25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 NİSAN 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Adnan Binyazar’ın gazetemizde çıkan yazılarını ilgiyle izleyenlerden biriyim. Daha doğrusu, biriydim... Son yazısında baktım, artık yazmayacağını açıklamış! Yalnız haftalık ekteki yazılarını sürdürecekmiş... Canım sıkıldı... Öyle çok yazarım yok, benim yazdıklarını izlediğim... Çoğunlukla bir göz atar geçerim. Yazılmasalar da olurdu, derim. Ama kimi zaman sevdiğim yazıları keser, bir yerde saklamak isterim. Adnan Binyazar bir köy çocuğu. Köy Enstitülerinden yetişmiş gerçek bir aydınımız; Atatürk ilkelerini savunan, koruyan, sürdüren... Yazar, edebiyatçı, öğretmen olarak... Böyleleri sayılıdır... Köy Enstitüsü çıkışlı yurtsever kadronun gün geçtikçe eksildiğini görmek çok üzücü! Ama yaşam böyle!.. Gidenlerin yeri çoğunlukla boş kalıyor. Yeni devrimci kafalar güç yetişiyor. Yetişmek isteyenlere de beklenmedik darbeler indiriliyor! Özellikle son yıllarda Türk toplumu ille de karanlıkta kalsın, ilkellikler içinde çırpınsın... Anayasası, Atatürk’ü, devrimci atılımlarıyla tarihe gömülsün isteniyor!.. Adnan Binyazar’ın haftalık yazılarına son vermesinin bir anlamı daha var. O da, dediği gibi, köşe yazılarında daha çok ele alınan, tartışılan konu, iç politika çekişmesi... Daha açığı, Cumhuriyet atılımlarının sona erdirilip şeriatçı kafalara uygun bir düzene geçmek çabasına direniş... Ben köşe yazılarına başladığımda ele aldığım konular çoğunlukla sanatla, edebiyatla ilgiliydi. Toplumun güncel, siyasal yaşantılarından uzaktaydı. Ama bir gün bir basın işçisi arkadaş uyardı! “Her gün yazacaksan, bu hep edebiyat, sanat konularıyla olmaz. Bak ülke nerden nereye gidiyor; halka, emeğe, emekçiye, aydına, düşünenlere nasıl davranılıyor?.. Sen bu konulara dön, edebiyat karın doyurmaz.” İster istemez 1956’dan beri gündelik yaşam, politika, toplum sorunlarını edebiyatla birlikte, belli bir ahenk içinde sürdürmeye çalıştım... Zaman zaman bıkarak, zaman zaman da bu tür bir toplum yazarlığının gerekliliğine inanarak... Adnan Binyazar yaşam savaşında çok çaba harcayan biridir. Çocuk yaşından bugüne dek hep doğrudan, gerçekten, halktan, emekten yana uğraş vermiştir. Edebiyat değeri taşıyan yazılarında da bu niteliği belirlidir. Binyazar’ın yazılarını kesmesini bu yüzden doğru bulmadım. “Toplum ve Edebiyat”, “Ağıt Toplumu”, “Masalını Yitiren Dev”, “Ayna”, “Duyguların Anakarası” vb. yapıtlarının yanı sıra yeni çalışmalarını da bekleyerek... Gazete yazılarını da eksik etmeden!.. PENCERE Makinalaşmak... Nâzım Hikmet’in “835 Satır” adlı şiir kitabı 1929 yılında basıldı. Asım Bezirci diyor ki: “835 Satır yayımlanınca edebiyatımızda geniş yankılar yaratır; övgü ve yergiler birbirini kovalar. Çünkü alışılagelmiş ölçüleri, görüşleri sarsan, yıkan bir kitaptır bu. (...) N. Hikmet bağlandığı maddeci, gerçekçi görüş kadar fütüristlerin de etkisiyle şairanelikten, kendi deyişiyle ‘tab’ı şairane’den kurtulmak ister. (...) Sözgelişi, yayımlandığında çok yadırganan ‘Makinalaşmak’ şiiri fütürizmin duyarlık anlayışına yaklaşır: Trrrum, trrrum, trrrum! Trak tiki tak! Makinalaşmak istiyorum! Beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu! Her dinamoyu altıma almak için çıldırıyorum Tükürüklü dilim bakır telleri yalıyor damarlarımda kovalıyor oto-direzinler lokomotifleri” Asım Bezirci yazıyor: “Makinalaşmak şiirinde uygarlaşma, sanayileşme özlemi belirtilir.” 1929’da bilgisayar insan yaşamına girmemişti; sanayi, mekanikten elektronik aşamaya geçmemişti; Türkiye, Osmanlı’dan köylü toplumunu miras alalı 6 yıl olmuştu; Anadolu’da proletarya yoktu. Yaklaşık 70 yıl sonra bugün gazetelerde ilginç bir satranç karşılaşmasının haberini okuyoruz. IBM’in ürettiği 1.4 tonluk “süper bilgisayar” ile boy ölçüşen ünlü şampiyon Garry Kasparov 6 maçlık turnuvanın son maçında, yenilgiye uğradıktan sonra öfkesini yenemeyip: “- Maç boyunca anlayamadığım şeyler oldu” demiş: “Oyun sırasında bilgisayara müdahale olduğunu sanıyorum. Dürüstçe bir maç yapsaydık, yenerdim.” IBM yöneticileri yanıtlamışlar: “- Hile yapmadık!..” Dünya kamuoyu, bilgisayarla insan arasındaki maçı ilgiyle izliyor; daha önceki karşılaşmada Kasparov bilgisayarı yenince herkes kendisine bir şişinme payı çıkarmıştı: - Hıh!.. İnsan makineyi yener!.. Bu kez ne diyeceğiz: - Makine insanı yendi; ama, unutmayalım ki insanı yenen makineyi insan yapıyor. Ucuz felsefenin dibi yoktur. IBM dünyanın en ünlü firmalarından biridir; bu oyunda ister bilgisayar yensin, ister Kasparov; kazanan, eninde sonunda şirket oluyor. Çünkü sağladığı reklam sınırsız... Peki, şirket ne?.. Şirket kâr amaçlı ortaklıktır. Bugün dünyayı 200 şirket yönetiyor; bunların yaklaşık 170’i beş ülkede toplanıyor; devletleri sollayan bu şirketler, dünya ekonomisinde egemendirler; ama hiçbir sorumlulukları ve kâr amacından gayrı hiçbir tasaları yok... Çağımız insanını çarmıha geren, bu akıl almaz düzenin buyurganlığıdır... Demokrasi mi?.. Dünya nüfusu 6 milyara yaklaşıyor; demokrasiyle yönetilen ülkelerin bu toplamda oranı ne?.. Devede kulak!.. (14 Mayıs 1997 tarihli yazısı) EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Binyazar Yazmalı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle