19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 11 TEMMUZ 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] Berlin Filarmoni Orkestrasõ’nõn geleneksel veda konserini 20 bin müziksever izledi ‘AşkGecesi’ndemüzikvepiknik ZEYNEP AVCI BERLİN - Dünyanõn en kalabalõk klasik müzik konseri 1984’ten beri her yõl Berlin’de yapõlõyor. Kenti çevreleyen zengin yeşilliğin içine Nazilerin 11. olimpiyatlara hazõrlõk amacõyla 1936’da yaptõrmaya başladõklarõ amfitiyatroya ar- tõk Waldbühne, yani “Orman Sahne- si” deniyor. Yanõ başõndaki 500 bin ki- şilik stadyumla birlikte inşaatõ başlatõ- lõrken 100 bin kişi almasõ planlanmõş bu amfiyatronun. Nasyonal Sosyalist Par- ti üyelerinin coşup taşacaklarõ düşü- nülmüş burada, ama günümüzde Wald- bühne’deki coşkunun tek nedeni müzik oluyor. Berlin Filarmoni Orkestrasõ sezona ve- da konserini 1984’ten beri burada veri- yor. Ve 1984 yõlõndan beri her yõl, ha- ziran sonu ya da temmuz başõ, genellikle bir pazar günü, 20 bin, belki de 22 bin kişi Waldbühne’yi hõncahõnç dolduru- yor. Buz kutularõ, battaniyeler, yastõk- lar, plastik kutularda çeşitli yiyecekler, içecekler, şampanya ya da şarap ka- dehleri, çocuk arabalarõ, bazen şemsi- yeler ya da anoraklar yüklenmiş koca bir kitle epeyce zahmetli bir yolculuğa çõ- kõp onca merdiveni iniyor, tõrmanõyor, saatler önceden yerine yerleşiyor. Ön- ce karõnlarõnõ iyice doyuruyorlar, son- ra da orkestranõn yerini almasõyla birlikte suspus olup o büyülü konserin başla- masõnõ bekliyorlar. Seiji Ozawa, Gustavo Dudamel, Zubin Mehta, Claudio Abbado, Pla- cido Domingo, Sir Simon Rattle, Da- niel Barenboim gibi nice ünlü şefin yö- netimindeki bu müthiş orkestra şimdi- ye dek değişik temalõ konserler verdi Waldbühne’de. İtalyan, İspanyol, Rus, Amerikan, Fransõz geceleri yapõldõ, her şef kendine göre bir program oluşturup yine dünyaca ünlü solistlerin eşliğinde Berlin Filarmoni’nin marifetlerini ser- giledi. Bu yõl Berlin Filarmoni’yi Rumen asõllõ bir Avusturya vatandaşõ olan, ha- len İsviçre’de yaşayan genç bir şef, İon Marin yönetti. Solist ise ABD’nin dün- yaca ünlü sopranosu Renée Fleming’di. Konserin temasõ “Aşk Gecesi” olarak seçilmişti. Durmuş oturmuş Berlin Fi- larmoni’yi dinamik bir biçimde yöneten İon Marin, konseri Mussorgski’nin “Çıplak Dağda Bir Gece”siyle başlattõ, yine bir Rus besteciyle, Çaykovski’nin “Romeo ve Juliet”iyle bitirdi. Renée Fleming’in çok başarõlõ oldu- ğu lied’lere de yer verilmiş olan konser repertuvarõna Smetana, Dvorák, Ric- hard Strauss, Elgar, Puccini, Wag- ner gibi, özellikle 19. yüzyõl sonunda ya- şamõş, kimi 20. yüzyõlõ da görmüş bes- tecilerin eserleri alõnmõştõ. Konser başlarken güneş altõnda yanõp kavrulanlar konser bitiminde ormanõn serinliğiyle ürperiyordu. Ellerindeki mumlarõ, õşõldaklarõ õslõklar ve alkõşlar eşliğinde sallayarak tezahürat yapma- larõnõn ödülünü aldõlar. Fleming yeniden sahneye çõkõp Puccini’den “O mio babbino caro”yu söyleyince yer ye- rinden oynadõ. Bu da yetmedi. Sõra Waldbühne’deki Berlin Filarmoni kon- serlerinin geleneksel finaline geldiğin- de İon Marin, kendinden önceki kim bi- lir kaç şef gibi, orkestranõn yerinden hop- lamasõna, Waldbühne’nin ise hop otu- rup hop kalkmasõna neden olan parça için işaret verdi. Ünlü bir besteci olmasa da tek bir mar- şõyla Alman izleyiciyi büyüleyen Paul Lincke’nin “Berliner Luft” (Berlin Ha- vasõ) çalõnmaya başladõğõnda 20 bin ki- şi birden ayaktaydõ. Islõklarla marşa eşlik edenler bulduklarõ ilk boşlukta te- pinmeye başlõyordu. Hele o gün Alman futbol takõmõnõn İngiltere’yi yenmesine sevinen Berlin Filarmoni müzisyenleri nefesli çalgõlarõnõ bir yana bõrakõp Af- rika borazanõ vuvuzela çalmaya başla- dõklarõnda ortalõk inliyordu. SELDA GÜNEYSU ANKARA - Başkentteki özel tiyatrolar ekonomik krize yenik düştü. Kentteki özel tiyatrolarõn hemen hemen hepsinin elektrik, su gibi temel ihtiyaçlarõ bile ödeyemediği belirtilirken An- kara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) İzmir Caddesi üzerinde- ki Ihlamur Sokak’ta bulunan binasõnõn sahibi, tiyatrodan bi- nayõ boşaltmasõnõ istedi. Öteki Tiyatro’nun Gazi Mustafa Ke- mal Bulvarõ üzerinde bulunan binasõ da başka bir tiyatroya devredildi. Kültür ve Turizm Bakanõ Er- tuğrul Günay, bu yõl özel ti- yatrolara verilen ödeneğin iki katõ- na çõkarõlacağõnõ belirtmişti. Ancak her ne kadar Ba- kanlõk ödenekleri arttõrsa da bu öde- nekler, özellikle başkentteki özel tiyatrolarõn içinde bulunduğu krizi önlemeye yetmi- yor. Başkentte faa- liyet gösteren AST, Öteki Tiyat- ro, Ankara Ekin Tiyatrosu gibi yerleşik sahneye sahip özel ti- yatrolarõn, yeni yapõmlara imza atõp, gişe gelirlerini arttõrmaya çalõşsalar da sezon başõndan so- nuna dek elde ettikleri gelirler- le, vergilerini ve elektrik, su gi- bi temel ihtiyaçlarõnõ bile öde- yemediği belirtiliyor. Krizin eşiğinde olan ve geçen yõl artan vergi borçlarõ nedeniyle İstan- bul’a taşõnmasõ gündeme gelen AST’õn, İzmir Caddesi üzerin- deki Ihlamur Sokak’ta bulunan binasõnõn sahibinin “birikmiş kira borçlarını ödeyemediği” gerekçesiyle açtõğõ tahliye da- vasõ sonuçlandõ. AST’õn yönetimi de konuya ilişkin Cumhuriyet’e şu açõk- lamayõ yaptõ: “AST’ın bina sahibine 87 bin TL birikmiş kira borcu bulunuyordu. Bu borç, faiz ve avukat bedelleri eklendi- ğinde 130 bin civarındaydı. Biz, bu borcun tamamını ha- ziran ayı sonunda ödedik. Hatta bu borcu ödemek için Genel Sanat Yönetmenimiz Rutkay Aziz ve Sanat Kurulu üyemiz Altan Erkekli kendi ceplerinden paralar verdiler. Ayrıca yeni yönetim AST’ın geçmiş kira borcunu ödediği gibi bu yılki kirasını da hiç aktarmadan verdi. Ancak bu- na karşın iyi niyetimiz suiis- tismal edildi. Yani bina sahibiyle aramızda alacak verecek durumu yok artık. Daha sonra bina sahi- biyle yeniden kira sözleşmesi imza- lamaya kalktığı- mızda, bize 5 bin 800 TL olan kira bedelimizi 15 bin TL’ye arttırma- mızı söyledi. Biz de bunu kabul et- medik tabii. ‘Kabul etmiyorsa- nõz, binayõ tahliye edersiniz’ dedi. Ne kadar iyi niyetli dav- ranırsak davranalım, bina so- runumuzu aşamadık.” Öteki Tiyatro’nun kurucusu Murat Karahüseyinoğlu ise, geçen yõl gişe gelirleri azaldõğõ için binasõnõ “devren kirala- mak” istemişti. Buna karşõn ti- yatro yönetimi krize dayanma kararõ almõş ve binayõ devren kiralamaktan vazgeçmişti. Ka- rahüseyinoğlu, tiyatronun krize karşõ dayanma kararõ almasõna karşõn bu işi daha fazla götüre- mediğini, bu nedenle de bina- nõn Tiyatro Tempo’ya devredil- diğini açõkladõ. Başkentteki özel tiyatrolarõ ‘kriz’ vurdu Berlin Filarmoni Orkestrası’nın verdiği konserin solisti, ünlü soprano Renee Fleming’di. Fleming, çok başarılı olduğu lied’leri seslendirdi. Waldbühne’deki konserin temasõ ‘Aşk Gecesi’ydi. Konser başlarken güneşte yanõp kavrulanlar, konser bitiminde ormanõn serinliğinde ürperiyordu. British Museum’da üç Türk sanatçõ Kültür Servisi - İlk ulusal devlet müzesi olarak Londra’da kurulan ve 6 milyon ziyaretçisi olan British Museum, Türk Çağdaş Sanatõ’nõn günümüzdeki başarõlõ temsilcilerinden İpek Duben, Azade Köker ve Şükran Moral’in birer işinin müzenin daimi koleksiyonuna katõlmasõna karar verdi. Duben resim, heykel, yerleştirme ve video sanatõ; Köker kâğõt-kolaj tekniğinde gerçekleştirdiği yapõtlarõ; Moral ise kadõnlar üzerinde uygulanan din, kültür gibi çeşitli baskõ ve kõsõtlamalara odaklanõrken, akõl hastasõ insanlar, göçmenler, transeksüeller, fahişeler gibi toplum tarafõndan dõşlanmõş kişileri konu alan belgesel video performans çalõşmalarõyla tanõnõyor. AST’õn bina sahibi tiyatronun tahliyesini istiyor, Öteki Tiyatro’nun binasõ devredildi. ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Temmuz Acısı… Ben sanırdım ki sanat ve kültür yaşamımız, edebiyat dünyamız en çok sonbaharda fire verir… Değil! Değilmiş meğer! Temmuz ayı, sonbahardan beter! Bu temmuz, Füsun Akatlı’nın gidişi mi, temmuz ayında bütün yitirdiklerimizi bana yeniden yeniden yaşatan? Yoksa Zeynep Altıok’un annesini uğurlarken söylediği o içten sözler mi? Bilemiyorum… Ama günlerdir içim onlarla dolu… Yitirdiklerimizin ardından ne desek ne yazsak boş biliyorum. Birbirimizi teselli etmeye çalışıyoruz. Ama bilemediğim, anlayamadığım, bir türlü kabullenemediğim ve isyanımı bileyen bir şey var: Yitirdiklerimiz ardından öfke, kin, kıskançlık dolu yazılar… İnanın içimden kusmak geliyor. O pislik yazılar, hakkında yazılana dokunamıyor bile; olsa olsa yazanı yerlerde sürüklüyor, çamura buluyor… Anlayamadığım pislik, çamurluk ya da sahtekârlık değil, anlayamadığım o yazıları yazanların bunu bilmemeleri, görmemeleri, kavrayamamaları … Temmuz acısına dönüyorum… Tomris Uyar’ı, Aziz Nesin’i Vedat Günyol’u, Cevdet Kudret’i, Ece Ayhan’ı , Bilge Karasu’yu, Fethi Naci’yi, Zeyyat Selimoğlu’nu hep temmuz ayında yitirdik. Edebiyat dünyamızın değerleriydi onlar… 2 Temmuz’da Madımak katliamında yitirdiğimiz Asım Bezirci, Behçet Aysan, Uğur Kaynar, Hasret Gültekin’i zaten daha yeni andım… Ve yine bizlerden bir temmuz ayında ayrılan Sevgili Örsan Öymen, Yavuzer Çetinkaya, Duygu Asena, Oğuz Aral, Halit Çapın, Mehmet Akan, sevgili gazeteci, sanatçı dostlarım… Sizleri unuttum sanmayın… Ve şu anda sayamadıklarım… Bizlerle yaşamayı sürdürüyorsunuz… Bir de hiç dinmeyen ölümler var. Savaş dışında olduğunu sanan bir ülkenin savaşan tarafları arasındaki ölümler… Medyanın, haberlerin, kimilerine “terörist”, kimine “şehit” demesine bakmayın. Hepsi çocuk onların! Füsun Akatlı’nın kitaplarını, yazılarını yeniden okuyorum. Cemal Süreya’nın ölümü üzerine yazdığı yazıya “Yırtılan İpek Sesiyle” başlığını koymuş. “Tenha Yolun Ortasında” başlıklı kitabından (Oğlak Yayıncılık) aktarıyorum: “Şiir de bir misillemedir” ara başlığında şöyle diyor: “Şiir üzerine yazmak. Rus ruleti gibidir: Şairin silahı başkasının elinde tutukluk yapar ve… şiirin canevinin balkonlarından ‘Karavana’ kahkahaları!” Ve yazıyı şöyle bitirir: “Büyük yaşam’ der dururdu o… Bir teraneydi bu adeta. Bak Cemal Ağabey, yaşam küçük… küçücük aslında. Senin ele avuca sığmaz yaşam paletinde ölümün rengi kara değil, maviydi. Kim derdi ki henüz 58 yaşındayken, ecelini beklemeden, kara elli bir ölüme gafil avlanacak bu büyük yaşam! Yaşam küçük, ölüm alçak. Büyük olan ve yüksekte duran, olsa olsa, şiirdir, şiirindir yine. ‘Güz Bitiği’nden bir kolajla seslenmek istiyorum Cemal Ağabeye son kez. Bu dostluğu ben bitirmedim; o bitirdi, bir kehanete benzeyen ölümüyle. Bu yazıyı da o bitirmiş olsun; imzayı ben atayım. “Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni (…) Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kıtada Keşke yalnız bunun için sevseydim seni (…) ikinci bir parıltı var senin bakışlarında Keşke yalnız bunun için sevseydim seni (…) ‘Kehanet’ adlı kısacık bir şiir buldum Keşke yalnız bunun için sevseydim seni (…) Yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte Keşke yalnız bunun için sevseydim seni (…) An ki fıskiyesi sonsuzluğun Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle