23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Silahlı saldırı sonucu öldürülen Necip Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın, ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaati ile ilgil kitabı için diyor ki: “Kitap benim açımdan yeni bir şey söylemiyor. Sadece yıllardır yazılıp çizilenlerin, anlatılanların bilinen cemaatin gölgesindeki bir kuruluşun kendi içindeki önemli mensuplarından biri tarafından deklare edilmesinden başka bir önem taşımıyor. Ancak ben başka bir açıdan da bakmak zorundayım. Necip Hablemitoğlu’nun geride kalan bir parçası olarak emeğine, bugün yaşamayışına ve ‘Köstebek’ kitabına haksızlık etmemek adına kimsenin aklına getirmek istemediğini, adını anmayı dahi gerekli görmediğini ben sormaya mecburum. Tabii ki, Hanefi Avcı’ya değil ama, günlerdir konuşan, mal bulmuş gibi konuyu irdeleyen anlı şanlı araştırmacı olan ve olmayan medya mensuplarına soruyorum. Bu kitaptan önce yazılan Necip Hablemitoğlu’nun ‘Köstebek’ kitabı 8 yıldır ortada iken yaşanan bu hafıza kaybının bir açıklaması olmalı. Diyelim ki, Hanefi Avcı, Hablemitoğlu’nun ‘Köstebek’ kitabını bilerek, isteyerek görmezden geldi. Bu ünlü gazteci ve yorumculara bu konuda tek kelime etmemek yakışıyor mu? Yakışıyor. Çünkü Hablemitoğlu’nun öldürülerek ortadan kaldırılması yetmez, ayrıca ‘unutturulması’ da gerekir. ‘Yazmak için kimsenin bir sebebi olmamalı’ diyen Hanefi Avcı’ya hiç kimse, yazılma nedenleri Hablemitoğlu tarafından açıkça ifade edilen ‘Köstebek’teki iddiaları daha önce duyup duymadığı, bu iddialara ne olduğunu, zaten var olan duruma ilişkin yazma ihtiyacının nereden kaynaklandığını ve ne gariptir ki, ‘Köstebek’ kitabının yazarı Hablemitoğlu’nun başına gelenler hakkında ne düşündüğünü sorma gereği duymuyor. Ancak benzer senaryo yine de kısmen oynanıyor; ‘...kim yazdırdı, kime yaranmak için yaptın, kitap bir anı yazınından aniden başka bir konuya geçiyor, yazılanlar kitabın baş tarafındaki dille birbirine uymuyor, bu cümleler onun cümleleri olamaz..’ gibi zekâ pırıltıları ile dolu yorumlar yine yapılıyor, aynı sorular soruluyor. Necip Hablemitoğlu öldürüldükten sonra ‘...saf insan, eline tutuşturulanları yazmış...’ diyerek ısmarlama bir kitap olduğu sıklıkla söylendi. Neyse ki, çok şükür Hanefi Avcı yaşıyor; bu ima, yorum ve soruların tümüne karşılık verebilir. Ne de olsa, Necip Hablemitoğlu gibi ölen, hele bir de öldürülerek ölen biriyseniz, her şeyiniz şaibelidir; istediğiniz sis perdesini çekersiniz, kendisini savunabilir mi? Oysa ‘Köstebek’ kitabını okuyan herkes bilir ki, kitapta Hablemitoğlu’nun ardından her söylenen sözün, yorumun, kendisine yapılan atıfların, yüklemelerin, yalanların ve sorulan soruların karşılığı vardır. Hatta yazdıkları kehanet gibidir. Bugün gerçek olmayan hiçbir şey yoktur ‘Köstebek’ kitabında... (Bkz: Köstebek “Adliyede Yürütülen Operasyonlar’’ sayfa:183-197, Pozitif Yayınları 2008, İstanbul). Hablemitoğlu diyor ki: ‘...şantajı yapanlar değil de özel yaşamı gizli şantajla, montajla ortaya dökülmek istenen savcı, siyasetçi, bürokrat vs. Herhangi biri mi suçlu ilan edilecektir? Yazıktır... Bu anlayış Türkiye’yi bitirir. Buna adalet mekanizması, hukukçular prim verirse, hepimizin evlerine gizli kamera koyar bu şantaj çeteleri, yatak odalarımızı teşhire başlar. Bu alçaklığı, pespayeliği, belden aşağı vurmayı haklı çıkartacak tek bir söz hiçbir hukukçuya ya da siyasetçiye yakışmaz... ...gerçekten de kimi siyasiler ve bürokratlar emir kulu gibi gördükleri cumhuriyet savcılarına karşı, işlerine gelmediğinde yaptırım uygulamayı, cezalandırmayı bir güç gösterisi olarak değerlendirmektedirler...” Ve tam anlamıyla unutturulmuş bir olayı anımsatıyor Şengül Hablemitoğlu: “Hanefi Avcı, ‘Köstebek’ yazıldıktan sonra aradan geçen 8 yıla rağmen çok da farklı şeyler söylemiyor. Hatta iddialara yeni benzer olaylar eklenerek bir emniyetçinin dilinden anlatılıyor. Ancak, hem Hanefi Avcı ve hem de medya, Necip Hablemitoğlu ve kitabı Köstebek hiç var olmamış gibi yapmaktadır. Neden? Soruyorum, yanıt alamayacağımı bilerek ve tıpkı bugüne kadar Hablemitoğlu cinayetini çözmek için ne yapıldığını sorduğum gibi...” CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 EYLÜL 2010 CUMARTESİ 16 Unutturulan kitap KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Oylama Sonrası Bugüne kadar yayımlanan anket sonuçlarına göre, yarın yapılacak halkoylamasında, “evet”lerle “hayır”ların birbirine çok yakın çıkması beklenmektedir. Anayasa değişikliği için yapılan bu oylama, hükümet için güvenoylamasına, hükümet yanlılarıyla karşıtları arasında sert geçen bir seçim kampanyasına dönüşmüştür. Böyle olduğu için de, “evet” çoğunluğu, halk çoğunluğunun hükümeti desteklemeyi sürdürdüğünü, “hayır” çoğunluğu da, hükümetin halk çoğunluğunun desteğini yitirdiğini gösterecektir. Sonuç hangi yönde olursa olsun, gelecek genel seçimin 10 ay öncesine rastlayacak ve seçim kampanyası ortamı 10 ay daha sürecektir. Bu ortamda gelecek yıl, ekonomik dengeleri korumakta güçlükler çekilmesi kaçınılmaz görünmektedir. 1982’de halkın büyük ölçüde desteklemiş olduğu yürürlükteki anayasamız, bu anayasa ile seçilen ve ülkeyi yöneten iktidarlar tarafından ısrarla değiştirilmeye çalışılmıştır; hukukçularımıza göre de hükümlerinin uygulamasında büyük eksikler vardır. Öyle söylenebilir ki ülkemiz, 1984’ten beri sürekli anayasa değişiklikleri ortamında tutulmuştur. Örnek olarak, şimdi 17’nci değişikliği yapılmakta olan 1982 Anayasası, şimdiye kadarki 16 değişiklikte, 77 maddesi değişmiş, bazı maddeleri birkaç kez değiştiği için, 65 maddesi önemli değişikliklere uğramıştır. Bununla birlikte, ülkenin sürekli uğraştığı anayasa değişikliklerinin topluma maliyeti, bildiğim kadarıyla henüz bir araştırma konusu yapılmamıştır. Bu değişikliklerden tümüne harcanan emek, para ve zamanla, çok sayıda işsize iş, çok sayıda aç insana ekmek, çok sayıda çaresize çare bulunabileceği, böyle bir araştırmayla tespit edilebilirse, anayasa değiştirme alışkanlığının azalabileceği söylenebilir. Ancak anayasa değişiklikleri konusunda bir “yarar/zarar” muhasebesinin yapılması, zorunlu görünmektedir; bu değişiklikleri yapanlar, bize bu hesabı vermelidirler. Bir yıldır yoğunluğu artarak sürdürülen son kampanyanın maliyeti ile ilgili tahminler basında yapılmaya başlanmıştır ve bunların küçümsenebilecek rakamlar olmadığı görülmektedir. Ama bu tahminlerin ve hatta gerçekleşen harcamaların, güvenilir biçimde resmi görevlilerce hesaplanıp kamuya açıklanmasının büyük önemi vardır ve hatta bu rakamların bağımsız denetçilerce de denetlenmesi ve onaylanması çok yerinde olacaktır. Hiç olmazsa, değişikliklerden sonraki TBMM çalışmalarında böyle bir hesap yapılmalı ve kamuya açıklanmalıdır. Bütçemiz, dış açığımız ve borçlarımız yüksek, fakir, işsiz ve yoksul insanımız fazladır. Dünyanın gelişmiş ülkeleri, içinden bir türlü çıkamadıkları ekonomik bunalımın, “ikinci bir tabana” yöneldiği kaygıları içindedirler. Gelişmiş ülke ekonomileri, bunalımdan çıkmak için bütçelerini çok açmış, çok para basmış ve çok sayıda özel şirketi kurtarmış oldukları için, daha da fazlasını yapmayacaklarını arka arkaya açıklamaktadırlar. Bizim de ekonomide karşılamak zorunda olduğumuz sorunlarımız vardır. Merkezi bütçe açığının azaltılması, geçen yılın aynı dönemindekinin iki katına yükselmiş olan dış ticaret açığının kontrol edilmesi gerekmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıklamalarına göre, konut satışları, ilk altı ayda, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 42 oranında azalmıştır; perakende ticarette satışlar da geçen yılın altında dalgalanmaktadır. Bu ortamda, kampanya içinde verilen sözler ve uygulamalar, bütçe açığını, dış ticaret açığını ve devlet borcunu arttıracak yöndedir. 2011 Temmuz’una kadar, kampanya sürerse, bu ağır sorunları göğüslemekte güçlükler çekileceği bellidir. Oylama sonrasındaki ekonomik sorunlarımızı şimdiden düşünmek zorundayız; sonradan kontrol edilmelerinde güçlükler çekileceği anlaşılmaktadır. maaysan@superonline.com Gıdanın Finansallaşması SADIK ÇELİK * Gıda tüm dünyada küresel ısınmayla çok daha etkili stratejik bir güç haline geldi. Tarımsal üretimi güçlü olan ülkelerin küçük bir hareketi, tarımsal üretimin yetersizliği ve spekülatif davranışlar dünyanın başka köşesindeki ülkeleri etkiliyor; hatta bazı ülkelerde gıda isyanlarının yaşanmasına ve sosyal patlamalara neden oluyor. Gıda ürünleri ülkeler için varlıkta da yoklukta da adeta bir silah gibi kullanılıyor. Rusya bu yıl kuraklıktan dolayı elinde bulunmayan buğday ile tüm dünya emtia piyasasını son üç aydır yönetirken en büyük tahıl tüketicisi Çin alım yapmama tehditleri savuruyor, Avrupa Birliği gıdada korumacı önlemleri tartışıyor, Asya ve Ortadoğu ülkeleri gelişen orta sınıfın ihtiyaçlarına paralel olarak et talebini giderek arttırıyor, Mozambik’te binlerce insan artan gıda fiyatlarına karşı ayaklanıyor. Günden güne artan gıda sıkıntıları zincirinin son halkası yine Moskova’dan gelen haberle sarsıldı. Rusya başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın tahıl ürünleri ihracatına yönelik getirdiği yasağı, 2011 yılı hasadının yapılacağı döneme kadar uzattı. Rus televizyonlarından yayımlanan açıklamasında; tahıl ürünleri ihracatına yönelik yasağın sadece 2011 yılındaki ekinlerin toplanmasıyla ortaya çıkacak sonuca göre kalkabileceğini söyledi. 21 Ağustos 2010’da “Hububat Fiyatlarındaki Tırmanış” başlıklı yazımızda; Rusya’da haziran ayının ortasından ağustos ayının ortasına kadar devam eden sıcak hava dalgası yüzünden çıkan yangınların ve yaşanan kuraklığın buğday üretiminde ciddi bir düşüşün yaşanmasına neden olacağını söylemiştik. 90- 95 milyon ton civarında mahsul bekleyen Rusya’nın, bu yıl ancak 60-65 milyon ton ürün elde edeceği tahmin edilirken Putin önlem olarak tahıl ürünleri ihracatını, 15 Ağustos’tan itibaren 2010 yılı sonuna kadar yasaklamıştı. Putin’in buğday fiyatlarını yeniden tırmandıran açıklaması Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’nü (FAO) harekete geçirmeye yetti. Örgüt genel olarak gıdada özel olarak ise buğday ve pirinç piyasalarındaki sıkıntıları konuşmak için ‘‘acil’’ toplantı çağrısında bulundu. FAO’nun Roma’daki temsilcilerinden Abdülrıza Abbasian; ‘‘Bu oldukça ciddi bir durum. Rusya’nın iki yıl boyunca ihracat yapamayacak olması rahatsızlık yaratabilir’’ dedi. Uzmanlara göre, gıda alanındaki sıkıntıların diğer önemli bir nedeni ise finansallaşma. Son 10 yılda artan bir biçimde piyasa oyuncularının insafına bırakılan tarımsal emtia ürünleri, pek çok zaman fiziki nedenlerden bağımsız olarak fiyat artışlarının kurbanı oldu. Eski Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü yöneticisi Joachim von Braun, Financial Times gazetesine yazdığı makalesinde gıdanın finansallaşmasıyla ilgili sıkıntıların acilen kontrol altına alınması gerektiğini söyleyerek şu uyarıda bulundu: ‘‘… bu ve benzeri nedenlerle hemen ulusal hükümetlerin önlem alması ve bunun uluslararası bir düzeyde sonuçlara bağlanması için gerekli önlemlerin neler olduğunun farkına varmalıyız. Gıda fiyatlarındaki hareketliliğe çözüm ancak bunun global anlamda düşünülmesiyle mümkün olabilir. Pazarların kurumsal ihtiyaçlarını düzenleyecek şekilde saydam ve uygulanabilir bir açık ticaretin teminatlarını sağlamak bu durumda bir zorunluluk haline gelmiştir. Gıda emtia ürünlerinde aşırı spekülasyon mutlaka frenlenmeli.’’ Tüm bu gelişmelerin 2007-2008 gıda krizi ile benzerlikler taşıması ekonomistleri kaygılandırıyor. Özellikle Mozambik’te yaşananlar bu kaygıları giderek güçlendiriyor. Mozambik hükümetinin ekmek fiyatlarını yüzde 30 arttırma kararı almasından sonra başkent Maputo’da 5.10.2010’da fiyat artışını protesto etmek amacıyla toplanan ve lastik yakıp gıda depolarını yağmalayan binlerce göstericiye polisin ateş açması; 10 kişinin ölmesine, yüzlerce insanın yaralanmasına neden oldu. 2007-2008 döneminde gıda sektöründe son 30 yılda görülen en ağır kıtlık yaşanmıştı. Dünya gündemine ‘‘ülkelerin gıda savaşı’’ gibi yansıyan bu duruma karşı ise yapılacakları yine Braun şöyle özetliyor: ‘‘Sonuç olarak tarım ve gıda için, küresel bir politika omurgasının kurulması mecburiyetini harekete geçirmek zorunluluktur ve alınacak tedbirlerde de geç kalınmamalıdır. Yaklaşan G-20 zirvesi ve Birleşmiş Milletler Konferansı’nın en önemli gündemi gıda ve beslenme güvenliği olmalıdır.’’ Hububat fiyatlarının rekor seviyelere yükseldiği bu dönemde; et fiyatlarındaki tırmanış ve üretimin talebi karşılamakta yetersiz kalması (Gelişmekte olan ülkelerde orta sınıfın büyümesi, refah düzeyinin yükselmesi, özellikle Hindistan ve Çin’de proteine dayalı Batı tarzı beslenme biçiminin yaygınlaşması, et talebini büyütüyor) nedeniyle 1990’dan bu yana ülkemizde ve dünyada gıda fiyatlarının son 2 yılın en yüksek seviyelere ulaşması, gıda enflasyonunu körükleyebileceği endişelerini arttırıyor. FAO’nun; gıda fiyatları endeksi temmuz ve ağustos ayları arasında yüzde 5 oranında artış kaydetti. Gıda fiyatlarında, aynı dönemdeki artışın, fiyatların tavan yaptığı Haziran 2008’deki yükselişinin yüzde 38 gerisinde olmasına rağmen uzmanlar bu durumdan kaygı duymaktalar. Türkiye bu kaygıları bugünden uyarı kabul ederek tedbirlerini geç kalmadan almalıdır. Kuraklığın dünyada tarım ve hayvancılığı nasıl sarstığını doğru analiz ederek 2007-2008’de yaşanan kuraklıktan ders çıkarmalıdır. Şeker Bayramınız kutlu olsun!.. * Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Anayurdu Amerika olan, beyaz çiçekli bir süs bitkisi. 2/ Kantoda Doğu giysileriyle ya- põlan dansõn adõ... Numara- nõn kõsa yazõlõşõ. 3/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Bitkilerde, kök- lerden alõnan su ve besinlerin yaprak- lara taşõnmasõ. 4/ Ho- roz, hindi gibi hay- vanlarõn tepesinde bu- lunan kõrmõzõ deri uzantõsõ... Felsefede bir konu ya da alan üzerine üretilen bilgi- leri niteleyen önek. 5/ Lisan... Romatizma ağrõsõ. 6/ Künye, kim- lik... Derebeylik Japonyasõ’nda en aşağõ sõnõfõ oluşturan halk. 7/ Samsun yöresine özgü, süt ve incirle yapõlan, dondurmaya benzer bir tatlõ. 8/ Metrekarede 1 kan- delaya eşdeğer õşõltõ birimi... Erkek keçi. 9/ Gümüş- hane’nin Şiran ilçesinde bir şelale... Yabancõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eti yenen bir deniz kabuklusu. 2/ “Gümüş sepet” de denilen, beyaz ya da pembe çiçekli bir süs bitkisi... Japon lirik dramõ. 3/ Radyum elementinin simgesi... İletken nesnelerden õsõ ya da elektriğin geçmesi. 4/ Kö- şe, kenar, uç... “Marifet iltifada tabidir/Müşterisiz -- - zayidir” (Muallim Naci). 5/ Eski dilde gönül... Rüz- gâr. 6/ Mantõk... Yunan abecesinde bir harf. 7/ Tuz- suz ve yumuşak bir peynir cinsi. 8/ Eski Mõsõr inanõ- şõnda güneş tanrõçasõ... Antalya ve Fethiye körfezle- ri arasõnda yer alan yarõmadanõn adõ. 9/ Karadeniz yö- resinde yetişen ve yemeği, salatasõ ya da turşusu ya- põlan bir bitki... Bir organõmõz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M İ H A L I Ç K A P İ D O L O J İ R K A P I T A Ş M İ M A M U R E N E K A K T I L E T O O N İ L A G T R A Y I T Ö R A L T E S L A L V U R U 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Önemli bir duyum: Bundan bir süre önce Ankara’daki kadın gazetecilerden biri, başkentin yüksek katlarında yaptığı görüşmeyi CHP’lilere anlatmış. Yüksek kattaki demiş ki: “Nihai amacımız; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ve yargıda görev yapan Alevi-Bektaşi kökenli olanları uzaklaştırmaktır.” Bu bilgiye, Recep Bey’in CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik hançeresini yırtarcasına “Önemli olan boy değil soydur, soy” diye bağırışını ekleyin. Silivri’de süren soruşturma ve yargılamalarla, 12 Eylül referandumuna bir de bu gözle bakılsa iyi olacak... Soy Yeni TC Çocuklarınız üniversite sınavına giriyor, cemaat orada. Öğretmen olacaksın, cemaat orada... İş hayatında cemaat, sendikada cemaat, poliste cemaat, okulda cemaat, savcılıkta cemaat, hastanede cemaat, mahkemede cemaat, orduda cemaat... Yurttaş eşitliğinden söz etmeyin artık, özgürlükten de. Cemaat, devlet oldu çünkü. Az kaldı, 13 Eylül yeni bir TC’nin, yani Tahakküm Cemaati’nin miladı olacak. sadik.celik@keyveni.com.tr HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle