19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
LU Üniversitelerde iç özerklik üzerine... Irfan 0. HatipoğlUMustafo Kemal Ünh/arsıtesi, iohatipOhotmail.com • • Hayatın ilk yıllarında beslenme ve öbezite Hayatın ilk 5 yılı çok hızlı büyüme ve değişmenin olduğu zamanlardır. Doğru beslenme sağlıklı gelişim için kritik öneme sahiptir. Aynı zamanda erken çocuk beslenme seçimlerinin ve hatta beslenme şeklinin yalnız obezite, diyabet gibi hastalıkların riskini azaltmada değil, ömür boyu sağlıklı yaşam alışkanlıklarının geliştirilmesinde de çok önemli olduğunu bili. Dr. BerilBayrak BUİUCU, Çocuk Sagiığı ve Hastahkları Uzmanı, Surp Agop Hastanesi min okul çocuklan ve ergenlik olduğunu göstermekte. Bu dönemlerde büyüme ve yağ depolanması artar. Buradan da görülüyor ki, anne sütünün "programlama" etkisi, ergenlik öncesi ya da ergenlik dönemine kadar ortaya çıkmayabiliyor. Ancak anne sütü içıniş çocuklar ergenlik öncesi vc crgcnliktcki dönemi daha az kilo alarak ve daha az yağ dokusu depolayarak atlatabiliyorlar. cc U niversiteler kamuoyunda sürekli tartışılıyor. Tartışmaya katılan toplumun farklı kcsimlerinin farklı beklentileri var. Üniversitede çalışan bilinı insanlarının istemi akademik özerlik; yuıttaşların beklentileri ise üniversitclerin kamuya karşı sorumluluklanna yerine getirmek. Beklcnrilcr farklı olsa da, hedeflenen, ülkemizde evrensel üniversite tanımının yerleşmesidir. şiliklerinin örsclenmesine kadar uzanmaktadır. Üniversitede çalışan diğer öğretim elemanlarının (öğretim görevlisi, okutman, uzman, çevrici vb.) durumları daha da kötüdür. Bu kadrolarda çalışanlar üniversite üst yönetiınleri tarafından yok sayılmaktalar. Akademik gelişmelerine yardımcı olunmadığı gibi yapmak istedikleri çalışmalar engelleniyor. Bu gurup çalışanlar da sözleşmeli olarak çalışmakta, sözleşmelerinin sürekliliği rektörlük makamı ile yakından ilgidir. Üniversitelerde kalıcı kadrolarda bulunan akademisyenlerin (doçent, profesör) iş güvenceleri olınasına karşın, değişik yöntemlerle üniversite üst yönetimine (rektöre) bağlanmışlardır. Yrd. doçentlerin doçentliğe atanmaları, yine doçentlerin profesörlüğe yükselmesi üniverSite üst yönetimi ilc yakından ilgidir. CC Kamuoyunda, akademik çevrelcrde ve değişik sivil toplum örgütlerinde yapılan "akademik özerklik" ve "çağdaş üniversite" tartışmaları sınırlandınlmadan sürdüriilıneli, yoksa universiteler iç dinamiklerini yitirecek kamusal duyarlılıkları azalacak. Böylece bilim üretmekten ve bilgiyi aktarmaktan uzaklaşılacaktır. Diğer yandan, daha çağdaş ve demokratik ünivcrsitc ulaşabilmek içinde en öneınli gerekçelerden birisi de, üniverBunun dışında öğretim üyelerinin sitelerin iç işlcyişlcrinin de tartışılması ge bilimsel çalışmalanna verilen destekler, rektiğidir. Üniversiteler, devlet yöne yurt içi/yurtdışı kongrelere gitınclcri ve tim erkine karşı "akademik özerklik" is değişik kurullarda görev almaları ünitemesine karşın, çalışanlar üniversite versite üst yönetimince engelleniyor. üst yönctimine karşı ne kadar özgür ya da Belirtilen bu sıkıntıları aşmanın tek yoözerktir.7 Bu soruya yanıt bulamadığimız lu da, üniversite üst yönetimi ile uzlaşma sürece dışa yönelik akademik özerklik ara içinde olmaktır. Bu nedcnlc akademisyışında başarılı olunamaz. . yenlcr arasında "yandaş öğretim üyeliği" Yürürlükte olan 2547 sayılı kavramı gelişmiştir. Yandaş öğretim üyeYükseköğretim Yasası îşleyiş olarak üni liği üniversite içinde özgür düşünmenin versite içi özerkliği yok etmektedir. ve genç akademisyenlerin kişisel gelişAkademisycnlcr ve diğer çalışanlar üni melerinin önünde engeldir. B YANDAŞLIĞA ZORLAMA ebek ve çocuk beslenmesi son derece karrnaşık bir konu ve pek çok faktörle belirleniyor. Ancak bebeklikteki beslenme alışkanlıklarının ömür boyu sağlığa olan etkisi de gittikçc daha fazla ortaya çıkıyor. Bu etkiler hamilelikten başlıyor. Annenin diyeti, bebeklikte ve çocuklukta tad tercihlcrini etkiliyor. Aynı şey anne sütü için de geçerli, anne sütü erişkin beslenmesi ile arada bir tad köprüsü görevi görüyor. Mamanın tadı hiç değişmezkcn anne sütünün tadı sürekli değişiyor. Anne sütü ile besleyip beslememe oldukça önemli bir seçim. Elbettc kimi zaman annelerin seçme şansı da olamayabiliyor. Ne yazık ki ülkemizde ve dünyada anne sütü ile besleme oranları olması gerektiği gibi değil. Anne sütünün şişmanlığı ve komplikasyonlarını üç mekanizma ile önlediği düşünülüyor. 1 Enerji alımındaki otoregülasyonunun öğrenilmesi 2 Metabolik programlama 3Anne baba ve çevreden gelen yaklaşım. Bebeğin enerji otoregülasyonunu, yani enerjisini kendi dengelemeyi öğrenmesi önemli bir konu. Ömür boyu sağlıklı yeme alışkanlıkları için de teınel sayılabilccek bir özellik. Ne yazık ki bu bebeklikten öğrenilemediği zaman, daha sonra öğrenilmesi oldukça güçleşiyor. Ömür boyu diyet yapmaya çalışan insanlar çıkıyor ortaya. Anne sütünün otoregülasyona katkısı sütün içindeki yağ miktarına göre alımı mekanizması anlaşıldı. Çocuğun açlık tokluk sinyallerini annenin algılaması ve bu şekilde beslemesi, işin çok önemli bir yönü. Metabolik programlama da, bebek beslenmesinin obeziteye etkisini gösteren önemli bir konu. Anne sütü ya da mama seçimi, bebeklerde insülin seviyesini etkiliyor. Mama ile beslenen bebeklerde 6. günde anne sütü ile beslenen bebeklere göre daha yüksek insülin seviyesi ve uzamış insülin yanıtı mevcut. Bu yanıt 5. ayda da yine ortaya çıkmış. Yüksek insülin seviyesinin ise daha fazla yağ dokusu oluşumunu sağladığı ve kilo artışı ve obeziteye neden olduğu biliniyor. Yine metabolik programlamayı ortaya koyan bir başka görüş de anne sütünün leptin üzerindeki etkisi. Leptin, iştah ve vücut yağlanmasını düzenlemede etkin. Leptin konsantrasyonunun vücut yağ hacmine oranı, anne sütünü en fazla tüketmiş çocuklarda en az. Bu da leptin direnci ve obezite ilc ters orantılı. Anne sütü ne kadar uzun verilirse, obeziteyi engellemedeki etkisi o kadar fazla oluyor. Uzun dönemli çalışmalar, anne sütü ile obezitenin en fazla bağlantı gösterdiği döne DİĞERYÖNLER Anne sütü ve mama tercihi dışında, bebek beslenmesinin obezite riskini arttıran . başka yönlcri de var 1' Bebeğin sinyallerine duyarsız besleme: Bebeğin açlık ve tokluk sinyallcrinin bastan ayırdedilip desteklenmesi, obezite riskini azaltmada önemli. Bebeğin enerji dengesini düzenlemesi için, acıktığında bcslcnip, doyduğunda beslenmenin bitmesi gerekiyor. Katı, saatli beslenme rejimleri ve bebeğin her ağladığında beslenmesi ise buna olanak tanımıyor. 2' Fazla miktarda mama verilmesi: Yağlanmayı arttırıyor. Hızlı kilo alımına neden oluyor. İlk dört ay içinde hızlı kilo alan bebekler, ileride daha fazla yağ dokusu biriktiriyor ve daha kilolu oluyor. 3 Katı gıdalara erken başlanması: Bazı çalışmalarda katı gıdalara 6 aydan erken başlanması, obezite için bir risk faktörü olarak ortaya çıkıyor. 4Yaşamm ilk yülanndaki şeker tüketimi: Erken çtKuklukta şeker tüketimi obeziteyle bağlantılı. Özellikle şeker katkılı mcyvc'suları ve abur cubur alınmast şişmanlığm ve komplikasyonlarının riskini arttırıyor. Obezite çağımızın en ciddi tehlikelerinden biri. Şişmanlık yüzünden helki de insanlık tarihinde ilk defa bir sonraki jenerasyohun ortalama yaşam beklentisi, bir önceki jenerasyondan daha az. Şişmanlık ve diyabet riskinin inanılmaz arttığı, diyetin ciddi bir endüstri haline geldiği, ama sorunların da pek kolay çözülemediği bir dünyadayız. Çözülmemiş bir çok şey var şüphcsiz. Yanıt ve çözüm ararken bebeklik ve çocuklukta olup bitenlere daha fazla odaklarulmalıyız. Pek çok sorunun yanıtı, özellikle metabolik programlama ve enerji otoregülasyonu kavramlarında gizli olabilir. Baştan itibarcn neyle ve nasıl beslediğimizi bilinçli scçerck, çocuğun kendi enerji dengesini düzenleıne olanağını ona vererek, sadece şişmanlık değil, diyabet, yüksek tansiyon, kalp hastalığı gibi şismanltkla birebir ilgili hastalıkların riskini azaltma olasılığımız var. Bu da hayat kalitesini arttırmak hatta ömrii uzatmak anlamına bile gelcbilir. Daha heyecan verici ne olabilir! versite üst yönetiminin yoğun baskısı altındadır. Bu yoğun baskı, akademisyenleri bilim üretmekten alı koyduğu gibi, kişiliksizleştirmekte ve kimlik bunalımına sokınaktadır. Üniversitelerde özgür/özerk çalışmâ ortamının oluşturulmasının önünde iki ana engel var: Birincisi akademisyenlcrtn iş güvcncelerinin olmaması, ikincisi de üniversite üst yönetimlerinin (rektörlerin) tek yetkili kılınmasıdır. Üniversitelerde bilim insanı yetiştirmenin ilk basamagını araştınna görevlilerinin yetiştirilmesi oluşturur. Araştırma gürevlileri 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 33/a ve 50/d maddelerine göre sözleşmeli olarak çalışır, sözleşmeleri bitiminde ilişikleri kesilir. Araştırma görevlilerinden doktorasını tamamlayanlar üniversite üst yönetiminin istemesiyle telcrar 23 yıllık süre ilc sözleşmeli olarak yrd. doçentliğe atanır. Sözleşme süreleri tamamlandıktan sonra görevleri son bulur. Akademik kariyerinin ilk basamağında olan araştırma görevlileri ve yrd. doçentlerin iş güvenceleri yoktur. lşlerinın sürekliliği için ilgili öğretim üyesinden, bölüm başkanına, fakülte yönetimi ve üniversite üst yönetimi ile iyi anlaşmak zorundadır. İyi anlaşma zorunluluğu süreç içerisinde bilimsel çalışma ve akademik etik anlayışından çıkmakta ve genç akademisyenlerin ki Akademik yaşatna başlayan genç bir insanın iş güvencesi olmadan çalışması, işinin sürekliliğinin üniversite üst yönetimine (rcktörlcrin) inisiyatifine bağlı olması, çalışan açısından oluınsuzluklar içerir. Bu olumsuzlukların başında, çok önemsediğimiz akademik özcrkliğin kişi bazında yok olmasıdır. Akademik yaşamının başlangıcında özgür düşünmeden yoksun bırakılan akademisyen, yaşamı boyunca özgür düşünemediğinden edilgen, sorumluluk almaktan kaçan, yüksck seslc düşünemeyen, katılımcılıktan uzak, bencil bir yaşam sürmeye başlar. Bilim üretmekten uzaklaşır. Üniversite üst yönetimiyle iyi geçinmek için değişik arayışlara girer. Katılmadığı düşünce ve eylemlere destek verir. Ülkenin aydını ol* masına karşın, yurt ve dünya sorunlarına karşı duyarsız kalır. Ülke gündeminde universiteler tartışılırken "akademik özerklik" kavramı geniş cutulmalıdır. Özerklik mücadelesi devlet yönetim erkine karşı verilirken diğer yandan üniversiteler kendi içlerinde de kişisel özcrklikler geliştirmelidir. Üniversite içi kişisel özerkliğin geliştirilmesinin ilk basmağını öğretim elemanlarının iş güvencesi olmalıdır. İkinci aşaması da rektörler tek yetkili olmaktan çıkanlarak, akademisyenlerin ortak katılımlan ile oluşturulacak kurullar yetkili kılınmalıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle