. Yüksek kattaki
demiş ki:
“Nihai amacımız; Türk Silahlı
Kuvvetleri’nde ve yargıda görev yapan
Alevi-Bektaşi kökenli olanları
uzaklaştırmaktır.”
Bu bilgiye, Recep Bey’in CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik
hançeresini yırtarcasına “Önemli olan
boy değil soydur, soy” diye bağırışını
ekleyin.
Silivri’de süren soruşturma ve
yargılamalarla, 12 Eylül
referandumuna bir de bu gözle
bakılsa iyi olacak...
Soy
Yeni TC
Çocuklarınız üniversite sınavına giriyor,
cemaat orada. Öğretmen olacaksın,
cemaat orada...
İş hayatında cemaat, sendikada cemaat,
poliste cemaat, okulda cemaat, savcılıkta
cemaat, hastanede cemaat, mahkemede
cemaat, orduda cemaat...
Yurttaş eşitliğinden söz etmeyin artık,
özgürlükten de.
Cemaat, devlet oldu çünkü.
Az kaldı, 13 Eylül yeni bir TC’nin, yani
Tahakküm Cemaati’nin miladı olacak.
sadik.celik@keyveni.com.tr
HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com