19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 5 HAZİRAN 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘Menderes Cumhurbaşkanõ olsun’ diye mektup yazdõ Bayar’õn istifasõnõ isteyen bir mektup yazdõ. Mektubunda Menderes’in halk tarafõndan çok sevildiğini ve Bayar’õn yerine Cumhurbaşkanlõğõ’na getirilmesini önerdi. Gürsel emekliye sevk edildi ve mektubu alan Milli Savunma Bakanõ Ethem Menderes, ne Bayar’a ne de Menderes’e iletti. 27 Mayõs öncesi Kara Kuv- vetleri Komutanõ iken 3 Mayõs 1960’ta Cum- hurbaşkanõ Celal Bayar’õn istifasõ- nõ isteyen bir mektup yazdõ. Mek- tubunda Menderes’in halk tara- fõndan çok sevildiğini ve Bayar’õn yerine Cumhurbaşkanlõğõ’na geti- rilmesini önerdi. Gürsel emekliye sevk edildi ve mektubu alan Milli Savunma Ba- kanõ Ethem Menderes, ne Ba- yar’a ne de Menderes’e iletti. Kimilerine göre tarihi bir fõrsat- tõ. Milli Savunma Bakanõ Ethem Menderes, Başbakan’a okuduğunu, kimseye sözünü etme dediğini söy- lüyordu. Bayar, Gürsel’in mektu- bunu Yassõada’da öğrendi. Gürsel’in önerisi gerçekleşebilir miydi? Mektubu öğrenen Bayar ile Menderes nasõl davranõrlardõ? Bir hüküm vermek zor. TSK’ye veda mektubunda ordu- nun siyasetten uzak kalmasõnõ tav- siye etti: “Şu sırada memlekette esen hırslı politika havasının za- rarlı tesirlerinden ken- dinizi korumayı bili- niz. Ne pahasına olursa olsun politi- kadan katiyen uzak kalınız. Bu, sizlerin şerefi, ordunun kud- reti ve memle- ketin kaderi için ehemmiyeti ha- izdir” diyordu. 27 Mayõs, MBK genç ve üst rütbeli olmayan subaylar ta- rafõndan gerçekleştiril- di. MBK’nin başõnda “daha kı- demli bir askerin” olmasõ zorun- luluğu doğunca, genç ihtilalciler, orduda sevilen emekli Orgeneral Cemal Gürsel’i İzmir’den Anka- ra’ya göreve çağõrdõlar. Geldi. MBK Başkanõ, Devlet Başkanõ ve Başbakanlõk görevlerini üstlendi. 16 Temmuz 1960’ta verdiği de- meçte, “Ben şahsen ordunun si- yasete karışmasını istemiyor ve genç arkadaşlarımın ihtilal teşebbüslerine engel olu- yordum. İşler öyle bir seviyeye geldi ki, or- dunun siyasete ka- rışmasına karşı olmama rağ- men, onları gö- revlerinde ser- best bıraktım. Şimdi bütün he- defim, adalet ve ahlak prensiple- rine dayalı bir idareyi yeniden kurmaktır” diyordu. İsmet İnönü’ye kuş- kusuz saygõlõydõ. Başbakanlõk görevi verdi- ğinde, “İsmet Paşa gerdeğe gire- cek damat kadar heyecanlı idi” diyecekti. Çeşitli nedenlerden İnönü ile arasõ bozuldu. Nedenlerinden biri Süleyman Demirel’e karşõ õlõmlõ ve seve- cendi. Milletvekili gazeteci Cihat Ba- ban, bir kitabõnda Gürsel’in ken- disine “Demirel’in AP’nin başı- na geçmesini istediğini ve çalış- tığını, başarırsa rahat edeceğini” söylediğini yazar. Gürsel’in bu eğilimi zaman za- man İnönü ile arasõnda soğuk rüz- gârlarõn esmesine neden olacaktõ.. Soğukluğun nedeni Cemal Gürsel’le İsmet İnönü arasõndaki soğukluğun başka ne- denleri vardõ. 27 Mayõs sabahõ Gürsel, İsmet Paşa’yõ aradõ. “Sözleriniz bizim için pey- gamber buyruğudur. İhtilali ha- ber vermedik, engel olursunuz di- ye korktuk. Bizi affedin” dedi. Bir süre sonra Cemal Gürsel’in davranõşlarõnda CHP’ye ve partinin genel başkanõ İnönü’ye karşõ de- ğişim başladõ. İ smet Paşa 27 Mayõs’õn gerçekleş- mesinden kõsa bir süre sonra Gürsel’i ziyaret etmek için Başbakanlõk’a gitti. Telefonla arayan 27 Mayõs liderine te- şekkür edecekti. Sonradan anlaşõldõ ki teşekkür, ziyaretin yüzeysel nedeniydi.. Söylemek istedikleri vardõ ve yeni yönetimin bakõş açõsõnõ bizzat saptamak istiyordu. Gürsel’in Başbakanlõk’ta özel kalem müdürlüğünü MGK üyesi Rıfat Baykal yapõyordu. Gürsel, Paşa’yõ kabul etti ve İnönü, Gürsel’e şunlarõ söyledi: “1. Orduya egemen misiniz? 2. Kendi aranızda ihtilaf var mı? 3. Bir an önce seçim yapın.” Ve Başbakanlõk’tan ayrõldõ. Evine dönerken otomobilde yanõnda olan damadõ Metin Toker’e Gürsel’e söylediklerini yineledikten sonra, “Sa- nırım Cemal Paşa söylediklerimden he- men hiçbir şey anlamadı” diyecekti. Nitekim Gürsel’in İsmet Paşa’nõn söylediklerinden ne anladõğõ anlaşõldõ. İsmet İnönü ile görüşmesini MGK’ye anlatan Cemal Gürsel şunlarõ söyleye- cekti: “İsmet Paşa orduya egemen misiniz diye soruyor. Aranızda ihtilaf var mı diye soruyor. Oysa işte hep birlikteyiz. Bir de seçim diyor da başka bir şey de- miyor. Paşa gerdeğe girecek kızlar gibi he- vesli. Seçim istiyor” dedikten sonra kahkahalar atmõştõ. Bir de “İsmet Paşa’yı gözümüzde bü- yütmüşüz” diye de bir yargõ öne sürm- üştü. Oysa, siyasetin bin bir oyununu bilen, üstelik olan bitenleri öğrenmeden, yo- rumlamadan bir adõm atmayan bir insandõ İsmet Paşa. Yanõnda her zaman olaylarõ izleyen bir gazeteci vardõ; damadõ Metin Toker! Gürsel ile İnönü Heybeliada’da bir rast- lantõ sonucu yan yana gelmelerinin dõ- şõnda bir daha “özel görüşme” yapma- dõlar. Resmi olarak İnönü’nün başbakan- lõğõnda elbette sõk sõk görüştüler. Gelişen olaylar İsmet Paşa’yõ haklõ çõkardõ. “Aranızda ihtilaf var mı” diye soruyordu. Gürsel bu soruyu ciddiye almamõştõ; ama bir süre geçti. “Yönetimin kısa sü- re sonra sivillere devredilmemesini isteyen” 14 MGK üyesi başlarõnda ün- lü albay Alparslan Türkeş, bir gece der- dest edilip dõş ülkelerdeki büyükelçilik- lere danõşman olarak gönderildiler (15 Kasõm 1960). MGK’de tasfiyeler haberini aldõktan sonra doğrulatmak için Cemal Gürsel’i aradõm. Sordum. Boğuk bir sesle 14 MGK üyesinin dõş ülkelere gönderileceği ha- berlerini doğruladõ. 14’ler yönetimde kalsalardõ -o za- manki adõyla gazetelerin merkezi-Ba- bõâli’den geçeceklerdi. MGK’nin genç üyesi Yüzbaşõ Mu- zaffer Özdağ böyle söylüyordu. Türkeş ise sinirliydi. Havaalanõnda Yeni Delhi’ye gitmek üzere beklerken bu- lunduğu salonu dõşarõdan ayõran büyük cam duvardan içeriyi gözlüyordum. Gördü, yaklaştõ ve bağõrdõ: “Hin- distan’dan maymun göndereyim de onu seyret” dedi. Kararõn uygulandõğõ gece havaalanõ yolunda arabamõzõ subaylar çevirdi; “mavi gözlü birini arıyorlardı”, Orhan Erkanlı’yõ. Aralarõnda yurda döndükten sonra siyasal yaşamda, iş dünyasõnda adõnõ sõk sõk duyuranlar da vardõ. Örneğin Orhan Kabibay. CHP’den milletvekili seçildi. Numan Esin iş dünyasõnda yük- seldi. İsmet Paşa haklõ çõktõ Bastõrõlan iki isyan C emal Gürsel Cumhurbaşkanõ, İnönü Başbakan. Sivil yönetim hâlâ asker ve- sayeti altõnda. Güncel konu; darbe girişimleri... Ne za- man, kim tarafõndan? Sõk sõk söylenen isim, Albay Talat Aydemir ve arkadaşlarõ... Aydemir popüler bir isim. Parlak, or- duda sevilen bir isim. Sõk sõk basõnda görü- nüyor. Falih Rıfkı Atay gibi bir usta, gün- görmüş bir kalem, ziyaretine gelen Aydemir’i -anõmsadõğõma göre- “Gözlerinde Mustafa Kemal’in ışıklarını gördüm” diye övü- yordu. Sonunda darbe söylentileri gerçekleş- me aşamasõna girdi... İki isyan: Talat Aydemir’in liderliğin- de önce bastõrõlan 22 Şubat ve sonra 21-23 Mayõs isyanõ! Öykü uzun ama renkli: ‘Demokrasi tehlikede’ Tarihin akõşõnõ değiştirmek çok zordu. 1960’la 1961’den sonra ordunun Türki- ye’nin genel siyasasõndaki yeri her zaman du- yumsanacaktõ. Hele cuntalarõn dans ettiği, “müdahalele- rin” etkenliğinin söz konusu olduğu 1961’den sonraki dönemde, parlamentoyu daha ilk gününden beğenmeyen “Albaylar cunta- sı”nõn yeni bir girişimde bulunmayacağõnõ söylemek olanaksõzdõ. Sivil yönetime, parlamentoya karşõ alaylõ konuşmalarõn Ankara kulislerinde duyuldu- ğu bir ortamdan geçiyorduk. Bu süreci nasõl atlatacaktõk? Kimse bilmiyordu. Türk Silahlõ Kuvvetler Birliği dağõlmõş görünse bile, Al- bay Aydemir’le, beraberindekilerin amaçla- rõnda bir değişim olmadõğõnõ biliyorduk. Tek güvence İsmet İnönü idi. Aydemir’ciler, ne demokrasi, ne parla- mento, ne de siviller yönetimi, hiçbirini is- temiyorlardõ. O gece 21 Şubat gecesi, örneğin Kõzõ- lay’daki apartmanlar karanlõktaydõ. Büro Atatürk Bulvarõ üzerinde, Kõzõlay alanõna bakõyor. Penceresinden dõşarõyõ gözlüyordum. Evet, tek õşõk yanmõyordu. Perdeler in- dirilmişti karşõ sõradaki evlerde. Perdele- rin arkasõnda kõpõrdanan gölgeler bulvarõ gözlüyordu. Birkaç tank Kõzõlay alanõnda, namlula- rõ sağa sola uzanan yollara çevrilmişti. Subaylar gidip geliyordu. Hepsi manevra giysileriyle askerlerinin başõnda idiler. GÜRSEL’E ‘ARANIZDA İHTİLAF VAR MI?’ DİYE SORDU SÜRECEK HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Senin Komplon Hangisi Son dönemlerde izleyebildiğim kadarıyla artık gazeteci, köşe yazarı, televizyon yorumcusu diyebileceğimiz kişilerin çoğu belli bir noktada hemfikir olmuşlar. Anlatılanlardan çıkarabildiğim kadarıyla ülkemizde bugüne kadar olup biten ne kadar melanet, ne kadar felaket, ne kadar rezalet varsa bunların hepsi aynı yerden yönetilmiş. Bu yerin neresi olduğu gerçi tam olarak söylenmiyor ama düğmeye basılan bir yer var, konuşmalardan öyle anlıyoruz. Belki bu, “her şeyin arkasında başka bir şey vardır, hiçbir şey göründüğü gibi değildir,” düşüncesindeki arkadaşlar biliyor da bize söylemiyor. Ama daha da önemlisi bu arkadaşlara göre, hiçbir şey toplumsal olgularla, ülkedeki etnik çatışmayla, kimi dönemlerdeki özel koşullarla, uluslararası konjonktürle, ekonominin gidişiyle filan ilgili değil. Bunların hepsinin ötesinde birtakım adamlar gizli bir satranç oynuyor ve neyin nasıl olacağına, tarihin nasıl yazılacağına bunlar karar veriyor. Darbe mi olacak, bunlar yaptırıyor. Bir parti mi seçilecek, bunlar seçtiriyor. Hatta partinin başkanı mı değişecek, onlar değiştiriyor. Biri mi vurulacak, bunlar vurduruyor. Sağ-sol, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Atatürkçü-dinci kavgası mı çıkartılacak, bunlar çıkartıyor. Yıllarca mücadele verilen terörü de bunlar destekliyor. Üstelik öyle akıllı bir örgüt ki, yaptıkları belli olmasın diye bir yandan da kendi destekledikleri adamları öldürüyor. Böyle çete, en uçmuş Amerikan filmlerinde bile zor bulunur, çünkü senaryo yazmanın da sonuçta bazı kuralları var. İşin daha ilginç yanı, yıllarca sol örgütlerde bulunmuş pek çok kişi de bu görüşleri destekliyor. Hatta sıkça, 12 Eylül öncesinde sağ- sol diye çatışan gençliğin kandırıldığı, birilerinin bu oyunu tezgâhladığı söyleniyor. İyi ama bu söylem 12 Eylül askeri yönetiminin söylemi değil miydi? Kenan Paşa da gençlerin kandırıldığını söylemiyor muydu yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum. Bu arkadaşlar işi o hale getirdiler ki, Balkan harbi, Sarıkamış faciası, Viyana’yı kuşatıp alamayışımız bile birilerinin komplosu gibi gelmeye başladı bana. Bir zamanlar düğmeye basan, bazılarına göre CIA, bazılarına göre KGB’ydi. Şimdi bizden birileri... Derin devlet mi dersiniz, Ergenekon mu dersiniz, kurtlar vadisi mi dersiniz. Atış serbest. Yine bu senaryolardan anlayabildiğim kadarıyla, nasıl olmuşsa bu, yıllardan beri her şeyi yöneten gizli güç bir anda alaşağı olmuş. Akla hayale gelmedik bir hareket yaparak yıllar sonraki bir hamleyi düşünebilen bu örgüt her nasılsa kendi sonunun geleceğini nasıl görememiş. Varsın olsun, bu senaryolardan bir tek iyi sonuç çıkıyor. Meğer biz aslında birbirimizi çok seven insanlardan oluşan bir toplummuşuz, hiçbir konuda anlaşmazlığımız da yokmuş ama işte gizli bir güç bizi birbirimize düşürüyormuş. [email protected] KISA KISA... KISA KISA.. Kömür ocağında kaza: 12 yaralı Zongul- dak’õn Ereğli ilçesine bağlõ Kandilli beldesin- deki özel kömür ocağõnda, fayton tabir edilen vagonun devrilmesi sonucu 12 işçi yaralandõ. Şirkete ait araç ve ambulanslarla Ereğli Dev- let Hastanesi’ne kaldõrõlan işçilerin durumlarõ- nõn iyi olduğu bildirildi. Oktay’a stent takıldı: “Ergenekon” soruştur- masõ kapsamõnda gözaltõna alõnan ve yüksek tansiyon nedeniyle hastaneye yatõrõlan eski Adalet Bakanõ Seyfi Oktay’a anjiyo yapõlarak stent takõldõ. Oktay’õn tedavisinin bir süre daha kardiyoloji servisinde devam edeceği açõklandõ. ‘Atatürk Köşesi’ davası: Eğitim-İş Sendika- sõ, yaygõn eğitim kurumlarõnda bulundurulmasõ zorunlu olan Atatürk Köşesi’nin içeriğinin boş bõrakõldõğõ yönetmelik değişikliğinin iptali iste- miyle Danõştay’a dava açtõ. İçeride atama, dışarıda protesto: Milli Eğitim Bakanlõğõ (MEB), 10 bin kadroya 9 bin 599 öğretmen atadõ. Tören sõrasõnda, kendile- rini “İşsiz ve Güvencesiz Eğitimciler Platfor- mu” olarak adlandõran bir grup, Bakanlõk önünde atamalarõ protesto etti. Çelebi’den işçilere destek: DİSK Genel Başkanõ Süleyman Çelebi, Pendik’in Kurtköy semtinde bulunan Samka Metal Ambalaj Sana- yii AŞ’de çalõşan ve bir ay önce işten çõkarõlan 14 işçinin yaptõğõ eyleme destek verdi. Selçuk ve Aral anısına sergi: Denizli’de Mehmet Selçuk Karikatür Sanat Atölyesi, ilk sergisini Oğuz Aral ve Turhan Selçuk anõsõna açtõ. Denizli Belediyesi Turan Bahadõr Sanat Galerisi’nde açõlan sergiyle sanatçõ Mehmet Selçuk ve 21 kursiyerin 200 eseri sanatsever- lerin beğenisine sunuldu. ‘Tecrite son verilsin’ Tutuklu Hükümlü Aile- leri Yardõmlaşma Derneği (TAYAD) üyesi aile- ler, sanatçõlar ve aydõnlar tecrite karşõ İstanbul Barosu’nda basõn açõklamasõ yaptõ. Avukat Be- hiç Aşçõ, “İktidar tecrite karşõ olan mücadele- mizi dikkate almayarak insan haklarõna ne kadar değer verdiğini gösteriyor” dedi. Mustafa Nevzat ödülü verildi: Mustafa Nevzat İlaç Sanayii AŞ.’nin eczacõlõk alanõnda- ki bilimsel çalõşmalarõ desteklemek ve teşvik etmek amacõyla iki yõlda bir düzenlediği Mus- tafa Nevzat Eczacõlõk Ödülü’nün 12’ncisini bu yõl eczacõ Ayşe Karaca Çilek kazandõ. Sevgililer cinayet kurbanı: Adana’da Devlet Su İşleri’ne ait sulama kanalõnda elleri plastik kelepçeyle bağlõ genç bir kõzõn cesedi bulundu. Cesedin Jale Sürer’e (21) ait olduğu belirlenirken, sevgilisi Hakan Uçar’õn cesedi de kanalda bulundu. Uçar’õn sõrtõndan vurula- rak öldürülüdüğü belirlendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle