22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ZUMRUTTEN AKISLER A. M. Celal Şengör UAğustos 1999 depreminin akabinde, o zamanki İTÜ rektörü Prof. Dr. Gülsün Sağlamer'in ricası üzerine verdiğim akademik yılı açış dersinde şöyle demiştim: "Açılıma" Doğa Bilimleri Köşesinden Bakış! «8u tür felaketlerdir ki, bizlere dünya denilen bu uzay gemisi üzerindeki tüm yolcuların birbirine o geminin kaderiyle sıkı sıkıya bağlanmış olduklarını hatırlatır, Yolcular arasında bulunması kaçınılmaz türlü çeşitli farklılıkları öne çıkarmak, he- le bunları vurgulayarak gruplar, kabileler yaratmak; ümmetler, milleîler, sınıflar görmek, ancak doğanın izin verdiği müddet ve yerlerde olabilecek birlükstür. Geçen yüzyılın [1999'da 19. yüzyıl kastedilmekteydi] böyükjeologu Prens Piyotr Alekseyiç Kropotkin, Charles Darv/in'in «hayatta kalabilmek için mücadele» for- mölünü türlararası mücadele değil, canlılann eansız doğaya karşı verdikleh mü- cadele şeklinde yorumlamıştı. Büyük bilim adamı, Sibirya'nın uçsuz bucaksız tun- dralarmda her ilkbahar mevsiminde meydana gelen korkunç sel âfetlerinde, yiye- ceğin ve suyun kıtolduğu çöllerde, yaşamın ne denlinazik olduğunu görmüş, yaşayan her canlının yaşamını sürdürebilmek için diğer canlılarla bir işbirliğine gittiğini müşahade ederek, doğanın canlılara karşı cimriolduğu bölgelerde evri- min türlar arası bir rekabetle değil, bilakis türlerarası dayanışma ile gerçekleştiği tezini ortaya atmıştı». Bu tezi Kropotkin'den önce patolojik anatominin büyük yaratıcısı Baron Rokitanski ve büyükjeolog Eudard Suess'ün desteklediklerini de biliyoruz. Modern evrim tartışmalarında Kropotkin'in tezigene güncelhale gelmiştir. Insanların kendilerine milletler, ümmetler gibi gruplar yaratmalan ve bu grup- lara isimler takmaları kültürel bir olaydır. Bu kültürel olayların temelinde ise biyo- loji vardır. Aile, türün sürdürülebilmesi için gerekli bir kurumdur. Dolayısıyla önce ailenin bir arada durabilmesi, sonra da korunması gerekir. Mesela, dişinin meme- lerinin büyümesi, avlanan erkeği, avı eşi ve yavrusuyla paylaşmak üzere yuvaya cezbedebilmek için gelişen evrimsel «tuzaklardan» biridir. Ailelerin korunmak için biraraya gelmelerinden klanlar, klanların biraraya gelmesinden de kabileler oluşur. Bu düzeyde, kabilede ortak kültürel öğeler ortaya çıkar. Bu, ortak av tak- tiklerinden, dinsel öğelere kadar değişen bir tayfsunan bir olaydır. Gelişen kültü- rel öğeler ortak dilin, ortak dil de ortak düşünce kalıplarının oluşmasına neden olur. Bu düşünce kalıplarının yemek, içmek, seks yapmak ve korunmak dışında kalanları temelde lükstür ve insan yaşamının çeşitlenmesi ve yaşama zevkinin artmasına katkıda bulunurlar. Birkez ortaya atılan bir fikir, onu ortaya atandan bağımsız olarak başkalarının kafasında gelişebilir ve sık sık, kendisini yaratanın niyetinin tam tersine birhüviyete bürünebilir. Bu nedenle, yaşamı hoş ve emin kıl- maya adanmış dinsel bir düşünce mesela insan kurban etmek gibi korkunç bir türevi üreterek insan yaşamını tehdit eden bir tehlike haline gelebilir. Milliyetçilik dediğimiz, insanın kültürel ve kısmen biyolojik bağlarla bağlandığı bir grubun menfaatlerini kollamak istemesi gibi hoş bir fikir de, bazen bunun tam tersi neticeler veren, örneğin bir Nasyonal Sosyalizm örneğindeki gibi bir cinayet mekanizmasına dönüşebilir. Bu tür nahoş etkilerden kurtulmak isteyen her insan bağlı bulunduğu grubun biyolojik ve kültürel temellerini düşünmek, kendisini başka bir gruptan ayırdığını zannettiği öğelerin aslında ne kadar yüzeysel şeyler olduğunu idrak etmek zorun- dadır. DâhiAtatürk«Türkiye Cumhuriyetinikuranhalka Türkmilletidenir» diyerek, milletkavramının aslında ne denlisun'i bir kavram olduğunu vurgulamış, insanları biyolojik veya dinsel değil, entelektüel bir birlikteliğe davet etmiştir. 0 birlikte, te- mellerisun'i ayırımlara dayanan ırkçılığa, sınıfçılığa, ümmetçiliğe ve benzerigrup- çuluklara yer yoktur. Teklif edilen milliyetçilik aslında bir menfaat birliğidir ve herkes menfaatini en iyişekilde bilmeye çağırılmaktadır. Bireyin menfaati, yanındakiyle birbirini yemek- ten değil, tam tersine onunla işbirliği yaparak yaşamaktan geçer. Bilimin bize gösterdiği bu yolu ise ancak ilkel yaratıklar anlayamaz. 0nun için, Danvin'e küfreden yahuto veya bu çobanın peşine takılan zavallılar mutlu ve mti- reffeh insan cemiyetleri kuramazlar; onun için bugün Atatürk Türkiyesi'ndeki iyimserliğe sahip olamıyoruz. Ne demişti? Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir, gerisi safsatadır. Bilimde yaşam ve refah, safsatada kan ve sefalet var. Buyrun seçin; zaten biz aklımızla seçemezsek tabiat er veya geç bize o seçimi yaptıracak. , Heryöneyansıyan zariftasanm Çevre dostu, geri dönüşümlü bir materyalden üretilen P2250/P2350 LCD monitörler, bekleme modunda lWatt'tan az güç tüketmesinin yam sıra full HD desteği, 50.000:1 dinamik kontrast oram ve 2ms (6TG) tepki süresiyle özlediğiniz multimedya deneyimini yaşatacak. ÜKOYUNCU www.kDyunau.cnm.ir * www.kont.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle