Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2008 SALI
14 KÜLTÜR
AYNA
ADNAN BİNYAZAR
EvreninŞiiriniYazandıO!..
İlk, 1968 Türk Dil Kurultayı’nda karşılaştık. Oktay
Akbal, Behçet Necatigil, ortada Fazıl Hüsnü Dağ-
larca...
Edebiyatın üç devi!
Üçü de Kurultay’a katılmak üzere İstanbul’dan An-
kara’ya gelmiş.
Akbal’la Necatigil’in giyimlerinde bir olağanüstü-
lük yok; takım elbise, ona uygun gömlek, kravat...
Dağlarca kar beyazı ceketi, sarıya kaçan bej pan-
tolonuyla, yat sahibi zenginlerden biri sanılır.
Üçünün ayakkabısı da cilalı.
Köy Enstitüsü yıllarından bu yana, Dağlarca adı
geçti mi, dilimin ucunda şu dizeler sıralanıverir: “Mus-
tafa Kemal’i gördüm düşümde,/ ‘Daha!’ diyor-
du./Uğruna şehit olasım geldi hemen,/
‘Sabaha!’ diyordu./Al bir kalpak giymişti al,/Al bir
ata binmişti al,/‘Zafer ırak mı?’ dedim,/‘Aha!’ diyor-
du.”
Nasrettin Hoca’nın “Ye kürküm ye!” öykücüğün-
de olduğu gibi, demek o yıllarda kılık kıyafete göre
yargıda bulunma saplantısından kendimi henüz
kurtarmış değilim; köylü ağzıyla “düş” diyen, “daha”
diyen, “aha” diyen Dağlarca’ya üstündekileri yakış-
tıramıyorum.
“Mustafa Kemal’in Kağnısı” şiirindeki Elif’i öküzleriyle
kardeş eyleyen, cepheye mermi taşıyan koca öküz
yığılıp kalınca, “Aman Kocabaş, ayağını öpeyim
Kocabaş,/Vur beni, öldür beni, koma yollarda be-
ni./...Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım” di-
ye yalvartan ozan, gözümde Karacaoğlan gibi, Er-
zurumlu Emrah gibi, ya başlıklı, ya kasketli canla-
nıyor.
Sonunda yanlarına gittim. Büyüklük, karıncayı
bile küçük görmemekte; üç beş satırlık yazarı tanı-
yorlar, ona gönül havalandırıcı sözler söylüyorlar.
Dağlarca, Varlık’ta yayımlanan “Adam” adlı yazı-
mı okumuş olmalı, “Kentte yaşayanı da kır insanını an-
lattığın gibi yazmalısın” diyor.
Yaşamı boyunca uzağında olmadım Dağlarca’nın.
Sofrasına oturdum, konuşmalarını dinledim. Tuzla’da
askerliğimi yaparken, hafta sonları sığındığım yer onun
“Betik” adındaki küçücük kitapçı dükkânı olurdu.
İlk kitaplarından Çocuk ve Allah’ı okuduktan son-
ra Dağlarca benim için soyutlama dünyasında ger-
çeği arayan; çocukta Allah’ı, Allah’ta çocuğu gören
bir ozanata idi...
O, şu gök kubbede, “Ben/Sahibi gibiyim yıldızla-
rın” diyen şairdi; ‘görünen’in ötesindeki ‘görünme-
yen’i; ‘görünmeyen’in görünen yüzünü görüyordu. Öy-
le algılıyordum ben.
“Siz körsünüz görmüyorsunuz dediklerimi/Deniz di-
yorum mavidesiniz/Yurt diyorum yellerde/Siz/Kör-
sünüz/... Yaprakları da dalgaları da büyük yoklu-
ğun/İlkyazlardan öteye ta gök çiçeklerinecek /Yelken
yelken gelecek zamanlardayım/Siz körsünüz.”
Alman şairi Wolfgang von Goethe’nin, “Işığı du-
yuyorum” demesi gibi, o da Çocuk ve Allah’ta yer alan
“Ağır Hasta” şiirinde, “Gözlerim örtük fakat yüzüm-
le görüyorum” diyor.
Dağlarca’nın algılama duyarlığı öbür şairlerinki gi-
bi değildir; onun görüş çemberi çok geniştir. Baş-
kasının tat aldığıyla o görür, gördüğüyle duyar, do-
kunduğuyla koku alır...
“Ağzın var mı az konuş,/Hem konuşmak da ni-
ye?/Ağzınla gör, ağzınla anla, ağzınla işit,/Ağzın var
mı, ye ye ye.”
Şiiri, içinde yarattığı evrenin zenginliğinden alır be-
sinini: “...Yıldızlarıyla, samanyoluyla, karanlığıy-
la,/Gece uçsuz bucaksız” dedi, buldu evrendeki yok-
luk olan varlığını...
“Al ölü yokluğumu dağlar gezegenler ardından,/Bir
uyku, bir uzak türkü, ölü yokluğumu al.”
binyazar@gmail.com
kultur@cumhuriyet.com.tr
Kültür Servisi - “1. Uluslararası Nuri İyicil Ke-
man Yarışması” önceki gün Mimar Sinan Gü-
zel Sanatlar Üniversitesi Oditoryumu’nda yapõ-
lan “Açılış Töreni” ile başladõ. Türk Eğitim Vak-
fõ’nõn (TEV), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni-
versitesi (MSGSÜ) Devlet Konservatuvarõ iş-
birliğiyle düzenlenen, TÜPRAŞ’õn ana sponsor-
luğunu üstlendiği yarõşma; Türkiye’de düzenle-
nen ilk uluslararasõ seviyede keman yarõşmasõ ola-
rak nitelendiriliyor. TEV Genel Müdürü Turgut
Bozkurt ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni-
versitesi Müdürü Mesut İktu’nun açõlõş konuş-
malarõyla başlayan törende; Jüri Başkanõ, Prof.
Nuri İyicil’in eşi MSGSÜ Devlet Konservatuvarõ
Öğretim Üyesi ve Yaylõ Çalgõlar Ana Sanat Da-
lõ Başkanõ Prof. Çiğdem İyicil, anlamlõ konuş-
masõyla yarõşmanõn önemine değindi. 20 - 28
Ekim 2008 tarihleri arasõnda yarõşacak 24 yarõş-
macõnõn temsil ettiği ülkeler; Polonya, Güney Ko-
re, Fransa, Hollanda, Gürcistan, Çek Cumhuriyeti,
İsrail, Moldova, Macaristan ve Türkiye. Yarõşma
kapsamõnda yarõn ilk elemeyi geçen 12 yarõşmacõ;
26 Ekim 2008 Pazar günü ikinci elemeyi geçen
6 yarõşmacõ ve 27 Ekim 2008 Pazartesi günü fi-
nale kalan 3 yarõşmacõ belirlenecek. Yarõşma 28
Ekim 2008 Salõ akşamõ, Serdar Yalçın yöneti-
minde İstanbul Art Orkestrası tarafõndan ger-
çekleştirilecek “Final Konseri” ile son bulacak.
Birinciye 10 bin ABD dolarõ, ikinciye 7 bin 500
ABD dolarõ ve üçüncüye 5 bin ABD dolarõ ödül
kazandõracak olan yarõşmada, ilk üç derecenin ya-
nõ sõra çeşitli özel ödüller de verilecek. Bu ödül-
ler arasõnda; en iyi Türk bestesi yorumcusuna, Ec-
evit Tunalı tarafõndan yapõlan bir keman ve Çu-
kurova Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde bir
konser bulunuyor. Ayrõca, yarõşmanõn birincisi İs-
tanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nõn, 31 Ekim
2008 Cuma akşamõ Aya İrini’de düzenlenecek
olan konserinde solist olarak yer alacak. İstanbul
2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ destekleriyle
yapõlan ve “2010 Kültür Başkenti İstanbul”un
önemli yapõ taşlarõndan biri olmasõ hedeflenen “1.
Uluslararası Nuri İyicil Keman Yarışma-
sı”nõn ikincisinin 2010 yõlõnda, daha sonrakile-
rin ise üç yõlda bir yapõlmasõ planlanõyor. (0212
231 36 72)
Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pa-
zartesi: İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Ci-
nayetin Öyküsü” adlõ romanõ, yerinde bir ka-
rarla Şehir Tiyatrolarõ tarafõndan 16. Uluslar-
arasõ İstanbul Tiyatro Festivali’nde Macit
Koper’in uyarlamasõ ve yorumuyla sahnelendi.
Doğru bir seçimdi, çünkü 2008 yõlõ İnsan Hak-
larõ Evrensel Bildirgesi’nin yazõlõşõnõn 60.
yõlõ. Festivalin “insan hakları” temasõyla ör-
tüşen “Kırmızı Pazar-
tesi” ancak üç kez oynanabilmişti Festival kap-
samõnda. İzlememiş olanlar için şimdi izleme
zamanõdõr “Kırmızı Pazartesi”yi ve de ken-
di kendilerini sorgulama zamanõ...
SUSMAK, TEP-
KİSİZ KALMAK
Marquez, roma-
nõnda yalõn ve
şiirsel
bir dille, işleneceğini herkesin bildiği bir ci-
nayetin öyküsünü anlatõr. Macit Koper de ay-
nõ şiirselliği korumaya özen göstererek bu-
luşturur Anlatõcõ (Yazar) ve kasaba halkõnõ yap-
tõğõ uyarlamada. Anlatõcõ
yõllar önce bir cinayetin iş-
lendiği kasabasõna geldi-
ği noktadan itibaren geri-
dönüşlerle gençlik arka-
daşõ Santiago Nasar’õn
öldürülüşünü, bunun nedenlerini, nasõllarõnõ ye-
niden sorgular. Bu bir tür hesaplaşmadõr hem
kendisi hem de kasaba halkõyla. Sakin ama o
denli de suçlayõcõ ve sert bir süreçtir bu. Ye-
niden sorgular kendisini ve de yeniden he-
saplaşõr cinayetin adeta suç ortaklarõyla.
Olay, Kolombiya’da bir kasabada geçer ama,
bir Anadolu kasabasõnda da, İstanbul’un orta
yerinde de geçebilir. Bir cinayet karşõsõnda ne-
dendir bu görmezden geliş? Bu suskunluk? Bu
Şiddetin bir uzantõsõ olan korku
Sözsüzvetepkisizkalmak
tepkisizlik? Bu korku? Koper, “Bugün ile
denk düştüğünü söylediğimiz tematik ya-
pı, aslında bu ülkede yaşadığımız ruh ha-
li ile de yakından ilgili” diyor ve ekliyor.
“Güneydoğu’daki töre cinayetleri benzer
bir ruh halini yansıtıyor.” Oyunda, top-
lumsal baskõlar ve evlendiği gece bâkire
çõkmayan bir genç kõzõn itirafõ sonucu yol aç-
tõğõ olaylar anlatõlõr. Şiddet ile tepkisizlik bu-
luşur. Suskunluk şiddeti körükler. Korku
şiddetin bir uzantõsõ olur ve yaşam devam eder.
TOPLUMA YAPIŞAN KİMLİK
Oyunda temel sorun, yazarõn romanõn ba-
şõnda belirttiği gibi, cinayetin işleneceğini her-
kesin bilmesine karşõn cinayeti işleyecekle-
rin bunu ilan etmelerine karşõn, kimsenin en-
gellememesi. Engellemek için hiçbir şey
yapmamasõ. Birkaç küçük çaba da zamansal
ve mekânsal kaymalarla hedefine ulaşa-
maz. Kader midir böyle bir ölüm? Hayõr.
Cehaletin, önyargõlarõn, görmezden geliş-
lerin, suskunluklarõn sonucudur. Suskun-
luk ve tepkisizlik çeşitli nedenlerden do-
layõ üstümüze adeta bir kimlik olarak ya-
põşmõştõr. Bu kimliğin sökülüp atõlmasõ, dün-
den bugüne değişmeyen dinamikler içerisinde
olasõ değildir. Türkiye’nin genel çizgisine ba-
kõldõğõnda , bazõ önemli kõrõlmalar dõşõnda, ki
bu kõrõlmalar da şiddetle bastõrõlmõştõr, sus-
kunluğun-tepkisizliğin bir sõvõ gibi toplumun
değişik katmanlarõna yayõldõğõ bir gerçektir.
Oyunda da din adamõndan belediye başkanõna,
kasaptan doktora, ev kadõnõna kadar tüm ka-
saba halkõnõn davranõşlarõnda vurgulanan bu
gerçeğin çõplaklõğõdõr. Nedenlerini arama
noktasõnda ilerlersek bunun da azgelişmiş ül-
kelerin yapõlanma süreciyle örtüştüğünü göz-
lemleriz. Bu bağlamda, Macit Koper’in ça-
lõşmasõ daha da önem kazanõyor.
Marquez’in “Bana bir önyargı verin,
dünyayı yerinden oynatayım” cümlesi Ma-
cit Koper’in yorumunda da dikkat çekerken
sahnede şiirselliğin ve coşkunun, aşkõn ve gü-
len yüzlerin yerini karamsarlõğa, umutsuzlu-
ğa bõrakõşõnõn altõ çiziliyor. Başarõlõ bir ekip
çalõşmasõ olarak dikkat çekerken, Barış Din-
çel’in sahne, Kemal Yiğitcan’õn õşõk tasarõ-
mõ ve müzikler oyunun yapõsal bütünlüğünü
önemli ölçüde destekliyor. Başta Murat Ga-
ribağaoğlu, Murat Coşkuner, Burak Da-
vutoğlu, Rozet Hubeş, Meriç Benlioğlu,
Çağlar Yiğitoğulları, Bahtiyar Engin olmak
üzere oyuncularõn her biri kendi karakterle-
rini seyirciye aktarmada abartõsõz yorumlarõyla
dikkatli ve başarõlõlar.
Suskunluk ve tepkisizlik, çeşitli
nedenlerden dolayõ üstümüze adeta bir
kimlik olarak yapõşmõştõr. Bu kimliğin
sökülüp atõlmasõ, dünden bugüne
değişmeyen dinamikler içerisinde olasõ
değildir. Türkiye’nin genel çizgisine
bakõldõğõnda, bazõ önemli kõrõlmalar
dõşõnda, suskunluğun-tepkisizliğin
bir sõvõ gibi toplumun değişik
katmanlarõna yayõldõğõ bir
gerçektir.
Kültür Servisi - Büyük şair Fazıl Hüs-
nü Dağlarca dün şair arkadaşlarõ, sanatçõ-
lar, politikacõlar ve sanatseverlerle birlikte
yüzlerce kişi tarafõndan son yolculuğuna
uğurlandõ. Kültür ve Turizm Bakanõ Er-
tuğrul Günay, eski Genelkurmay Başkanõ
Yaşar Büyükanıt, Kadõköy Belediye Baş-
kanõ Av. Selami Öztürk, Yaşar Kemal, Ah-
met Oktay, Cevat Çapan, Orhan Alkaya,
Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Cihat Aral,
Haydar Ergülen, Sabri Koz, Erol Evgin,
Lale Belkıs, Necati Güngör, Necati To-
suner, Müslim Çelik, Osman Şahin, Ad-
nan Binyazar, Ahmet Soysal, Ömer Er-
dem, Engin Ertem, Mustafa Öneş, Hayati
Asılyazıcı, Cahit Tanyol, Raşit Çavaş, Yal-
çın Küçük, Yusuf Çotuksöken, Selahat-
tin Özpalabıyıklar, Tarık Günersel, ga-
zetemizin yazarlarõndan Egemen Berköz,
Özlem Yüzak, Orhan Bursalı, birçok sa-
natçõ ve politikacõ saat 11.00’de Dağlarca’yõ
anmak için Kadõköy Süreyya Operasõ’nda bir
araya geldi. Törende çok sayõda vatandaşõn
yanõ sõra başka şehirlerden gelen öğretim üye-
leri, edebiyat öğretmenleri de yer aldõ.
Süreyya Operasõ’nõn girişine kadar ulaşan
yüzlerce kişi, başõnda iki askerin nöbet tut-
tuğu naaşõ önünde Dağlarca’yõ uğurlamadan
önce, onun son yolculuğuna uğurlanacağõ tö-
rende yer almak için bir araya gelmişti. Tö-
rende yapõlan konuşmalarda Dağlarca’nõn
yalnõz ülkemizin değil, dünyanõn en büyük
şairlerinden biri kabul edildiği vurgulanõ-
yordu.
‘ŞİİRİN PERİSİ VARSA
DAĞLARCA’DIR’
Dağlarca’nõn büyük bir değer olduğunu di-
le getiren şairler konuşmalarõnda onun ne bü-
yük bir usta olduğunun da altõnõ çizerken, şi-
irseverler de yaşamõyla insanõ nasõl anlayõp
anlattõğõnõn üzerinde duruyorlardõ... Eleş-
tirmen yazar Doğan Hızlan, ‘Herhalde şii-
rin perisi varsa Dağlarca’dõr derken “onun
şiirlerinde zamansz bir dünyayı, yalnız-
lıkla hesaplaşmayı duyumsadığını; onun
yalnız ülkesini değil, bütün dünyayı algı-
layan sorumluluğa sahip olduğunu’ söy-
lüyordu. Ondan sonra söz alan Özdemir İn-
ce de Dağlarca’nõn ülkenin durumuyla na-
sõl yakõndan ilgili olduğuna, kültürel gelişi-
me verdiği öneme değindi. İnce, “Asu” ki-
tabõnõn yayõmlanmasõyla beraber dünya şii-
rinin önüne geçtiğini anlattõ.
Şair İnce konuşmasõnõ, “Kendi başına bir
ırmaktı. Ne şeyhi, ne müridi oldu. Bir
ulustu” diye tamamladõ. Selami Öztürk de
öncelikle bir Kadõköylü olarak “Bizler bir
dostumuzu, komşumuzu, aile büyüğü-
müzü kaybettik” diyerek Dağlarca’ya son
birkaç yõldõr yakõn olmanõn mutluluğunu ya-
şadõk dedi. “O, karanlıkta bile çıkılacak bir
aydınlık olduğunu öğretti bize” diyen
Öztürk, Dağlarca’nõn yaşõna rağmen utan-
gaç, çocuksu bir yanõ olduğunu hatõrlattõ. Öz-
türk’ün “Onun en çok okuduğu köşe ya-
zarlarından İlhan Selçuk bugün yargıla-
nıyor” sözlerine salonda bulunanlar coşkulu
alkõşlarõyla katõlõrken Öztürk
sözlerine ‘İlhan Selçuk bu-
rada olsaydı şunları söy-
lerdi” diyerek Selçuk’un
“Fazıl Hüsnü Dağlarca
paha biçilmez değerleri-
mizin şairidir. Elini attı-
ğı her şeyi şiirleştiren
olağanüstü bir şairdir”
sözleriyle sürdürdü.
EVİ MÜZE OLACAK
Öztürk, Dağlarca’nõn çok istediği gibi onun
evini gençlerin kitap okuyabileceği, bulu-
şabileceği bir müzeye dönüştüreceklerini vur-
guladõ ve onun sağlõğõ nedeniyle yanlarõna
gidemez olduğu çocuklara son söylediği sö-
zün “Cumhuriyete sımsıkı sarılsınlar,
demokrasiye sımsıkı sarılsınlar” olduğu-
nu söyledi. Son olarak söz alan Bakan Gü-
nay da Dağlarca’yõ Aksaray’daki kitabevi
günlerinde tanõdõğõnõ, hasta yatağõnda “gü-
ler yüzlü, şaka yapan, zekâsı ve neşesi ye-
rinde bir Dağlarca’yla” karşõlaştõğõnõ söy-
ledi. Bakan Günay, “Dağlarca’nın ses
bayrağım” dediği Türkçenin
büyük Frankfurt çõkarmasõnõ
görmesini isterdim dedi. Ko-
nuşmasõnda Dağlarca’dan şi-
irler de okuyan Bakan, “insa-
na, emeğe, topluma, toprağa
saygılı olmayı onun mısrala-
rıyla öğrendik” dediği Dağ-
larca’nõn “bir destan şairi, Ana-
dolu’ya çağıran bir şair” oldu-
ğunu da söyledi duygulu ve coş-
kulu konuşmasõnda.
Dağlarca, törenin sona ermesiyle Sö-
ğütlüçeşme Camisi’nde öğle vakti kõlanan
cenaze namazõnõn ardõndan Karcaahmet
Mezarlõğõ’nda son yolculuğuna uğurlan-
dõ. Dini tören ve Kuranõkerim okunma-
sõnõn ardõndan orada kalan yakõnlarõ, şa-
ir ve sanatsever dostlarõ, mezarõ başõnda
Dağlarca’nõn şiirlerin okudular, O’nu
konuştular. Mersin Üniversitesi’nden bir
öğretim üyesince Dağlarca’nõn memleketi
Adana’dan getirilen toprak da, büyük
şairin mezarõna konuldu. Ve Dağlarca
böylece uğurlanmõş oldu...
NOBELLİ YAZARLARDAN
Saviano’yadestek
ASLI KAYABAL
MİLANO - Napoli mafyasõnca ölümle tehdit edi-
len ‘Gomorra’ kitabõnõn yazarõ Roberto Sa-
viano için Nobel ödüllü bir grup aydõn
kampanya başlattõ. Dario Fo, Günter Grass,
Orhan Pamuk, Mikhail Gorbaçov, Des-
mond Tutu ve Rita Levi Montalci’nin ka-
leme aldõğõ metinde, İtalyan hükümetine çağ-
rõda bulunan aydõnlar, “Saviano konusu bir
demokrasi sorunudur ama aynı zamanda
hepimizi ilgilendiren bir yönü var” diye-
rek, koruma eşliğinde yaşamak zorunda bõ-
rakõlan Saviano’nun yaşam güvenliğinin
garanti altõna alõnmasõnõ ve yazarõ ölümle teh-
dit eden mafya üyelerinin yenilgiye uğratõl-
masõnõ talep ettiler. La Repubblica’nõn in-
ternet gazetesinde dün imzaya açõlan çağrõ
metnine Roberto Saviano için başka katõ-
lõmcõlarõn imzalarõyla destek olmasõ bekle-
niyor. Saviano’nun bestseller olan ‘Go-
morra’ kitabõ 2008 Ocak ayõndaki verilere
göre yalnõz İtalya’da 1 milyon 200 bin kop-
yadan çok sattõ. 43 ülkede çevirisi yapõlan ki-
tap, Matteo Garrone tarafõndan sinemaya
uyarlandõ ve Oscar’a aday gösterildi. Robe-
ro Saviano kitabõn yayõmlanmasõnõn ardõn-
dan Napoli mafyasõnca hedef gösterilmiş ve
artõk normal bir yaşam sürmek istediğini, ak-
si takdirde İtalya’yõ terk edeceğini açõklamõştõ.
1.NuriİyicilKeman
Yarõşmasõbaşladõ
İLK ULUSLARARASI KEMAN YARIŞMASI
Kültür Servisi - Sefaköy’de faali-
yet gösteren Armonipark Out-
let Center, 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramõ ve Atatürk’ü Anma
Haftasõ nedeniyle, Türkiye’de
bugüne kadar açõlmõş en geniş
çaplõ “Atatürk Fotoğraflarõ Ser-
gisi”ne ev sahipliği yapõyor.
Sergi, 29 Ekim - 26 Kasõm ta-
rihleri arasõnda açõk olacak. Sergideki fo-
toğraflarõn satõşõndan elde edilecek gelir,
Şehit Aileleri Derneği’ne bağõşlanacak.
Atatürk sergisi...
Dağlarca’ya veda
Büyük şair dün şair arkadaşlarõ, sanatçõlar, politikacõlar ve
sanatseverlerle birlikte yüzlerce kişi tarafõndan son yolculuğuna uğurlandõ
K
ültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, eski Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt ve birçok sanatçı ve politikacı saat 11.00’de Dağlarca’yı
anmak için Kadıköy Süreyya Operası’nda bir araya geldi. Dağlarca,
törenin sona ermesiyle Söğütlüçeşme Camisi’nde öğle vakti kılanan cenaze
namazının ardından Karcaahmet Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlandı.