29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yaşam Bu Kadar Kısa Olmamalı Yaşam bu kadar kısa olmamalı, diye düşündüm, Füsun Akatlı’nın ölüm haberini duyduğumda. Onun gibi üretken bir insanın yaşamı bir anda noktalanıyor, onunki gibi aydınlık bir beyin bir anda sönüveriyor. Geride kalan siz, dilediğiniz kadar isyan ediniz, öfkeleniniz, öfkenizi haykırınız… Gerçek değişmiyor; zaman geçtikçe haksız bulduğunuz o erken ölümü kabullenmeye başlıyorsunuz. Yaşam sürüyor, diyorsunuz, bir eksikle de olsa. Oysa kapatılabilir bir eksik değil ki Füsun’un artık olmayışı, hiç olamayacağı. Kime, neye hınç duyacağımı bilemiyorum; “temmuz” diyorum sonra, Metin Altıok’u, Âşık Nesimi Çimen’i, Asaf Koçak’ı, Asım Bezirci’yi, Erdal Ayrancı’yı, Muhlis Akarsu’yu, Behçet Aysan’ı, Hasret Gültekin’i, Bilge Karasu’yu, Tomris Uyar’ı, Rıfat Ilgaz’ı, Cevdet Kudret’i, Aziz Nesin’i, Suat Derviş’i, şimdi de Füsun Akatlı’yı bizden koparıp götüren temmuzu lanetliyorum, elimden başka bir şey gelmediğinden. 66 yıl yaşadı Füsun Akatlı. Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdikten sonra edebiyat felsefesi alanında doktorasını verdi. Ders verdi, aydınlık yüzlü öğrenciler yetiştirdi. Bir süre İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda baş dramaturg olarak görev yaptı. Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü kurup yönetti. 1968 yılından bu yana Dost, Soyut, Varlık, Milliyet Sanat dergilerinde; Politika, Aydınlık, Söz ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı; Milliyet Kitap ekinde edebiyat eleştirileri kaleme aldı. Sait Faik Hikâye Armağanı, Simavi Edebiyat Ödülleri, Behçet Necatigil Şiir Ödülü, Cevdet Kudret Ödülleri, Haldun Taner Öykü Ödülü jürilerinde ve İstanbul Kitap Fuarı Danışma Kurulu’nda görev yaptı. Çok değerli kitaplar bıraktı bize: “Yaz Başına Neler Gelir” (1980), “Bir Pencereden” (1982), “Edebiyat Defteri” (1987), “Felsefe Kıyılarında” (1989), “Tenha Yolun Ortasında” (1995), “Pusulamız Felsefe” (1995), “Bilge Karasu Aramızda” (1997), “Öykülerde Dünyalar” (1998), “Zamanı Yaşatan Roman Zamana Direnen Şiir” (1998), “Acıyla, Sevgiyle, Kahramanca” (1999), “Sis Lambası” (1999), “Düşünce Ufkunda Pupa Yelken” (1999), “…Bir de Ruhi Su Geçti” (2001), “Felsefe Gözlüğüyle Edebiyat” (2003), “Kültürsüzlüğümüzün Kışı” (2003), “Zamansız Yazılar” (2004), “Niçin Diyalektik” (1977, 2007), “Rüzgâra Karşı Felsefe” (2008), Cumhuriyet’te köşe yazıları yazmaya başladığında ne kadar mutlu olmuştum. “Zamansız Yazılar” koymuştu köşesinin adını. Ancak iki yazı yazmak kısmet oldu; “…eskimiş, unutulmuş, küflü, naftalinli, demode bulunarak gündemin dışında bırakılanlar, benim her zaman gündemimdedir demek isterim bir yandan… Bir yandan da, damdan düşercesine, adeta patavatsızca açıverdiğim konulardan, onların toyluğundaki saflıktan ya da art düşüncemdeki ‘sinsilik’ten, taze lezzetler bulmayı umarım” diyordu 14 Haziran tarihli ilk yazısında. Birçok insanın “eskimiş, unutulmuş, küflü, naftalinli, demode bularak gündemin dışında” bıraktığı sosyalist düşünceden dönmemiş, sağlam duruşlu bir kadındı Füsun. Hayat arkadaşı, kızı Zeynep’in babası, Sivas’ta gericiler tarafından yakılan Metin Altıok’un acısını taşıyordu içinde. Derin acısı onun vakur duruşunu hiç bozmadı. Savaşımcı bir insandı; tiyatro bölümünü kurduğu Yeditepe Üniversitesi’nde kendisine karşı oynanan oyunlara nasıl direndiğini yakından izlemiş, onu başarıya götüren kararlılığına hayran olmuştum. Çeşitli ortamlarda çok kez birlikte olmuştuk. Her zaman ciddi, ama güler yüzlü, her zaman bakımlı ve şıktı. Kadın gibi kadındı. Onu çok özleyeceğim. Yıldızlar yağsın toprağına. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Radyo ve TV’ler her sabah Ankara bürolarõna bağlanõp so- ruyorlar: “Bugün başkentin gündeminde ne var?” Cumhurbaşkanõ’nõn, Başba- kan’õn, parti liderlerinin, ba- kanlarõn o günkü programlarõnõ; hatta konuklarõnõ ve toplantõla- rõnõ “nefes nefese” bir telaşla sõ- ralayan Ankara temsilcisi ekli- yor: “Hareketli bir gün ola- cak.” Öyle de oluyor… Kimin ne- reye gittiği, nereden geldiği, özellikle de rakip liderlerin eleş- tirilerine “ayaküstü” verilen “okkalı” yanõtlar; gün boyu ekranlarda, ertesi gün de man- şetlerde... Türkiye her gün yeni siyasi polemikler bekleyerek uyanõyor; aynõ polemiklerin ekranlarda gece geç saatlere kadar süren “tartışma”larõyla da uykuya dalõyor... Ya ‘parlamento’da? Peki ya Türkiye’nin “parla- mento”sunda neler oluyor? Başbakan’õn sõnõrda çömel- diğini bilmeyen yok, milletve- killerine “şu yasayı çıkartın” mesajõnõ ise bilen varsa bile “toplum”un haberi yok! Medyanõn başkent günde- minde ve liderlerin gündelik demeçlerinde “yasama” neden yer almõyor? Siyasilerin her “an”larõnõ yakõndan izleyen medya, aynõ “an”larda yasala- şan “düzen”lemelerle neden ilgilenmiyor? Örneğin, herkes Türkiye’nin dõş politikadaki “eksen kay- ması”nõ tartõşõrken hayatõn her alanõndaki eksenleri tersyüz eden tasarõlarõn TBMM günde- mi neden önemsenmiyor? ‘Sazan’ gibiyiz... Çünkü medyamõz ve hepi- miz, deyimin tam anlamõyla “sazan gibi”yiz. Bunu bilen Başbakan, her gün “atlana- cak” bir lafõ mutlaka buluyor. Muhalefet liderleri de “sazan- laştıklarından” olacak, yasa- mada olan bitenleri ulusal ka- muoyu gündemine taşõmayõ; böylece “eksenin asıl içerde nasıl kaydığı”nõ göstermeyi belli ki hiç akõl edemiyorlar... Tõpkõ birkaç hafta önce TBMM’deki “gece yarısı” otu- rumunda yasalaşan akõl almaz, “kentsel dönüşüm”e karşõ “al- dırmaz”lõğõn hâlâ sürmesi gibi.. ‘Büyükşehir faşizmi’ Yerel demokrasiyi tümüyle ortadan kaldõran yasaya göre bü- yükşehir belediyeleri, diledikleri zaman ilçe belediyelerinin tüm imar, ruhsat, plan-proje onay yetkilerine el koyabilecekler... Diledikleri yeri “kentsel dö- nüşüm” alanõ ilan ettiklerinde, oradan sorumlu “seçilmiş!” il- çe belediyesi tümüyle devre dõ- şõnda kalacak... Başbakan ve tüm siyasi li- derler “demokrasi yarışı”nday- ken, demokrasiyi tüm kurum ve kurallarõyla yok eden böylesi bir “diktatörlük” anlayõşõnõn yasal düzenlemesi, Çan- kaya’nõn da hõzla onayõnõ alarak adeta “sessiz seda- sız” yürürlüğe girebiliyor!.. Neresinden bakõlõrsa ba- kõlsõn, siyasi rant darbele- riyle “büyükşehir faşiz- mi”ni başlatacak bu yasa- ya karşõ muhalefetin lider- leri neden suskunlar? Medya ne- den gündemine almõyor? İlçe belediye başkanlarõ, tõpkõ “TE- KEL işçileri” gibi Ankara’da toplanõp hem kendilerinin hem de kendilerine oy veren mil- yonlarõn “demokratik hak- lar”õnõ neden savunmuyorlar? Önümüzdeki günlerde ülke gündemi Başbakan ve liderlerin polemik yarõşõna kilitlenirken buna “benzer” başka düzenle- melerle de TBMM gündemin- deki “talan tasarıları” ne eksen bõrakacak ne de Cumhuriyet... En şanslı iktidar Türkiye’nin hemen tüm ka- muoyu önderleri ve muhale- fetin siyasal kurmaylarõ, TBMM gündemini önemse- meyen tutumlarõyla, kaygõ duyduklarõ “rejim karşıtı si- yaset”in daha da “kurum- sallaşma”sõna eşsiz hizmet ediyorlar. Oysa rejim nutukla, pole- mikle değişmez; “yasal dü- zenleme”lerle değişir. Nutuk ve polemikle ilgilenmekten yasamanõn gündemini merak bile etmeyenler, Cumhuriyetin temel ilkelerini savunma ça- basõnda “gevezelik”ten öte bir şey yapmõyorlar... Dünyada hangi iktidar böy- lesine “şanslı”dõr, söyler mi- siniz? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Ulusal Gündemde ‘Yasama’ Neden Yok? HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY 7 TEMMUZ 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 İlaç Gülfatma Carlık: “Meclis’te her gün böcek araması yapacaklarına Meclis’i baştan aşağı ilaçlasınlar!” Boy Necati Cebe: “Boyu ile övünenlere, ‘Devede de boy var ama dokuzunu bir eşek çeker’ derler!” Cahil Halit Ovalı: “Harf devrimi ile halkın tümünün cahil kaldığını söyleyen Nurcu alim(!) Mehmet Kutlulara soralım: Harf devriminden önce halkın yüzde kaçı okuma yazma biliyordu?” Sapı kendisinden baltalar! TÜRKİYE Cumhuriyeti çınarı, sapı kendisinden olan baltaların ihanet darbeleriyle devrilmeye çalışılıyor. Reşit Çağın emperyalistlerin uyguladıkları son planı böyle açıklıyor: “Kurtuluş Savaşı'ndan yeterli dersi alamayan sülükler, kaleyi içeriden fethetmek için 2002’den itibaren, içimizdeki işbirlikçileri eğitmek zahmetine katlanmaktansa, dini, siyasi, askeri liderlerin uygun kişilerden seçilip onlarla muhatap olunarak konunun halledilmesini yeğlemişlerdir. Atatürk düşmanlığı aşkıyla yanıp tutuşan siyasiler tek seçici durumuna getirilmiş, besleme bir tarikat şeyhinin müritlerince devletin ele geçirilmesi sağlanmış, demokrasiye ve hukuka bağlılık adı altında Washington ve Brüksel penceresinden bakarak yıkıma sessiz ve seyirci kalanlara devleti koruma ve kollama görevi verilmiştir. Şimdi; her şeyin dışardan planlı, güdümlü ve destekli olduğu bilinerek çürüme sürdürülmektedir. Devletin polisi, devletin savcısı ve hâkimi, bu ülkeyi savunmakla yükümlü olup görevini en iyi şekilde yapan devletin yurtsever askerlerini ve toplumu bilinçlendiren gazeteci, yazar, bilim adamı, siyasetçiyi ‘terör örgütü üyesi’ gibi kabul edilemez suçlamalarla tutuklamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti çınarı, sapı kendisinden olan baltaların ihanet darbeleriyle devrilmeye çalışılmaktadır.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRKİYE terörün yarattığı olumsuzluklarla cebelleşirken bazı aklıevvel muhteremlerin ortaya attığı dahiyane(!) çözüm önerilerini kamuoyunun tartışmak durumunda kaldığını söylüyor emekli tümgeneral Naci Beştepe: “Örneğin Rize’nin AKP’li Belediye Başkanı, çözümü uçkurda arıyor. Her batılı erkek doğudan bir kadını kuma olarak getirirse, hısımlığımız artacak, husumet azalacak ve 30 yıl sonra terör bitecek. Dünyaya uçkurunun ucundan bakanlardan ne beklenir? Her şeyi, her olayı; erkeğin kadına egemenliğine, kadının mal olarak kullanılmasına yontan gerici-feodal düşünce yapısının üreteceği çözüm başka ne olabilir ki? Meclis’in eski AKP’li başkanı ‘Bizimkiler kadına ve paraya düşkündür’ demişti. Kim onlarınkiler? Din eksenli siyasetin mimarları ve işçileri. Başka neye düşkün olacaklar ki? Geriye ne kalıyor? Erkeğe düşkün sapkınlar da var içlerinde ama dillendiremezler. Başbakan da ikide bir ‘en az üç çocuk yapın’ demiyor mu? Geleceğimizin güvencesinin çok çocuk yapmaktan geçtiğini vurgulamıyor mu, ikide bir? Balık baştan kokar ya. Milli Savunma Bakanı da nikâh şahitliği yaptığı bir düğünde ‘nice nice çocuklar yetiştirin’ diyerek aynı kervanın yolcusu olduğunu gösterdi. Neyse ki bakan ‘yetiştirmek’ fiilini kullanarak diğerlerinden bir adım ilerde olduğunu hissettirdi! Çocuk yetiştirmek sorun değil çünkü, çocuğu da rızkını da Allah verir! Sen çocuğu yap, gerisi kolay. Remzi Amcası olur yurtdışında bile okutur. Harçlığa sıkıştı mı bir telefon yeter. Tatile gitti mi Rixsos'larda kalır. Belediyeden, partiden amcaları ile ortak şirketler kurar. Gerekirse özel yasalarla teşvikler alır. Yeter ki sen doğuda tesettür içinde boğulan kadını al batının zampara erkeğine kuma yap! Nerde ‘türban özgürlüktür’ diye yırtınan, üniversite önlerinde kamp kuranlar? Kadın hakları ve özgürlükten yana olanlar ikinci sınıf olmaya, alınıp- satılan mal olmaya neden tepki göstermezler? Yoksa kadınlarımız da her çözümün uçkurdan geçtiğine mi inanıyor? Aydın Türk kadını bu zihniyeti köreltecektir. Aydın Türk anasının yetiştirdiği nesiller, Türkiye'yi karanlık düşüncelerden arındıracaktır. Her insan sadece insan olduğunu, önce insan olduğunu duyumsayarak yaşayacaktır. Atatürk’ün ülkesinde Türk kadını da Türk erkeği de onurlu insanlar olarak yaşamaya layıktır! Uçkurcular AKP’de muhalifler gözaltındaymış... Daha dur, daha dur! YağmurDeniz HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Sadece Cumhuriyet uyardı... (14 Haziran 2010) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Brezilya’da yaygõn olan ve Vudu dinine benzeyen bir inanç ve büyü- cülük anlayõşõ. 2/ Alçak en- lemlerde esen düzenli rüz- gâr... Kayak. 3/ Üzerine yazõ yazõlan tabak- lanmõş ceylan deri- si... Hayvanlarõn bağ- landõğõ gölgelik. 4/ Şöhret... Çok yine- lendiğinden usanç ve- rici bir durum alan söz. 5/ Çanakkale yö- resine özgü, çeşitli sebzelerle hazõrlanan türlü yemeği. 6/ İyi huylu kimse... Si- vas’õn bir ilçesi. 7/ Uluslararasõ alanda mal taşõ- macõlõğõnda kullanõlan büyük kamyon... Yersiz söz ya da davranõş. 8/ İsviçre’de bir kanton... Soyun- dan gelinen kimse. 9/ Yunanlõ tarihçi Ksenephon’un “On binlerin Dönüşü”nü konu alan ünlü yapõtõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yurdumuzda yetişen ve kurutulmuş yapraklarõ enfiye gibi burna çekilen ya da emilen bir ot. 2/ Adana’nõn bir ilçesi... Eski Mõsõr’da güneş tanrõ- sõ. 5/ Dar, uzun ve hafif bir yarõş kayõğõ... Bir şe- yi düşünmeye gerek duymadan hep aynõ biçimde yapmak alõşkanlõğõ. 4/ Eli işe yatkõn, becerikli... Uzun bacaklõ ve çekik karõnlõ bir köpek. 5/ İki ku- zulu koyun... Tanrõ. 6/ Divan şiirinin ölçüsü... Tan- tal elementinin simgesi. 7/ Gazetecilik dilinde uy- durma habere verilen ad. 8/ Mezbaha. 9/ Bir öğ- retim kurumu... Gümüşbalõğõnõn küçüğü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P İ T A H A Y A A R K A V A T A P E P İ N O İ L A M O K K A K İ Y M A M A K Z A L E O D M E A L A B O R A İ R O N İ A Y A T A A L A B A Ş 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle