25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B Yat A. Can Söğüt: “Başbakanlık Ege koylarında yatla gezip yan gelip yatma yeri değildir. Hele her gün şehit cenazeleri kalkarken!” Süt Zekai Buluç: Çukurova'da yeni doğum yapan 59 annenin sütünde kanserojen kimyasal bulunmuş. Anne sütünü de bozdu, sütü bozuklar!” Satış Hikmet Keskineğe: “Ahmet Davutoğlu, İsrail Ticaret Bakanı'yla gizlice görüşmüş ama kim, neyi, kaça satacak belli değil!” Henüz tam yaşanmamış yaşamlar VATAN uğruna şehit olmanın yaşamın en ucuz unsuru olduğunu söylüyor Ahmet Önen: “Bunun içindir ki şehitlik mertebesi hep halktan birilerinin, garibanın, fakirin madalyasıdır boynunda. Şehitlik değerli, para eden, rant getiren bir şey olsaydı zenginden, yukarıdakilerden bize kalır mıydı? Her şehit cenazesi sonrası söylenen basmakalıp sözlerden birisi de ‘vatan sağ olsun’dur. Ne kolay değil mi? Ömrünü ver o genci yetiştirebilmek için. Sonra kutsal görev diyerek askere yolla. Sana tahta kutu içinde geri getirsinler. Hediyesi ise bayrağa sarılmış olmak! Sen de bir şey olmamış gibi, iki kelimeye sığdır henüz yaşanmamış yaşamı: Vatan sağ olsun. Tabii ki vatan sağ olsun da, vatan dediğin nedir? Salt tel örgülerle çevrili kuru toprak parçası değildir vatan. Onun üzerindeki her şey vatanı tamamlar. Binası, ağacı, kuşu, böceği, tarihi, kültürü, deresi, çiçeği ve insanıyla, halkıyla bir bütünü tanımlar vatan. Sevinçte ve tasada ortak yaşamın adıdır vatan. Bir baba için, bir anne için vatan, uğruna dünyaları yakabileceği oğludur aynı zamanda. Öyleyse oğlu öldüğüne göre, vatan da ölmemiş midir onun için? Nasıl sağ olacak vatan? Oğlu hayatta olan için vatan bir bütündür de, bir de evinin direği oğlunu toprağa verene, kırkı çıktıktan sonra sormalı.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRKİYE’DE yürütülmekte olan “Mobilize İslam” operasyonundan söz ediyor İstanbul Barosu Genel Sekreteri avukat Hüseyin Özbek: “Türkiye coğrafyasından sökülüp vatansızlaştırılacak, bayraksızlaştırılacak, milletsizleştirilecek, Batı’nın derin laboratuvarlarında genleriyle oynanarak mobilize hale getirilip Brüksel’e, Berlin’e, Londra’ya, Paris’e, Washington’a taşınacak bir sömürge İslam’ı için kollar sıvanmıştır! Emperyalizmin buyruğuna teşne kimi hoca efendiler aracılığıyla halkın ortak değeri, direnç kaynağı olmaktan çıkarılıp, ulusa ve ülkeye düşmanlığa programlanmış, cemaat halkasının dışındakileri öteleyen emperyalist laboratuvarların köleleştirme reçetesi millete din olarak dayatılmaktadır. Sistem cumhuriyetin kuruluş değerlerine, ulus devlet yapısına, üniterliğine, rejimine karşı açtığı savaşta koçbaşı görevini mobilize İslam’ın kadrolarına vermiştir. Ilımlılaştırılıp mobilize hale getirilen bir suni yazılım din olarak şırınga edilmektedir. Emperyalizmin buyruğundaki hoca efendinin ardına düşüp sistemin gönüllü köleliği, kendi ulus devletine karşı savaşmak cihat olarak nitelenmektedir! Haçlı laboratuvarların ürünü mobilize anlayışın yandaşları nazarında ulus devlet hasım, emperyalizm hısımdır. Mobilize İslamın kadroları aidiyet ve yön duygusunu yitirdiği için ulus devletlerine karşı ibadet vecdiyle verdiği savaşı hizmet ve dindarlık olarak algılamaktadır! Mobilize İslamın harekât planları Atlantik ötesinde yapılmakta, lojistiği yine aynı merkezce sağlanmaktadır. Planı uygulamaya sokanlar Türk kimliğine, kültürüne, bilinçaltında yaşattığı milli kodların tahribine yönelik sistemli ve sinsi saldırı sonucu kolektif hafıza silinir, yön duygusu yitirilirse ulusun dağılıp milli coğrafyanın parçalanacağını bilmektedirler. Ülkenin kuruluş değerlerine bağlılıkta ısrar eden sivil ve askeri bürokrasiyle, rejimi savunan yargı mobilize kadroların tam anlamıyla kuşatması altındadır. Kitleleri gönüllü köleleştirmenin narkozu olarak uygulamaya sokulan sömürge yazılımının mobilize kadroları, devletten tasfiye edilenlerin yerini almakta, gönüllü sömürgeleşme tamamlanmaktadır. Mobilize kadrolarının ağır saldırısı karşısında Türk ulusunun bilincinin çökmesi, direncinin kırılması durumunda Türkiye Cumhuriyeti olmaktan çıkıp uşaklığı ve itaati din belleyen kölelerin coğrafyasına dönüşüm kaçınılmazlaşacak gibi görünmektedir!” Mobilize Suudiler, Türk kızlarına kilosu kadar altın veriyormuş Arap, Türksüz yaşayamaz! YağmurDeniz MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK İthal Politika Başbakan, sık sık altını çiziyor; “Dünyanın en büyük 16. ekonomisiyiz.” Üretmeyen, tarımı ve hayvancılığı gerileyen, dışarıdan sıcak para akışıyla yaşayan ekonomi... Ne işe yarıyor bu büyüklük? Dünyanın en pahalı akaryakıtını, oto gazını, elektriğini, internetini, etini tüketmeye... Ya Avrupa'ya göre durum ne? Geçtik sanayi ürünlerini, ekmek, süt ve yumurta fiyatları bile AB ortalaması üzerinde. Dolaylı vergilerde de dünya rekortmeniyiz maşallah! Suskun toplumda “tık” yok... Yunanistan'ın ekonomisi batıyormuş. Ne güzel batmak! Komşunun memur, işçi, emekli ücretleri, satın alma gücü, Türkiye'den açık ara yüksek. Sosyal haklardaki üstünlüğünü saymıyorum bile... Biz de mi batsak böyle?.. Borçla yaşıyoruz... Kredi kartı borcunu ödeyemeyen yurttaş sayısı 2 milyon dolayında. Yılın beş aylık döneminde dış ticaret açığı, yüzde 115 artışla, 22.5 milyar dolara çıktı. Yıllardır uygulanan, AKP döneminde tavan yapan, “Türkiyeyi açık bir tüketim pazarı” olarak görme anlayışının, yeni liberal politikaların sonucudur bu manzara. Üretim yok, tüketim çok... Dönelim ete... İlk parti 8 bin ton çözüm olmadı ya, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ikinci dönem canlı et ithalatına yöneliyor. Tarımsal KİT'leri, Süt Endüstrisi Kurumu'nu, Yem Sanayisi'ni, Et Balık Kurumu'nu özelleştiren ya da kapatan iktidar, parayı bastırıp, çözümü dışarıda arıyor. Başta üretici olmak üzere hayvancılık sektöründeki hemen hemen her kesim, bu yöntemin çözüm olmayacağını söylüyor. Oysa ithalat, karın doyurucu, can kurtarıcı, her derde deva! İthal buğday, arpa, pirinç, pamuk, mısır, karpuz, elma... Marketler çeşit çeşit, boy boy ithal raflarla sıralı. Paralar yurtdışına uçmuş, gitmiş kime ne? Bir güzel yönetiliyor memleket! Yiyecek, içecekle sınırlı değil, memleketimizin bekası için enerjiden savunmaya, eğitimden adalete kadar ithal uzmanlar, ürünler esastır. Batılı küresel güçlerle el ele tutuşalı beri, bakanlıklarımızın neredeyse tümünde bizim için çalışır yabancı uzmanlar. Baksanıza son olarak YÖK, araştırma görevlisi ve akademisyen açığını gidermek için “kıyak sözleşmelerle” yurtdışından öğretim üyesi sağlamanın derdine düşmüş! Kıbrıs, Ermeni ve Kürt açılımları da ithal... Gerçi zaman zaman “hava durumundan ve coğrafi koşullardan” kaynaklanan “anlık” sıkıntılar yüzünden, sınırdan taşınan ağır silahlar ve içeri giren insanlar görülmese de “ithal istihbaratla” terörü bile önlemeye çalışırız. Yetmedi... Teröre karşı yeni kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bünyesinde de ithal uzman çalıştırmayı, kanun gücüyle sağlarız... Küreselleşme karşıtlarını, Atatürkçüleri, Kemalistleri, yurtseverleri, yazarları, aydınları, bilim adamlarını, askerleri, siyasi parti yöneticilerini çeşitli davalarla içeri tıkan da ithal bir proje olmasın sakın? Anlamadım, ne dediniz? Türkiye'yi kimler mi yönetiyor? serdarkizik@cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 6 TEMMUZ 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Öncelikle değerli okuyucularıma teşekkür ederek başlamalıyım: Ortaköy’de Deriden’in altında yer alan Çanakkale Müzesi’ni gezmek için coşku ile katılan her birinizin varlığı ile o buluşma istisnai bir mutluluk kaynağı oldu. Müzeyi düzenleyen “Bir Kadın”dan, “Bir Adam”la beraber bu işe nasıl girişip dünyanın her yerinden bu akıl almaz parçaların nasıl toplandığının hikâyelerini dinlemek, her birimiz için göz yaşartıcıydı. 2 Temmuz Sivas anma törenleri bu sefer “devletin katılımı” ile yapılmış! İlk bakışta kulağa hoş gelen bu fark, halkımızın bilinçaltına sinsice Ergenekon davası merkezleri ve yandaş medya tarafından yerleştirilen “Olayın arkasındaki karanlık esrar perdesi kalkmıyor” iddiaları nedeniyle, daha çok taktik bir hamleye benziyor. Yani Sivas “suç”u da Atatürkçü yazar- çizer-yurtseverlerin üstüne yıkılmaya kalkılacaksa, o zaman bu “devlet töreni” çok ama çok yazık… Ergenekon’dan söz açmışken, herhalde her biriniz her gün İlhan Abi’nin savunmasını okuyorsunuz. Fazla yoruma gerek yok, her şey ortada! Selçuk, ortaokul seviyesinde dünyayı bilen ve takip eden herkesin anlayabileceği mantıklı bir sunumla kendisine yöneltilen suçlamalardaki tutarsızlıkları (davanın geneline de değinerek) en güzel şekilde herkesin gözleri önüne seriyor. Merak ediyorum, bizim yandaş-paydaş kadrolar arasında, yüzü kızaran çok “taraf” var mı bunları okurken? Hafta içinde bir başka medya şark kurnazlığına şahit olduk. Akılları fikirleri CHP Genel Başkanı’nın rotasını kendi çelişkili düzeylerine çekmek olan anti-ulusalcı bir yaklaşım, bu sefer Radikal’den çıkış yaparak Kılıçdaroğlu’nun “Türbanla üniversiteye gidilebilecek” dediğini sekiz sütundan duyurdu! Gazetenin kendi yaptığı haberi okuduktan üç saniye sonra “Belli ki Kılıçdaroğlu böyle bir laf söylememiş” dedim. Nitekim gün içinde tekzip geldi. “Türban konusunu biz çözeriz” sözlerini, bu uyanıklık hızıyla manşetlere taşıma merakı, farklı bir gazetecilik anlayışı olsa gerek! Bu polemiklere aldırmayan Kılıçdaroğlu, söz verdiği gibi son sürat yurt gezilerine devam ederek, kendi deyimiyle “Adaletten Kaçanlar Partisi”ni silkelemeye devam ediyor. AKP’de panik düzeyi öyle artmaya başladı ki, Erdoğan, Sarıgül’ün parti kurmaktan vazgeçmesinde suçu.. medyaya atıverdi! Sarıgül’ü bu mantıklı kararından dolayı tebrik ediyorum. Kimse “kurnaz manevra” aramaya kalkmasın. Sarıgül ne yapsa daha iyi olurdu? “AKP’ye farklı kollardan aynı anda saldırmak daha iyi, biz DSP’yi kapatmayacağız” diyerek, geçmiş seçim felaketlerinden hiç ders çıkarmadığını kanıtlayan Masum Türker gibi mi davransaydı? Dostum Türker’in bir an önce bu ağır hatasından dönmesinde sayılamayacak kadar yarar var. Aynı şekilde Tuncay Özkan hareketinin de artık partileşme işini bırakıp, ayrı bir sivil inisiyatif olarak hareket etmeye devam etseler bile, ana gövdeye destek olmaları şart. Neden mi? Çünkü son 16 yılda bu mantıksız inatlar yüzünden bugünkü siyasi felaketleri yaşıyoruz. AKP, Atatürkçülerin bu intihar bölünmeleri sayesinde ülkede hukuku, kadrolaşmaları ve artık hızla yaşam tarzını kendi ideolojik çizgisine çekiyor. Örneğin, geçen haftaki “Saat 23.59’da müzik kesilecek” çıkışına sakın kanmayın. Bu uygulamanın hedefi gürültü filan değil. Olaylara geniş açıyla bakalım. AKP’nin hedefi, tüm dayatmalar ve yasaklamalarla artık “gülmeyen, sevişmeyen, dans etmeyen, içki içmeyen, sayısı azaltılan ve kaderini sorgulama cesaretini de taşımayan” yeni bir steril ve sinirleri alınmış ‘antik-laik’ kesim yaratmak. Tabii ki bir ilçede yaşayanların, mesela gece 02’den sonra uyuyabilmeleri konusunda mantıklı dengeler taraflarca bulunabilir. Ama mühim olan “niyet”! Bu gülünç dayatmaların turizmimize vuracağı ölümcül darbe ortada. Ama bunlar hükümetin umrunda mı? Nasıl olsa onların “kutsal”ının dokunulmazlığı var. “Karşı” tarafın ise hiçbir yaşam hakkı yok! Onların yaşam tarzına tecavüz, sanki AKP’nin ana ödevi! Burada iki konuya vurgu şart. Birincisi, hep “apolitik” kalarak acı gerçeklerden kaçabileceğini sananlar, artık “Sen politikayla uğraşmazsan, politika seninle uğraşır” cümlesinin realitesiyle tanışmışlardır! İkincisi, CHP, en az yolsuzlukların ve hukuksuzlukların üzerine gittiği kadar, bu sinsi yaşam tarzları iğfallerini de ciddiye alıp müdahale etmeye mecburdur… Çağdaş yaşam ödünsüz korunmadan, ne sosyal demokrasi ne de Kemalizmden söz edilebilir. bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM Haftanın Seyir Defteri... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Güney Ame- rika’da yetişen bir kaktüsten elde edilen ve “ejder meyve- si” de denilen meyve. 2/ Utanç duyma... Sert ve fazla kõ- zarmayan bir domates türü. 3/ Peru’da yeti- şen, “armutkavun” da denilen, kavun ve ahududu karõşõmõ bir tada sahip olan mey- ve... Vilayet. 4/ Ma- lezya halkõna özgü bir tür öldürücü delilik... “Trabzonhurması, cennethurması” gibi adlar da verilen mey- ve. 5/ Ankara kentini oluşturan ilçelerden biri. 6/ İngiltere’de çok sevilen bir cins bira... Ateş... Kuzu sesi. 7/ Bir deniz tek- nesinin devrilerek ters dönmesi. 8/ Düşünülenin ter- sini söyleyerek yapõlan ince alay... Avuç içi. 9/ Uzak- lõk işareti... Etli, yuvarlakça ve şişkin olan sap kõs- mõ yenen bir lahana cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Vatanõ Orta Amerika olup ülkemizde de yetişti- rilen, kavuna benzer bir meyve... Köpek. 2/ Cennet bahçesi... Antalya’nõn bir plajõ. 3/ Amerika’ya öz- gü, portakala benzer, pembe beyaz etli ve ekşi bir meyve. 4/ Müslümanlarõn bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra kestikleri kurban... Temel, esas. 5/ İşyeri olarak kullanõlan birkaç katlõ yapõ... Çok ha- fif malzemeden yapõlan ve kendi kendine salõnan so- yut heykel. 6/ “Amerikaarmudu” da denilen ve ül- kemizde de yetiştirilen bir meyve. 7/ Şaşma belir- ten bir ünlem... Bir renk... Tanrõ. 8/ Çabuk davranan, çevik... Damõzlõk dişi hayvan. 9/ Alçak enlemlerde esen düzenli rüzgâr... Yemek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K O N Ç E R T O L R İ L A R Y A E S İ N F A S Z A M A K V A T M A K İ F E R E V O R İ S S A R A S P A T A Ş L A Z A İ T P A L A Ğ A N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle