25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2010 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr Artõk her şeyin hõzla değişime uğradõğõ çõlgõn bir dünyada yaşõyoruz...Ve iyiden iyiye kanõksadõğõmõz “iklim değişimi” sorusu ise ilk akla gelen farklõlõklarõn ve insanõ şaşõrtan değişimlerin en başlõcasõ... Bu sene haziran günlerini yağmurlar ve kapkara gökyüzü altõnda geçiren Münih’liler sonunda arayõp özledikleri güneşli günlere temmuzda kavuştular... Münih gibi 850 yõllõk bir kent ise küresel futbol şamatasõnõ en çok panzerlerin Arjantin’i dört gol ile devirdikleri gece yaşadõ. Şehir sabaha kadar sarhoş olup tepindi adeta. Vuvuzela sesleri ile futbol çõlgõnlõğõ gerilerde kalõrken kent bu defa da o alõşõk olduğu “sokak festivalleri”nin tadõnõ çõkarmaya koyuldu. Öncelikle Odeon Meydanõ’nda düzenlenen dev açõk hava klasik müzik konserleri bu sene 10. yõlõnõ kutluyor ve dünya çapõnda ünlü genç çellist Sol Gabeta, 17 Temmuz’da vereceği konserle yine büyüleyecek. Kaldõrõm kahvelerine taşmõş mutlu ve neşeli insanlarõ bir bir geçip de Marien Meydanõ’na geldiğimde ise buranõn gediklisi sokak çalgõcõlarõ yine tõngõrdattõklarõ Vivaldi ezgileriyle insanõn düşlerini güzelleştiriyorlar. Düşler de olmazsa insan uzaklarda ne yapar bilemem... Meydana iki adõm uzaklõktaki Viktualien pazarõ benim değişmez mekânõm bir yerde. Kentteki şehir plancõlarõ, sanat tarihçileri ve mimarlar ellerinde planlarla harõl harõl buralardalar. Bugünlerde kentin çirkin görüntülerini düzenleyip Münih’e daha canlõ sokak estetikleri katmayõ planlõyorlar. Ancak “nostaljik dokuya” dokunmadan yapõlacak bu değişim. Viktualien pazarõnõn yaşlõ satõcõlarõ ise “ne olur buraya dokunmayın!..” dediler ve uzmanlar oradan ayrõldõlar, bu defa hedef ünlü tren istasyonunun bulunduğu köşe idi. Yani Türklerin vazgeçemedikleri Goethe Caddesi’ydi! Yõllar yõlõ ihmal edilmiş Goethe Caddesi’ne uzmanlar ellerindeki “münchen central” projesiyle gittiler... O göz ardõ edilmiş kargaşa dolu caddeler ve “arabesk” manzaralar 2018 yõlõna kadar bütünüyle düzelecekmiş! Haydi hayõrlõsõ... Kimi Türk vatandaşlarõmõzõn “Küçük İstanbul” diye adlandõrdõklarõ Türk marketlerinin yan yana olduğu “kitch” görüntülerin yaratõldõğõ bu dev caddenin “bozuk estetiği”nde ilk adõm, vitrininde “Can Ticaret” yazan 30 numaralõ dükkândan başlatõldõ. Kaşla göz arasõnda burasõ “import export” kültür merkezine dönüştürüldü... Şimdi pazar günleri orada Türk ve Yunan genç folklor ekipleri prova yapõyorlar artõk. Kentin tam merkezindeki bu sõvalarõ dökülmüs, kirli ve çirkin yapõlarla dolu sokaklar şimdi bir bir elden geçirilecek. Afgan marketiyle Yunan kahvecinin ve de Vietnamlõ berberin yõllardõr komşuluk yaptõğõ bu keşmekeşte döner kokusu her dakika akla bizimkileri getirir... Ve de her köşede sayõlarõ hõzla artan kuyumcular...Vitrinleri altõn kolye, zincir, yüzük ve bilezik õşõltõlarõyla dolu bu põrõltõlõ vitrinlerin en büyük seyircisi ise Arap kadõnlarõ. Aklõma altõn hõrsõyla Kazdağlarõ’na, Havran ve Kozak yaylalarõna yönelen çokuluslu altõn şirketlerinin çalõşmalarõ geliyor, hõzla vitrinlerin önünden uzaklaşõp bir Türk kahvesinin kaldõrõmõna taşmõş masalardan birine ilişip bir bira istiyorum. Aldõğõm yanõt ise “Alkollü içki satmıyoruz!” oluyor. Güler misiniz ağlar mõsõnõz? Münih’in göbeğinde bira yok! Evet her şey şaşkõnlõklarla dolu bu kentte. Sabah akşam televizyoncular, gazeteciler yeniden keşfediyorlar Goethe Caddesi’ni belki de... İleride bu karanlõk sokaklarda sanatevlerinin oluşacağõ ve kentin bu köşesinin sanatla yaşatõlacağõna ise inanõyorsunuz... İyi pazarlar... erolozkan66@hotmail.com “Bu Türkiye tarihinin çok naif bir algılanış şekli. Kemal Atatürk modern ve laik bir Türkiye vizyonu ile müthiş bir modernleşme süreci başlattı. Kemalizmi antimodernizasyon veya antidemokratik olarak göstermek, mantığın duvarına toslamanın ta kendisidir. Bu sözlerin bir mantığı yok. Özgür, modern, laik, demokratik, Müslüman, bölgesinde dinamik, Avrupa’da dinamik bir ülke vizyonu Kemal Atatürk’e aittir. Bunu fark edememek tarihinizi çöpe atmaktır. Shakespeare’in söylediği gibi tarih söz konusu olduğunda ya onun tarafından özgürleşiriz ya da onun sayesinde mahpus oluruz. Eğer tarihinizi inkâr ederseniz, gelişmenizi durdurmak için size geri döner. Devletlerin birdenbire modernleştiği ve ilerlemediği fikri çok yanlış. Hiçbir ülke modernleşme sürecini tamamlayamaz. Şu anda İngiltere’de hâlâ çok ilginç tartışmalar yaşanıyor. Parlamentomuzda seçim sisteminin demokratik ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığına dair sorularımız var. Bu devam eder. Soru ‘nereye gitmek’ istediğinizdir. Ama nereden geldiğiniz en önemlisidir. Ülkelerini böyle naif görüşlerle temsil eden kişilerle sorunum var.” Avrupa Parlamentosu’nun (AP) İngiliz milletvekili Sosyal Demokrat Michael Cashman “Türkiye’deki Demokratik Değişimler” konulu panelin yapõldõğõ salondan çõkarken uzatõlan mikrofona işte bunlarõ söyledi... Zaten salonda da tepkiliydi Bay Cashman. Zaman gazetesi yazarõ İhsan Dağı’nõn konuşmasõnõ dinledikten sonra “Türkiye’nin dostları toplantısına geldiğimi sanıyordum” diyerek söze başladõ ve devam etti... “Politikacılar olarak kamuoyu ile birlikte ama ona liderlik ederek ilerlersiniz. AB sürecinin demokratikleşmeniz için yararlı olduğunu söylerken şunu unutmayın; Türkiye kadınlara seçme ve seçilme hakkını birçok AB Ateşböcekleri saklambaç oynuyor Yaz geceleri bahçelerde õşõk saçtõklarõnda peşleri sõra koştuğumuz ateşböceklerinin kaybolduğunu düşünürken gerçekte yitip gitmediklerini ama saklandõklarõnõ keşfetmek hoş bir sürpriz oldu. On yõl öncesine kadar bahçelik açõk alanlarda sõkça gördüğümüz ateşböceklerinin kent yaşamõnõn çetin koşullarõnõ gözeterek saklandõklarõnõ bir gazete haberinde okudum. Çevre kirliliği ve kõrsal kesimde kullanõlan ziraat ilaçlarõnõn birçoğumuzun çocukluk anõlarõnda iz bõrakan bu böcekleri kent doğasõnõn dõşõnda yaşamak zorunda bõraktõğõnõ öğrendim. Ateşböcekleri artõk bahçelerde değil metropollerin biraz dõşõndaki kõrsal alanda, korular ve ormanlarõn kõyõsõnda yaşõyor. Yaz mevsiminin ilk aylarõ bu böceklerin çiftleşme dönemi olduğundan onlarõn ateş dansõnõ kentte yaşayanlarõn görmesi ya da gecenin karanlõğõnda gökyüzünde kayõp giden bir yõldõz gibi õşõk saçarak uçtuklarõnõ izlemek bir hayal artõk. Milano’da bazõ parklarda baykuşlarõn sesini dinlemek için özel geceler düzenlendiğini biliyordum, Monza’daki parkta bir baykuş gözleme gecesine de katõlmõştõm, ama varlõklarõ uzun zamandõr anõlarõmda saklõ ateşböceklerine ne olduğundan haberdar değildim. Çocukluk yõllarõmdan anõmsadõğõm ateşböcekleri, Milano’da Ticino, Groane, Bosco in Città parklarõnõ mesken tutmuş. Çimentonun ve otoyollarõn henüz ulaşmadõğõ doğal ortamlarda sürdürüyor artõk yaşamõnõ. Bu nedenle kentlerdeki bahçelik alanlarda yaşamõyor. Haziran ayõnda başlayan, temmuzun ilk günlerinde de süren aşk danslarõnda erkek ateşböceği dişi olanõ izliyor. Bu büyülü dansta hep õşõk saçõyorlar. Milano’nun kuzeybatõsõnda Vanzago doğal ormanlõk bölgesinin sorumlusu Andrea Longo, bu yõl yaz geç geldiği, tropik ve yağõşlõ hava uzun sürdüğü için ateşböceklerinin de çiftleşme döneminin geciktiğini anlatõyor. Çevre kirliliği ve kimyasal maddelerin varlõğõ ateşböceklerini şehir dõşõna çektiği için kent içindeki parklarda õşõk saçarak uçan ateşböceklerine rast gelmek pek kolay değil, üreyebilmek için küçük bir su birikintisinin yeterli olduğu sivrisineklerden farklõ olarak ateşböcekleri kentleşmenin henüz ulaşmadõğõ bakir, yeşil bölgelere gereksinim duyuyor. Bu nedenle ateşböceklerinin aşk dansõnõ izlemek isteyenlerin biraz şehir dõşõna çõkmalarõ öneriliyor. Ateşböcekleri çiftçinin doğal gübre kullandõğõ alanlarda yaşõyor, çevrenin kirlendiği, kimyasal ürünlerin tercih edildiği alanlarda yok. Milano’daki Parco Delle Cave’de geçen günlerde “Ateş kuşları gecesi” düzenlendi. Bahçelerden kaçan ateşböceklerinin aşk dansõnõ izlemek isteyenler için. İtalya’da yaşayan bir tür olan “Luciola İtalica”nõn dönüşü õşõklõ bir sürpriz oldu meraklõlarõ için. aslıkayabal@hotmail.com Sanat sokakta yaşatõlõyor MİLANO ASLI KAYABAL İsveç’te evlatlõk çocuk olmak... 1970’li yõllarda “cinselliği” adeta tüketen İsveç toplumu, çocuk doğumlarõ konusunda da “yorgun” bir görüntü sergiliyor. Ya evlenmiyorlar ya da evleniyorlar ama çocuk yapma konusunda isteksizler. Yaklaşõk 20 yõldõr, ülke nüfusu 9 milyon dolayõnda seyrediyor. Son yõllardaki göreceli nüfus artõşõnõn aslan payõ ise göçmenlere ait... Sarõşõn, ince belli İsveçli dilberin genç yaşta çocuk doğurmasõ, vücut ve yüz estetiğinin bozulmasõ anlamõna geliyor. Çocuk yapmakla iş bitmiyor; geceleri uykularõnõ bölerek kalkõp emzireceksin, altõnõ değiştireceksin... Sonra da çocuğun bakõmõ, büyütülmesi zor iş doğrusu... Nasõl olsa her şeyin hazõrõnõ bulmak mümkün. Öyleyse, çocuk yapmak yerine, en uygunu bu işlerle ilgili internet sitelerine bakmak; gidip Afrika’dan, Uzakdoğu’dan ya da İsveç’teki ilgili kurumla iletişime geçerek istenen renk, yaş ve cinsiyette bir evlatlõk edinmek... Aracõ internet siteleri, çeşitli dernek ve kuruluşlar, bu konuda çok çeşitli öneriler sunuyorlar. Yoksul ülkelerde yaşayan çok çocuklu aileler, bakmakta zorlandõklarõ çocuklarõnõ internet siteleri aracõlõğõyla satõşa çõkarõyor. İlgili dernekler, aracõ kuruluşlar, çocuk alõmõ amaçlõ gezi turlarõ düzenliyor. İsveç Evlat Edinme Merkezi adlõ kuruluş da genellikle ülke içindeki evlatlõk alõmlarõnõ organize ediyor. Çocuğun cinsiyetinden yaşõna, göz renginden kilosuna dek bütün ayrõntõlarõ bildirerek istediğiniz standartta bir çocuk edinmeniz mümkün... Evlat Edinme Merkezi aracõlõğõ ile bulunan evlatlõklar, genellikle, aile içi şiddet, anne-babanõn uyuşturucu ve alkol bağõmlõsõ olmasõ nedeniyle, ailelerinden alõnarak yetiştirme yurtlarõna yerleştirilen çocuklardan oluşuyor... Gelin, şimdi evlat edinilen çocuklardan alalõm haberi: Helena, Afrika kökenli; esmer, gülünce beyaz dişleri parõldayan mutlu görünümlü bir kõzdõ. Lund Üniversitesi’nde toplumbilim okuyordu. Dört yaşõndayken İsveçli zengin bir aile tarafõndan evlatlõk alõnmõş, özenle bakõlõp büyütülmüştü. Evlatlõk alõndõğõnõ aklõnõn erdiği günden beri biliyormuş ancak ilk yõllarda bunun ne anlama geldiğini yeterince kavrayamõyormuş. Gerçek anne ve babasõnõ 16-17 yaşõna geldiğinde aramaya başlamõş. İki yõl önce, okul stajõ için Gambia’yõ seçmiş. Gitmiş, doğduğu kenti bulmuş. Aradan geçen yõllarda, yüzünü hiç anõmsayamadõğõ babasõ ölmüş. Annesi, “Boncuğum!” diye ağlayarak karşõlamõş onu; küçükken annesi ona “Boncuğum!” dermiş... Helena, kendisini kollarõnõn arasõna alan annesinden hiç etkilenmemiş; “Afrikalı o kadından doğduğumu biliyordum. Ancak, o kadın benim için artık sıcaklık duymadığım bir yabancıydı. İçimde ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum...’’ diyor. İsveç’e döndükten sonra, annesi ve kardeşleriyle ilgili anõlarõnõ belleğinden silmiş ve buradaki yaşantõsõna odaklanmõş. Mutlu ve huzurlu yaşamasõ için böyle yapmasõ gerekiyormuş... Evlatlõk alõnan Crister’in, Efendi’ye ve Dursun’a anlattõğõdõr: “Beni evlatlık alan aile ile aramda bir gariplik olduğunu çok erken yaşlarda fark etmiştim. Başkalarının anne babaları çocuklarını seviyordu; onlar ise bana soğuk davranıyorlardı. Beni kucağına alarak öpen, çocuk yuvasına bırakırken saçlarımı okşayan bir annem olmasını çok isterdim. Yuvada sevgi dolu çocukları gördükçe burnumu cama yapıştırıp ağlardım. Madem sevmeyeceklerdi, neden beni evlatlık almışlardı...” Crister 17 yaşõna geldiğinde, gerçek ailesinin izlerini aradõ, bulmak için Stockholm’e gitti. Orada, bir süre trenlerde biletçi olarak çalõştõ. Hiçbir ize ulaşamadõ. Malmö’ye geri geldi. Ancak, evlatlõk alõndõğõ ailenin yanõna dönmedi. Evsiz ve işsiz kaldõ. Konuta dönüştürülen eski polis binasõnõn on altõncõ katõndan boşluğa atlayarak intihar etti! Josef, 5 yaşõna dek sakin bir çocuktu. Büyüdükçe huysuzluğu arttõ, hõrçõnlaştõ. Okulda arkadaşlarõyla oynarken bir sorun çõkarmõyordu. Eve geldiğinde ise saldõrganlaşõyor, eline geçirdiği her şeyi kõrõp döküyordu; “Neden benim saçlarım siyah, sizinki sarı? Benden saklıyorsunuz, ben sizin gerçek çocuğunuz değilim!” diyordu. Josef, 9 yaşõndayken psikolojik tedavi altõna alõndõ. Tedavisi halen sürüyor... BN, Malmö’de önemli bir kamu kuruluşunda yöneticiydi. Anne bildiği kadõn yõllar önce ölmüştü. Bir gün 80 yaşõnda, ölümle pençeleşen babasõ çağõrdõ, eline sararmõş bir kâğõt parçasõ tutuşturdu; ona ömrünün sonuna dek sakladõğõ önemli bir sõrrõnõ açõkladõ: “Sana söylemeden ölmek istemiyorum; biz, senin gerçek annen, baban değildik; git, gerçek aileni bul!” dedi. BN, kâğõtta yazõlõ olan ülkeye gitti. Uzun bir aramanõn sonunda bulduğu köyünde eski taş yõğõnlarõndan başka bir şey kalmamõştõ. O köyde oturanlarõn nereye gittiklerini, ne olduklarõnõ bilen yoktu. BN, ailesi hakkõnda bilgi edinemeden İsveç’e döndü. Bunalõma girdi, halen psikolojik tedavisi sürüyor... Gambia’lõ küçük kõzõn hikâyesini siz de biliyorsunuz; haberi gazetelerde yer aldõ. 2 yõl önce, 11 yaşõndayken İsveçli bir aile tarafõndan evlatlõk alõnmõştõ. Birkaç ay önce, aynõ aile tarafõndan Gambia’ya götürülerek gerçek anne babasõna iade edildi; “evde çıkardığı huzursuzluklara katlanamadıklarını” söylediler. Küçük kõz, şimdi Gambia’daki çok çocuklu gerçek ailesiyle de uyum sağlayamõyor. İnsan haklarõ örgütleri onu İsveç’e geri getirmeye çalõşõyor. Daha önce evlat edinen aile, çocuğu istemiyor. Küçük kõz, geri dönebilirse yetiştirme yurduna veya başka bir ailenin yanõna yerleştirilecek... alinergis@yahoo.se MALMÖ ALİ HAYDAR NERGİS BRÜKSEL ÇİMEN TURUNÇ BATURALP MÜNİH EROL ÖZKAN AP’nin İngiliz üyesinin Atatürk’e bakõşõ üyesi ülkeden önce vermiştir. Yani hepimizin birbirimizden öğrenecekleri var. Sarkozy ve Merkel’in oynadığı dar ulusalcılık rolü Türkiye’deki laik ve Avrupa yanlılarını Avrupa karşıtları haline getirmiştir.” Tepkiler Cashman’in sözlerinden sonra devam etti... AKP milletvekili Yusuf Ziya İrbeç: “Dağı’nın Türkiye’nin dış polikasını anlatışı biraz abartılı ve gerçeklerden uzak oldu. Eğer dış politikayı ’99 öncesi ve sonrası diye ayırırsanız, size 1987’de Turgut Özal’la Suriye’ye yaptığım bir geziyi hatırlatırım. Suriye PKK liderini barındıran bir ülke olduğu halde biz su paylaşımı konusunu konuşmak için oradaydık ve Suriye ile ilişkileri geliştirmeye çalışıyorduk.” Prof. Dr. İlter Turan: “Buradaki tartışmadan pek de doğru olmayan bir sonuç çıkarılmasından endişe duyuyorum. Yapılan sunumda Türkiye’de sanki iki kamp varmış gibi bir tablo çizildi. Biri bir çeşit Kemalist devlet eliti. Onlar demokratik değiller. Diğeri ise demokrasi yanlısı halk güçleri. Bu hiç de doğru değil. Önce şunu söylemek gerekir ki Türkiye ülkenin kurucularının Türkiye’nin demokratik bir topluma kavuşturulması isteği ve rızası olmadan rekabetçi siyasete asla geçemezdi.” MHP milletvekili Ferit Melen: “Burada Kemalizm konuşulmamalıydı. Tabii politika konuşmak kolaydır. Umarım bir dahaki gelişimde daha çok ekonomiden söz ederiz.” CHP milletvekili Algan Hacaloğlu: “Dağı’nın Kemalizm ve Kemalist elite ilişkin söyledikleri hiç doğru değil.” Dağõ’nõn konuşmasõ ile ilgili söylenmiş bu sözler, 29 Haziran Salõ günü Avrupa Parlamentosu’ndaki “Türkiye’nin Dostları” grubunun AP’nin beşinci katõndaki bir salonda düzenlediği, yaklaşõk doksan kişinin katõldõğõ panelde Dağõ’nõn nasõl bir konuşma yaptõğõ hakkõnda yeterince fikir veriyor mu? cimenbaturalp@skynet.be
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle