23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B 86 yıl 3 1961 ihtilalcileri Nadi’yi sorguluyordu 7 Mayıs 2010 Cuma 1961 Temmuz ayõnõn sonlarõna doğru bir ak- şam, gazetenin Ankara Temsilcisi Ecvet Gü- resin, Nadir Nadi’yi arayarak Milli Birlik Komitesi’nin orduda o güne değin görülmemiş ölçüde bir tasfiye hareketi gerçekleştireceğini, 5-6 bin subayõn bir kalemde emekli edileceği haberini verir. Güresin’in güvenilir bir kay- naktan edindiğini söylediği bu haberi Nadir Na- di hemen yayõmlamayõp bir süre bekletir. Bir- kaç gün sonra Harp Akademileri’ndeki diplo- ma törenine katõlan Nadir Nadi, bizzat Devlet Başkanõ Cemal Gürsel’in ağzõndan, “Türk Ordusu senelerden beri maalesef politika- ya alet edilmiş, ordu bünyesi hastalanmış- tır. Bu hasta bünyeyi ameliyat etmeden sağlam hale getirmeye imkân yoktur. Bu ameliyat yapılacaktır” sözlerini duyunca er- tesi günkü gazetede Ecvet Güresin’in beklet- tiği “Orduda tasfiye” haberini yayõmlar. Haber yayõmlanõnca MBK üyesi Muzaffer Özdağ, Nadir Nadi’yi pek de kibar olmayan bir dille Ankara’ya çağõrõr. Nadir Nadi’nin, oğlu yerindeki Muzaffer Özdağ’õn buyruk verirce- sine yüksekten konuşmasõ karşõsõnda canõ fe- na halde sõkõlõr. Ertesi gün Ankara’ya giden Na- dir Nadi, Meclis’te aralarõnda Muzaffer Özdağ, Orhan Kabibay, Münir Köseoğlu, Fazıl Akkoyunlu gibi MBK üyelerinin de bulunduğu bir grup komutanla buluşur. Komutanlar, Na- dir Nadi’ye söz konusu haberin son derece teh- likeli olduğu, orduda tepki uyandõrabileceği ko- nusunda sõkõ bir söylev çektikten sonra habe- rin kaynağõnõ açõklamasõnõ isterler. Nadir Na- di haberin öyküsünü olduğu gibi anlatõr. Ama subaylar ikna olmazlar. Görüşmenin bundan sonraki bölümünü Nadir Nadi’den dinleyelim: “İçlerinden biri: - Bu gazeteyi yöneten kafa kimdir? diye so- runca nezaketle: - Ben olduğumu sanõyorum, dedim. Baktõm sorgu sualin biteceği yok, ben de si- nirlenmeye başladõm. Tartõşmayõ kõsa kes- mek gerekiyordu. - Bir dakika izin verin dedim, siz devrim yap- mõş, yönetime el koymuş kimselersiniz. İster gazeteyi kapatõr, ister beni tutuklarsõnõz. Kar- şõnõzda hesap vereceğiniz yasal bir kuruluş yok! Ama rica ederim, bana karşõ burada Tahkikat Komisyonu yöntemlerini uygulamayõnõz! Bu sözlerim üzerine tutumlarõ birden değiş- ti. ‘Estağfurullah, ne münasebet, işte arkadaş- ça dertleşiyoruz’ özürleri arasõnda iş tatlõya bağ- landõ. Özdağ’dan arazi sorusu Olsun demekle reformlarõn olamayacağõnõ, bunlarõn ciddi ön çalõşmalara bağlõ girişimler olduğunu, örneğin toprak reformu konusunda çok dikkatli davranmak gerektiğini söylediğim zaman nedense benimle yõldõzõnõn barõşmadõ- ğõnõ sezdiğim Muzaffer Özdağ hemen atõldõ: - Araziniz var mõ Nadir Bey? Aklõ sõra düşüncelerimi kendi çõkarõm doğ- rultusunda savunduğumu üstü kapalõ ispatla- yacağõnõ sanõyordu. - Arsam bile yok!.. deyince bir yanõt bula- madõ, şaşõrdõ kaldõ. Muzaffer Özdağ bana kar- şõ beslediği antipatiyi bir türlü yüreğinden si- lemedi. Nitekim basõn rejimiyle ilgili çalõşmalar sõrasõnda yazdõğõm bir eleştiri yazõsõ üzerine ver- diği demeçte beni açõkça hedef alarak ‘Babõâ- li ağalarõnõn da hakkõndan geleceğiz Nadir Bey’ anlamõna gelecek bir saldõrõda bulundu. Bir ai- le kuruluşunun ortağõ bulunuyordum. Demek ki, ‘ağa’ sayõlmazdõm. Kimseden direktif al- maksõzõn yazõ yazõyor, ayrõca Atatürk ilkeleri doğrultusunda Cumhuriyet’in genel politika- sõnõ yönetiyordum. Nitekim, tuttuğum yolu be- ğenmeyen kimi ortaklarõm yüzünden iki kez ga- zeteden ayrõlmak zorunda kaldõm.” Sosyalizm yazısı yüzünden gazete kapanıyor Cumhuriyet gazetesinde Aralõk 1962’de ya- yõmlanan “Türkiye’nin tek kurtuluş yolu sos- yalizm” adlõ yazõsõ nedeniyle Şadi Alkılıç uzun yõllar yargõlandõ. Bu davanõn çalkantõlarõ gazete ortaklarõna da yansõdõ ve uzun yõllar yazõişle- ri müdürlüğü ve genel yayõn müdürlüğü yapan Cevat Fehmi (Başkut) bu dönemde gazeteden ayrõldõ. Nadir Nadi bir süre yönetimden çe- kilmeyi yeğledi. Yerine atanan Ecvet Güresin ise 1960’larõn başõndan beri Cumhuriyet’te ya- zan Yaşar Kemal, Hasan Ali Ediz, Melih Cevdet Anday, Cemal Hüsnü Taray, Prof. Cahit Tanyol’a sõcak bakmõyordu. Cumhuri- yet’in temel yayõn çizgisini değiştirmesinin ola- naksõzlõğõ görülünce Nadi Nadi yazõlarõna ye- niden başladõ. Köy Enstitüleri’nin ürünlerine, köy köken- li yazarlarõn yazõlarõna 1950’lerde sayfalarõnõ açan Cumhuriyet gazetesi, 1960’larda emek- çi halkõn uyanõşõnõ, çağdaş uygarlõğa doğru bir adõm sayarak gerekli önemi verdi. 1960’larõn ortalarõna kadar toplumsal bilinçlenme yolun- daki yayõnlarla büyük çaba harcayan gazete- mizin hakkõnda açõlan davalarõn tümü beraat- la sonuçlandõ. 12 Mart 1971’de Genelkurmay Başkanõ Memduh Tağmaç ve üç kuvvet komutanõnõn muhtõrasõnõn ardõndan sõkõyönetim ilan edildi. 26 Nisan günü hükümet İstanbul’u da kapsa- yan 11 ilde sõkõyönetim ilan etti. O günkü ga- zetede İlhan Selçuk’un “Hoş Geldin Tanzimat Kafasõ” başlõklõ yazõsõnõ gerekçe gösteren Sõ- kõyönetim Komutanlõğõ, Cumhuriyet gazetesini 10 gün süreyle kapattõ. Aynõ gün İlhan Selçuk ile Yazõişleri Müdürü Oktay Kurtböke tu- tuklanõp önce Selimye Kõşlasõ’na, ardõndan da Maltepe Cezaevi’ne gönderildiler. Gazetenin kapatõlmasõnõn sõkõyönetim ilanõndan çok ön- ce alõnmõş bir karar olduğuna inanan Nadir Na- di olayla ilgili olarak şu yorumu yapõyordu: “Eğer İlhan o gün yazõ yazmasaydõ, başka bir bahane bulup Cumhuriyet’i kuşkusuz yine kapatacaklardõ.’” Cumhuriyet’in cezalandõrõlmasõ faşist ve gerici çevrelerde memnuniyetle karşõlanmõştõ. Artõk Cumhuriyet okumak büyük bir cesaret ge- rektiriyordu. Trenlerde, vapurlarda, kahveler- de ve okullarda Cumhuriyet okurlarõ faşistle- rin saldõrõsõna uğruyordu. Sağ basõn ise Cum- huriyet’e “Babõâli’nin Pravdasõ” ismini takmõştõ. Bu arada sağcõlarõn hedefi haline gelen Cum- huriyet gazetesi yine içten çökertilmek isteni- yordu. 1971 Temmuz’unda Cumhuriyet Mat- baacõlõk ve Gazetecilik TAŞ Genel Kurulu ola- ğanüstü toplantõya çağrõldõ. Nadir Nadi’nin si- yasal tutumu yüzünden gazetenin çöküntüye sü- reklendiği gerekçesiyle yönetim kurulu de- ğiştirildi. Yunus Nadi’nin ölümünden beri kurul başkanlõğõnda bulunan eşi Nazime Na- di de yaşlõlõğõ öne sürülerek yönetim dõşõnda bõrakõlõyordu. Doğan Nadi vefat edince, Ame- rikalõ eşi de gazete içindeki “Milliyetçi” kesi- me katõlmõş ve Nadir Nadi azõnlõkta kalmõştõ. Nadir Nadi, ikinci kez tasfiye ediliş öyküsünü kendisi şöyle anlatõyor: “Gazete yönetmek şöyle dursun, ömründe doğru dürüst gazete bile okumayan bir kişiye Cumhuriyet’i yönetme görevini vereceklerdi. Hakkõmda uygulanan işlem çok ağõrdõ. Toplantõ salonunda kõsaca kendimi savunduktan sonra ayrõldõm. Gazetenin parasal durumu gerçi hiç parlak değildi. Okunmasõ yasadõşõ yöntemler- le engellenmek isteniyor, buna karşõn tiraj ba- kõmõndan Türkiye’nin dördüncü büyük gaze- tesi olmak durumunu koruyordu. Babamõn döneminde de para sõkõntõsõna uğ- radõğõmõz zamanlar olmuştu. Birtakõm ön- lemlerle bu sõkõntõlarõ atlatmak olasõydõ. En ya- põlmamasõ gereken, sõkõntõdan kurtulmak ama- cõyla gazetenin düşünsel tutumunu yüz geri edip tutucularõn, gardõropçu, şerbetçi Atatürkçüle- rin dümen suyuna girmekti. Bir düşün gazetesi, savunduğu düşünceler uğruna gerekirse bat- mayõ, yok olmayõ göze alabilirdi. Ama yaşa- mak uğruna savunduğu düşüncelerden dönmek, o gazete için ölümden de beter bir son, bir yok oluş demekti. Bunu göze alacaklarõndan kuşkum yoktu. Be- nim için çok acõ olmakla birlikte onca yõl emek verdiğim Cumhuriyet’ten bütün bütün çekil- meyi düşündüm. Nihayet annem ve arkadaş- larõmõn sürekli õsrarlarõ üzerine birkaç ay bek- lemeye razõ oldum. Gazetede yõllõk iznimi kul- lanacağõmõ bildiren küçük bir ilan yayõmladõm. Köşeme çekildim. Bir dileğim vardõ: Ben yokken Cumhuriyet’te kimsenin işine son ve- rilmemeliydi. Bu isteğim dinlenmek bir yana 4 Ağustos günü gazetenin birinci sayfasõnda iri puntolu harflerle ‘Okurlarõmõza’ başlõklõ bir ya- zõ yayõmlanarak, gazetenin aşõrõ uç fikirlere kay- dõğõ vurgulanõyor ve bundan böyle ‘Anayasa- nõn õşõğõ altõnda, Atatürkçü, milliyetçi ve aşõ- rõ uçlara eğilimsiz bir yol izleyeceğiz’ denili- yordu.” Nadir Nadi, yönetimin ‘Okurlarõmõza’ baş- lõğõ altõnda yayõmladõğõ yazõyõ okuduktan son- ra istifa mektubunu gazetenin yazõişleri mü- dürlerinden Sami Karaören’e vererek gaze- teden ikinci kez ayrõlmak zorunda kalõr. Yazarlar ayrılmaya zorlanıyor Nadi’nin istifa mektubunun ardõndan yöne- tim kurulu da Nadir Nadi’nin kendilerini tutucu olmakla suçladõğõnõ belirterek bir yanõt yazõsõ yayõmlõyordu. Gazete yönetimi bu arada aşõrõ sol uçta saydõklarõ bazõ yazar ve gazetecilerin işine son verdi. İlhan Selçuk ile Oktay Kurt- böke’yi tutuklu bulunduklarõ için yasa gereği hemen atamayan yönetim bekleme kararõ alõr- ken o zaman sol cephede yer alan dõş politika yazarõ Mehmet Barlas, Şükran Ketenci, Çe- tin Özbayrak ve Müfit Alaçalı’yõ gazeteden uzaklaştõrdõlar. Oktay Akbal da Nadir Nadi’yi Cumhuriyet’ten atmanõn akõl almaz bir şey ola- cağõnõ yazdõğõ için kapõnõn önüne kondu. Sa- dun Tanju kendiliğinden çekildi. Olan biteni üzüntüyle izleyen 30 yõllõk Cumhuriyet yaza- rõ Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da yazõlarõ ken- disi kesti. Yönetim kurulu gerekli yanõtõ yine vefalõ ve bilinçli Cumhuriyet okurundan aldõ. Okurlar Cumhuriyet’i boykot edip almamaya başladõ ve satõş grafiği hõzla aşağõ doğru kay- maya başladõ. Aradan bir yõl geçince Cumhu- riyet Matbaacõlõk ve Gazetecilik TAŞ Genel Kurulu’nda oy dengesi değişti ve Nadir Nadi geri çağrõldõ. Nadir Nadi bu çağrõya “Bir şart- la, arkadaşlarõmla birlikte gelirim” diyerek ya- nõt verdi. Koşulu kabul edildi ve Nadi arka- daşlarõyla birlikte gazetesinin başõna dön- dü.Genel kurul tarafõndan yeniden gazeteye çağ- rõlan Nadir Nadi ve arkadaşlarõ gazeteye dö- nünce bõraktõklarõ yerden Cumhuriyet’i eski çiz- gisiyle çõkarmaya devam ettiler. Bu arada “Madanoğlu Davasõ”ndan 13 Tem- muz 1971 günü tutuklanõp 18 Aralõk 1971’de salõverilen İlhan Selçuk da gazetedeki görevi- ne dönmüştü. Ancak 12 Mart cuntasõnõn sol ke- simle hesaplaşmasõ henüz bitmemişti. İlhan Sel- çuk ‘Pencere’ köşesindeki köşe yazõlarõna başlayalõ birkaç gün geçmeden Maçka’daki evinden alõnõp kontrgerillanõn ünlü işkence- hanesi Ziverbey Köşkü’nde sorgulanmaya başlandõ. İstanbul Sõkõyönetim Komutanlõ- ğõ’nca 19 Ekim 1972 tarihinde tekrar gözaltõ- na alõnan İlhan Selçuk’un nerde olduğu bilin- miyordu. Gerek gazete yönetimi gerekse eşi Handan Selçuk’un yaptõğõ başvurulara “Tah- kikatõn seyri icabõ, bulunduğu yerin açõklanmasõ sakõncalõdõr” yanõtõ veriliyordu. Bunun üzerine 21 Ekim 1972 günkü Cum- huriyet gazetesinde şu açõklamaya yer verildi: ‘“Arkadaşõmõz İlhan Selçuk, 19 Ekim 1972 günü saat 18’de 1. Ordu ve Sõkõyönetim Ko- mutanõ Orgeneral Faik Türün’ün yaptõğõ açõk- lamaya göre, ‘emniyetçe sürdürülen bir so- ruşturmada ismi geçtiği için’ gözaltõna alõn- mõştõr. Arkadaşõmõz yeniden yazõlarõnõ yazma olanağõna kavuşuncaya kadar Cumhuriyet’e gir- diği 8 Nisan 1962 gününden bu yana ‘Pence- re’ köşesinde çõkmõş yazõlarõndan bir bölümünü yayõmlayacağõz. Aşağõda 8 Nisan 1962 günü çõkmõş olan yazõsõnõ okurlarõmõza sunuyo- ruz.” Nadir Nadi, bu tutumuyla hem İlhan Selçuk’a sahip çõkmak hem de Faik Türün’ü uyarmak is- temişti. Bu olayõ Ziverbey’de kendisini sor- gulayan albayõn ağzõndan kaçõrmasõyla öğre- nen İlhan Selçuk, o anki duygularõnõ “Ziverbey Köşkü” adlõ kitabõnda şöyle tarif ediyor: “Birden içimde tarif edilemez bir sevinç bü- yüdü; Ziverbey Köşkü’nün duvarlarõnõ aşõ- verdim, Nadir Nadi’yi kucakladõm sevgiyle... Dõşarõdan aldõğõm ilk haber buydu. Dõşarõdaki dengelerin değişmemiş olduğunu anladõm. Bu, benim için paha biçilmez değerde bir ha- berdi.” Ziverbey işkencehanesinde bir ay sorgulanan İlhan Selçuk, önce Selimiye Kõşlasõ’na, ar- dõndan da İlhami Soysal ve Doğan Avcıoğ- lu’nun tutuklu bulunduğu Davutpaşa Kõşlasõ’na gönderildi. İlhan Selçuk, İlhami Soysal ve Do- ğan Avcõoğlu 30 Aralõk 1972 gecesi salõveril- diler. Cumhuriyet bu dönemde halkõn sesi, sağ- duyusu olmayõ sürdürdü. Gazetenin okurlarõ sal- dõrõlara uğruyor, kamu görevlisi olanlar gö- revden uzaklaştõrõlõyordu. Gazete yönetimi bu buhran döneminde tehditlere, şantajlara kar- şõn yayõn çizgisinden en ufak bir sapma gös- termiyordu. Bu dönemde yazarlarõndan Cavit Orhan Tütengil ve Bedri Karafakioğlu’nu te- röre kurban veriyordu. 1979 Aralõk ayõnda faşist ve yobaz saldõrõ- larõ sonucu yaşanan Maraş Katliamõ’yla sõkõ- yönetimli günler yeniden başlõyordu. Artõk dar- benin ayak sesleri yavaş yavaş duyulmaya baş- lamõştõ. Nihayet beklenen oldu, 12 Eylül 1980’de darbe gerçekleşti. Baştarafı 3. Sayfada Devamı 4. Sayfada C U M H U R İ Y E T ’ İ N A L B Ü M Ü N D E N Gazetemizin kuruluş yıldönümünde okurlarımız ve çalışanlarımız bir arada.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle