28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ARALIK 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA J V U I J J . U Jtl. kultur(gcumhuriyet.com.tr 15 ALLECRO EVtN İLYASOĞLU Çaykovski'yi Lang Lang'dan cünlemek"Çaykovski'yi o kadar sevme, sonra ucuz müziğe çabucak kaya- bilirsin" demişti çocukluk yıllanm- dakı bir 'entelektüel' ağabey. 0 za- manlar böyle öğütler verirlerdi yeni yetişenlere. "O ahım şahım melo- dilere kendini kaptırma; müziğin ilk cümlesinden sonuna kadar se- ni tutsak etmesine izin verme!" Ben de sanki yatak altında saklanan kitaplanntadı gibi, gizlice dinlemek üzere korumaya almıştım Çaykovs- ki'yı. 0nun 'Gençlik Albümü'nü piyanoda çaldığım zaman, günlük çalışmalanmı dinlemekten bıkan ev halkı bir başka ilgi göstermişti. Evdeki radyoda Kuğu Gölü, Fın- dıkkıran. hele 1812 lîvertürü çal- dığında sesın yükseltildiğini, bu mü- ziğe ayn bir eğilim olduğunu çok iyi anımsıyorum. Ama öyle bir koşul- lanmıştım ki, çalarken de dinlerken de kanatlanıp uçmamak, ayakJanmı yerde sağlam tutmak zorundaydım. Her bestecinin kendi çağı ıçinde olduğu kadar tarih içindeki yerini de değerlendirmeyi daha sonra öğrene- cektim. Hele her birinin bana sesle- nen yönünden özgürce keyif alma hakkını çok daha sonra tanıyacak- tım kendime. (Bu arada uluslararası mûzik sözlüklerinde 'Tsch' olarak başlayan Çaykovskı'nin adını Kiril alfabesinin karşılığı olarak bizdeki Ç sesiyle yazmaktayız. Tıpkı Şostako- viç'te olduğu gibi. Bunu yadırgayan okurlanm için bir saptama!) Çaykovski'nin acılarla dolu gizlı dünyasını öğrenmek belki her dinle- yici için ayn bir heyecandır: Ural Dağlan'nda geçen çocukluk yıllan, Rus Beşleri'nin onu fazlasıyla koz- mopolit bularak dışlamalan, eşcinsel eğiîimi ile çektiği acılar, zoraki ev- liliği, intihann kapısına dek varan bunalımlan, Madam Von Meck'in uzun yıllar onu yaşama bağlayan maddi ve manevi desteğini birden kesmesi ve sır dolu ölümü, bu bes- teciyi ayncahklı kılar. 0nun Batı'ya yönelik Rus roman- tizmini, daha doğrusu romantik söz- cüğünün içerdiği tüm öğeleri bann- dıran müziğini seslendiren yorum- cu, düediği kişisel anlayışını sergi- lerken yine kendi sorumluluğuyla baş başadır. Duvarlan olmayan ge- niş bir alanda yer çekiminden kurtu- lup havalanabilirsiniz. Belki bütün romantik besteciler için geçerlidir bu G,eçen hafta îşSanat'ta dinlediğimiz Çinli piyanist Lang Lang da tempoları, nüanslan değişikliğe uğratanlardan biri. Ama tutarlı bir bağlam içinde kaldığından, şıkırtısını ve şarkısını yitirmiyor. Çaykovski'nin l.piyano konçertosunu sayısız kez dinlediğimiz halde, hâlâ size taptaze filizler sunabiliyor. tanım: Chopin'in 'rubato'lannı abartırsanız, Verdi'nin aryalannı su- landınrsanız, Liszt'ın tuşlannda cambazlığa kalkarsanız, yozlaştıra- bilirsiniz yorumu. iyi yorumcu bu incecik çizgiyi gö- ren kişidir: Sınırlan zorlarken taş- kınlığını denetleyebilir. Günümüz- de klasik müziğin klasikleşmiş yoru- muna yeni renk katmak isteyenler, önce teknik zorluklann üstesinden geliyorlar. sonra nüanslan değiştirip tempolan hızlandınp (bazen de ya- vaşlatıp) kendilerini de dinleyeni de yeni bir ivmeye sokuyorlar. Kimi yo- rumcuyla siz de uçuşa geçiyorsunuz, bilegeldiğiniz müziğe nelerkatılmış araştırması sonunda yorgun düşerek soluk soluğa konser salonundan çı- kıyorsunuz. Ama kimi yorumcu da bütün yeniUkleri belli bir tutarhlık içinde yerine getiriyorsa hayranlık- la aynlıyorsunuz salondan. Geçen hafta ÎşSanat'ta dinlediği- miz Çinli piyanist Lang Lang da tempolan, nüanslan değişikliğe uğ- ratanlardan biri. Ama tutarlı bir bağ- lam içinde kaldığından, şıkırtısını ve şarkısını yitirmiyor. Çaykovski'nin 1. piyano konçertosunu sayısız kez dinlediğimiz halde, hâlâ size tapta- ze filizler sunabiliyor. Sizi o kadar derinden kavnyor ki, tuşa değdiği her anı zevkle izliyorsunuz. Zira tuş- lar artık piyanonun bir parçası ol- maktan çıkıyor, Lang Lang'ın imge- lerini kovalayan birer araç oluyor. Doğal ki böyle uçsuz bucaksız im- ge gücü olan bir piyaniste eşlik eden Tabakov yönetimindeki Bilkent Senfoni'nin işi de iyice zordu. Upu- zun parmaklan, hep uzaklarda bir şeyler arayan gözleri, yüzünde yap- tığı işi seven insanlann mutlu anla- tımıyla, uzun süre onu unutamayaca- ğız. tş Sanat'a teşekkürler. Çlnll plyanlst Lang Lang Halen dünyanın dört bir yanında aranan bu piyanist zamanımızın en heyecan duyuran, dinleyiciye gön- lünü cömertçe açan sanatçısı olarak ün yaptı. Henüz 21 yaşında ve peşin- de yüzlerce konser ajanı, plak ya- pımcısı, organizatör dolaşıyor. 1982 yılında Çin'in Shenyang kentinde doğmuş, üç yaşında piyano dersleri- ne başlamış, beş yaşında bu kentte- ki piyano yanşmasını kazanmış. Do- kuz yaşında da Pekin konsen atuva- nna girmiş. 1995'te bütün Ghopin Etüdlerini Pekin Konser Salonu'nda tek bir konser içinde seslendirmesi olay yaratmış. Çin ve Almanya'da birkaç yanşmada birincilik elde et- tikten sonra 1996'da Çin Ulusal Senfoni Orkestrası eşliğinde çal- mış. 1997"de Amenka'ya yerleşerek Curtis Instırute'da ünlü piyanist ve pedagog Gary Graffman ile çahş- maya koyulmuş. Andante dergisi- nin son sayısından öğrendiğimize göre -ki Lang Lang bu sayının kapa- ğı- bu kurumda Efe Baltacıgil ın de sınıf arkadaşı olmuş. Baltimore sen- foniyle ilk kez Amerika'da sahneye çıkmış. Ve 1999'da Andrea Watts, Ravinia Festivali'nde hastalanınca onun yerine Lang Lang'ın Şikago Senfoniyle Çaykovski konçertoyu çalması, sanatçının bütün yazgısını değiştirmiş. Şimdi internerten prog- ramına bakıyorum: Hemen her ak- şam bir başka ünlü salonda çalıyor. Dünyanın en ünlü şefleriyle, en önemli festivallerinde, en büyük sa- lonlannda yer alıyor. Artık herhalde sahnede çalışıyor. Yoksa bu yoğun- lukta nasıl çalışacak zaman bulur, nasıl yeni dağarcık eklerprogramla- nna ve nasıl ününü uzun süre koru- yacak bir politika uygular, zaman gösterecek. www.evini@ boun.edu.tr İstanbul Deviet Opera ve Balesi Mesut tktu'nun göreviartık SuatAnkan'ın Kültür Servisi - Prof. Mesut tktu'nun Mimar Sinan Üniversitesi'ne geçmesiyle boşalan istanbul Devlet Opera ve Balesi müdür ve sanat yönetmenliğine Suat Arıkan atandı. 1981 yılından beri istanbul Devlet Opera ve Balesi'nde solist sanatçı olarak birçok yapıtta rol alan sanatçı, bir yıldır Mersin Devlet Opera ve Balesi'nde -solist sanatçılığının yanı sıra- müdür ve sanat yönetmeni olarak görev yapmaktaydı. Arıkan, 1974 yılında Ankara Devlet Konservatuvan opera - şanbölümüne girdi. 1981 yılında smıf atlayarak 'opera yüksek bölümü'nden mezun oldu. Uluslararası şan yanşmalannda birçok ödül alan Ankan, yurtiçinde ve yurtdışında sayısız konser ve temsil verdi. Oenlş bir repertuvarı var Mimar Sinan Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi, Yıldız Üniversitesi ve istanbul Üniversitesi devlet konservatuvarlannda öğretim üyeliği yapan Suat Arıkan'ın lied, opera, oda müziği, oratoryo ve müzikal olmak üzere 17. yüzyıldan günümüze dek uzanan geniş bir repertuvan var. Uluslararası şan yanşmalarında seçici kurul üyeliği de yapan Arıkan, özellikle gençlere opera ve bale sanatlarını sevdirme amaçlı çalışmalanyla tanınmaktadır. Oynadığı yapıtlar arasında Verdi ve Mozart'ın Requiem'leri, Beethoven'in 9. Senfonisi, IV. Murat, Salome, Hoffmann'ın Masalları, Tosca, La Boheme, Don Giovanni, ttalya'da Bir Türk, Sevil Berberi, II. Mehmet, Faust, Rigoletto, Aida, II Trovatore, Nabucco, Othello, Figaro'nun Düğünü operalan, Evita, Anlat Şehrazat ve Kiss me Kate müzikalleri ilk akla gelenler. Sevda - Cenap And Vakfı 'nın bu yılki onur ödülünü Faik Canselen aldı Doruklara yükselen müzikÖNDER KÜTAHYAL1 İZMİR - Güzel sanatlann top- luma benimsetilmesini ve özüm- setilmesini, kaücınmanın en önemli motor güçleri arasında görüyoruz. Bu bakımdan içinde yaşadığımız günler hiç de iç açı- cı değildir. Geçen hafta Anka- ra'daydım. "Sevda - Cenap And Müzik Vakfi"nın 8 Aralık Pazartesi ak- şamı "MEB Şûra Salonu"nda düzenlediği "2003 Vakıf Onur Ödülü Altın Madalya Töre- ni"ne çağnlı olarak katıldım. Törende konuşan Sayın Cum- hurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, sanatla bütünleşmeyi, çağdaş insan ohnanın önde gelen koşulu saydığını söylüyordu. Bu sözleri devletin en yüksek kade- mesindeki yetkilinin ağzından duymak, beni karamsar ortamın geçiciliğine inandırdı; mutlu ol- dum. Evin İlyasoğlu'nun geçen hafta yazdığı gibi "Vakıf Onur Ödülü" bu yıl değerli bestecı- miz ve hocamız Faik Canse- len'e verildi. Doksanhk bir delikanlı Eski bir müzik öğretmeni olan Canselen (1911), Ankara Devlet Konservatuvan'nda ve Paris'te bestecilik eğitimi yapar; ama kendisine bu alanda çalışma fır- satı verilmemesi korkunç bir düş kınklığı olur ve hocamız, bütün gücünü müzik öğretmenliğine yöneltir. Canselen, 1990 yılından başla- yarak rahmetli Hikmet Şim- şek'in ve Sayın Gürer Aykal'ın kadirbilir yaklaşımlanyla mutlu bir diriliş yaşadı; yapıtlan ses- lendirildi. Vakfın töreninde de Elnara Kerimova yönetiminde- ki "TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korusu"ndan bazı parçalannı ve marşlannı dinle- zmir'de ise devlet sanatçısı şef Rengim Gökmen yönetimindeki îzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nın iki güzel dinletisi vardı. Birinci dinletide A. Jolivet'nin Fagot Konçertosu, ikincisindeyse G. Mahler'in Do Diyez Minör 5. Senfonisi seslendirildi. dik. Marşlara, Pınar Alpay yö- netimindeki "Akyurt Çocuk Korosu" katıldı. Hocamız, 20. yüzyılm kolay yaklaşılan teknik- lerini kullanarak bizden kaynak- lanan özgün bir müzik yaratma- yı amaçlıyor ve doksanını geç- miş olmasına karşın sürekli çalı- şıyor. Kendisine uzun ömürler dileriz. Izmir'de ıse Devlet Sanatçısı, Şef Rengim Gökmenin yönet- tiği IZDSO'nun iki güzel dinle- tisi vardı. Bunlann ilkinde yeni yapıt olarak A. Jolivet'nin Fagot Konçertosu'nu tanıdık. Türk klarinetçiliğindeki güzel- liklerden sık sık söz ediyoruz. Buna Türk fagotçuluğunu da ek- lemek gerek. Rahmetli hocalan- mız Şahap Ruhselman ve Or- han Nuri Göktürk'ün emekle- riyle son kırk yılda değerli fagot- çular kazandık. Jolivet'nin kon- çertosunu çalan Tolga Alpay bunlardan biridir. Izmir Konservatuvan'nda ye- tişen ve uzmanlık eğitimini Al- manya'da tamamlayan T. Al- pay'ın sağlam bir tekniği var. Yanhş yapmıyor ve dinleyene güven veriyor; ancak teknik üs- tünlüğe koşut olarak dolgun ve yumuşak bir tonla son derece müziksel çalıyor. Daha da güzel olanı, lZDSO'daki görevlerine ek olarak DEÜ Devlet Konserva- tuvan'nda kendisi gibi usta fa- gotçular yetiştirmesidir. Candan kutlanz. Akustlk kötüydü Rengim Gökmen birinci din- letide R. VVagner'in "Tannha- user" operası uvertürü ile L. Beethoven'in Op. 92 La Majör 7. Senfonisi'ni seslendirdi. Wagner'de müziğin görkemli doruklara yükselişi, orta kesim- deki göksel renkler, Beetho- ven'de ise bestecinin ritmi kut- sallaştınşı yetkiyle yansıtıldı; ancak dinletinin verildiği DEÜ Sabancı Kültür Sarayı 'ndaki kö- tü akustik, yorumdaki güzellik- lerden keyif almamızı engelledi. tkinci dinletide sadece G. Mah- ler" in Do Diyez Minör 5. Senfo- nisi vardı. Orkestramızın yakından tanı- dığı ve ustaca seslendirdiğı sen- foni bittiğinde alkışlar dakika- larca sürdü. Izmirli sanatsever- lerin bu sıcak ilgisi, güzel sa- natlar alanında gelecekte yaşa- yacağımız mutlu günleri muş- ruluyordu. GUZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN Muhsin Kut Yıl 1976; SSCB'nin ahmakyöneticilerinin, ta 1917'de girilmiş yanlış yanşta, 1945'ten son- ra iyice hızlarını artırarak, ağızlarından düşme- yen toplumcu düzeni yaratmak üzere, önce kendi ülkelerinde, sonra dünyada yeni insanın kafasını yoğurmak için ulusal artı-değerin tü- münü eğitime, sağlığa, düşünsel-sanatsal ürünlere değil, başta Amerika, Batı'nın hani şu gelişmiş(?) ülkelerinin kendilerini çağırdığı tu- zak minderde silahlanmaya, uzay yarışına ayır- dıkları dönem; ama yine de henüz Kumarhane Kapitalizmi egemenliğini koşulsuz kabul ettire- memiş dünyaya. Dolayısıyla Nişantaşı'nda, şimdi artık Melda Kaptana'nın kısa tarihçesini yazmak zorunda kaldığı Kaptana Galerisi'ne, bir evin kömürlü- ğünde, daracık karanlık bir yolun sonunda, Beyza Gönensay ile Kemal Tanındı, yeni bir sanat sığınağı açabilmişler: Künmat. Işte bu yuvada tanıdım Muhsin'i ve daha başka birçok sanatçıyı; aralarında Burhan Uy- gur'un küçük bir resminin de bulunduğu ilk ar- mağanlarımı Kemal'den aldım. Doğal olarak , Semra ile Muhsin'e yemeğe de gittik Sevil'le; evden aynlırken, şimdi evimizin duvariarını süs- leyen resimler arasında pırıl pırıl parlayan diş kiramız koltuğumuzun altındaydı. Ama bu sa- nal cennet yaşamı çok süremedi elbet; 80' le- re yaklaştıkça, kumarhane anamalcılığı ağır basmaya, gerçek yüzünü göstermeye başla- dı; Künmat tarihe gömüldü. O çalkantı içinde, bereket, Inci Bengiserp gibi ülkücü kardeşle- rimiz yeni sığınaklar açıp işletmeye giriştiler; dolayısıyla, Muhsin'lebenzerleri Hobi'yesığın- dılar. Kumarhane anamalcılığı'nın, yani hiçbir gerçek üretime dayanmayan, parayla para ka- zanmanın amansız saldırısı Kut çiftini bir ara, dünyanın öbür ucuna, Avustralya'ya uçurdu; karıkoca olanaksızı başarıp o yaban ilde, bel- ki Aborijinlerle el ele verip ayakta kalmayı, da- hası sanatsal üretimi sürdürmeyi; kenditerin- den başka kimseye yer açmayan Ingiliz türev- ierine canlarını ve sanatlarını kabul ettirmeyi becerdiler. Sonra, kuşkusuz kimi yara bereler- le geri geldiler. Bereket Hobi hâlâ ayaktaydı; bugün de ayak- ta; Inci Hanım, yıldızların arasına dönmezden önce, Muhsin Kardeşi'ne hak ettiği bir arma- ğan daha verdi, kitabını bastı. Bu kitapta, or- tak dostumuz Nüvit Özdoğru, kitabın başın- daki kucaklama yazısının ilk tümcesinde bir soruyayervermiş: Picasso'ya, 'Başannızın gi- zi nedir' diye sorulduğunda/Vere, göğe, bitki- ye, böceğe bıkmadan bakabilmek' diye yanıt vermiş. Gerçi Muhsin'in resimlerinde böcekler hiç gözükmüyor, bitkiler de, bütün öbür beti- ler gibi birer simgeye dönüşmüş, baştan aşa- ğı renk olmuş; ama bıkıp usanmadan bakma ve yansıtma sevdası yerii yerinde; hem de aşın- maz bir yaşama sevinciyle, sevecen ince gü- lüşle. Kızıltoprak Sanat Galerisi'ndeki son sergi- sinde, zarifTütay, gezdirdiğibirhanımaresim- lerin hangi ülkede, hangi kentteyapıldığını an- latıyor; ben de rastlantı ya yanlarındayım; ha- nım, Paris'te, Seine üzerindeki bir köprünün altını ve gerisini canlandıran resme bakıp: İyi ama, Paris böyle değil, ressam aşırı yalınlaş- tırmış, diyor. Böylece, bir fotoğrafçı değil, ger- çek bir ressam, yorumcu olan Muhsin'in en te- mel erdemi bir tümcede yele veriliyor. Oysa, o yalınlaştırılmışevler, köprüler, gemiler, insanlar, ağaçlar, ne büyük bir sevgiyle kucaklanmış; bu sevgiye denk ne cıvıl cıvıl renklerle yansıtılmış! Görebilmek, tadına varabilmek için, insanın can gözünün, can kulağının açık kalmış olma- sı gerekiyor. Canım Muhsinciğim, o güzel, ye- tenekli canına sağlık! sbonaran(« hotmail/yahoo.com BUGUN • GEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda IX. Uluslararası CRR Piyano Festivali kapsamında 19.30'da Gabar Csalog izlenebilır. (0 216 454 15 55) M İSTANBUL BİLGt ÜNİVERSİTESİ DOLAPDERE IC\MPUSU'nda 14.00'te Sürüklenen Bulutlar', 16.30'da 'Piyanist', 19.00'da 'Geçmişi Olmayan Adam', 21.30'da 'Piyanist' gösterilecek. (0 212 293 50 10) • BOĞAZtÇİ ÜNtVERStTESt ALBERT LONG HALL'de 19.30'da Tatjana Masurenko (viyola) ve Şirin Pancaroğlu (arp) konseri. (0 212 287 02 32) • BABYLON'da 12.00 - 18.00 vvorkshop 22.00'de Babylon Juke Box. (0 212 292 73 68) M NARDÎS JAZZ CLüB'ta 21,30'da Caz ve Doğaçlama Dans dınlenebılir. (0 212 244 63 27) M YAPI KREDİ SERMET ÇtFTER SALONU'nda 18.30'da Sanat Dünyamız panelinin konusu 'Alan Okumaları I Merkezi Yapılar Ne Kadar Merkezde?'. Konuşmacılar. Ali Akay, Uğur Tanyeli. (0 212 473 04 44) • KARTALTEPE KÜLTUR MERKEZt'nde Haliç Üniversitesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü 20.30'da 'Bozuk Düzen' adh oyunu sahneleyecek. (0 212 543 73 28) • EMEK SÎNEıMASI'nda Sinema Tarih Buluşması kapsamında 'Köprünün Öteki Yakası', 'Sınınn Ötesi', 'Kadınlar Hapishanesi', 'Uzun Sessizlik', 'Efsane'. (0 212 244 52 51) • SİNEMA TÜRSAK - LEVENT'te 'Üç Buçuk', 'Rüzgârdaki Mekruplar', 'Lilly'nin Hikâyesi', 'Beşinci Reaksiyon', 'Noora'. (0 212 244 52 51) • ALMAN KÜLTÜR MERKEZt'nde 'Buz Baiaş', 'Çingene', 'Canınız Cehenneme'. (0 212 244 52 51) • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde 'Enerji Üçkâğıdı', 'Alman Özlemi', 'Mozaik'. (0 212 244 52 51)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle