Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) - Genelkurmay İkinci Başkanõ
Orgeneral Aslan Güner, TBMM’de
görüşmeleri süren anayasa değişik-
lik paketine ilişkin görüşlerini ilgi-
li kurumlarla paylaştõklarõnõ söyle-
di. Güner, “Taslağın bütününün
geldiğini, daha çok kendilerini il-
gilendiren konularda görüş be-
lirttiklerini” dile getirdi.
Güner, Balyoz soruşturmasõ kap-
samõnda hakkõnda tutuklama kararõ
bulunan emekli Orgeneral Çetin
Doğan’õn iddialarõna ilişkin sorula-
rõ da yanõtladõ. Doğan’õn, “Ben gö-
revden alındıktan sonra 1. Ordu
kozmik odasında inceleme yapıl-
dı. Darbe iddiaları araştırıldı. Bu-
nun belgeleri nerede?” yönündeki
sözlerine ilişkin Güner şöyle ko-
nuştu: “Bu olay çıktığı zaman bak-
tığımız Genelkurmay karargâhı,
kuvvet karargâhı gibi yerlerde
buna işaret eden herhangi bir şey
yok. Birinci Ordu Askeri Savcılı-
ğı’nın soruşturması devam ediyor.
O bir bulgu elde eder ve bizimle
paylaşırsa biz de memnuniyetle
sizlerle paylaşırız.”
Yapõlan ilk soruşturma sonucun-
da kamuoyuyla paylaşõlabilecek bil-
gi olup olmadõğõnõn sorulmasõ üze-
rine Güner, “Belki ilk planda bazı
ilk bulgular, belgeleri açıklamak
arzu edildi. Çünkü olay büyüdü,
etti. Biliyorsunuz belli sıkıntılar
var. Ama daha sonra bunun yar-
gı eliyle yapılmasının uygun ola-
cağı kararına varıldı” dedi.
Balyoz soruşturmasõnõn son gö-
zaltõsõnda İstanbul Merkez Komu-
tanõ’nõn İstanbul Cumhuriyet Baş-
savcõsõ Aykut Cengiz Engin’i ara-
dõğõnõ belirten Güner, emekli ko-
mutanlar Hilmi Özkök ile Çetin Do-
ğan’õn basõn üzerinden tartõşmala-
rõnõn hoş olmadõğõnõ kaydetti.
Başsavcıya soruldu
Güner, Balyoz soruşturmasõ kap-
samõnda 70 muvazzaf subay ve ge-
neralin gözaltõna alõnmasõna ilişkin
tartõşmalar ve savcõlarõn görevden
alõnmasõna ilişkin sürecin anõmsa-
tõlmasõ üzerine şu değerlendirmeyi
yaptõ: “Askerin girdiği tek nokta,
başsavcılık tarafından yayımlan-
mış ve dağıtım adresinde olduğu
için İstanbul Merkez Komutanlı-
ğı’na da gelmiş olan bir genelgeyle
ilgili. O genelgede başsavcımız,
savcılara bazı kaideler koymuş.
Ve bu kadar kapsamlı bir yazı
alınca İstanbul merkez komuta-
nımız başsavcımızı arayarak, bu
yeni dalgadan haberi olup olma-
dığını soruyor. O da olmadığını
söylüyor. İmzasını görmeyince,
normalde sanki olması lazım,
öbür yayımladığınız yazıya göre,
burada yok acaba bilginiz var
mı diye soruyor.”
Güner, bir soru üzerine, merkez
komutanlõklarõnõn gözaltõlar konu-
sunda Genelkurmay’dan izin alma-
dõklarõnõ, yalnõzca bilgi verdikleri-
ni kaydetti. Güner, “25’i muvazzaf
70 generalin gözaltına alınmasını
nasıl değerlendiriyorsunuz” so-
rusuna “Yorum yok” yanõtõnõ ver-
di. Balyoz soruşturmasõnõ yürüten
askeri savcõnõn eski Genelkurmay
Başkanõ Özkök’ü dinlemek isteyip
istemediğinin sorulmasõ üzerine
Güner, askeri savcõnõn bu tür tale-
binin Genelkurmay üzerinden geç-
mediğini kaydetti.
Güner, geçen yõl Çukurca’da 7 as-
kerin şehit olmasõyla sonuçlanan
mayõn patlamasõ konusunun askeri
savcõlõkça incelendiğini dile getirdi.
Soruşturmanõn bir an önce tamam-
lanmasõnõ dileyen Güner, ailelerin
acõlarõnõ da paylaştõğõnõ söyledi.
Şu ahir ömrümde dünya coğraf-
yasının en olmadık yerlerinde do-
laştım. Hindistan’a Tibet’e karayo-
luyla gittim, İnkaların peşine takılıp
Machu Picchu’ya tırmandım, zehirli
yılanların ve öldürücü akreplerin ci-
rit attığı çöllerde uyku tulumuma sa-
rılıp yattım, Rusya’nın derin step-
lerinde, St. Petersburg’un her ya-
nı buram buram şiir soluklanan
sokaklarında dolaştım, çölde bir
ipek halının üstünde, şarap yu-
dumlayıp piramitlerdeki ışık ve ses
gösterisini izledim, İsfahan’da bir
aşkın peşine takılıp kayboldum,
Saraybosna’da tecavüze uğramış
tüm kadınlar için yüreğim yandı, Şi-
li’de sosyalist başkan Allende’nin vu-
rulduğu balkonda dua ettim, Boliv-
ya’da ısınmak için Lamalara sarıldım,
İspanya’nın Endülüs bölgesinde Çin-
genelerin sadece kendileri için yap-
tıkları hakiki flamenkoları seyrettim,
Che’nin mezarında Nâzım Hik-
met’ten şiirler okudum ve gene Nâ-
zım Hikmet’in yaşadığı evin avlu-
sunda en az yarım saat hıçkıra hıç-
kıra ağladım, ünlü yönetmen Ber-
nardo Bertolucci’nin “Çölde Çay” fil-
mini çektiği Fas’ta çöle çıkıp afiyet-
le çay içtim, Avrupa’yı ve her yöresini
karış karış bildiğim ülkemi saymıyo-
rum ve kesiyorum, ayıp oluyor.
Tuhaf bir şey, nedense şimdiye ka-
dar pek çok fırsat çıktığı halde Ame-
rika’ya gitmeyi gönlüm hiç çekmedi.
Nedeni ideolojik değil sadece özel-
likle New York’u anlatan o kadar çok
Amerikan filmi izlemişim ki, “Bir Za-
manlar Amerika,” “Rezervuar Kö-
pekleri,” “Taksi Şoförü” filmlerini
anımsayın, özellikle New York’ta be-
ni hiçbir şeyin şaşırtmayacağını dü-
şünürdüm.
İnsan büyük konuşmamalı, bir de
yaş kemale erdi ya, dünyanın dev şir-
ketlerinden Unilever’in saç bakımın-
da öncü markası Elidor’un yeniden
yapılanmasının anlatılacağı Amerika
davetini kabul edip “Hadi!” dedim.
“Bekle beni Amerika!”
Vay canına, işte New York’tayım ve
filmlerden aşina olduğum Central
Park’a bakan bir otelin 54. katından
çevreyi gözetliyorum, bizim otel yük-
seklik olarak orta karar, çevre, gök-
lere doğru tırmanan binalarla dolu!
Hepsi göğü delercesine uzayıp gidi-
yorlar, ilk izlenimim, bu Manhattan
bölgesi çok erkeksi bir bölge! Sanki
birileri birileriyle yarışa girmişler,
hadi hayırlısı.
Gençliğimde sık duyduğum
ve inandığım bir söz vardı, sanı-
rım Mao Zedong söylemişti:
“Kapitalizm kâğıttan bir kaplan-
dır!” Bu sözden ilk şüpheye düş-
tüğüm an şudur, karayoluyla Pa-
kistan’dan geçiyoruz, çevre or-
taçağ, kadın cinsi adeta yok,
bütün erkeklerin esrardan gözleri
kıpkırmızı, ayak parmaklarıyla
oynayarak vakit öldürüyorlar, bir ec-
zane var, içerdeki ilaçların hepsinin
günü geçmiş, sadece içecek temiz
su almak için tek şansımız bu ecza-
ne, yani Tanrı’nın unuttuğu bir yer-
deyiz. Ve birden kocaman, hiçbir rüz-
gârın yıkamayacağı sağlamlıkta bir
ilan levhası ve bir ilan: “Hayatın Ger-
çek Tadı: Coca-Cola!”
New York’ta Unilever’in Ar-Ge (kı-
saca ürün geliştirme merkezi) Trum-
bull’da altmış yaşında da olsam hâ-
lâ inanmaya devam ettiğim “Kapita-
lizm kâğıttan bir kaplandır” sözü, be-
nim için artık inandırıcılığını yitiriyor.
Saçımıza sürdüğümüz şampuanın,
bedenimize sürdüğümüz vücut los-
yonunun, elimizi yıkadığımız sabunun
geliştirilmesi, insanları daha mutlu kıl-
ması için oluşturulan teknolojiyi ye-
rinde görünce ve bu araştırmalar
için harcanan parayı duyunca
dudağım uçukluyor. Dahası var,
örneğin Unilever çevreye duyar-
lı bir şirket politikası sürdürüyor,
iki gram daha az plastik harcamak
için yüzlerce deney yapılıyor. He-
le bir saç bölümü var, dünyanın
her yerinden toplanmış saçlar
defalarca defalarca çeşitli for-
müllerle yapılmış şampuanlar ve
kremlerle robotlar tarafından yı-
kanıp taranıyor, çünkü Asyalıların
saçıyla Kuzeyli İsveçlilerin saçları
birbirinden çok farklı, bizimki de!
Bu arada bu araştırma merkezin-
de 450 kişi çalışıyor, hepsi de aka-
demik kariyer sahibi.
İş ürünü yaratmakla kalmıyor, bir
de raflarda gözalıcı görünmesi için ta-
sarımının önemi büyük. Avatar’dan
çok önce Unilever firması üç boyut-
lu ambalaj bölümünü kurmuş bile,
orada binlerce tasarımın raflarda na-
sıl duracağını bir gözlük takıp görü-
yorsunuz. Hatta bir eldiven takıp sa-
nal raftan ürünü alabiliyorsunuz. Be-
nim gibi teknoloji özürlüsü birisi için
bu kadarı fazla geldi.
Bitmedi, ürünü yaratmak, amba-
lajlamak yetmez, yeni trendlerin ne
olacağını tahmin etmek ve reklamları
bunun üstüne kurmak gerekiyor. İş-
te şimdi Elidor markasının dünyaca
ünlü reklamlarını hazırlayan reklam
merkezindeyiz, çok şirin orta yaşlı bir
kadın önemli bir mevkide bize yeni
gelişecek trendleri anlatıyor. Ve şöy-
le diyor: “Yeni bir ‘Y’ kuşağı var, aşk
ve iş için her şeyi göze alabilir!” İşte
burada benim canım çok sıkılıyor, ya-
ni bu kadınları hiç sevmediğimi söy-
lüyorum, zaten anlatıcı da sevmiyor
ama ne yaparsınız onun işi bu.
Sorular geliyor, “Dev şirketler in-
sanların önce beğenilerini yönlendi-
rip daha sonra bu beğenilere uygun
ürünleri pazara sürüyorlar, öyle değil
mi?” diye soruyor bir başka arkada-
şım Yazgülü Aldoğan, Amerikalı
kadın gülümsüyor: “Evet,” diyor,
“Bu, çok karmaşık bir durumdur ya-
ni tavuk mu yumurtadan çıkar yu-
murta mı tavuktan çıkar meselesi.”
Eyvah yerim azaldı, oysa Ameri-
ka maceralarım derya deniz. Bizim
Ayşe’yi ikna ettim, gelecek pazar,
dergide, bir arkadaşımla kaybol-
duğumuz bir semtte giriverdiğimiz
bir bardan söz edeceğim. Barın ta-
vanında her birinin ayrı bir hikâye-
si olan yedi bin sutyen asılı.
Telaşlanmayın hepsini anlat-
mayacağım, bir iki tanesi acayip
ilginç, onlarla yetineceksiniz. Son-
ra göçmenlerin Amerika’ya ayak
bastıkları ilk yer olan Ellis Adası’nı
ve tabii Özgürlük Heykeli’nin ina-
nılmaz macerasını anlatacağım.
Ayrıca “Tanrı öldü benim Tanrım
Karl Marx” diye yazdığı kâğıdın
altında uyuklayan bir evsize nasıl
on dolar bayıldığımı da, daha
pek çok şeyi de. Gelecek pazarı
bekleyin. Bu arada bazılarınızın,
“Işıl’a bak, bir New York’a gitti,
inandıklarından bir çırpıda vaz-
geçti” dediğini duyar gibiyim.
Vallahi beni tanıyan tanır. Gerisi de
bana vız gelir! Zaten onlar beni
çoktan vatan haini ilan ettiler.
CMYB
C M Y B
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Baştarafı 1. Sayfada
“Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu
kestirememekten doğan kararsızlık...”
“Şüphe”nin ikinci anlamı da şu:
“Başkalarının iyi niyet ve amaçlarını kötüye
yorarak işkillenme duygusu.”
Sözlük gösteriyor ki; şüphenin özünü
gerçeğe ulaşamamak oluşturuyor.
Hukuk bilimi bunu yargılamaya şöyle taşımış:
“Eğer ortada şüpheli bir durum varsa,
şüpheden sanık yararlanır.”
Bunun anlamı açık. Elde bütün şüpheleri
ortadan kaldıracak somut deliller yoksa, kesin
hüküm veremezsiniz. Bu yaklaşıma dayalı
olarak da çağdaş hukuk şu noktaya gelmiş:
Örneğin 100 şüphelinin içinde 99 suçlu
varsa, 1 kişi masumsa, ancak bu ayırt
edilemiyorsa, hiç kimseye ceza veremezsiniz.
Bu, çağdaş hukukun evrensel kuralıdır.
Silivri’de ise şüpheden sanıktan çok hâkim
ve savcılar yararlanıyor.
Son derece şüpheli bir durum!
Kuvvetli şüphe nedeniyle insanlar
tutuklanıyor. İtirazı değerlendiren kimi yargıçlar
kuvvetli suç şüphesinin tam oluşmadığı
kararına varıyor ve tutuklamaları ortadan
kaldırıyor. Birkaç gün sonra tersi oluyor.
Deliller dava başladığında değil, biterken
“hüküm” aşamasında değerlendirilecek. Delil
değeri taşıyıp taşımadığına, delillerin suçun
işlendiğini ortaya koyup koymadığına yıllar
sonra karar verilecek.
O kişinin tutukluluğuna ise “şüphe üzerine”
karar verilecek!
Özgürlük bu kadar şüphe altında bırakılabilir
mi?
Ne yazık ki bırakılıyor.
Silivri’de yargılananlar hukuku nereden
isteyecek?
Tabii ki mahkemeden...
Bunun tartışması bile olmaz... Ama
mahkemeler, insan yaşamının en önemli
tutamağı olan özgürlükle ilgili 2’ye 1 kararlar
veriyorsa? Bir mahkeme şüpheyi kuvvetli, öteki
kuvvetsiz buluyorsa?
Bu durumda yargı kuvveti ne olur?
Tartışma, kişinin suçlu olup olmadığına
yönelik değil, suçlu olup olmadığına karar
verilecek yargılamanın tutuklu sürdürülüp
sürdürülmemesine yönelik!
Medya mahkemesine baktığımızda,
Türkiye’de demokrasinin güçlenmekte
olduğunu söyleyenlerin, kişinin özgürlüğüyle
ilgili en acımasız, en ilkel, ortaçağ duygularıyla
hareket ettiğini görüyoruz. Bunun yanında pek
çok yayın organında sağduyulu seslerin de
yükseldiğini görmek aklımıza hukuk serpiyor.
Medya mahkemesinin peşin hükümlü
kesimleri bir yana, Silivri’nin ölçüsü tabii ki
hukuk, öyle olmalı.
Evrensel hukukun Birleşmiş Milletler’i
diyebileceğimiz Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nin (AİHM) kararları bağlayıcı nitelik
taşıyor. Rıza Türmen’in Milliyet’teki
yazılarından AİHM’nin hukuk bilimine
katkılarını, bu alandaki gelişmeleri ve
tartışmaları izliyoruz, öğreniyoruz.
AİHM diyor ki:
İnsanlar adil yargılanma hakkına sahiptir. Bu
yargılama sürecinde tutukluluk olağanüstü bir
önlemdir. Makul süreyi aşamaz.
Makul süre ne kadar?
6 ay civarında...
Bir yıl sonrası tamamen süre aşımı olarak
kabul ediliyor. Bu rakamı Avrupa cezaevleri de
doğruluyor. Orada tutuklu oranı yüzde 20’yi
geçmiyor, bizde yüzde 55.
Türkiye, tutukluluğun uzaması nedeniyle
AİHM’de en çok mahkûm olan ülke. Herkes
Türkiye’de uygulama böyle deyip geçiyor.
Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu
Cumhuriyet Bilim Teknoloji ekinin 2 Nisan
tarihli sayısında, “Hukuk bir bilimdir, uygulama
başka, teori başka denemez” diyor ama...
Türkiye’de böyle!
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
örgütlerinin uyarılarının, önerilerinin AKP nezdinde
beş paralık değeri olmadığı…
RTE iktidarını çıktığı yoldan ne mantık, ne
sağduyu, ne de olası siyasal, toplumsal bunalımlar…
hiçbirinin ama hiçbirinin alıkoyamayacağı bir kez
daha anlaşıldı.
Batılı demokrasilerde yargının yeri ve işleyiş
koşulları şuymuş buymuş… Venedik Komisyonu’nun
kimi konulardaki saptamalarını iktidar dikkate bile
almıyormuş!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’den bir
başvuru üzerine kimi kurallarına uygun olmayan
kimilerinin ordudan ihracını onaylıyor…
… açıkladığı gerekçede TSK’ye girerken
kurallarına uymayı kabul eden bir kişinin
mesleğinden men edilmesini uygun buluyormuş…
Bütün bunların söylenmesi, yazılması nafile!
… 2002 yılında iktidara geldiklerinden bugüne
kadar Askeri Şûra kararlarına karşı oy kullanan RTE
ile (Başbakanlığı’nda) Çankaya’daki AKP’li de
nihayet muratlarına ermeye çalışıyorlar:
Askeri Şûra’nın laikliğe aykırı hareketlerini
saptayarak TSK’den ihraç ettiklerinin yargı yoluyla
tekrar eski görevlerine dönmelerini sağlayacak
anayasa değişikliğini komisyondan geçirdiler… genel
kurulda da kabul edilirse son durak referandum!
Demokratik değilmiş, insan haklarına aykırı imiş...
lakin mış’ların yanı sıra iktidar acaba:
TSK’de de artık laikliğe aykırı, dinci inançlarını
eyleme dönüştürenlere yer açarak… ordu bünyesine
de AKP kafası doğrultusunda kişileri “istihdam”
etmek mi istiyor?
Amaç neden böyle olmasın?
Yüksek yargı başkanları değişikliğin temel
hedefinin yargıyı siyasallaştırmak; iktidarın
güdümüne almak olduğunu, bu yolun devleti
temelinden sarsacağını açıklıyorlar.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman
Yalçınkaya da görüşlerini açıkladı.
Anayasa önerisini eleştirdi. Yargıyı “siyasi iktidarın
müdahalelerinden kurtarın” dedi.
Anayasa Mahkemesi ve HSYK’ye getirilen yeni üye
seçme modelinin yargıyı siyasallaştıracağını belirtti.
“Adalet Bakanı ile müsteşarının kurulda
bırakılmasının yargının hükümetlerin bir aracı
durumuna getirilmesi olanağını doğuracağını”
söyledi.
Yalçınkaya’nın açıkladığı görüşler, daha önceleri
muhalefet partileri, iktidara yağ çekmeyen
hukukçular ve kurullar tarafından defalarca dile
getirilen görüşler.
AKP’ye göre Yalçınkaya, CHP görüşleri ile
örtüşüyor.
Yalçınkaya CHP’ye tıpatıp koşut, hatta aynı
görüşler açıklayarak muhalefetin bir parçası imiş gibi
hareket ediyor demenin tek bir yorumu var: Akıl için
tarik birdir derler, ama bu özdeyiş AKP’ye uygun
değil.
İktidarın bakışını açıklayan parti genel merkezinin
ağzı kalabalık sözcüsü Suat Kılıç’ın Yalçınkaya’nın
açıklamalarını CHP ile birliktelik, fikir ve görüşlerin
örtüşmesi diye yorumlayan söylemlerinden… bir kez
daha anlaşıldı:
AKP’yi rejimsel gerçekler değil, sadece kendi
gerçekleri ilgilendiriyor.
Komisyonda eleştirileri Adalet Bakanı’ndan çok,
değişikliğin “müellifi” Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek karşılıyor.
Yüksek yargıya yeni üyelerin seçimiyle ilgili
eleştirilere verdiği yanıtta:
“… ‘AKP’nin Yüce Divan endişesi, korkusu var’,
diyorlar. Korkunun ecele faydası olmaz…”
Korkunun ecele yararı olmaz ise… AKP, Anayasa
Mahkemesi üye sayısını neden arttırıyor ve neden
yüksek mahkemeye üye seçimini Çankaya’daki
AKP’liye bırakıyor?
Yoksa Çankaya’daki AKP’linin YÖK’ün üç
adayından “türbana özgürlük” bildirisine imza atan,
anayasa hukuku bilgisi kıt ve kısıtlı olduğu iddia
edilen iktisadi idari bilimler Profesörü Engin Yıldırım
gibi... ama AKP kafasına uygun birilerini seçerek
yüksek mahkemeyi, AKP iktidarını kollayan bir yapıya
dönüştürmek için mi bu değişiklikte ısrar ediyor?
Sorunun yanıtı evet, ama yine de soralım: Niçin,
niçin, niçin? ankcum@cumhuriyet.com.tr
SAYFA 11 NİSAN 2010 PAZARCUMHURİYET
8 HABERLERİN DEVAMI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Nisan
Oslo B 13
Helsinki B 6
Stockholm B 11
Londra B 13
AmsterdamPB 12
Brüksel PB 10
Paris PB 12
Bonn Y 8
Münih Y 7
Berlin Y 12
Budapeşte Y 14
Madrid B 22
Viyana Y 11
Belgrad Y 13
Sofya Y 15
Roma Y 17
Atina PB 19
Zürih Y 8
Moskova B 14
Aşkabat Y 19
Taşkent Y 25
Bakû PB 15
Bişkek Y 15
Tiflis Y 15
Kahire PB 34
Şam PB 28
İstanbul PB 15
Edirne PB 18
Kocaeli PB 15
Çanakkale PB 17
İzmir PB 21
Manisa PB 21
Denizli Y 17
Zonguldak B 15
Sinop B 12
Samsun Y 14
Trabzon Y 14
Giresun Y 15
Ankara Y 14
Eskişehir Y 13
Konya Y 14
Sıvas Y 14
Antalya Y 21
Adana Y 24
Mersin Y 22
Diyarbakır Y 16
Şanlıurfa Y 17
Mardin Y 15
Siirt Y 17
Hakkâri Y 9
Van Y 11
Kars Y 8
Ülkemizin geneli,
parçalı ve çok bulutlu,
güney ve İç Ege, Ak-
deniz, İç Anadolu, Ba-
tı Karadeniz’in iç ke-
simleri, Orta ve Doğu
Karadeniz ile Doğu ve
Güneydoğu Anadolu
bölgeleri yağmurlu ve
sağanak geçecek. Ya-
ğışlar Batı Akdeniz kı-
yıları ve Doğu Akdeniz
ile Gaziantep, Adıya-
man, Kilis, Elazığ,
Tunceli, Bingöl, Muş
ve doğu kesimlerde 1
ila 3 derece artacak,
diğer bölgelerde
önemli bir değişiklik
olmayacak.
/ IŞIL ÖZGENTÜRK isilozgenturk gmail.com
Amerika Amerika Dostun da Çok Düşmanın da!
ANKARA (Cumhu-
riyet Bürosu) - Ata-
türk’ün silah arkadaş-
larõndan ve Cumhuri-
yetin ikinci mareşali
Fevzi Çakmak, ölü-
münün 60. yõlõnda
Genelkurmay Karar-
gâhõ’nda yapõlan pa-
nelde anõldõ. Panelde
konuşan Genelkur-
may Başkanõ Orgene-
ral İlker Başbuğ,
Çakmak’õn Atatürk’le
kader birliği yaptõğõnõ
belirterek “Nice acı
olayları ve buhranlı
dönemleri göğüsle-
meyi başaran onla-
rın bugünkü temsil-
cileri Türk Silahlı
Kuvvetleri’nde, mo-
ral, disiplin değerle-
rini, birlik ve bü-
tünlüğünü de kimse
yıkamaz” dedi. Pa-
nelde kõsa bir konuş-
ma yapan Genelkur-
may Başkanõ Orgene-
ral İlker Başbuğ,
Çakmak’õn bütün zor
koşullara karşõn ka-
ramsarlõğa kapõlma-
dõğõnõ, çok sayõda ya-
bancõ dil bildiğini
anõmsattõ. Başbuğ,
panele verilen arada
gazetecilerin Ege’de-
ki duruma ilişkin so-
rularõnõ da yanõtladõ.
Başbuğ, Türk savaş
uçaklarõnõn uluslarara-
sõ hava sahasõnda iyi
niyet göstergesi ola-
rak silahsõz uçtuklarõ-
nõ, Yunan uçaklarõnõn
ise silahlõ uçmayõ sür-
dürdüğünü kaydetti.
Panelde konuşan Çak-
mak’õn kardeşinin to-
runu Fevzi Çakmak,
dedesinin Atatürk’ün
hem silah hem de da-
va arkadaşõ olduğunu
kaydetti. Çakmak,
“Kızının düğünün-
deki fotoğraflara
baktığınızda oradaki
Türk kadınının asri-
liğini gözler önüne
sermektedir” dedi.
Mareşal Çakmak’õn ölüm yõldönümünde Başbuğ birlik mesajõ verdi
‘Bizi kimse yõkamaz’
G E N E L K U R M A Y İ K İ N C İ B A Ş K A N I G Ü N E R
‘İnceleme belgesi yok’
‘Islak imzalõ belgeye inceleme’
A
lbay Dursun Çiçek’in õslak imzasõnõ taşõdõğõ iddia edilen bel-
genin sorulmasõ üzerine Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral
Hõfzõ Çubuklu yanõt verdi. Soruşturma kapsamõnda talep edi-
len incelemelerin yapõldõğõnõ belirten Çubuklu, “Kendisinden ta-
lep edilen konularda gerekli kriminal araştõrmalarõ yaptõğõnõ bi-
liyorum. Onlarõ tamamladõ. Kendisine gelen raporlar çerçevesinde
değerlendirme yapacak. Bunlar da mürekkep testi, çõktõğõ yazõcõ-
sõ dahil, basõnda da çõktõğõ şekliyle parmak izi dahil olmak üzere
gerekli araştõrmalarõnõ yapmak konusunda incelemeler yapõlma-
sõ için kriminale talimat verildiğini biliyorum” diye konuştu.
Başbuğ,
panelde
konuştu.
Fevzi Çakmak’õn
Atatürk’le kader
birliği yaptõğõnõ be-
lirten Başbuğ, Türk
Silahlõ Kuvvetle-
ri’nin dimdik ayak-
ta ve onlarõn bu-
günkü temsilcisi ol-
duğunu vurguladõ.