18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Özelleştirme İdaresi’nin, projedeki rant tesislerini yeniden planlaması olanaksız 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Galataport’un ‘imarsız’ planı OKTAY EKİNCİ Trabzon Cinayeti ve Ötesi... Resmi görevlilerimiz, konuşurken mangalda kül bırakmıyorlar. Ülkemizdeki farklı dinlere inanmış kimselerin ibadet özgürlüğüne karşı gösterilen hoşgörüden, saygıdan söz ediyorlar. Yani olması gereken ve bir süre öncesine kadar da titizlik ile uygulanan toplumsal kurallardan. Oysa önceki gün, bir görgü tanığına göre ‘‘Allahüekber’’ diye bağıran o 1718 yaşındaki saldırganın tabancasından çıkan üç kurşundan ikisi ile yaşamını yitiren Katolik Rahip Andrea Santore’nin geçmişte ‘‘misyonerlik faaliyetleri yaptığı gerekçesiyle tehdit edildiğini, eleştirildiğini’’ bizzat Trabzon Valisi’nin açıklamasından öğreniyoruz. Vali Bey, maktulün Emniyet güçlerinden bu olaylar üzerine herhangi bir koruma talebinde bulunmadığını söylüyor. Yasalarımızın tanıyıp koruduğu bir dini yaymakla görevli bir rahibin, bu nedenle uğradığı tehdidi güvenlik görevlilerine aktarmasından sonra, ayrıca ve illa korunma istemesi mi gerekiyordu? Trabzon Valisi, bu sorunun yanıtını ivedilikle açıklığa kavuşturmalıdır. Polis, hem iki görgü tanığının anlatımına dayanarak çizdirdiği robot resim ile hem de iyi bir rastlantı sonucu çevredeki bir kuruluşun güvenlik kamerasının saptadığı bulgularla, azımsanmayacak kanıtların sahibi olarak aradığı saldırganı bir an önce yakalamalıdır. Öylelikle, Hazreti Muhammet’in karikatürlerinin çizilmesi nedeni ile başlayan tepkiler zincirinde Trabzon’un da bir halka olarak yer alıp almadığı belirlenecektir. ayandığı imar koşulları Danıştay’ca ‘‘hukuka aykırı’’ bulunduğundan, siyasi nedenle değil ‘‘zorunlu’’ olarak durdurulan ‘‘Galataport ihalesi’’ için yeni imar planıyla da artık ‘‘aynı projeye’’ olanak sağlanamayacak... Çünkü, yargı kararına neden olan ‘‘yasal kurallar’’a, planı hazırlayacak Özelleştirme İdaresi de uymak zorunda. Hiçbir kurum, imar yetkilerini ‘‘şehircilik ilkelerine aykırı’’ kullanamayacağından, Danıştay kararının da gözetilmesi gerekecek yeni planda bu ilkelerle çelişen ‘‘yüksek rant tesisleri’’ne yer verilmesi olanaksız... Kıyı Yasası’nda durum D yının bulunmaması da, yargılama sürecinde saptanan eksiklikler arasında. İmar Yasası’nda durum Proje alanı 1994’te ‘‘turizm merkezi’’ ilan edildiği için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca onaylanan Galataport İmar Planı, öncelikle Kıyı Yasası ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’na aykırıydı... Şehir Plancıları Odası, Harita Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası ile Büyükşehir Belediyesi’nce dava konusu yapılan planlar, yine aynı meslek odalarının davalarıyla geçen yıl iptal edilen ve ‘‘limanlarda turistik tesislere olanak sağlayan’’ hukuk dışı Kıyı Yönetmeliği’ne dayanıyordu. Yönetmeliğe eklenen bu ayrıcalık, kıyı hukukumuzdaki anayasadan gelen ‘‘topluma açık bırakılması’’ kuralını gözetmediği için iptal edilince, yasaya göre mümkün olmadığı halde denizden ilk 100 m’de planlanan konaklama ve ticaret amaçlı yapılaşmalar da geçersiz kaldı... Ayrıca yine kıyının ‘‘topluma açık’’ kullanım olanaklarıyla düzenlenmesi için halkın ‘‘engelsiz’’ olarak deniz kenarına ulaşabilmesi gerekirken, Galataport planında bu temel kural bile gözetilmemişti.... Koruma Yasası’nda durum Siyasi tercihle değil ‘‘zorunlu’’ olarak durdurulan ‘‘Galataport ihalesi’’ için yeni imar planıyla da artık ‘‘aynı projeye’’ olanak tanınmayacak. gözetmeyen yapı ve yerleşim kararları... Galataport alanı, İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 7.7.1993 günlü 4720 sayılı kararı ile ‘‘kentsel sit’’ alanı ilan edilen bölgede kalıyor. Aynı alanda ve yakın çevresinde tescilli eski eserler bulunuyor. Koruma hukukuna göre, imarla ilgili kısıtlamalar kültür varlıklarının sadece bulundukları parsellerde değil, ‘‘komşu parselleri’’nde de uygulanıyor. Bu nedenle, tarihi binaların yakın çevrelerinde ‘‘koruma alanları’’nın belirlenmesiyle birlikte, kentin Boğaziçi’nden görünümüne ‘‘kimlik’’ veren görsel etkilerini de yok etmeyecek biçimde, denize kadar ‘‘yapısız alanlar’’ bırakılması gerekiyor. Öte yandan dava konusu planlarda Koruma Bölge Kurulu’nun ona Başta çok yıldızlı oteller, alışveriş merkezleri ve ‘‘konut amaçlı daireler’’ olmak üzere, yüksek rant beklentilerine yönelik yoğun kullanımlar için düzenlenen Galataport imar planının, bu gibi kararları ‘‘mevzii’’ olarak içermesi de İmar Yasası’na aykırı... Şehircilikte ‘‘planlama hiyerarşisi’’ denilen temel kurala göre, kent içindeki tüm alanların parsel ölçeğinde değil, ‘‘bölgesel bütünlük’’ içinde planlanması gerekiyor. Nitekim Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun da özellikle Galataport projesine ayrılan alanın ‘‘Beyoğlu İmar Planı’’yla birlikte tasarlanarak planlanmasını öngören kararları bulunuyor... Galataport planı buna uymadığı gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce hazırlanarak Meclis kararıyla Koruma Kurulu’na gönderilen 1/5000 ölçekli ‘‘Beyoğlu SalıpazarıKabataş Kıyı Bandı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’’yla da çelişkiler içinde... Yeni planın ‘imar durumu’ Protestanların iddiası Hıristiyan dünyasından bu yönde gelen ihtiyatlı yaklaşımlar ve yorumlara karşın Türkiye Protestan Kiliseler Birliği Başkanı İhsan Özbek, Trabzon’daki cinayet ile ‘‘yaklaşık bir ay önce Trabzon Protestan Cemaati Pastörü ve mensuplarına fiziki saldırılar’’ olduğunu söyleyerek dikkatleri, Katolik rahibin öldürülmesinin arkasında örgütlü bir gücün bulunduğuna mı çekmek istemektedir? Özbek, o fiziki saldırılarda dövüldüklerini söylediği yandaşlarının güvenlikleri nedeniyle isimlerini açıklamadığını belirtiyor. Ancak o kişileri bir süre için Trabzon dışına çıkarttıklarını da iddia ediyor. O kadarla da yetinmiyor Özbek. Trabzon’daki saldırıyı, karikatür olayı ile bağlantılı göstermek istiyor. Kendilerini koruyacak durumda olmadıklarını, kaçıp saklanamayacaklarını söyleyerek ‘‘Devletin tedbir almasını istiyoruz’’ diyor. Samsun’daki Katolik Kilisesi’nin rahibi, can güvenliği olmadığını söyleyerek şikâyetçiler arasına katılıyor. Yasal ve bilimsel sakıncalar Meslek odalarının Danıştay’daki davaya ait gerekçeli başvurularında, bunların dışındaki yasal ve bilimsel sakıncalar ise özetle şöyle belirtiliyor; DOLGU ZEMİN: Proje alanı, vaktiyle liman yapılmak amacıyla deniz doldurularak yaratılmış, doğal zemini olmayan bir alan. Bu alan üzerinde kalıcı yapılar yasal ve teknik olarak olanaksız... Trafik yükü: Proje alanının tek ulaşım arteri olan Meclisi Mebusan Caddesi, zaten aşırı yüklenmiş durumda ve gün boyunca tıkalı... Danıştay’ın durdurduğu Galataport Planı’ndaki yasalara aykırı diğer düzenlemeler ise bölgedeki ‘‘anıtsal’’ değer taşıyan tarihi binaların kent peyzajındaki etkilerini İSRAİLLİ AİLE ŞİMDİ DE ENERJİYLE İLGİLENİYOR Her taşın altından ‘Şener üzerinden Ofer’ler çıkıyor siyaset yapmayın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Manş Denizi’nde batan gemisi çevreyi kirlettiği için ciddi miktarda tazminat istemiyle karşı karşıya kalan İsrailli Ofer ailesinin Türkiye iştahı kabardı. Sami ve Yuli Ofer’in sahibi olduğu Ofer Grubu, şimdi de İstanbul Gaz Dağıtım AŞ (İGDAŞ) özelleştirmesi ve Mavi Akım’ın İsrail bağlantısıyla ilgileniyor. Ofer’lerin Türkiye’de yaptıkları bilinen belli başlı işleri şunlar oldu: Galataport İhalesi: Karaköy Salıpazarı limanına yapılacak 1.2 kilometrelik liman, alışveriş ve eğlence merkezi kompleksi ihalesi, ödemeleri 49 yıllık işletme süresinin son dönemine yığması, süreyi 149 yıla çıkartılabilmesi ve projenin değiştirilmesine olanak tanıyan ‘‘garip’’ şartnamesine karşın ihaleye en yüksek teklifi veren OferKutman ortaklığına verilecekken Danıştay tarafından durduruldu. TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76’sının satışı: Satışa olur veren Özelleştirme İdaresi Başkanı ve yetkilileri için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Sermaye Piyasası Kurulu inceleme yürütüyor. Satışın iptali de halen yargı sürecinde. İGDAŞ özelleştirmesi ve Mavi Akım ticareti: Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Emin Şirin, Ofer’lerin Mavi Akım’ın İsrail’e iletimi konusunun ‘‘gırtlağına kadar’’ içinde olduğunu belirtti. Şirin, ‘‘Ofer İsrail’de enerji işinde önemli bir oyuncu. İGDAŞ ile de ilgilendiği muhakkak’’ diye konuştu. Bütün bu nedenlerle Özelleştirme İdaresi’nce düzenleneceği belirtilen yeni Galataport imar planları ise projenin durması üzerine söylenen yeni adıyla, gerçekten ‘‘Galatamort’’ planı olabilecek. Yeni planda öncelikle Beyoğlu İmar Planı ile SalıpazarıKabataş Kıyı Bandı planlamasındaki bu alan kayacak. Elektrik, su ve kanaliGalataport eğer gerçekleşirse, ulaiçin öngörülen kararların gözetilzasyon sistemlerinin değiştirilmeşım daha da içinden çıkılmaz bir mesi gerekiyor. Buna göre özelliksi gerekecek. Bu hizmet ise bölhal alacak. le TophaneFındıklı arası, ancak OTOPARK YERİ YOK: Gegeyi satın alan şirket tarafından ‘‘rekreasyon ağırlıklı’’ (dinlenceleceği iddia edilen binlerce turist yapılmayacağı için, tüm bu harcaaçık alanlar) olarak düzenlenebilir. için bulundurulacak servis araçmalar belediye ya da devletin, yaAynı kullanım içinse, Kıyı Yasaları için bile alan ayrılması mümni halkın cebinden çıkacak. sı’na uygun olarak denizden itibaren kün değil. Alışveriş merkezi yaTEKNİK EKSİKLİKLER: ilk 50 m’de yapı yapılamayacak; MecDava konusu planlar, plan yapımıpılacağı da göz önüne alınınca lisi Mebusan Caddesi’nden bu alana ait esaslara dair yönetmelik hübölge, otopark olanakları yoksunna yaya ulaşımı engelsiz olarak sağkümlerine de uygun olarak çizilluğundan ötürü de yanlış seçilmiş lanacak. İkinci 50 m’lik kuşakta ise memiş. Yani, Danıştay’ca durdubir alan. yapı yoğunluğu en çok ‘‘yüzde 1’’ rulan Galataport planları, çok yönALTYAPI YETERSİZ: Alışkadar ve kamuya açık, tek katlı, gülü ‘‘mesleki ve teknik yetersizlikveriş merkezi ve otel gibi yapılar, nübirlik tesisler yer alabilecek... ler’’i de içermekte... bölgedeki mevcut altyapıyı da tıAlanın denizle cadde arasındaki en geniş yerinde Nusretiye Camisi ile Tophane Kasrı bulunduğundan, bu kesimdeki 100 m’den sonra kaAKP’DEN MUHALEFETE İLGİNÇ YANIT lan bölümde de yapı yapılamaz. Salıpazarı’na doğru daralan alanın yine 100 m’den sonraki kuşağında ise zaten mevcut ofis binaları var... Bölgedeki tarihi yapıların denizden görünümlerini perdelemeyecek ‘‘tarihi peyzaj’’ sınırları içinde de yapılaşma olamayacaANKARA (ANKA) Galataport’un tinin ilk dönemlerinde bugün öven muğından, yargı kararına geiptali üzerine CHP Genel Başkanı Dehalefetin en çok Şener’in üzerine gitrekçe oluşturan imar ve koniz Baykal başta olmak üzere muhaletiğine vurgu yapıldı. AKP’liler arasınruma hukukuna uygun bir fet liderlerinin Başbakan Yardımcısı da şu görüşler ifade edildi: ‘‘Abdüllaplan, ‘‘özelleştirmeyi çekiAbdüllatif Şener’e yönelik övgü dolu tif Bey’in ağabeyi Abdullah Şener, ERaçıklamalarına AKP’den, ‘‘Abdüllatif DEMİR’in yönetim kurulu üyeliğine ci kılacak’’ hemen tüm rant Bey’e bugün ‘aydınlık yol’ diyenler, atandığında ne dediklerini de hatırlatesisi olanaklarından yokağabeyini ERDEMİR’e yönetim kusınlar. Bugün ‘aydınlık yol’ gibi ifadesun kalacak... rulu üyesi atadığında neler söylediklelerle Abdüllatif Şener üzerinden AKP’ye Sonuç olarak İstanbul, rini de hatırlasınlar’’ yanıtı geldi. karşı siyaset yapanlar, ağabeyinin atanmeslek odalarının davalaŞener’e yönelik Baykal’ın Başbamasına karşı ne demişlerdi. Dönsünler rı sayesinde ‘‘Galataport kan Recep Tayyip Erdoğan’a yaptığı, baksınlar. O zaman ‘eşdostkardeş darbesi’’ni atlatmış görünü‘‘Unakıtan’ın karanlık yolunu bırak, Şehükümeti’ suçlamasını Unakıtan için mi yor. Bu nedenle kente duner’in aydınlık yoluna gel’’ çağrısıyla söylüyorlardı, Şener için mi?Açsınlar yarlı çevrelerin, ‘‘imarsız ANAVATAN lideri Erkan Mumcu’nun o zamanki gazeteleri, Meclis tutanakkalan’’ ihaleyi ‘‘bu nedenda ‘‘Şener bayrağı benden aldı. Allah larını. Yeterliliğe sahip olduğu halde le’’ durduran siyasetçileri ondan razı olsun’’ sözleriyle yaptığı bir yönetim kurulu üyeliğine ağabeyikutlamak yerine, öncelikövgüler AKP’den farklı bir tepkiyle ni atadığı için boy hedefi haline getirle ‘‘davacı’’lara teşekkür etkarşılaştı. AKP yöneticileri arasında yadikleri Şener’i bugün güya AKP’yi parmeleri gerekiyor... pılan değerlendirmede, AKP hükümeçalamak için kullanacaklar.’’ Sorumlular kimler? Avrupa Birliği’ne girebilmek için kapitülasyon uygulamalarına sessizce baş eğen bir iktidar döneminde, tarihimizde hiç rastlanmayan, dinler arasında çatışmayı körükleyecek ve Türk Müslümanlarını bağnazlıkla suçlayan bu iddialar doğru mudur? Doğruysa, İmparatorluk döneminde bağışlanmayan bir uygulamanın laik Türkiye Cumhuriyeti’nde sinsice hortlamasının sorumlusu ya da sorumluları kimlerdir? Devlet, önce pazar günkü cinayetin tetiğini çeken, o ‘‘muhtemelen robot olarak görev yapan’’ çocuğu yakalayarak adalete teslim etmelidir. Olayın hızlı bir soruşturma ile aydınlatılması sağlanmalıdır. Daha sonra da Türkiye Protestan Kiliseler Birliği Başkanı’nın sözlerinin gerçek olup olmadığı hem de Hükümet’in en yetkili kişisinin ağzından açıklanmalıdır. Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net ADD GENEL BAŞKANI KAZANCI ‘Kamu malları iade edilmeli’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Ertuğrul Kazancı, ‘‘Kamu malları iade edilmelidir’’ dedi. Kazancı dün yaptığı basın açıklamasında, ‘‘özelleştirme’’ adı altında yıllardır yapılan talanın hiçbir hukuksal yanının olmadığını kaydederek bu durumun yüksek yargının çeşitli kararlarında açıkça belirtilmekte olduğunu vurguladı. Kazancı, ‘‘Özelleştirme ENTERNET / MEHMET SUCU mehmet?cumhuriyet.com.tr İtalya, 1987’de yapılan referandum sonucu nükleer enerjiden vazgeçti ve nükleer santrallarını kapattı. Belçika, AB’nin yoğun baskısı sonucu santrallardan birisini kapatacağını açıkladı. Rusya, etkileri hâlâ devam eden Çernobil faciasından sonra, daha önce planladığı onlarca santral projesini iptal etti. Çin, daha önce sipariş verdiği tüm nükleer santrallarını askıya aldı. Endonezya, Tayland ve Vietnam gibi Asya Kaplanları(!) nükleer planlarını terk ettiler. Vazgeçen diğer ülkeler ise şunlar: Avustralya, Küba, Portekiz, İrlanda, Lüksemburg, Danimarka, Yunanistan, İspanya, Finlandiya, İsviçre, Hollanda, İngiltere, Danimarka, İskoçya, Yeni Zelanda. Bulunduğumuz coğrafyada ise dünyanın en zengin petrol kaynaklarının üzerinde oturan İran ve komşusu Türkiye dışında nükleer santraldan söz eden başka ülke yok. Bu durumda sanki bir gariplik var gibi... D ünya gündemini uzun süredir meşgul eden konuların başında İran’ın nükleer çalışmaları yer alıyor. Küreselleşme politikalarının ana aktörleri, İran’ın nükleer programının hemen durdurulması için baskı yapıyor. Dünyada 442 nükleer santral olduğu belirtiliyor. Bu santralların 10 ABD’de. Bu ülkede nükleer enerji, ulusal elektrik üretiminin yüzde 20’sini karşılıyor. ABD bu oranı yükseltmeyi düşünüyor. ??? Yeryüzündeki nükleer santralların elektrik üretiminde payı yüzde 16. Halen elektrik üretimindeki nükleer enerjinin payı Fransa’da yüzde 77, Belçika’da yüzde 58, Slovak Cumhuriyeti’nde, Ukrayna’da yüzde 46, İsveç’te yüzde 44, Macaristan ve Güney Kore’de yüzde 39, İsviçre’de yüzde 36, Japonya’da yüzde 34, Almanya ve Finlandiya’da yüzde 31, İspanya’da yüzde 27, İngiltere’de yüzde 23, ABD ve Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 20, Rusya Federasyo İran ve Türkiye’nin Nükleer tutkusu nu’nda yüzde 15, Kanada’da yüzde 14, Hindistan’da yüzde 4 düzeyinde bulunuyor. Diğer yandan küresel rezervlerin yalnızca yüzde 2’sine ve toplam nüfusun yüzde 4.5’ine sahip olan ABD hâlâ dünyanın en büyük petrol tüketicisi (Dünyanın durumu 2004 / Worldwatch Entstitüsü). Günümüzde dünyanın en zenginleri, en yoksullarına oranla kişi başına 25 kat daha fazla enerji kullanıyor. Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri elektrik ya da diğer çağdaş enerji hizmetlerinden yararlanamazken, üçte biri de bu hizmetlerden ancak sınırlı ölçüde faydalanabiliyor. Çoğunluğu Asya’da yaşayan yaklaşık 2.5 milyar insan enerji ihtiyacını odunla ya da diğer biyolojik kütlelerle karşılıyor. Ortalama bir Amerikalı, ortalama bir dünya vatandaşından beş kat, ortalama bir Çinliden 10 kat ve ortalama bir Hintliden yaklaşık 20 kat daha fazla enerji kullanıyor. Enerji tüketiminin en hızlı artış gösterdiği ve petrol kullanımının 1970’ten bu yana dört kat arttığı gelişmekte olan dünyada aşırı bir adaletsizlik hâkim. Örneğin Hindistan’da daha fazla otomobil ve elektrikli ev aletleri satın alan bir tüketim sınıfı var.. ama Hintli ailelerin yüzde 48’inin sabit bir evi yok. Gana’dan Vietnam’a kadar birçok ülke için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Şimdi tekrar başa dönelim. ABD ve yandaşları İran’ın nükleer programının nükleer silaha dönüşmesi endişesini taşıyor. ABD ve yandaşları zaten nükleer silaha sahip oldukları için kendi dışındaki bir kutbun nükleer silah geliştirmesine izin vermek istemiyor. Dünya petrol rezervlerinin büyük kısmının üzerinde oturan İran ise nedense nükleer santral geliştirme konusundaki inadını sürdürüyor. Türkiye’deki nükleerci lobinin faaliyetlerini ise anımsatmaya herhalde gerek yok... ??? Neredeyse İran ve Türkiye’nin dışındaki tüm ülkeler ise nükleer enerjiden yavaş yavaş vazgeçiyorlar. Avusturya’da yapımı 1978 yılında biten Zwentendorf Nükleer Santralı, referandum sonucu hiç çalıştırılmadan kapatıldı. Filipinler’de Marcos zamanında bitirilen Bataan Nükleer Santralı, yapılan binlerce mühendislik hatası ve güvenlik nedeniyle işletmeye alınmadı. Brezilya ise yapımı bitmekte olan ikinci santralından ve 1.1 milyar dolar harcadığı üçüncü nükleer santralından vazgeçti. İsveç, 1980 yılında yapılan referandum sonucunda tüm nükleer santrallarını kapatma kararı aldı. ye ilişkin yasal düzenlemenin yapıldığı tarihte, ‘Son sosyalist devleti de yıktık’ diyerek, TBMM tavanlarına çiğ köfte atanlar hakkımızda en büyük ihaneti yapmışlardır’’ dedi. Kazancı açıklamasında şunları kaydetti: ‘‘Ofer, Oger ve Soros’a bu ülkenin kamusal alanlarını peşkeş için iç yardakçılarıyla birlikte yol verilmiştir. Şimdilerde ise her şey tersine dönmektedir. Tek yapılacak iş, şu ana kadar özelleştirilen tüm iktisadi kamu kurumlarının derhal kamuya iadesidir. Haramilerin Türk halkının malvarlığından el çektirilmesinin temel koşulu budur.’’ CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle