15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 4 HABERLER CUMHURİYET 28 KASIM 2010 PAZAR DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN AKP seçim teşvikinde hedefi büyüttü. Yerleşim bölgelerinin 10 katı büyüklüğündeki 2B alanı satışa çıkıyor Sorumluluğun Sınırı Sevgili, İçinde bulunduğumuz boğucu ortamda, hiç değilse pazar günleri iç karartacak konulara girmemeye özen gösterirken, bugün yazımda işkence gibi, hâlâ salt tartışılması bile iç karartacak bir olayı ele almamı yadırgayacağını biliyorum. Ama göreceksin ki, konumuz işkenceyi aşıp, sorumluluğun sınırlarına dayanıyor. Olay 2009’da, dövülüp Emniyet’e götürülen iki gence işkence davasıyla ilgili. Bu davayla ilgili olarak, dönemin Emniyet Müdür Yardımcısı ve İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürü Gökhan Özsavaş, işkence iddiası ile açılan dava çerçevesinde verdiği ifadede olay sırasında orada olmadığını bildirdiği halde, yine de yargılanacak. Olay şöyle gelişti: Özsavaş’ın işkence sırasında orada olmadığını bildirmesi üzerine mağdur avukatlarından Meral Hanbayat 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz ederek, Türk Ceza Kanunu’nun “amir konumundaki kamu görevlisi kendi gözetim ve yükümlülüğü altında yürütülmekte olan bir soruşturma işlemi sırasında, işkence yapıldığını öngörmesine rağmen bu konuda gerekli müdahalede bulunmamak suretiyle işkence yapılmasına zımnen rıza göstermiş olabilir” diyen ve bu durumdaki amirin de indirim yapılmaksızın cezalandırılmasını öngören maddesine dayanarak, görevlinin yargılanması başvurusunda bulundu ve başvuru kabul gördü. Söz konusu madde hukuk açısından özenle üzerinde durulması gereken bir hüküm. Nitekim İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Ersan Şen de bu hususu vurgularken bunun işkence ile ilgili özel bir hüküm olduğunu söylüyor. Şimdi burada, bir tür objektif sorumluluk getirdiği ileri sürülebilecek maddenin hukuki özelliklerini tartışacak değilim. Asıl üzerinde durmak istediğim konu, insanların sorumluluklarının sınırlarıdır. Demokrasiler ancak toplumsal bireysel sorumlulukla ayakta durabilir. Mademki demokraside toplumun ve bireyin katılımı vardır, sorumlulukları da olmalıdır. Gerçi bu sorumluluğun gereğinin yerine getirilmemesinin cezai bir yaptırımı yoktur. Toplumların söz konusu sorumluluğun gereklerini yerine getirmemiş olmalarının yaptırımı, keyfi biçimde yönetilmeleri, sürekli korku içinde yaşamaları, çağın en geri devletleri safında bulunmaları şeklinde kendisini gösterebilir. Burada üzerinde durulması gereken kritik konu, toplumsal sorumluluğun sınırlarının nereye kadar uzandığıdır. Pek bilinen bir soruyla açalım konuyu: İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında, Nazilerin Yahudilere uyguladıkları soykırımdan, bu duruma sessiz kalan Alman halkı da sorumlu muydu? Olayı bilenlerin sorumluluğu tartışmasız, ama bu sorumluluğa da bir sınır çekildi. Bu durumda müttefiklerin yaptıkları uygulama vicdanları tatmin etmiş midir? Peki ya halkın büyük çoğunluğunun “biz bilmiyorduk” diyerek sıyrılmasına ne demeli? Bunları uzun uzun tartışmak yerine, hiç unutmayacağım muhteşem bir aydın sorumluluğu örneği sergilemiş olan Melih Cevdet Anday’ın olayını anlatmak isterim. Yirmi beş yıl kadar önce, 2. Dünya Savaşı sırasında Stalin’in uydurma mahkemelerinde yargılanıp mahkum olan sosyalistlerin itibarlarının iadesi için bir imza kampanyası açılmıştı. Melih Cevdet Anday, o kampanyaya imza vermeyi reddetti. Gerekçesini de şöyle açıkladı: İtibarlarının iadesine karşı değilim, ama ben o sırada yargılamaları onaylamıştım. Şimdi nasıl olur da aksine imza verebilirim? O zaman koşulları bilmiyordunuz, bilemezdiniz ki, yollu itirazları ise şiddetle reddetti. Bilmeliydim efendim, bilmek zorundaydım, sorumluluğum bunu gerektirirdi, dedi. O yalnız büyük bir şair ve yazar değil, sorumluluk sahibi bir aydındı da... [email protected] Buzdolabı yerine orman MURAT KIŞLALI ANKARA Hükümetin, “orman niteliğini kaybetmiş yerleşim alanlarını kullanıcılarına satma” gerekçesiyle hazırladığı taslakta, satışa çıkarılacak arazinin, yerleşim bölgesi olarak kullanılan 2B alanlarının 10 katı büyüklüğünde olduğu ortaya çıktı. Maliye Bakanlığı verilerine göre 2B alanlarının sadece yüzde 5’i “yerleşim bölgesi” olarak kullanılırken, Çevre ve Orman Bakanlığı “mevcut 2B alanlarının yüzde 50’sinin satışa çıkarılacağını” açıkladı. Buna göre yerleşim bölgesi olarak kullanılmayan yüzde 45’lik 2B alanının “rant amaçlı” satılacağını belirten Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve ODTÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Tarık Şengül, “Geçen seçimde buzdolabı dağıtan anlayış, önümüzdeki seçimde devletin ormanlarını, sit alanlarını dağıtacak” diye konuştu. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Maliye ve Bayındırlık ve İskân bakanlıkları ile beraber hazırladığı ve hükümetin ocak ayında Meclis’e göndermeyi planladığı son 2B taslağına göre “Belediye mücavir alan sınırları içinde, üzerinde yapılaşma bulunan yerler, bina ve bahçe gibi kullanım alanlarıyla birlikte hak sahiplerine doğrudan satılacak”. Yeni taslağı Cumhuriyet’e değerlendiren Doç. Dr. Şengül, “Bu hükümetin var oluş biçimi üretime değil, var olan kamusal değer ve kaynakların seçici biçimde dağıtılmasına dayanıyor. 2B niteliğindeki arazilerin satışı da sit alanlarının daraltılıp yapılaşmaya açılması gibi, yaklaşan seçime yö nelik siyasi ve ekonomik rant yaratma ve dağıtma arayışlarıdır. Geçen seçimde buzdolabı dağıtan anlayış önümüzdeki seçimde devletin ormanlarını, sit alanlarını dağıtacak” diye konuştu. Şengül, Maliye Teftiş Kurulu verilerinin de bu duruma işaret ettiğini belirterek şunları söyledi: “Kurulun web sayfasında ‘Büyük şehirlerin etrafında ve sahil kesimlerinde bulunan 2/B alanları genelde orman köylüsü olmayan kişilerin eline geçmiştir’ deniliyor. Özellikle büyük kentlerde ve turistik yerlerde bu tür alanlar oldukça kıymetli ve rantı yüksek alanlardır. Buralarda sade vatandaştan, köylü ve çiftçiden söz etmiyoruz. Karşımızda spekülatörlerin olduğunu devletin müfettişleri söylüyor. Üstelik ekim dikim ve hayvancılık için kullanılan 2B arazilerinde de satıştan sonra yapılaşma baskısı doğacak ve mevcut orman alanlarının bütünlüğü bozulacaktır.” 2B alanlarının çok farklı şekillerde kullanıldığına dikkat çeken Şengül, “Örneğin İstanbul Sultanbeyli, Ümraniye, Dudullu, Çavuşbaşı gibi alanlarda, yapılan oy avcılığıdır. Antalya Havalimanı bölgesi, İzmir Gümüldür, Kocaeli Kefken, Dilovası gibi bölgelerde, yüksek rantın peşinde koşulmaktadır” dedi. KESK’ten oturma eylemi KESK İstanbul Şubeler Platformu, 9 KESK üyesinin tutuklanmasını Sultanahmet’te oturma eylemi yaparak protesto etti. Grup adına basın açıklaması yapan KESK MYK üyesi Adnan Şimşek, tutuklamaların KESK’in tarihinde ilk olduğunu ve bu tutuklamaların AKP iktidarının uygulamaları ile başladığına dikkat çekti. AKP’nin demokrasi sözü ile iktidara geldiğini ve Kürt açılımında da bunu söylemlerini yinelediğini anımsatan Şimşek, “AKP, KCK davasında olduğu gibi haksız tutuklamaları başlattı. Biz AKP’nin sahte demokrasi söylemlerine kanmıyoruz, kanmayacağız” dedi. (Fotoğraf: HÜLYA KESKİN) Kurultay süreci CHP’de karar haftası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Geçirdiği ameliyatın ardından evinde dinlenen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultay konusundaki kararını önümüzdeki hafta açıklaması bekleniyor. Kılıçdaroğlu, geçen hafta kasık fıtığı ameliyatı olduktan sonra evinde birkaç gün dinlendi. Kılıçdaroğlu bugün Tüm İşçi Emeklileri Derneği’nin genel kuruluna katılacak. Kılıçdaroğlu, yarın da MYK’yi topluyor. MYK toplantısında olağanüstü kurultay tarihinin netleşmesi ve 3 Aralık’ta yapılacak olan Parti Meclisi (PM) toplantısı öncesinde açıklanması bekleniyor. Kurultayın 2526 Aralık’ta toplanabileceği, salon arayışının başladığı öğrenildi. Kurultay öncesinde “PM blok mu, yoksa çarşaf listeyle mi seçilecek” sorusu tartışma yarattı. Kılıçdaroğlu’nun çevresinde “İl başkanları toplanır, onlar karar verir” denilirken; Kılıçdaroğlu’nun “istediği kadroları” rahatlıkla yönetime taşıyabilmesi ve anahtar listesinin “delinmemesi” için blok liste ile seçime gidilmesi gerektiği değerlendirmesi yapıldı. Eski genel başkan Deniz Baykal ve eski genel sekreter Önder Sav ekipleri ise çarşaf liste istiyor. Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresindekiler ise “Samimi olmak lazım. Amacımız onlar gibi parti içi iktidar değil, ülkede iktidar olmak” dedi. Üstelik Profilo Ankastre Setleri 869 ECZACILAR ODASI UYARDI ERapor hastayı ilaçsız bıraktı İstanbul Haber Servisi İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu, 1 Ekim’de yürürlüğe giren ancak 3 gün sonra teknik aksaklıklar ve altyapı yetersizliği nedeniyle 1 Kasım 2010 tarihine ertelenen ERapor uygulamasının 1 aydan bu yana hastaların ilaca ulaşmasını engellediğini belirterek pek çok hastanenin söz konusu erapor uygulamasından bile haberdar olmadığı anımsatıldı. Odadan yapılan yazılı açıklamada, Medula Reçete Provizyon Sistemi’ni kullanan bütün 2. ve 3. basamak sağlık hizmeti sunucuları tarafından elektronik ortamda sisteme kaydedilmesi zorunlu olan raporların ya kaydedilmediği ya da eksik ve hatalı kaydedildiği vurgulandı. Özellikle Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerdeki raporları giren personelin birçok teknik konuda yetersiz olduğuna dikkat çekilen açıklamada şöyle denildi: “Hastanelerin birçoğunda, sistem başladığından bu yana rapor girişi yapılamamakta, hastalarımız ilaçlarına ulaşamadığı için eczacılarımızla karşı karşıya getirilmektedir. Meslektaşımız özellikle hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi gibi kronik hastalıklara sahip ve her gün düzenli olarak ilaç kullanması gereken hastalarımızı mağdur etmemek adına risk alarak ERapor olmaksızın hastalara ilaçlarını vererek ilaç hizmetini sürdürmeye çalışmaktadır. ” Geçmiş olsun mesajı Kılıçdaroğlu, 2006’da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Mersin ziyareti sırasında “Ananı al da git diye” azarladığı çiftçi Kemal Öncel’in, hastaneye kaldırılan annesi Ümmü Öncel’i telefonla arayarak geçmiş olsun dileklerini iletti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle