Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 TEMMUZ 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA
İLHAN ABİ’NİN ARDINDAN 13
CMYB
C M Y B
HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU
1990’lõ yõllarõn ilk nisan ayõ içindeyiz. Bu ya-
zõ, aslõnda, nisanõn ilk günü çõkacaktõ. Son hasta-
lõk ve hastane serüveni “nisan bir” sürprizine en-
gel oldu. Doğrusunu isterseniz bu, bir sürpriz de-
ğil. İlhan Selçuk gibi ünü yabancõ ülkelere yayõlma
bir yazarõn benim köşemde tanõtõlmasõna gerek
yok. Zaten amacõm bu değil, İlhan Selçuk şimdi-
ye değin benim için bir değil, birkaç yazõ yazdõ.
Ben de onu tanõtmak amacõyla değil, gönül bor-
cumu ödemek, duygularõmõ okurlarõma ulaştõrmak
için kaleme alõyorum bu yazõyõ.
Evet, 1990’larõn ilk nisan ayõ içindeyiz he-
nüz. Eski zamanlardan beri baharõn bu ilk ayõ
her toplum tarafõndan canlõlõğõn, verimliliğin,
dirilik ve dinçliğin simgesi olarak kabul edil-
miştir. Çünkü doğa bu ayda tam uyanmaya, çi-
çekler açmaya başlar, kõrlar yeşil çimenlerle ve
papatyalarla bezenir, ağaçlar yapraklanõr, yer-
li ve göçmen kuşlar cõvõldaşõr. Bu nedenle ni-
san, sanõrõm herkesçe en çok sevilen aydõr.
Şimdi yeniden İl-
han Selçuk’a döne-
lim. 1988 yõlõnõn ya-
zõnda art arda gelen
hastalõklar ve ame-
liyatlar, ameliyat yarasõnõn bir türlü kapanmamasõ
nedeniyle yazma isteğimi yitirip birkaç ay çalõş-
maya ara vermişim. Benim sonbaharõmõn artõk kõ-
şa dönüştüğünü sanõyordum. O yõlõn ekim ayõ baş-
larõnda bir gün Cumhuriyet’i açõnca İlhan Sel-
çuk’un bana yönelik yazõsõnõ gördüm. Neredey-
se bütün Cumhuriyet okurlarõnõ temsil eden oto-
riter ve dikkatli bir okuyucu edasõyla aşağõ yukarõ
şöyle bitiriyordu yazõsõnõ: “Velidedeoğlu hoca-
mız ameliyat olmuş, bana ne. Sürekli sancıla-
rı varmış, bana ne. Ben pazar günleri Cum-
huriyet’i açtığımda ikinci sayfada Velidede-
oğlu’nun yazısını görmek istiyorum!”
Ünlü bir okurumun ve büyük bir dostun uyarõ-
şõydõ bu. Toparlanmaya çalõştõm. 31 Ekim 1988’de
yeniden her pazar yazmaya başladõm. Başta be-
lirttiğim nisan pazar günü dõşõnda yazõlarõm ke-
sintisiz gidiyor. Ekim 1988’den beri İlhan Selçuk
için bir yazõ yazmayõ tasarlõyordum, ama olaylar
o kadar hõzlõ, ülke sorunlarõ ve konular o kadar gün-
cel idi ki, bir buçuk yõldõr özel nitelikli bu yazõyõ
kaleme almaya bir türlü fõrsat bulamadõm. Ama
şimdi, her ne olursa olsun, 1990’lõ yõllarõn ilk ni-
san ayõnõ kaçõrmak istemedim, çünkü İlhan, dü-
şünsel yaşamõnda her zaman baharõ yaşayan, her
an yeni filizler veren bir yazar. 1990’larõn baha-
rõnda onun üstüne birkaç satõr yazmak ise benim
için bir zevk ve büyük mutluluk.
1914 yõlõnda Çorum İdadisi’nde (ortaokulunda)
“İktitaf” adlõ bit kitap okurduk. Okuma dersine
özgü olan bu kitapta görgü ve ahlak kurallarõ, tür-
lü atasözleri, kõsa fõkra ve öyküler vardõ. Şimdi-
ki düşünceme göre, içinde yazõlardan çoğu Fran-
sõzcadan çevrilmişti;
çünkü içeriğinde
Ezop’tan, La Fontai-
ne’den masallar da var-
dõ. Sayfalardan birini
yanlamasõna tümüyle kaplayan bir resmi hiç
unutamam. Kesme taştan yapõlmõş geniş kemer-
li bir köprü. Bir ucunda sepet içinde kundaklõ bir
bebek var. Az yukarõsõnda bir delikanlõ, köprünün
doruk noktasõnda olgun bir genç, öbür yana iniş
yolunun yarõsõnda kara sakallõ, elinde kapalõ bir
şemsiye tutan orta yaşlõ bir kişi ayakta duruyor-
lar. Kemerin toprakla birleştiği yerde ise bir tabu-
reye oturmuş, iki eliyle tuttuğu bastonuna çene-
sini dayamõş ak sakallõ bir ihtiyar yer almõş. Bu re-
simdeki figürlerin üzerine, bebekten başlayarak sõ-
rasõyla “doğuş”, “ilkbahar”, “yaz” , “sonbahar”,
“kış” yazõlmõştõ, öğretmenimiz bu resmin, insan
ömrünün türlü evrelerini mevsimlerle temsil et-
tiğini (simgelediğini) anlatmõştõ bize.
Geniş kemerli taş köprünün altõnda ise küçük bir
derenin iki yanõnda yapraklõ ve çiçekli ağaçlar, elin-
de bastonla dimdik yürüyen genç bir insan resmi
yer almõştõ. Yine öğretmenimizin söylediğine
göre, hayatõnõn kõş mevsimini yaşayan ak sakal-
lõ ihtiyar kişi ölüp de köprünün altõnda cenneti tem-
sil eden bahçeye girince yeniden gençleşip dim-
dik oluyor ve artõk sonsuz yaşamõna geçiyordu.
Ben simdi ömrümün kõş mevsimini yaşõyorum.
Çok sevgili ve değerli dostum İlhan Selçuk ise
-kendisini hukuk fakültesinde tanõdõğõm günden
beri- kafaca hep bu köprünün doruğunda yaşayan
genç insandõr.
Ülkemizin ve yeryüzünün bütün siyasal, sosyal,
ekonomik sorunlarõ üzerinde her an yeni fikirler
üreten, yeni filizler veren bir düşünce yapõsõ var
Selçuk’un. O, bu filizleri besleyip yeşertir, büyütür,
olgunlaştõrõr ve köşesinde Türk halkõna sunar. Ke-
merli köprünün öbür dibinde oturan bu yaşlõ in-
sana da en umutsuz ve güçsüz zamanlarõnda ya-
yõmladõğõ yazõlarõyla güç verir.
Tutum, davranõş ve düşüncelerine saygõ ve ken-
disine derin bir sevgi duyduğum bu ünlü ve dost
yazarõn türlü konulardaki köşe yazõlarõ benim dü-
şünsel çevrenimi de (ufkumu) genişletir.
Hele yukarõda sözünü ettiğim Ekim 1988 ya-
zõsõndan sonra işte tam bir buçuk yõldan beri, tür-
lü sağlõksõz koşullara, sürekli ayak sancõlarõna ve
yeni ameliyatlara karşõn, pazar yazõlarõmõ sür-
dürebilmeyi, İlhan Selçuk’un benim kõş mevsi-
mindeki yaşamõma ilkbahardan taze güç ve taze
filiz aşõlamasõ neden oldu. Ona gerçekten teşek-
kür borçluyum.
İlhan Selçuk Türkiye’de en çok sevilen, okunan
ve tutulan yazarlarõn abartmasõz başõnda gelir. Ki-
taplarõnõn art arda yeni basõlarõnõn çõkmasõ bunun
en somut kanõtõdõr. O, yalnõz siyasal irdelenme ve
eleştiri yazõlarõnõ değil, özellikle ekonomik olay-
larõ tam isabetli bir mantõk ve yorumla açõk seçik
İlhan Selçuk
İstanbul Haber Servisi - İstanbul’un Si-
livri ilçesinin Çantaköy beldesindeki Cum-
huriyet Mahallesi’nde, İlhan Selçuk’un is-
teği üzerine yaptõrõlan ve Cumhuriyet
okurlarõnõ çeşitli etkinliklerle bir araya ge-
tiren Kõrevi’ne, İlhan Selçuk’un adõ veril-
di. “İlhan Selçuk Kırevi”, önceki gün ma-
halle sakinlerinin, komşularõnõn ve Selçuk’un
dostlarõnõn da bulunduğu geniş katõlõmlõ etkin-
likle açõldõ. Cumhuriyet Mahallesi’ndeki Spor
Tesisleri’ne de 30 Kasõm 2009’da yaşamõnõ yi-
tiren gazetemiz yazarlarõndan “Abdülkadir
Yücelman Tesisleri” adõ verilmişti.
Gazetemizin İmtiyaz Sahibi ve Başyazarõ İl-
han Selçuk, İlhan Selçuk başkanlõğõnda yürü-
tülen Cumhuriyet gazetesi tarafõndan satõlan ar-
salarla kurulan KOOP-C’de, İlhan Selçuk’un is-
teğiyle kurulan Kõrevi önceki gün düzenlenen
törenle “İlhan Selçuk Kırevi” adõyla açõldõ. KO-
OP-C Başkanõ gazetemiz yazarõ Dr. Erdal
Atabek, törende yaptõğõ konuşmada “Biz, bir
anma toplantısı değil, İlhan Selçuk’u yaşat-
ma toplantısı yapıyoruz. Acılar, üzüntüler, an-
malar bir süre sonra törenlere dönüşür ve he-
yecanını kaybeder. Oysa, İlhan Selçuk bi-
linçtir ve bilinçle sürdürülmesi gerekir. İlhan
Selçuk kültürü anlaşılmalı, anlatılmalı ve ya-
şatılmalıdır” dedi. Bu kültürü “İlhan Selçuk
Enstitüsü” kurarak yaşatmayõ amaçladõklarõnõ
belirten Dr. Atabek, “Bu amacımızı proje
olarak sizlerle paylaşacağız. Kuruluşu, yö-
netimi ve programları ortak yapıtımız ola-
caktır. İlhan Selçuk kültürü çocuklarımıza,
gençlerimize, toplumumuzun her kesimine
çok şey öğretecek zenginliktedir ve insanlık
mirasının öğretisidir. Bu kültürde sadelik var-
dır, tutarlılık vardır, duyarlılık vardır, ka-
rarlılık vardır, süreklilik vardır. Bir ömrün
bütünü içinde bu özellikleri kazanmak ve hiç
sapmadan, ödün vermeden sürdürmek hiç
kolay değildir. Yaşamı boyunca medyaya çık-
mayan, röportaj vermeyen, hiç sansasyon
yapmayan, sade, vakur ve özenle belirlediği
çizgiyi sürdüren bu büyük örnekten hepi-
mizin her zaman öğreneceği çok şey vardır”
diye konuştu. Cumhuriyet Mahallesi’ndeki Kõr-
evi’nde düzenlenen birçok toplantõya İlhan
Selçuk konuşmacõ olarak katõlmõştõ.
Gazetemiz yazarlarõndan Oktay Ekinci de
Selçuk’un bir “Anadolu Bilgesi” olduğunu ve
Selçuk’un bütün tarih boyunca yaşamõş bil-
gelerle, düşünürlerle birlikte anõlacağõnõ ifa-
de etti. Etkinliğe katõlan Fazilet Kuza, Dr. Er-
dinç Ünal, Özden Gönül, Dr. Mehmet Ali
Önal, Suna Yurtseven, Mustafa Aydınlık,
Metin Çalışkan da İlhan Selçuk’la ilgili anõ-
larõnõ anlattõ. Toplantõda Mustafa Balbay’õn
mektubu Saniye Yurtseven tarafõndan okun-
du ve yoğun alkõş aldõ.
Adı,
Cumhuriyet
Mahallesi’nde
yaşayacak
okurun gözü önüne koyar. Bunlar üzerinde fazla
bir söz söylemem gereksiz, okur zaten biliyor.
Şuncasõnõ eklemek isterim ki, usta bir cerrah otop-
si yaparken nasõl insan organlarõnõ, sinir ve da-
marlarõ ince ayrõntõlarõna değin birbirinden ayõrõrsa,
İlhan Selçuk da bir konuyu ele aldõğõnda, kõsacõk
bir yazõ içinde, o konunun bütün ayrõntõlarõnõ sis-
tematik bir mantõk zinciri içinde gözler önüne se-
rer, somut ve doyurucu bir sonuca varõr. İşte fõk-
ra yazarlõğõndaki ustalõğõ bundandõr.
İlhan Selçuk’un mizah yeteneği de ünlüdür.
Cumhuriyet gazetesine geçmeden önceki yazar-
lõk çalõşmalarõ arasõnda bir gülmece dergisi çõkarma
işi de vardõr.
Bütün bunlardan başka Selçuk’un yazõnsal
(edebi) yeteneği, zaman zaman yazdõğõ dene-
melerde kendini gösterir. Bunlardan kimileri
değme yazõncõlarõ (edebiyatçõlarõ) imrendirecek gü-
zelliktedir. Yukarõda yazdõklarõmõn hepsinin üs-
tünde olarak İlhan Selçuk, inanmõş bir Atatürk
devrimcisi ve büyük bir yurtseverdir. Onun üç
basõ yapan “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” ki-
tabõ, Birinci Dünya Savaşõ sõrasõnda Silahlõ Kuv-
vetler’in ve o kuvvetlerdeki idealist genç Türk su-
baylarõnõn özveri ve özgeçilerini sergilemektedir.
Eğer İlhan Selçuk, idealist Yüzbaşõ Selahattin’in
anõlarõnõ ele almasaydõ, bu anõlar yitip gidecek, ta-
rihimizin bir parçasõ için çok yazõk olacaktõ. Ben
kitapta adlarõ geçen Saffet (Arıkan), Recep (Pe-
ker), Ali (Kılıç) gibi sonradan Ulusal Kurtuluş Sa-
vaşõ’na da katõlmõş olan kişileri Ankara’da görüp
tanõmõş olduğum için, bu kitabõ okurken çok he-
yecanlandõm. Ne müthiş günlerdi, Birinci Dünya
Savaşõ’nõn o ölüm kalõm günleri!
İlhan Selçuk’un yurtseverliği Cumhuriyet ga-
zetesindeki yazõlarõndan da yansõmaktadõr. Ne ya-
zõk ki 12 Mart 1971 faşist darbesinden sonra, dar-
becilerce vatan hayõnlõğõ ile eş anlamlõ görülen sol-
culukla suçlanõp gözaltõna alõnmõş, işkence görm-
üştür. “Ziverbey Köşkü” kitabõnda bu gözaltõ ve
eziyetli sorgulamalarõn öyküsü yazõlõdõr.
Ne acõdõr ki, ona bu suçlama ve eziyetleri reva
görenler, Türkiye’nin bugünkü ortamõnda yalnõzca
“köşeyi dönmeyi” düşünenler olduğu halde, İl-
han Selçuk Cumhuriyet’teki köşesinde ülkenin bü-
tünlüğü, bölünmezliği için savaşõm vermekte, bu
yoldaki uyarõlarõnõ her kesime ulaştõrmayõ sür-
dürmektedir.
Cumhuriyet gazetesinde yazõ yazmaya 3
Mayõs 1942’de başladõğõma göre, pek yakõn-
da buradaki yazarlõğõmõn 48. yõlõ dolacak. Bu
48 yõlõn 28 yõlõnõ İlhan Selçuk’la “sütun kom-
şusu” olarak geçirdiğim için derin bir sevinç
ve övünç duyuyorum.
Cumhuriyet, 29 Nisan 1990
MUSTAFA İZBERK
Turhan Selçuk - İlhan Selçuk kardeşler...
Onlarõ, bundan tam yarõm yüzyõl önce, İl-
han’õn yayõmladõğõ Turhan’õn çizgi yükünü ta-
şõdõğõ “Dolmuş” düşündürü(*) (Ar. mizah)
dergisinde tanõdõm. 24 yaşõnda bir gencin dü-
şünçizilerine (Fr. karikatür) sayfalarõnda yer aç-
tõlar. Daha sonralarõ yaşam beni bir yerlere sa-
vurdu. Başka iklimlere (Ankara, Lozan, Ce-
nevre), başka tasarõlara, şantiyelere (İmroz,
Beyoğlu)... Nedir ki, yüreğim hep yanlarõnda ol-
du.
“Cumhuriyet”i ise, daha da önceleri Beşik-
taş 38. İlkokul’un sõralarõnda tanõmõştõm. Öğ-
retmenimiz, her gün birimizden okula gelirken
bir “Cumhuriyet” getirmemizi istemişti. Sarõ
iki buçuk kuruşa -gelincik alacalõ (Far. renk) baş-
lõğõyla- bir “Cumhuriyet” alõr, getirirdim. Ço-
cuklar yüksek sesle onu okur, öbürleri dinler-
lerdi. “Cumhuriyet”i sevdim.
Turhan, Cemal Nadir sonrasõ ilkgençliğimin
arayõşlarõ içinde, “Aydede” -yedi günde bir çõ-
kan- günlüğünde (İt. gazete), o süreler daha, kes-
kinleşmemiş yumuşak, yuvarlak çizgileriyle göz-
lerimi okşar, Babõâli yokuşunun yetenek boş-
luğunda bana umutlar verirdi (saçlar 3 numaralõ,
kõsa pantolonlu bir çocuktum!).
İlhan, orta yaşlarõmda her sabah “Cumhuri-
yet”te tutkunu olduğum yazõlarõna başladõ. Her
ikisinin de yapõtlarõ, içinde bulunduğum 50 ku-
şağõna õşõk tuttu. Hele de benim için, öylesine
ki, ikisinin de yapõtlarõnõ algõlarken, özümlerken
elimdeki günlükteki sanki kendi çizgilerimi, ya-
zõlarõmõ izliyor gibi bir hisle dolardõm. Bir sa-
natçõysanõz bunu üstün sanatçõlarõn, düşünürlerin
yapõtlarõyla karşõlaştõğõnõzda çokça yaşarsõnõz..
hele de her sabah onlarõ elinize alõyorsanõz... Bu
olgu sanatõn, düşüncenin bir bütün oluşturdu-
ğu, bir yerlerde bir somluk (Fr. Masiflik) biçi-
minde “var” olduğu gerçeğini ortaya koyar.
Emeklilik yõllarõmda -bundan 20 yõl önce- ken-
dimi bütünüyle düşünçiziye, yazõ yazmaya
adadõğõmda, her ikisinden aldõğõm aydõnlõğõn ta-
dõnõ daha bir yoğun yaşama olanağõnõ buldum.
Bu, sanatçõya/düşünüre “yalnız değilim” duy-
gusunu veren bir olgu olmalõ...
O yõllarda “Türkler” adõnõ verebileceğim bir
bitik (Ar. kitap) düşü kurardõm. Güncel toplu-
mumuzun yõldõzlarõnõ inceleyen bir demet: Ca-
hit Arf, Oktay Sinanoğlu (...) özellikle de Tur-
han. O, bizlere savaş sonrasõ (**) -dõş yayõnsõz
günler- çağcõl (Fr. modern) çizginin babalarõnõ
tanõtmõştõ: Steinberg, Chava (...). Bu ise biz-
ler için çölde bir bardak soğuk su gibi bir nen-
di...
Her sabah önümüze açõlan “Pencere”den ise
“Aydınlanma”nõn ne demek olduğunu öğren-
dik ilk kez... O çağcõl uygarlõğõn “Ana Tanrı-
ça”sõ aydõnlanmanõn... Bunu da İlhan’a borç-
luyduk.
İkisi de yaşamlarõ boyu bir saniye sektirme-
den benzersiz yapõtlarõnõ verdiler. Turhan’õn
evindeki masasõndan hiç kalkmadõğõ, son çizi-
me varõncaya değin birçok taslağõ çöpe attõğõ or-
taya çõkan ‘ürün’den de anlaşõlõyordu. Daha son-
ralarõ benzersiz sergileriyle tanõştõk - sözü gel-
mişken; başlangõçta uzun yõllar Turhan sergi aç-
mamõştõ, ben de açmadõm. Neden? Çünkü on-
dan önce sergi açmak, benim düşünebileceğim
türden bir nen değildi de ondan...
İlhan, gene bizim kuşağõn -öncekinin de- ay-
dõnlarõnõ aydõn yapan o faşist işkencelerden geç-
ti. Çağ buydu, bugün 3. binyõl başõnda da bu böy-
le... Aydõnlar, dipçiklenerek, gönüllü sürgünlere
giderek, mahpus damlarõnda yatarak, “içeride”
ölerek, sabah karanlõklarõnda asõlarak, çapraz
ateş, bomba yiyerek “(...) kendileri oldular”,
“adları oldular”, oluyorlar...
İlhan, sen her süre, her an bu evrene dudağõ-
nõn kõyõsõndaki belli belirsiz görünen bir ermiş
gülümsemesiyle baktõn. Hiç kuşkum yok ki şu
yaşadõğõmõz son yõllarda seni uzun süreye ya-
yõlmõş bir öldürümle öldürenlere de için için ay-
nõ gülümsemeyle bakõyordun, kuşkum yok - yer-
yüzünde kendisine yapõlan işkenceyi bir dü-
şeysözle (Fr. akrostiş) yargõçlarõna ileten baş-
ka bir sanõk (!) var olmuş mudur acaba?!.
Aydõnlanma.. senin ederin (Ar. bedel) her dö-
nem “can” oldu. Verdik!..
Yeryuvarõmõzõ kõvandõran, yüzakõmõz aydõn-
lara selam olsun... Onlarõ hiç yitirmedik, onlar
öldürüldükçe çoğaldõlar, çoklaştõlar, çoğullaş-
tõlar... Hep...
Hoş geldiniz Turhan Selçuk, İlhan Selçuk hoş
geldiniz tinsel evrenimize!.. Hoş geldiniz...
(*) Bir başka yõldõzõmõz Aziz Nesin, mizahõn
karşõlõğõnõn güldürü değil, “düşündürü” oldu-
ğunu söylerdi. Onunla da sütundaşlõk yaptõm..
ne mutlu bana. Bunu da borçlu olduğum Tur-
han’dan, İlhan’dan başkalarõ değildi...
(**) II. Paylaşõm Savaşõ, 1939 - 1945.
Türk Göğünde Birer İkiz Yıldız
Biz‘CumhuriyetÇocuklarõ’
İlhan Selçuk’suz kaldõk!..
RÜŞTÜ ASYALI
“1923 Aydınlanması” tanõmõnõ, ilkin
O’ndan duymuştum. Anladõkça aydõn-
landõm ve bu tanõma bağlandõm.
Yaşamõn insanla güzelleşen, hoşgö-
rüyle, paylaşõmla anlam yüklenen bir sa-
nat olduğunu, ondan öğrendim.
“ İlhan Selçuk ” katõlõmõyla değeri ve
önemi katlanan toplantõlarda, gülümse-
yen bilge yüzünden, bilge sözünden
güven duydum, erinç buldum. En önem-
lisi de tanõşmaktan duyduğum sevinçtir.
Kõrk beş yõllõk okuru olarak en büyük
teşekkürüm, bizi hiç aldatmadõğõ içindir.
O, -örnek bir yiğitlikle- her karanlõk
işin üstüne giderek, bize aydõnlõğõ gös-
terirdi; hem de aklõmõza öncelik tanõ-
mamõzõ ve sağduyuyu elden bõrakma-
mamõzõ önererek. Yani, “Aydınlanma
Bilgesi” diyerek hep saygõyla, hayran-
lõkla anmamõz boşu boşuna ya da körü
körüne değildir!
Biz “Cumhuriyet Çocukları”, yalõn
insan, gerçek yurtsever, numarasõz cum-
huriyetçi, bilge devrimci İlhan Sel-
çuk’suz kaldõk!
O, Atatürk’ün devrimci, ilerici ço-
cuklarõnõn “İlhan Abi” si olduğu için-
dir ki: Ölüm ona hiç yakõşmadõ!
Tesellimiz, onun boşa yaşamadõğõna
olan inancõmõzdõr.
Bizim için hep ölümü göze alarak ya-
şadõ; bu yüzden ona olan borcumuz tü-
kenmeyecektir.
Kitaplarõndan, yazõlarõndan aydõnlan-
mayõ sürdürerek onu yaşatacağõz, onu
unutmayacağõz.
Güzel anõsõ önünde saygõyla eğili-
rim…