23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 18 KÜLTÜR CUMHURİYET 28 KASIM 2010 PAZAR kultur@cumhuriyet.com.tr 12. İstanbul Bienali’nin ilk etkinliği olan ‘İstanbul’u Hatırlamak’ konferansında eski bienaller masaya yatırıldı ‘Yaşayan İnsan Hazineleri’ Kültür Servisi Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla bu yıl ikincisi düzenlenen “Yaşayan İnsan Hazineleri 2010 Yılı Ödülleri” Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki törenle sahiplerini buldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TRT Kurumu işbirliğiyle düzenlenen ödül töreninde, Abdallık Geleneği’nde Neşet Ertaş, Horlatma KavalDilli Dilsiz Kavallar’da Yaşar Güç, Çini Sanatı’nda Mehmet Gürsoy, Dokumacılık ve Doğal Boyamacılık’ta Emine Karadayı, ÂşıklıkZakirlik’te Veli Aykut, Bağlama’da Bekir Tekeli, Kitap Sanatı’nda Uğur Derman, Hüsnü Hat’ta Hasan Çelebi, Ebru Sanatı’nda ise Fuat Başar ödüle değer görüldü. Neşet Ertaş Geçmişe ‘isimsiz’ bir bakış NAZLI PEKTAŞ 12. İstanbul Bienali’nin ilk etkinliği “İstanbul’u Hatırlamak” konferansıyla iki gün boyunca eski bienaller masaya yatırıldı Bilgi Üniversitesi’nde. Bienalin iki küratörü Adriano Pedrosa ve Jens Hoffmann’ın sunumuyla başlayan etkinlikte aralarında Beral Madra, Vasıf Kortun, René Block, Paolo Colombo, Hou Honru, Yuko Hasegawa, Sarkis, Dan Cameron, Ali Kazma ve Ayşe Erkmen’in de bulunduğu geçmiş İstanbul bienallerinin küratörleri ve sanatçıları, ilki 1987’ye uzanan bu uluslararası etkinliğin geçmişini hatırladı ve hatırlattı. “İstanbul’da var olmanın platformunu oluşturmak” istediklerini ve İstanbul’un bienal laboratuvarına dönüştüğünü söyleyen Pedrosa, “Biz bu konferansı İstanbul’a nostaljik tat katmak için yapmıyoruz. Çağdaş sanatı bilenler için, özellikle bienallerde ortaya çıkan canlılığı hatırlamak ve bundan yararlanmak istedik” dedi. ‘Belleksizlik sorunu’ İlk iki İstanbul bienalinin küratörü Beral Madra, eski deneyimlerden yararlanarak bir arka plan araştırması yapılmasını ve küratörlerin Türkiye’deki belleksizlik sorununu fark etmiş olmalarını memnuniyetle karşıladığını söyledi. Madra, “ilk yıllarda bienalin bir direniş alanı olduğunu belirterek” bienallerin Türkiye’ye görsel kültürü yerleştirdiğini vurguladı. Vasıf Kortun ise dönemin teknik yetersizliklerinden söz ederken kendini “meta küratör” pozisyonuna yerleştirdiğini, küratörlük yapmaktan çok küratörlerle çalıştığını belirtti. Önceki birkaç bienale işleriyle katılan Sarkis ise bienal için üretilen yapıtların daha sonra da yaşaması gerektiğini vurguladı. Pedrosa’nın “İstanbul bienalinin sürekli bir binası mı olsun yoksa  Geçen ay, kışkırtıcı bir basın toplantısıyla “İsimsiz” 12. İstanbul Bienali’ni tanıtan Adriano Pedrosa ve Jens Hoffmann, şimdi de “İstanbul’u Hatırlamak” konferansıyla bienali tartışmaya açtı. İki gün boyunca Beral Madra’dan Dan Cameron’a René Block’tan Yuko Hasegawa’ya Sarkis’ten Ayşe Erkmen’e önceki bienallerin küratör ve sanatçıları ilki 1987’ye uzanan etkinliğin geçmişini hatırladı ve hatırlattı. ‘İstanbul’u Hatırlamak’ yerine ‘İstanbul’u Unutmamak’ olsaydı bize mücadeleyi önerecekti” dedi. Özetle mekân seçimi, dönemin siyasal ortamı, çalışmaları ve içeriğiyle geçmiş bienallerin konuşulduğu konferansın ilerleyen günlerde, 12. Bienal’in oluşumuna nasıl bir katkıda bulunacağını birlikte göreceğiz. farklı binalarda yapılmaya devam mı etsin?” sorusunu ise “Tek binanın olması taraftarı değilim. Yaşadığımız kentin zorluklarına cevap veren ve buna katılan mekânlar olmasını isterim” diye yanıtladı. 11. Bienal’de hem sergilenen işlerle hem de Brecht’ten yaptıkları alıntılarla açık bir komünizm propagandası yaptıklarını söyleyen küratör kolektifi WHW ‘propaganda fazlası’ yarattıklarını belirtti. Kaosun düzenden daha gerekli olduğunu İstanbul’dan öğrendiğini belirten 10. Bienal’in küratörü Hanru ise “ Eğer bu konferansın adı Sarkis “İsimsiz” bir bienal... Gelelim 12. İstanbul Bienali’nin küratörlerinin hedeflerine... Pedrosa ve Hoffmann, bienali tek mekânda planlıyor, bienalin adı ise “İsim siz.” 12. İstanbul Bienali, 2011. Başlık kısalmış. Uluslararası kelimesi tatilde! Geçen ay yapılan basın toplantısında, sergiye başlık koymayı reddettiklerini söyleyen küratörler; bu tavırlarıyla, pazarlama aracına dönüşen başlık ve markalaşan söyleme direndiklerini gösterirken toplantıya kattıkları kışkırtıcı duruşla bienali tartışmaya açmışlardı. Toplantıda dağıttıkları posterde; uluslararası görsel sanat ağı, eflux’ta son iki yılda yapılan bienal ve trienaller ile ilgili duyuruları içeren arşiv bilgileri, bienallerin hızla çoğaldığı bir dönemde ortaya çıkan taşmaya dikkat çekiyor, bunu sorguluyordu. Sistemin kapsamında olanların, onun için çalışanların paylaştığı bu farkındalık ve yine dağıtılan kartpostallara yazılmamış küratör isimleri ve sponsor logosunun yokluğu, 2011 bienalinde tartışmaları işler üstüne yoğunlaştıracak gibi gözüküyor. Bu kez başrole sergi çıkacak. 12. İstanbul Bienali’nin başlığı ve görsel kimliği, KübaAmerikalı sanatçı Felix GonzalesTorres’in kimlik politikalarını sanat yoluyla anlattığı işlerine göndermeler içeriyor. Yani GonzalesTorres’in sanat dili sergiyi biçimlendirecek. Küratörler, başlığı duyurmak amacıyla tasarlanan kartpostallarda Torres’in başlık koyma, (çoğunlukla isimsiz başlıklı çalışmalarında yer ve zaman belirteçleri kullanıyor) tipografi ve renk seçimini kullanarak sergiden önce Felix’i selamlıyor. İsmi henüz açıklanmayan tüm işlerin bir arada olduğu tek mekânda gerçekleşecek olan 12. İstanbul Bienali; bu stratejik dokunuşla da kendisini ve seyirciyi tümüyle sergiye odaklıyor. Sergi mekânı ise adı henüz açıklanmayan Japon bir mimara teslim edilecek. Küratörlerin sergi odaklı tavırları net. Uzun bir kavramsal metinleri yok. Geçen bienalde reklam afişlerini uzunca bir süre dolduran Bertolt Brecht’in 1928 yılında ortaya attığı “İnsan Neyle Yaşar” sorusunun yerini “İsimsiz” (12. İstanbul Bienali) alıyor ve bu kez başlık pazarlama aracı olmaktan kurtuluyor. Küratörlerin isimleri de sık sık vurgulanmıyor. Son bienal ile 12B arasında sıkı farklar olacak anlaşılan. Dünya Müzikleri İstanbul’da Kültür Servisi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti tarafından düzenlenen Altın Yollar Projesi kapsamında 317 Aralıkta gerçekleştirilecek “İstanbul Dünya Müzikleri Festivali” İspanya’dan Ukrayna’ya, Makedonya’dan Macaristan’a, Bosna Hersek’ten Almanya’ya farklı kültürlerin şarkılarını ve sanatçılarını buluşturacak. Kentin tarih boyu Avrupa kültürlerini besleyen yanlarının sahneye taşınacağı festivale, aralarında Maria Del Mar Bonet, Savina Yannatou, Burhan Öçal, Suzan Kardeş ve Bakriya Band, Zülfü Livaneli’nin bulunduğu ulusal ve uluslararası pek çok müzisyen katılacak. Osmanlı’dan günümüze simit Kültür Servisi Prof. Dr. Artun Ünsal’ın kültürümüzle özdeşleşmiş simidin hikâyesini anlattığı son kitabı “Susamlı Halkanın Tılsımı” adlı kitabı Yapı Kredi Yayınları’ndan (YKY) çıktı. Orhan Cem Çetin’in fotoğraflarıyla zenginleşen kitap, simit sözcüğü nereden çıkmış, simidi ilk kimler yapmış, simidin kültür tarihimizdeki yeri gibi simit hakkında bilmediklerimizi anlatıyor. Ekmek, peynir, zeytin ve yoğurdun hikâyelerini anlattığı kitaplardan sonra Ünsal bu kez Topkapı Sarayı’ndan günümüzün simit saraylarına kadar geçen zamanda simidin hikâyesiyle okurlarla buluşuyor. !f’te filmini sen seç Kültür Servisi Türkiye’de ilk defa bir film festivali göstereceği filmleri izleyicilerinin oylarıyla belirliyor. 2011 yılında 10. yaşını kutlayacak olan !f İstanbul AFM Bağımsız Filmler Festivali, daha önceden gösterilmiş ve !fseverlerin beğendiği 41 film arasından oylama ile belirlenecek olan 5 filmi tekrar izleme fırsatı sunuyor. Kaçırılan ya da tekrar görmek istenen filmleri sinema salonunda izleyebilmek için 3 Aralık 2010 tarihine kadar blog.ifistanbul.com adresinden oylama yapılabilir. Oyuncu Bayraktar uğurlandı Çağrı Sertel Trio Newborn (Doublemoon) Gerek genç yetenek Çağrı Sertel, gerekse de onun ilk albümü “Newborn” için ilk olarak söylenebilecek ortak özellik ya da onları diğerlerinden ayıran fark şu; her ikisinin de statik değil, akıcı ve dinamik oluşları. Yeni kuşağın dikkat çeken piyanistlerinden 27 yaşındaki Çağrı Sertel, geçmişine uzun yılların konservatuvar eğitimini, ardından Amerikan okullarından alınmış diplomaları sığdırmış biri değil. İyi ki de sığdırmamış; çünkü bu kişisel tarih onu, benzer yollardan geçerek birbirlerinin kopyaları haline getirilmiş, ruhu alınarak eline “teknik beceri” tutuşturulmuş bir dolu genç müzisyenden farklı kılmış. Merakı sayesinde müzisyenliği iş edinmiş Sertel, hem piyasada hem de hobi babından projelerde kendini pişirmiş. Trio formatında bazı eşlikçilerle kaydettiği ilk albümünde de sanatsal varsıllığını ve sanatını sergilemeyi iyi becermiş. “Newborn” albümünde Sertel’e yaşına yakın müzisyenler kontrbasçı Kağan Yıldız ve davulcu Ediz Hafızoğlu eşlik ediyor. Misafirler ise trompetçi İmer Demirer, gitarcı Sarp Maden, saksofoncu Levent Altındağ ve çellocu Çağ Erçağ. Dünya çapındaki piyanistimiz Aydın Esen’in buklete düştüğü notta “Parlak zekâlı, süper kabiliyetli müzisyenlerin yarattığı taze bir albüm karşımızda… Kaliteli sololar herkesten, seviyeli ortam ve işte Universal Sound” diyerek verdiği referans bile çok şey anlatıyor. İncelikle eğirilmiş bir dokusu var “Newborn” albümünün. Kolay dinleniyor ve bundan sonra sağlam albümler yapacağının müjdesini veren genç müzisyenleri bize sunuyor. muratbeser@muratbeser.com Bryan Ferry Olympia (Virgin Records) Efsane grup Roxy Music’in vokalisti Bryan Ferry, uzun yıllardır sürdürdüğü solo çalışmalarına bir yenisini ekledi. Ancak albüme katkıda bulunan isimler açıklanınca hemen bir tartışma başladı: Buna bir solo Ferry albümü mü demeli, yoksa Roxy Music albümü mü? 1994 tarihli “Mamouna”dan bu yana ilk kez Roxy Music’in dört üyesi bu albümde buluştu. Phil Manzanera, Andy Mackay, Brian Eno ve Bryan Ferry, bir araya gelirse Roxy Music olmaz mı? Olabilir de; ancak bunu belirlemek için o isimlerin albüme ne oranda katkı yaptığına bakılır. Bir kere, albümde bir tek “Song to the Siren” cover’ında bu dört isim birlikte yer almış; başka hiçbir şarkıda bu gerçekleşmemiş. Ayrıca, Ferry dışında diğerleri bu albüme “Mamouna”daki kadar katkıda bulunmamış ve en önemlisi Roxy Music albümleri daha deneyseldir... “Olympia”da Ferry ile çalışanlar arasında başka ünlü isimler de var. En dikkat çekenleri, Jonny Greenwood (Radiohead), Mani (The Stone Roses), Flea (Red Hot Chili Peppers), Marcus Miller, David Gilmour, Scissor Sisters, Groove Armada, Nile Rodgers... Kapağa Kate Moss’u yerleştirip, bunca önemli müzisyenin desteğini alan Ferry, işi şansa bırakmamış gerçekten. Bazen 70’lerin disko esintilerini synth’lerle birleştirmiş, bazen de piyano ve gitar soloların yarattığı melankoliye sürüklenmiş. Biraz fazla parlatılmış bir prodüksiyon olsa da, başarılı bir modern pop/rock çalışması “Olympia”. Özellikle “Reason or Rhyme” ve “Me Oh My” adlı şarkılara dikkat çekmek isterim. ww.zulalkalkandelen.com Kültür Servisi İstanbul’da motosikletiyle geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını yitiren oyuncu Onur Bayraktar’ın cenazesi dün İstanbul’da toprağa verildi. Bayraktar için ilk olarak Beşiktaş’taki Akatlar Kültür Merkezi M. Cevdet Anday Sahnesi’nde tören düzenlendi. Törene, Bayraktar’ın ailesi, aralarında Erkan Can, Ayça Varlıer, Sarp Akkaya, Caner Çandarlı, Ece Uslu, Doğa Rutkay’ın da olduğu oyuncu arkadaşları ve yakınları katıldı. Arkadaşlarının Bayraktar’la olan anılarını anlattığı törende, Bayraktar’ın oyunculuk alanında son on yılda yaptıkları, sinevizyon gösterimiyle izlenime sunuldu. Bayraktar’ın oyuncu arkadaş larından Sarp Akkaya, onun her zaman hayata gülen gözlerle baktığını ve dostluk kavramının değerini çok iyi bildiğini söyledi. Tören sonrası oyuncunun cenazesi, Ortaköy Camisi’ndeki öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Samsun’da 1979 yılında doğan Onur Bayraktar, 2001’de Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli TV dizilerinde oynayan Bayraktar, Nedim Saban’ın kurucusu olduğu Tiyatrokare’nin de oyuncuları arasındaydı. İstanbul edebiyatla buluşuyor Kültür Servisi Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteği ile Türk edebiyatının seçkin yazarlarını 611 Aralık 2010 tarihleri arasında 2. İstanbul Edebiyat Festivali’nde buluşturuyor. Amacının, şehrin edebi değerini dünya vitrinine çıkarmak olan festivalde şiir, hikâye, roman, deneme, çocuk edebiyatı ve çizgi roman atölye çalışmaları, sergiler, sinema gösterimi, İstanbul okumaları, konserler, 2010’da Türk edebiyatının durumunun değerlendirileceği açık oturum, paneller, söyleşiler ve ödül takdimi gibi bir hafta boyunca sürecek etkinlikler gerçekleştirilecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle