19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 TEMMUZ 2010 / SAYI 1269 PAZAR 13 Defileden sıkılana moda sergisi Son dönemde modada yükselen eğilim, defile yerine sergi açarak koleksiyonları tanıtmak. Dice Kayek ve Dilek Hanif bu konuda öncü. Avrupa'da Prada, Lanvin gibi tanınmış modaevleri zaman zaman sergi açarak koleksiyonlannı tanıtıyor. Fransız Carven ise bunu bir adım öteye taşıyarak piknik şeklinde bir organizasyonla tasanmlannı tanıttı. Sürekli yenilik peşinde koşan moda dünyasının defilelerden vazgeçmesi pek mümkün görünmüyor ama işçiliğine güvenen için moda sergilerinin de ayrı bir anlamı var. ELIF TOKBAY Y ves Saint Laurent'in moda anlayışını yansıtan ve pop kültürüne mal olmuş giysilerini sergilediği retrospektifine, Valentino'nun 200'e yakın tasanma yer verdiği sergisine, İngilizlerin aykırı modacısı Vivienne Westwood'un beş yıl dünyayı gezen tasarımlarına alıştık derken moda dünyası şimdi de yeni bir eğilimle meşgul. Yeni koleksiyonları defile yerine sergiyle tanıtmak. Dice Kayek ve Dilek Hanif yeni koleksiyonlarını defile yerine sergiyle tanıtan iki isim. Dice Kayek'in yaratıcıları Ayşe ve Ece Ege kardeşler istanbul Contrast isimli koleksiyonlarını Paris'te bir sergide sunmuşlardı. Koleksiyon ağustos ayında İstanbul'a gelecek. İstanbul Contrast, İstanbul'dan esinlenilmiş bir koleksiyon ve İstanbul gibi zıtlıklarla dolu. Temeline Ayasofya'nın kubbesi gibi sağlam bir mimari oturtulmuş, dışınaysa tüm kontrastlarıyla kat kat İstanbul ruhu nakşedilmiş. Ayşe Ege diyor ki: "Bir moda defilesi için normalde altı ay hazırlanırız, kimse de bunun gerisinde ne kadarfazla emek olduğunu anlamaz. Moda defileleri artık 12 dakika sürüyor, 13 bile değil. Altı ayın emeğini 12 dakikaya sığdınyoruz. Moda haftalannda programlar da o kadar sıkışık ki çoğu gazeteci yetişemiyor, üstelik defileyle herkese ulaşamıyorsunuz. Koleksiyonumuzu sergi şeklinde sunmaktan çok memnun kaldık. O gün yetişemeyenler, bir sonraki gün gelip gezebiliyor. Ya da günlük bir sergiyse sabahtan akşama kadar şansınız oluyor gelip gezmek için. Bu da insanlar için önemli. Herkese gösterebiliyorsunuz yaptığınız işleri. Oysa bir defileye limitli sayıda insan çagırabiliyorsunuz. Bizim de bu sebeplerden hoşumuza gitti sergi." Ayşe Ege dünyada pek çok tasarımcının bu yolu tercih ettiğini anlatıyor. "Biz içine biraz da sanat koydugumuz için sergi konseptini tercih ettik. Bazen canlı manken üzerinde, bazen de bizim yaptıgımız gibi cansız manken üzerinde kıyafetleri gösteriyorlar. Geçenlerde Carven'in sunumuna gitmiştik, koleksiyonu piknik alanına dönüştürülmüş bir bahçede tanıttılar. Mankenler davetlilerin arasında, ellerinde içkileriyle dolaşıyorlardı, herkes birbiriyle konuşuyor, sohbet ediyordu, çok güzel de bir müzik çalıyordu. Artık insanlar defilelerden bıkmaya başladı. Yeniliklere doğru yöneliyorlar, adı üstünde moda, devamlı yenilik anyor. Bu gibi sergiler defilelerin yerini almaz elbette ama şu anda insanlann hoşuna gidiyor. Moda sergilerinin tek dezavantajı şu: Kıyafetleri üç kat daha dikkatli dikmek zorundasınız. Bir defilede kıyafetler gözünüzün önünden hızlıca geçer. Fakat sergide herkes yakından inceleyebiliyor. Işçiliğinizin çok ince olması lazım." DAHA İDDİALI VE T^ARRUFLU Dilek Hanif de Paris Haute Couture Haftası'nda 2010-11 Sonbahar-Kış Koleksiyonu'nu bir sergiyle sundu. Hanif koleksiyonunu 196O'lı yılların Hollyvvood yıldızlarından esinlenerek hazırlamıştı. Moda çevreleri koleksiyonu "Doğu ve Batı'nın en rafine sentezi" şeklinde yorumladı. Hanif bundan sonraki yıllarda da koleksiyonlarını sergi konseptinde tanıtmayı sürdürecek. Çünkü "Başrole cansız mankenleri alarak moda yazarlarının ve alıcı gruplarının dikkatini otomatik olarak koleksiyona yoğunlaştırmış oluyorsunuz. Ekonomik aniamda da yüzde 30 daha tasarruflu. Giysilerin işçilik anlamındaki üstünlüğünü de ortaya çıkarmak istedim. Aynı zamanda ortada dikkat dağıtan bir detay yok. Sadece koleksiyon, kumaş, işçilik ve markanızın taşıdığı değerler var. Bu aniamda gücünüz yetersiz ise sergi formatına zaten cesaret edemezsiniz. Birçok dünya markası sezon içinde bu tür tanıtımlar yapar hale geldi." Dilek Hanif genellikle top modellerle çalışıyor. "Her birinin kendine özgü bir katkısı oluyor taşıdığı giysiye. Bu durumun koleksiyona pozitif bir etkisi var fakat zaman zaman bir bakış, duruş ya da gülümseme bile işin genel ruhunu bozabiliyor. Cansız mankenlerle bu risk sıfır." Defile yerine sergi düzenlemenin kendi içinde gizli bir iddia taşıdığından da söz ediyor Hanif. "Koleksiyonunuz dikişinin en ince aynntısına kadar mercek altına yatmış oluyor. Özellikle 'haute couture'de bu beceri ve iddia daha da kıymetli." Hanif'in bir de sıkıntısı var, Türkiye'de koleksiyon tanıtmanın, reklam yapmak, gazetelerde boy boy yer almakla eşdeğer göründügünü" düşünüyor, bu yüzden "Sergi mantığında işlerin sayısının artacağına" inanmıyor. "Birtarafta her yerini açmış allı pullu bir kadın daima daha cazip olacaktır. Dolayısıyla elde edilecek basın haberi oldukça azalacak." Koleksiyonuna gelen tepkilerden dolayı çok mutlu Dilek Hanif: "'Dogu ve Batı'nın rafine sentezi 1 yorumu beni çok etkiledi. Hiçbir zaman oryantal olmadım. Bir kaftan Fransız moda otoriteleri tarafından zarif ve rafine bulunuyorsa işimi doğru yapmışım diye düşünürüm." Hanif, Paris Moda Haftası'nda koleksiyonlarını tanıtmayı sürdürecek. Temmuzda sergi, ocakta defile formatında koleksiyonlannı tanıtacak. • [email protected] l M oda dünyasının yükselen değeri olarak tanımlanan Aslı Filinta'nın Cennet Bahçesi temalı sergisi ilk olarak Paris'te açıldı. Sergi şu anda dünya turunda. Tepetaklak tasarımlarıyla dikkat çeken Filinta, her koleksiyonuna eklediği savaş karşıtı detaylarla da tanınıyor. Poligonda ateş edilerek hazırlanmış ceket ve pantolonlar da buna birer örnek. Aslı Filinta'nın İstanbul'daki meraklıları için iyi bir haber ise yakında serginin İstanbul'a gelecek olması... Filinta moda sergileriyle ilgili olarak "Tasarlanan kıyafetlerin bir hikâyesinin ve mesajının olması kuşkusuz ilgi çekici. Sıradan, çok satan, trend olan ve oldurulan ürünler ve sunumlar yerine ; insanları düşündüren ~. sunumlar her zaman ; daha akılda kalıcı oluyor. Kıyafetleri sanatsal bir tema ile birleştirerek sunmak da keyifli bir şey. Her sezon savaş karşıtı tasarımlara yer veriyorum. 'Kavga ederseniz kıyafetlerinizde kurşun delikleri olur' gibi bir gönderme yaptık. Bu kıyafetlerin yanına gerçek kiraz ağaçları yerleştirip dallarının arasına minik yeşil oyuncak askerler yerleştirdik. Tabii askerlerin silahlarının ucundan çiçekler çıkıyordu" diyor. • Stil avcısı sokaklarda M ilano, Paris, New York... Elinde fotoğraf makinesi sokağa çıkıyor. Objektifi hep hazırda, çünkü her an karşısına stil sahibi bir kadın ya da erkek çıkabilir. New York'ta yaşayan Scott Schuman bir stil avcısı, namı diğer Bay Sartorialist. Schuman, 15 yıl moda endüstrisinde, ünlü markaların satış ve pazarlama departmanlarında çalıştıktan sonra kendi şovrumunu açmış. Genç tasarımcılara satış ve pazarlama destegi de verdiği dükkânını 11 Eylül sonrası kapatmak zorunda kalmış. Sonrasında fotoğrafçılığa yönelmiş, fakat onun amacı moda fotoğrafçısı olmak değilmiş. "Sonunda modayla fotoğrafı birleştirebileceğim bir yol bulacağımı biliyordum ama bunun bir blog açmak olacağını tahmin etmemiştim" diyor. Scott Schuman thesartorialist.com'u kurarken insanlara rehberlik etmeyi hedeflemiş, bugün ise sitesinin aylık ziyaretçisi 2 milyonu aşıyor. Dünyanın en önemli moda sitelerinden style.com'da videolan yayınlanıyor, ayrıca erkek dergisi GQ'da da bir köşesi var. En büyük zevki ise insanlara ve tasarımcılara ilham kaynağı olmak. Sartorialist'in günü sabah erken saatlerde başlıyor, çocuklarını okula bıraktıktan sonra sitesine koyacağı fotoğrafları seçiyor. Sonra bütün bir günü fotoğraf çekerek geçiriyor, gece ise çektiği fotoğraflar üzerinde çalışıyor. Sokaklarda dolaşırken sürekli yer değiştirmeye, yeni noktalar bulmaya çalışıyor. Algılan sürekli açık, çünkü her an bir köşeden sürpriz çıkabilir. Bir renk, eşleştirme ya da sadece bir duruş... "Birine yaklaştığım zaman genellikle onu nasıl çekmek istediğimi biliyor olurum. insanları doğal halleriyle yakalamak benim için en büyük şans. Hemen birkaç enstantane çekerim. Zaten genellikle nasıl güzel görüneceklerini benden çok daha iyi biliyor olurlar" diyor. Milano, Schuman'ın en sevdiği kent. Paris'te ise hâlâ stil sahibi insanlara rastlamak mümkün, Amerika'daki kıyafetler biraz agresif, belki Amerikalıların agresifliğini yansıtıyor. Schuman için Floransa'nın ayrı biryeri var. Diyor ki, "Ocak ayındaki Pitti Uomo sırasında Floransa'ya bayılıyorum. Dünyanın dört bir yanından stil sahibi insanlar kente doluyor." Schuman fotoğraflann altına küçük yorumlar da yazıyor. Paris'te gömleği ve şortuyla rastladığı genç bir kız için "Basit ve rafine. Yaz için ne mükemmel bir görünüm. Şortunu sevdim, ne çok kısa ne de dar. Üstündeki hiçbir şey bağırmıyor, eleganlığın güzel bir örneği" diye yazan Schuman, Floransa'da Pitti Uomo'nun temizlik ekibinden bir genç kızın da fotoğrafını çekmiş. Yeşil üniformasıyla Schuman'ın objektifine poz veren genç kızla ilgili yorumu ise şöyle: "Bu genç kıztıpkı diğer temizlikçiler gibi üniforma giyiyordu ama bu kalabalıklar içinde fark edilmesine engel değildi. Saçlarındaki rasta, piercing.. Üniforma, stilinizi kaybetmek için bir bahane değil. Arkasına saklanmayın!" Geçen yıl aynı adı taşıyan bir de kitap çıkaran Scott Schuman istanbul'a gelir mi, gelirse kimleri fotoğraflar ya da yüzüne bile bakmaz bilemeyiz ama Time dergisinin modayı etkileyen 100 kişi arasında gösterdiği Schuman'ın kulaklara küpe olacak özlü sözünü anmadan geçmeyelim: "Ne giydiğiniz yaşam tarzınızdır." •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle