14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 2010 CUMA 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y B Y Y 20 19 17 21 20 19 19 17 17 20 20 17 17 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y Y S B B B S S S 17 17 14 23 23 26 19 20 17 20 14 12 11 HABERLERİN DEVAMI Oslo K 8 Belgrad Helsinki K 5 Sofya Stockholm K 5 Roma Londra K 1 Atina AmsterdamK 2 Zürih Brüksel K 2 Moskova Paris K 3 Aşkabat Bonn K 1 Taşkent Münih PB 0 Baku Berlin PB 2 Bişkek Budapeşte Y 6 Tiflis Madrid B 7 Kahire Viyana Y 4 Şam Y Y Y Y K PB PB B PB PB Y B B 11 7 13 19 0 1 18 14 17 8 18 26 23 Ülkemizin geneli parçalı ve çok bulutlu, Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Batı ve Orta Karadeniz ile Malatya ve Giresun çevreleri yağışlı geçecek. Yağışların Marmara’nın batısı, Kuze Ege kıyıları ile Antalya’nın doğu çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Kasım AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ege Yumağı HABER şöyle bir geldi geçti. Yunanistan’ın ünlü gazetesi To Vima “Türkiye Ege’de 12 mili savaş nedeni saymaktan vazgeçti” anlamına gelen kısa bir sızıntı ortaya attı. Arkası pek gelmedi ama yalanlanmadı da. Bir bakıma Ankara’nın yaklaşımı yalanlama değildi; belki “yarı doğrulama” demek daha doğru olabilir. Başbakan’ın da yarım ağızlı açıklamasından anlaşıldığına göre, “istikşafi” denen görüşmelerde böyle bir düşünce ileri sürülmüş ama pek kesinleşmemiş bu “açılım”. rapça sözcük “keşf” kökenli olduğuna göre, bu çeşit görüşmelerin karşı taraftaki niyeti keşfetmek, zemin yoklamak ve anlaşmazlıkta neyin nasıl çözülebileceğini anlamak için yapıldığını söylemek yanlış olmaz. Herhalde “yavaş müzakere” de denebilir buna. Aslına bakılırsa, diplomatik müzakerelerin hepsi “istikşafi”dir. Müzakere masasına oturmadan da başlayan bir yanı vardır işin. Birlikte yemek yerken ya da kahve içerken laf döner dolaşır, pazarlık konusu olan noktaya gelir. Ondan söz edildiği sırada kimin nasıl dinlediği, kaşların hangi söz üzerine nasıl ve ne kadar kalktığı, gözlerin ne ölçüde parladığı ya da kısıldığı önemlidir. Havanın elverişli olduğu sezildiğinde masaya oturulur. To Vima’nın haberini doğru yorumlamak gerekirse, “Yunanistan karasularını 12 mile çıkarırsa biz de savaş çıkarırız ha!” diye özetlenebilecek olan Türk tezinin pek de o denli kesin olmadığı ve pekâlâ başka konularda bazı ilerlemeler olursa böyle bir tutum değişikliği olabileceği biçiminde bir uzlaşma havası esmiş demektir. ok yanlı ve önemli görüşmelerde ciddi pazarlığın temel kuralı şudur: Her şeyde anlaşma olmadıkça hiçbir şeyde anlaşma olmamış sayılır. Dolayısıyla, “Türkler Ege için savaşmaktan vazgeçti” gibi barışçılık açısından aşırı iyimserliğe kapılmamak için işin sonunu beklemek gerekir. Öyle de olması zorunludur. Çünkü, Ege sorunu, tıpkı Kıbrıs sorunu gibi her iki taraf açısından uzun geçmişi olan, yaşamsal çıkarlara dokunan ve ulusların toplumsal psikolojisi açısından büyük önem taşıyan bir sorundur. Bu açıdan bakınca, hatta “Hangisi daha önemli?” diye sormak bile abes kaçar; ikisi arasında kolay çözülmez bir bağlantı bulunduğu kesindir. Böyle olduğu için, belki bu aşamada ve herhalde bir “ip ucu” bulup yumağı oradan başlayarak çözmek amacıyla To Vima’nın sözünü ettiği açılım yapılmış olabilir. Yalnız bütün pazarlıklardaki en büyük tehlikenin bu çeşit açılımların biraz da “göz kırpmak” anlamına geldiği unutulmamalıdır. A Genelkurmay Başkanlığı’nın dün yaptığı kapsamlı açıklama, Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu’nun durumlarıyla ilgili kamuoyunda oluşan kafa karışıklıklarını giderdi. Açıklamadan anlaşılıyor ki, hükümet bu üç subayın terfi kararlarını önce Balyoz soruşturması kapsamında haklarında çıkarılan yakalama kararlarını gerekçe göstererek imzalamamış. Yakalama kararı mahkeme tarafından ortadan kaldırıldıktan sonra da hükümet kanadı YAŞ’ta alınan terfi kararlarını yürürlüğe sokmamakta direnmiş. Bu üç subay, YAŞ’ta alınan terfi kararına rağmen hükümetin kendilerini ‘terfi ettirmeme’ yönündeki kararını yargıya götürmüş ve bu kararın yürütmesini durdurmuştur. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, hükümetin iki itirazını da reddedince Genelkurmay üç subayın terfi kararlarını yeniden hükümetin onayına sunmuştur. ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER Hükümet YAŞ’ta istemiyor Gelecek hafta Yüksek Askeri Şura’nın yıllık olağan ikinci toplantısı yapılacak. Bu toplantı hükümet ile TSK arasında restleşme konusu haline dönen bu üç subayın durumunun hukuka uygun bir biçimde çözülmesi için çok iyi bir ortam yaratabilir. Milli Savunma Bakanı’na konunun bu toplantıda gündeme gelmesinin mümkün olup olmadığını da sorduk. “Kanun gereği YAŞ gündemi başbakan tarafından belirlenir. Ve bu şuranın da gündemi belli” yanıtını verdi. Açıkça söylemese de bu yanıttan, hükümetin söz konusu üç subayın durumunu YAŞ’ta yeniden müzakereye açmak niyetinde olmadığı anlamı çıkıyor. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Gönül: Dava Sürdükçe Açıktalar be karşı çıkması ve bu üç ismin terfisinde diretmesi üzerine hükümet son çare olarak basına yansıyan “açığa alma” kararını almış durumda. Yaşanan süreçten çıkan sonuç şudur: AKP hükümeti, yargı kararlarına ve bu kararlara yaptığı itirazların ısrarla reddedilmesine rağmen hukuk devletinin gereğini yerine getirmek yerine Türk Silahlı Kuvvetleri ile restleşmeyi tercih etmiştir. kana kadar bu üç subayın göreve başlatılmaması görüşünün hükümet kanadında hâkim olduğu mesajını verdi. “Bu süreç uzarsa durumları ne olacak” sorusuna ise Gönül, devlet memurlarının tabi olduğu 657 sayılı yasada yer alan “üç ayda bir gözden geçirme” maddesine atıfta bulunarak yanıt verdi. Peki AYİM açığa alma kararının yürütmesini de durdurursa? “Farazi bir senaryo için konuşmam mümkün değil” diyen Gönül, mahkemelerin de hükümetin de hukuka uygun hareket edeceğine inancını vurgulamakla yetiniyor. Hükümet, kararında ısrarlı Hükümetin açığa alma kararları üç general ve amiral tarafından yeniden yargıya taşınmış durumda. Peki bu sefer de haklılıkları tescil edilirse hükümet ne yapacak? Aslında yukarıda da belirttiğimiz gibi eğer hukuk devleti isek yapılması gereken belli. Ancak dün bu soruyu yönelttiğimiz Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, hükümetin pozisyonunu koruyacağı sinyalini verdi. Üç subay hakkındaki açığa alma kararlarının gerekçesi ‘Balyoz soruşturması’na dayandırılmıştı. Gönül de dün “Dava devam ettiği müddetçe açığa alma kararı geçerlidir” diyerek dava sonuçlanana ya da haklarında bir karar çı Yargı kararı her şeyse Başbakan Erdoğan ağustos ayındaki son şurada TSK komuta kademesine yönelik isteklerini “yargı kararlarına” dayanarak gerçekleştirdi. Açığa alma işleminin de yine yargı kararına dayandığını ileri sürüyor. Oysa açığa alma aynı zamanda bir başka yargı kararının yani AYİM kararının açık ihlali anlamına geliyor. Gelinen noktada hükümetin yapması gereken, üç subayın durumuyla ilgili geri dönüşü mümkün olmayacak hak mağduriyetleri yaratmaktan kaçınarak mahkeme kararlarını uygulamaktır. Unutmayalım hukuk herkese lazımdır. ucakirozer@cumhuriyet.com.tr Hukuk devletiysek Eğer Türkiye hâlâ bir hukuk devleti ise, hükümetin AYİM’in kararı ve bu karara kendisinin yaptığı itirazın reddi sonrasında üç subayın terfi kararlarını bekletmeden yürürlüğe sokması gerekirdi. Ancak dünkü açıklama ile öğrendik ki hükümet, hukukun gereğini yapmak yerine haklılıkları tespit edilen bu üç subayın emekliliğini istemiş. Genelkurmay’ın mahkeme kararlarını gerekçe göstererek bu tale Tüm sanıklar açığa alınmayacak Üç general ve amirali açığa alma gerekçesi Balyoz soruşturması ise, aynı soruşturma kapsamında olan diğer sanıkların durumu ne olacak? TSK’nin çeşitli birimlerinde görev yapmakta olan onlarca subay da açığa alınacak mı? Gönül, “Aynı durumda olan başka kimse yok” diyerek diğer Balyoz sanığı TSK personelinin aynı uygulamayla karşılaşmayacağını belirtiyor. İskender’in kız kardeşinden alan Selanik’le ilgili kitaplara kaydı. Pek çoğunun kapağında Mimar Sinan’ın inşa ettiği, kentin sembolü haline gelen Beyaz Kale var. Tanıtım kitaplarından birinde “Selanik’te doğan, dünya çapındaki ünlüler” bölümü dikkatimi çekti. 20 kadar isim... İşte ikisi: Mustafa Kemal, Nâzım Hikmet... Dünyanın neresine gitsem, mutlaka karşıma çıkan iki büyük isim... Sözüm sıradan bir aktarma değil. Bu konuda bir çırpıda 30’a yakın köşe yazısı kaleme alabilirim... 10 Kasım Atatürk’ü kaybedişimizin yıldönümü. Doğum tarihi bilinmiyor. Kimileri 19 Mayıs’ı sembolik olarak benimsiyor. Atatürk 1915’teki Çanakkale Savaşları’nı anlatırken 25 Nisan günü yaşananlar için, “Kazandığımız an, o andır” diyor. Sanki 25 Nisan “doğum” için daha sembolik. Nâzım Hikmet’in doğum günü için Asım Bezirci 15 Ocak diyor. Nâzım’ın bütün şiirlerini 2081 sayfada toplayıp güzel bir basım yapan Yapı Kredi Yayınları’nda ise 20 Kasım. Nâzım Hikmet Vakfı da 15 Ocak 1902 olarak kayda geçmiş. Ölümsüz insanların doğumu da istenildiği kadar geriye götürülebilir. İşte örnek, Nasrettin Hoca. Atatürk’ü andığımız 10 Kasım’ın ardından hemşerisi Nâzım Hikmet’le ilgili güzel bir anımı paylaşmak içindi bu peşrev. Latin Amerika gezimin Şili’nin başkenti Santiago durağında, bu ülkenin Nobel ödüllü şairi Pablo Neruda’nın müzeevini görmemek olmazdı. Bir müze nasıl gezilir? Gidersin kapısına, ödersin bedelini, kuyruk varsa girersin, sıran gelince gezersin. Neruda’nın evi öyle değil. Telefonla randevu alıyorsun, grup oluşturuluyor, bir rehber eşliğinde öğrenerek dolaşıyorsun. En erken üç gün sonraya randevu verebileceklerini söyleyince “Eyvah” dedim. Büyükelçiliğimizin yardımıyla bir gruba dahil oldum. Fransız ve Amerikalı 5 kişi. Rehber beni onlara “Türk misafir” olarak tanıttı... Evin üst katında Neruda’nın kütüphanesi ve arşivi bölümüne geldiğimizde rehber, sesini yükselterek adeta çağırır gibi bağırdı: “Nazim Hikmeeeet...” Heyecanlandım. Yüzümde bir gülümseme donuklaştı. Artık rehberin dilinde Nâzım Hikmet vardı. Öteki konuklara ayrıntılı bilgi veriyordu: “Pablo Neruda, Nâzım Hikmet’e hayrandır. Neruda sürgündeyken Moskova’da Nâzım Hikmet’le karşılaşmış. Neruda ondan ‘efsaneleşmiş edebiyatçı’ diye söz eder. Çok iyi dost olmuşlar.” Rehber, Nâzım’la Neruda’nın onlarca fotoğrafını çıkarıp gösterdi. Ben artık grubun en önemli konuğuydum. Kitap raflarının arasında bir Nâzım Hikmet nidası daha... Burası, Neruda’nın başka dillere çevrilmiş kitaplarıyla dolu. Rehber, bir kitap çıkarıp elime tutuşturdu. Ahmet Arpad’ın Türkçeye çevirdiği, Neruda’nın anılarını topladığı “Yaşadığımı İtiraf Ediyorum”. Rehber, kitabı verdikten sonra şunu söyledi: “Nâzım Hikmet’in dili nasıldır, okur musunuz?” Rehber için Türkçenin adı buydu; Nâzım Hikmet’in dili. Bir paragraf okudum, “güzel dil, şiir gibi” dedi. Rehberin belleğinde Türkiye’nin adı da Nâzım Hikmet’in dilinin konuşulduğu ülkeydi. Neruda, ülkesinin topraklarında yatıyor. Nâzım ile Moskova’da pek çok ünlünün mezarının bulunduğu Novodeviçye Manastırı’nda. Mezara, Nâzım’a yakışır şekilde Rusya’ya işçi olarak gelmiş Fahrettin’le gittim. Koyu renk kayaya işlenmiş siluetinin dibinde taze çiçekler vardı. Hep olurmuş. Diplerinde de şiir kâğıtları. Türkiye’den ziyarete gidenler bir kâğıda Nâzım’ın ya da sevdikleri bir şairin şiirlerini yazıp bırakırlarmış. Tüm mezarların bakımına özen gösterildiği için de belli aralıklarla temizleniyormuş. O gün “temizliği” ben yapmış, anı olarak şiirleri de saklamıştım. Nâzım’ı “ihtilal kışkırtıcılığı”ndan 28 yıl hapse mahkum edenler, “Biz bu davada delil arayacak kadar saf değiliz” demişlerdi. Bugün tarih mahkemesinde sanık sandalyesindeki kim? Nâzım Hikmet mi, onu yargılayanlar mı? ankcum@cumhuriyet.com.tr Ç Erdoğan’a Arap Bankalar Birliği tarafından ‘yılın lideri’ ödülü verildi Lübnan’da kendini övdü Dış Haberler Servisi Lübnan’ı ziyaret eden Başbakan Tayyip Erdoğan’a, Arap Bankalar Birliği tarafından “yılın lideri” ödülü verildi. Ödül töreninde yaptığı konuşmada dünyadaki ekonomik kriz ardından “Kriz bizi teğet geçecek” dediği anımsatılan Erdoğan, “O gün bu söylediklerime burun kıvıranlar sonra da ‘Başbakan haklıymış’ dedi. Benim tezim, enflasyon faizin sebebi değildir. Tam aksine faiz, enflasyonun sebebidir. Faizi ne kadar yükseltirseniz enflasyonu o kadar yükseltirsiniz. Biz bunu yapıyoruz. Maliyetin en yüksek girdisi faizdir. Bunun bedelini de fakir öder. Sıcak para girişini kontrol altına almak şart. Bunu kontrol dışında tutarsanız sonra siz kontrole girersiniz. Sizleri Türkiye’ye yatırım yapmaya davet ediyorum. Gelin bu fırsattan yararlanın” diye konuştu. Erdoğan’a “2010 Liderlik Öngörü Ödülü”nün verildiği başkent Beyrut’taki törende Lübnan Başbakanı Saad Hariri, devlet erkânı, banka yöneticileri ve çok sayıda davetli hazır bulundu. Başbakan , ödülden dolayı memnuniyet duyduğunu söyleyerek “Bu ödülü Doğu Akdeniz’in incisi, şehirlerin prensesi olarak tanımlanan Beyrut şehrinde teslim alıyor olmak beni ayrıca heyecanlandırıyor” dedi. Posterini yırttılar Başbakan Erdoğan, Beyrut’ta bir grup Ermeni tarafından protesto edildi. Beyrut’taki Şehitler Meydanı’nda toplanan yüzlerce Ermeni, Erdoğan ve Türkiye aleyhinde sloganlar attı. Bazı göstericiler, meydandaki dev panoda bulunan Erdoğan posterine önce siyah boya fırlattı, ardından da posteri yırttı. mumtazsoysal@gmail.com İRTİCA İLE MÜCADELE EYLEM PLANI Dursun Çiçek’ten 100 bin lira ödül HATİCE TUNCER İrtica ile Mücadele Eylem Planı davasında, belgenin altında ıslak imzası olduğu iddia edilen tutuklu sanık Albay Dursun Çiçek, artık beddua etmek ve tutukluluğunun devamını isteyen yargıçları millete şikayet etmekten başka çaresi kalmadığını belirterek “Bana bu komployu kuranları açıklayana 100 bin lira ödül vereceğim. 9 Mart’ta dinleme kararına imza atan İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü bu iftirayı atanları biliyor” dedi. Silivri’de görülen davanın dünkü 14. duruşmasında Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki “Ergenekon terör örgütüne üye olma”‘ suçu kapsamında görülen davanın İlhan Cihaner’in Yargıtay 11. Ceza Dairesi’ndeki dosyasıyla birleştirilmesine karar veren Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan dosya aslının ve gerekçeli kararının gelmediğini kaydetti. Söz alan Çiçek, mahkemeye bugüne kadar verdiği 170 dilekçeden ancak 12’sine işlem yapıldığını belirtti. Savcı tarafından ileri sürülen delillerin, yüklenen suçu işlemediğini ortaya koyduğunu belirten Çiçek, şöyle devam etti: “Taklit imzalı sahte planın uygulandığı iddia edilen Erzincan dosyasındaki tutuklu sanıkların tamamı 6 ay önce tahliye edilmiştir.” Mahkemenin dosyaları birleştirme kararı alarak Yargıtay’a göndermesini isteyen Çiçek, “Niye bu kararı almıyorsunuz. Oyalama celseleri yapıyorsunuz” dedi. Dursun Çiçek’in kızı ve avukatı İrem Çiçek ise Albay Ünal Atabay’a ait olduğu iddia edilen ses kaydıyla ilgili analiz yapılmasını ve Atabay’ın tanık olarak dinlenmesini istedi. Dönemin Genelkurmay Başkanlığı İçgüvenlik Harekâtı Daire Başkanı Tümgeneral Mustafa Bakıcı, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile Genelkurmay İkinci Başkanı Emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın tanık olarak dinlenmesini talep etti. Duruşmada sanıkların tahliye talebi, Başkan Şengün’ün karşıoyuna karşın reddedildi. cukları katledeceksin, ondan sonra da bizden susmamızı bekleyeceksin. Susmayacağız, var gücümüzle gerçekleri, var gücümüzle hakkı, hukuku haykıracak ve savunacağız’’ dedi. Lübnan’la ticari ortaklık Ekonomi Servisi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Lübnan ziyareti sırasında Türkiye ile Lübnan arasında Serbest Ticaret Alanı oluşturulmasını öngören bir ortaklık anlaşması da imzalandı. Devlet Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, anlaşma kapsamında bir “Ortaklık Konseyi ve Ortaklık Komitesi” oluşturuldu. Anlaşma ile birlikte Türkiye, Cezayir hariç Barcelona Süreci kapsamındaki tüm AvrupaAkdeniz ülkeleri ile serbest ticaret anlaşmalarını tamamladı. Ayrıca 31 Temmuz 2010’da Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Suriye arasında serbest ticaret alanı kurmak üzere kurulan “Yakın Komşular Ekonomi ve Ticaret Ortaklık Konseyi” (CNETAC) hedefi yolunda da önemli bir adım atılmış oldu. Anlaşma, taraflar arasında mal ticaretinde tarife ve tarife dışı engellerin kaldırılmasını, ortak menşe kurallarının belirlenmesini, korunma önlemleri uygulamalarında uluslararası kuralların esas alınmasını, ekonomik ve teknik işbirliğini kapsıyor. Anlaşma, iki ülke arasındaki ticareti, 2 yıl içerisinde 1.5 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor. ‘Bizim de Schengen’imiz olsun’ Türkiye’nin arka arkaya Suriye, Lübnan, Libya ve Ürdün ile vizeleri kaldırdığını anımsatan Erdoğan, “AB ‘Schengen’ diyor. Peki biz niye kendi aramazda bir benzerini rahatlıkla yapamıyoruz? Nedir bu anlamsızlık, bu korku, bu çekince? Bunu anlamak mümkün değil” diye konuştu. NATO’daki duruşunu Türkiye’nin aleyhine kara propagandaya çevirmenin gayreti içinde olanlar bulunduğunu savunan Erdoğan şöyle konuştu: “Füze savunma sistemini Türkiye’ye karşı kara propagandaya çekmenin mücadelesinde olanlar var. NATO zirvesinde herhangi bir ülkenin adının tehdit olarak telakki edildiğini duydunuz mu? Bunu koydurmadık. Türkiye’nin olduğu bir yerde, kimse inanmadığımız bir şeyi yaptıramaz.” ‘Susmayacağız’ Başbakan konuşmasında, İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırısına da değinirken böyle bir toplantıda neden bu konulara değindiğini de açıkladı. Erdoğan, hak ve hukukun egemen kılınmadığı bir yerde paradan söz etmenin bir anlamı olmadığını belirtti. Erdoğan, İsrail’e yönelik olarak, “Sen, en modern silahlarınla, füzelerinle, misket bombalarınla, fosfor bombalarınla Gazze’ye gireceksin, okuldaki, oyun bahçesindeki, çilek tarlalarındaki ço İP’te yasadışı aramaya beraat ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Ankara’da bir mahkeme, Ergenekon soruşturması kapsamında 10 polisin İşçi Partisi’nde (İP) yaptığı aramaların “yasalara aykırı olduğuna” hükmetti. Buna karşın sanıkların bu eylemleri görevi kötüye kullanma kastı ile işlediklerine yönelik kanıt olmadığını belirten mahkeme, 10 polisin beraatına karar verdi. Bu arada, sanık polislerin avukatlığını 22 Ekim’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından HSYK üyeliğine seçilen Ahmet Gökcen’in yaptığı ortaya çıktı. Seçildikten sonra yaklaşık bir ay boyunca avukatlık görevini sürdüren Gökcen, kararın açıklanacağı 25 Kasım’dan bir gün önce sanıkların avukatlığından çekildi. Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılan karar duruşmasına katılan tek sanık polis Yaşar Çor “Biz emirleri yerine getirdik” dedi. Yargıç İsmail Tiryaki, aranan her odada, aranacak yerlerin sahibi veya avukatlarının hazır bulundurulmadığını, Doğu Perinçek’in arama sırasında aranan yerlerde hazır edilmeyerek, emniyete götürüldüğünü belirterek, el konulan eşyaların sahiplerince mühürlenip imzalanması gerektiği halde, bu hususun kişilere hatırlatıldığına dair ifadelerde ve arama tutanağı içinde kayıt olmadığını kaydetti. Tiryaki, “Bilgisayar ve bilgisayar hafızalarına el konulmasının yasalara aykırı olduğu anlaşılmış ise de sanıkların bu eylemleri görevi kötüye kullanma kastı ile işledikleri hususunda somut kanıt olmadığı, sanıkların görevlerini yaptıkları düşüncesi ile bu eylemleri yaptıkları kanaatine varıldığından, sanıkların beraatlarına karar verildi” dedi. Kan davası terörü: 2 ölü Haber Merkezi Malatya’da 3 yıl önce işlenen bir cinayetten dolayı aralarında husumet bulunan Özgür ve Keskin aileleri, dün Malatya Adliyesi’ndeki duruşmanın ardından evlerine gitmek üzere dağıldı. Daha sonra bir araçla Burhan Keskin’in evinin önüne bir araçla gelen Özgür ailesinin 4 ferdi, Keskin ailesinin üzerine uzun namlulu silahlarla ateş etmeye başladı. Olayda, Milkinaz (50), Serdar (22), Burhan, Rabia ve Abuzer Keskin ile Hüccet Kalkan (25) yaralandı. Burhan ve Rabia Keskin öldü. Polis, zanlılar A.Ö, F.Ö. ve H.Ö’yü kısa bir sürede yakaladı. H.Ö ise aranıyor. Zanlıların sorgulamasında, A.Ö’nün öldürülen taraftan 3 yıl önce bir kızı kaçırdığı, kızın yakınlarının abisini öldürmeleri üzerine saldırıyı yakınları ile birlikte gerçekleştirdiği belirtildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle